- Efendim!
- Ne var?
- Yedinci hatta Adem sizinle görüşmek istiyor, efendim.
- Bağla bakalım.
- Alo, Selamün aleyküm?
- Aleyküm selam, Adem. Her şey yolunda mı?
- İdare ediyoruz. Rabbim, beni siz mi aradınız?
- Evet, daha sonra arayacaktım, seninle konuşmam gereken bir konu var. Ama şimdi acilen bir şey öğrenmek için arıyorum.
- Buyurun efendim, sizi dinliyorum.
- Adım kullanılarak yapılan bir rezervasyonu onaylamak için beni restorandan aradılar. Sanırım bana bunu açıklaman gerekiyor.
- Aradılar mı? Harika! Onayladınız, değil mi?
- Evet, haklıymışım. Tahmin ettiğim gibi, rezervasyonu yaptıran sensin değil mi?
- Sanırım. Rezervasyon bu gece için yapılmış, değil mi?
- Öyle görünüyor.
- Onayladığınız için teşekkürler. Öğrenmek istediğiniz başka herhangi bir şey? Biraz acelem var da.
- Ey Adem, ne zamandan beri restorana gitmek için rezervasyona ihtiyacın oluyor senin?
- Bu gece rezervasyon yaptırmadan restorana girebilmek imkansız. Yine de az kalsın rezervasyon yapamıyordum. Yalnız adınızı kullanmam işe yaradı. Sonra bana hemen bir masa ayırdılar.
- Peki bu restoranı bu kadar özel kılan ne?
- Cennetteki tek restoran olması. Ve Sevgililer Günü olması münasebetiyle bu gece dolup taşacağından eminim.
- Sevgililer Günü orada mı kutlanacak?
- Evet, daha fazlasına ihtiyacım mı var? Şimdi bir an önce kıyafetlerimi almam gerekiyor ve ...
- Ne kıyafeti?
- Ah, bugün Sevgililer Günü yemeğinde giymek için yeni bir asma yaprağı satın aldım. Şimdi hemen gidip onu teslim alacağım. Aslında, denemem gerekiyordu. Daha önce giymeyi denedim ama başaramadım, kötü bir sırt ağrım var. Şimdi giyinip giyinemeyeceğimi görmek istiyorum.
- Sırt ağrısı?
- Evet. Uyandığımdan beri sırtım fena halde ağrıyor. Sanırım kötü yattım.
- Anlıyorum. Adem ... Yemeğin hakkında ...
- Ah, içiniz rahat olsun efendim, her şey yolunda, sadece restoran rezervasyonumu onaylamanız gerekiyordu. Şimdi kıyafet sorununu çözeceğim. Şarap zaten mağaramda.
- Şarap mı?
- Evet. Neden şaşırdınız? Şarapsız Sevgililer Günü olur mu hiç?
- Bak, Adem ...
- Ve şimdi buna hazırım. Övünmek gibi olmasın ama Sevgililer Günü tarihinin en güzel hediyesinin benimki olacağına inanıyorum. Bu ilk Sevgililer Günü olduğu için pek aranmaz ama... Her neyse, bu muhteşem bir hediye. Ne olduğunu söylememi ister misiniz?
- Adem, aslında ...
- Söylüyorum. Ama Tanrım bunu bir sır olarak saklamalısınız. Yüzük şeklinde bir taş, tamamı kıvrık sarmaşıklarla süslenmiş. Saçma bir şey belki ama uğraştığıma değdi.
- Adem, beni dinler misin, lütfen?
- Efendim.
- Bir şey söyleyebilir miyim?
- Elbette.
- Bildiğim kadarıyla senin kız arkadaşın yok.
- Bunu biliyorum. Bu yüzden onu hemen bulmam gerekiyor.
- Gerçekten mi?
- İşte bütün mesele bu. Bir kız arkadaş bulmak için sadece birkaç saatim var, çünkü maymunlara bugün kız arkadaşımla geleceğimi söyledim.
- Sen ne diyorsun?
- Konuyu size açacaktım. Burada Sevgililer Günü sohbeti başlayalı beri, Cennet'teki bütün hayvanlar benimle dalga geçiyor çünkü benim bir kız arkadaşım yok. Bildiğim kadarıyla kız arkadaşı olmayan tek kişi benim.
- Endişelenmen gereken daha önemli şeylerin olduğunu düşünmüyor musun?
- Ama siz, hayvanların ne yaptığını görmüyorsunuz. Tek yapmanız gereken oraya, ormanın içine girmek. Orada maymunlar yüz yüze dans ediyor. Dans edecek kimsem olmadığı için bana bir dal veriyorlar ve benim onunla dans etmem gerektiğini söylüyorlar. Utanç verici bir durum.
- Tamam ama ...
- Geçen gün gece boyunca tüm mağaramın duvarlarını karaladılar. Kömürle bir sürü yazı yazdılar. Aslan dişi aslanı seviyor. Fare, küçük fareye aşık. Domuz domuzcuğu seviyor. Bütün hayvanlar mağarama ilan-ı aşk ettiler. Hepsi! Horoz bile!
- Kim?
- Horoz. Acayip yaratık!
- Gagalı hayvanlar!
- Evet. Onlar bile. Ve en sonunda maymunlar her şeyin ortasına dev bir “Kimse Adem'i Sevmiyor” diye yazdı.
- Gerçekten mi?
- İcat ettikleri oyundan bahsetmiyorum bile. Adem Oyunu.
- Adem oyunu mu?
- Evet öyle. Bütün hayvanların resimlerini muz yapraklarının üzerine çiziyorlar. Her hayvanın bir erkek ve bir dişisi var. Sadece benim bir partnerim yok. Her biri bir avuç yaprak alıyor ve sonra her oyuncu diğerinden bir yaprak çekiyor. Elinizdeki yaprak hangi hayvanla eşleşirse, o sizin eşiniz oluyor. Ve oyun böylece devam ediyor. Tahmin et oyunun kaybedeni kim?
- Kim?
- Oyunun sonunda, çifti olmayan ve bu nedenle tek yaprak alan kişi. Adem'den başkası değil!
- Bu oyunun güzel bir fikir olduğu inkar edilemez.
- Bu çok aşağılayıcı.
- Her neyse, doğru değil bu ve sen kalkmış bu yargını kız arkadaşı olan herkese yaymaya çalışıyorsun.
- Hayır herkese yaymıyorum, hayır. Sadece maymunlara söyledim. Ve bu yanlış bir şey değil. Gerçek şu ki benim bir kız arkadaşım yok. Gerçek olan, “henüz bir kız arkadaşımın olmaması”. Hep bu konu üzerine kafa yoruyorum.
- Ne yapmaya çalışıyorsun?
- Bazı kızlarla konuşuyorum.
- Kızlar?
- Evet, şu anda bir devekuşu ile flört ediyordum.
- Devekuşu mu?!
- Ama bugün benimle yemeğe gelemeyecek. Bugün onun bir başkasıyla randevusu var.
- Aklını mı kaçırdın?
- Kızmana gerek yok, o gelemiyor zaten. Ne o, ne kunduz ne de panter. Hepsi bana eşlik etmemek konusunda kararlı. Aslında, panterle konuşmadım bile. Onunla konuşmaya başlar başlamaz kocası gelip hırlamaya başlıyor ve ben de yanlarından ayrılmak zorunda kalıyorum.
- Adem...
- Bu yüzden acele etmem lazım. Başka kızlar bulmam lazım. Sanırım şimdi kaplumbağalar kumsalda güneşleniyor olmalı. Hiçbir şey istemeyen biri gibi yanlarına uğrayacağım. Bakalım havalı kaplumbağalardan birini ayarlayabilecek miyim.
- Adem, bu benim izlenimim mi yoksa kur yapmak için hayvanlara mı dadandın?
- Hayır, kimseyle çıkmak istemiyorum. Bu durum farklı. Hadi benimle gelin sizi yemeğe davet ediyorum.
- Olur canım!
- İki arkadaşın yemeğe çıkmasının nesi var? Sırf Sevgililer Günü olduğu için bir arkadaşımı yemeğe çıkaramaz mıyım?
- ...
- Niye susuyorsunuz?
- Sen ne diyorsun, Adem?
- Ah, hat düştü sandım, cevap alamayınca.
- Hayır Adem, hala buradayım. Çok yordun beni. Başka bir nedeni yok.
- Endişelenmenize gerek yok. Bugüne kadar kimseye çıkmayı teklif etmedim. Ancak bugün restorana bir kız arkadaşımla gitmem gerekiyor. Aksi takdirde, hayatımın geri kalanının benim için hiçbir anlamı olmayacak.
- Bana sen... şimdi? Ve Şarap?
- Peki o zaman... Akşam yemeğinde iyi bir ruh haliniz varsa ... Bana güzel bir şekilde eşlik edebilir, beni takdir etmesini biliyor ve seviyorsanız... Neden olmasın?
- Adem!
- Her neyse, bu tür şeylerin planlamadan olması gerektiğini bir yerlerde okumuştum.
- Adem, yeter! Artık hiçbir kadınla konuşmayacaksın.
- Aslında ... Sır saklayabilir misiniz?
- Evet.
- Şimdi size bir şey söyleyeceğim, ama bu kesinlikle aramızda kalmalı. Tamam mı?
- Söyle.
- Hayır, başlamadan önce bunu bir sır olarak saklayacağınıza söz vermeniz gerekiyor.
- Adem?
- Efendim.
- Şansını zorlama.
- Affedersiniz. Neyse ... uğur böceğinin işime yarayacağını düşünmüştüm.
- Kimin?!
- Uğur böceği ile flört edebilirim . Gördüğüm kadarıyla kocasıyla kavgalı ve bu sabah benimle uzun uzun sohbet etti. Onu bu akşam yemeğe davet edersem, sanırım kabul eder. Sorun şu ki... Bu bir uğur böceği, değil mi? Bana göre biraz küçük. Garip görüneceğini düşünüyorum. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz?
- Adem, hiç böyle bir şey olabilir mi?
- Ayrıca herkes restoranda yalnız olduğumu sanır. Masanın üzerindeki uğur böceğini kimse görmeyecektir. Bana hiçbir faydası olmaz.
- Adem, lütfen, ben...
- Öte yandan, restoran faturası ucuza gelir. Bir uğur böceği ne yer ki? Yarım parça çimen yaprağı mı? Çiçek çanağından bir ufak parça mı?
- Adem beni duyuyor musun?
- Efendim.
- Bence bu işi unutmalısın.
- Uğur böceğini mi? Belki de haklısın. O küçücük ve karşısında sırtı ağrıyan biri olacak, onu kaldırmak için eğilip eğilemeyeceğim bile meçhul. Aslında, bu sırt ağrım için bana yardım edemez misiniz?
- Hayır, Adem.
- Çok acıyor ama. Acaba bir yere mi vurdum?
- Bilmiyorum. Her neyse, bence söylediklerinin hepsini unutmalısın. Bu konular hakkında düşünmeyi bırakmalısın. Sadece uğur böceğinden bahsetmiyorum.
- Neden bahsediyorsunuz? Başka ne var?
- Hayır Adem! Ben her şeyden bahsediyorum! Akşam yemeğinden, uğur böceğinden, hediyenden, kız arkadaşlarından.
- Bana söyleyebileceğinizin hepsi bu mu?
- Sevgililer Günü yemeğini unut. Cennette kalacaksın ve oradaki yemeğe yalnız gideceksin.
- Tabii maymunların size gülmesine katlanmak zorunda olmadığınız için bunu söylüyorsunuz.
- Adem, Cennetle ilgilenmezsen, çok daha kötüsüne dayanman gerekecek. İstersen yanına ateşten kılıcı olan bir melek gönderebilirim ve yemeğini onunla yiyebilirsin. Eminim onu seveceksin.
- Hayır, bunu yapmak zorunda değilsiniz.
- Hepsi bir tarafa, her gördüğün dişiyi yemeğe davet etmeyi bırak. Bu doğru değil.
- Peki. Anladığım kadarıyla farklı ırklar arasındaki aşka karşısınız. Yakında Siz...
- Adem, bunu zaten açıkladım. Siz ve hayvanlar farklı cins değilsiniz. Farklı türlersiniz.
- Oh evet. Bu ırk ve tür meselesini hep karıştırırım. Nasıldı? Ben hayvanlar alemindeyim, omurgasız ... Hayır. Durun bir dakika, bu yanlış. Her zaman unutuyorum.
- Önemli değil. Sadece dişi hayvanlarla çıkmanın yanlış olduğunu bil yeter.
- Hatırladım! Omurgalıyım! Değil mi?
- Dediklerime odaklan, Adem! Dediklerime!
- Affedersiniz. Her neyse, artık fikrinizi değiştirmek için çok geç, rezervasyon artık onaylandı. Şu anda iptal etmek imkansız.
- Bana asılmayı bırak. Üstelik benim adıma yaptırmışsın rezervasyonu.
- Bu doğru. Öyle olsa bile, bana eşlik etmek istemiyorsanız restoran müdürüyle bile ilgilenebilirim. Her ne kadar sıkıcı bir sosyal demokrat da olsa.
- Dediklerimi dinlersen durumunu düzeltirim. Bu konuyla ve maymunlarla ilgileneceğim.
- Anlaştık o zaman.
- Ama sen sadece cennetle ilgileneceksin. Ve artık kadınları yemeğe davet etmek yok.
- Sağ olasınız. Bu arada, günün geri kalanında izin kullanabilir miyim? Bu sırtım beni öldürecek, bir süre uzanmak istiyorum.
- Her şey yolunda. Sen git dinlenmene bak.
- Teşekkür ederim.
- Başka bir sıkıntın var mı Adem?
- Hayır efendim. Teşekkür ederim. Görüşürüz.
- Hoşça kal Adem.
Telefonu kapatır kapatmaz, Tanrı, maymunları cezalandırması gerektiğine karar verdi. Onları cezalandırmak için muz yaprağı oyunu fikrinden yararlandı ve o andan itibaren maymunlardan birinin oyundaki "eşsiz hayvan" olacağını belirledi. Daha da kötüsü, oyunun adını primatların kendilerinin seçmesi gerekecekti.
Ormana bazı melekler gönderdi ve beş dakikadan az süren bir konuşma sonunda maymunlar zora düştüklerinde her zaman yaptıkları şeyi yaptılar: Bunun gençlerin hatası olduğunu, inkar etmenin veya kararı protesto etmenin çıkar bir yolu olmadığını ve suçu üstlendiklerini söylediler. Böylece Jogo do Bicho* doğdu.
Ama aslında Tanrı başka bir şeyle daha çok ilgileniyordu. Adem'in sırt ağrısıyla ilgili şikayetlerini dinleyip mağaraya doğru yürüdüğünü gözlemledi. Ve Adem'in mağaranın ağzından geçip karanlıkta kaybolduğunu gördü.
Muhtemelen Adem, üç gün boyunca yüzünü mağaradan dışarı çıkarmadığı için Tanrı'nın ona hazırladığı sürprizin geç farkına vardı. Mağaradan çıktığında, Cennet'te gördüğü en güzel yaratıkla el ele tutuştu. Güneşte parlayan kıvırcık saçları ve denizin rengini yansıtan gözleri ile Adem'in geliştirilmiş ve daha güzel bir versiyonuydu. Ve parmağında asma dalından kıvrılmış taş bir yüzük vardı.
Bu olay cennette günlerce konuşuldu. İki hayvan bir araya gelince konu hep aynıydı.
- Ve Tanrı kadını yarattı.
Adem mutluluğunu saklayamadı. Sevgililer Günü hediyesi olarak kendisine masaj yaptırdığı için artık sırt ağrısından şikayetçi değildi. Artık bu aklına bile gelmemişti ancak,
Kaburgalarından birinin gittiğini hiç fark etmedi.
*Jogo do Bicho: Brezilya'da yasadışı olmasına rağmen ülke genelinde çok popüler bir kumar oyunu.
- Öykünün Portekizce orijinali için tıktık