İşin yoğun, havanın güzel olduğu bir gün. Sadece işlerden dolayı meşhur Salı Pazarını kaçırdığıma hayıflanıyorum. Ali'nin dükkanına gittiğimde kendisinin Tedaş'ta olduğunu öğrendim. Adamları yayla için hazırlık yapıyorlardı. 900 kiloluk kablo makarasını almak üzere pikaplarını ambara göndermişler. Tam ayrılıyordum ki, orada çalışanlardan birinin, parmağıyla bir şey göstermeye çalıştığını gördüm. Dönüp baktığımda gösterdiği şeyin arabamın havası inen arka lastiği olduğunu anladım. Hay aksi şeytan diye söylendim, tam sırasıydı.
Aceleyle yakında bir lastikçi buldum. Günün erken saati olduğu için hemen benimle ilgilendi lastikçi. Meğerse lastiğin supap iğnesi kırılmış. Gerekeni yapıp bütün lastiklerin havasına baktı. Kısa sürede bu işin hallolmasına sevindim ve tekrar elektrikçinin dükkanına uğradım. Ali dükkana dönmüş. Beni görünce "Adamları hemen gönderiyorum sana" dedi.
"Tamam" dedim. "Ben de kiralık Hakan'la görüştüm, kepçenin yarım saate kadar geleceğini söyledi."
Ekibi yukarıda bekleyeceğimi söyleyip yaylaya doğru çıktım yola. Bahçeye geldiğimde Yakup Usta taş fırının duvarlarını örüyordu. Az sonra üzerinde koca bir kablo makarası olduğu halde yeşil bir pikap girdi bahçeye. Makarayı avludaki kum yığınının üzerine yuvarlayıp içinden kalın bir boru geçirdiler. Borunun her iki ucuna da birer kriko yerleştirip makaranın rahatça dönmesini sağladılar.
Gani Usta iki oğluyla beraber elektrikçilere yardım edecekti. Makarayı yavaş yavaş döndürmeye başlayıp serbest kalan kablo ucunu bahçeden aşağı çekmeye başladılar. Kolay değil kablonun uzunluğu tam dört yüz metre. Üstelik kalın kesitli, ağır bir kablo. Yokuş aşağı olduğu halde altı kişi zor çekiyorlar. Kadir'i de makaranın başına verdiğim halde aşağıdan haber gönderip ilave adam istediler kabloyu çekebilmek için. En sonunda Kadir'i de yanlarına yollayıp makaranın başına kendim geçtim. Dev makaranın dengesini kaybedip aşağıya kaydırırsam aşağıda çalışan ne kadar adam varsa önüne katıp sürükleyebilirdi. Neyse ki kablonun büyük kısmı açılmıştı.
Makara nerdeyse boşalmıştı ki telefonum çaldı. Arayan kepçeci Hakan'mış. Traktör kepçe gelmiş, Lütfi beyin lokantasının önünde beni bekliyormuş. Hemen arabaya atlayıp kepçenin bulunduğu yere gittim ve operatöre yapacağı işi anlattım. Yaklaşık yüz otuz metre hendek açıp kablo yerleştirildikten sonra üzeri kapatılacaktı. İşin zor tarafı hendek kazısı yapılacak yol boyunca tam olarak yerleri belli olmayan bir sürü boru ve menfezin olmasıydı. Makine dar kovasını takıp işe hazırlandığında ekip kablonun ucunu aşağı çekmişti bile. Dağ Restaurant sahibi Lütfi bey bize çok yardımcı oldu. Kendi su hattının yerini bularak emniyete aldı. Kazı başlar başlamaz ilk borumuzu patlattık. Basınçlı su kısa sürede hendeği suyla doldurdu. Hemen bir miktar boru ve ek parçaları almam gerekti tamir etmeleri için. Arabaya atladığım gibi şehre indim.
Salı günleri arabayla çarşıya inmek ölüm. Park yeri bulmak imkansız. Ha babam, de babam çarşı etrafında dolaşıyor, bir yer boşalmasını bekliyordum park için. Yok bulamadım bir türlü. Orta Park'tan çıkıp uzaklaşırken sağ tarafta hareket etmek üzere bir bayanın arabasına bindiğini gördüm. Derhal geri gidip yol verdim ona ve boşalttığı yere park ettim arabayı. Pek çok kişiye normalmiş gibi gelen bu park konusunu çekmeyen bilmez. Çarşıda tesisat alacağım dükkana epey mesafe vardı. Hızlı adımlarla yürüyüp dükkana ulaştım. Dükkanda hiç kimse görünmüyordu. İçeri doğru seslendim, cevap veren olmadı. Depo olarak kullanılan ikinci katın merdivenlerinden yukarı çıktım. Ufak tefek ve sırtı kambur olmasına rağmen ağır işler üstlenen yaşlı bir çalışanı halka halindeki boruları yerleştirirken gördüm. Nasılsa sesimi duymamıştı. Bana hemen istediğim malzemeleri hazırlamasını istedim. Dükkandan çıkmadan yine aradım Gani Ustayı, başka bir şey isteyip istemediğini öğrenmek için. "Yok" dedi "Şimdilik, başka bir şeye ihtiyaç yok.". Adama parasını ödeyip arabanın yanına gittim.
Salı günleri arabayla çarşıya inmek ölüm. Park yeri bulmak imkansız. Ha babam, de babam çarşı etrafında dolaşıyor, bir yer boşalmasını bekliyordum park için. Yok bulamadım bir türlü. Orta Park'tan çıkıp uzaklaşırken sağ tarafta hareket etmek üzere bir bayanın arabasına bindiğini gördüm. Derhal geri gidip yol verdim ona ve boşalttığı yere park ettim arabayı. Pek çok kişiye normalmiş gibi gelen bu park konusunu çekmeyen bilmez. Çarşıda tesisat alacağım dükkana epey mesafe vardı. Hızlı adımlarla yürüyüp dükkana ulaştım. Dükkanda hiç kimse görünmüyordu. İçeri doğru seslendim, cevap veren olmadı. Depo olarak kullanılan ikinci katın merdivenlerinden yukarı çıktım. Ufak tefek ve sırtı kambur olmasına rağmen ağır işler üstlenen yaşlı bir çalışanı halka halindeki boruları yerleştirirken gördüm. Nasılsa sesimi duymamıştı. Bana hemen istediğim malzemeleri hazırlamasını istedim. Dükkandan çıkmadan yine aradım Gani Ustayı, başka bir şey isteyip istemediğini öğrenmek için. "Yok" dedi "Şimdilik, başka bir şeye ihtiyaç yok.". Adama parasını ödeyip arabanın yanına gittim.
Hızlı bir şekilde vardım çalışma yerine. Makine kanalı kazarken birkaç yerde daha patlatmış su borularını. Sadece Lütfü Beyin su borusunu ve drenaj menfezini askıya alıp koruyabilmişler. Getirdiğim malzemelerle bütün boru tamiratları yapıldı. Hendek kazısı tamamlandıktan sonra kabloyu yerleştirip üzerine yirmi santimetre kalınlığında seçilmiş toprak, onun da üzerine ikaz şeridini yerleştirdiler. En sonunda makine hendeğin geri dolgusunu yapıp yolu eski haline getirdi.
İş makinesini gönderdikten sonra yukarı çıktım. Ben avluya vardığım zaman Yakup Usta ve Kadir işe ara vermiş çay içiyorlardı. Bana da bir bardak koydular. İşleri az kaldığından tuvaletin taban betonuna başlamak istediklerini söylediler. Beton dökülmeden önce tesisat borularının bırakılması gerekiyor.
Ali'ye telefon ettim, adamlarının ara vermeksizin tuvalet tesisatlarına başlamalarını istedim.