Çoğu zaman geçmişten bahsetmek hepimizin kolayına geliyor. Yıllar önce yaşadıklarımızı hatırlamak, bazen hatırladıklarımızı yazmak buruk bir tat bırakıyor dimağlarımızda. Pek çoğu bir daha yaşanmayacak olaylar, göremeyeceğimiz insanlar, bazen eşyalar canlanıyor gözümüzün önünde. Melankolik bir his içinde, dalıyoruz hayallere, dizeler dökülüyor bazen kalemimizden.
Ya da ilgimizi çekiyor günümüzün sıcak olayları. Çevremizde olanları, yaşadığımız olayları, okuduklarımızı, duyduklarımızı, tepkilerimizi anlatıyoruz birbirimize. Bazen anlattıklarımız enerjimizi boşaltmaya yetmiyor yazmaya başlıyoruz. Kocaman bir okyanusun içinde, yüzen balıklar gibi. Büyük balıkların küçükleri yediği benzer bir dünya bizimkisi. Bazı balıklar farkında yendiklerinin. Ama unutmak ortak özellikleri hepsinin.
Gelelim işin zor tarafına. Biraz kafa yoralım kimmiş bu kaderimizi belirleyenler? Bırakalım geçmişin hayallerine dalmayı, günümüzle oyalanmayı. Yarını düşünelim biraz. Kaderimizi değiştirmek için değil, sadece oyalanmak için. Bir oyun olsun bu aramızda. Hani bilmediğiniz bir yolda girersiniz de önünüzde çatallanır bazen. Durmayıp ilerlemeye devam edelim birinden, kaybolmayı göze alarak.
Konu malum, memleketin hali. Nasıl geldik bu duruma, kimlerin başımıza bunca belayı getirdiğini öğrenmek önemli tabii. Yaşananlardan dersler çıkarılmalı, önlemler alınmalı ve de kelleler uçurulmalı. Lakin yetmez bunlar yarını çözmeye...
Sıradan bir haber oldu, "Bir canlı bomba daha." Ölen insanlar, sönen umutlar. Tamı tamına 1,2 trilyon ABD doları maliyeti olmuş terörün. Özel sektör dahil bu ülkenin toplam dış borcu 450 milyar ABD doları. Bir insan canı kaç para? Otuz beş bin kişiden fazla can kaybolmuş. Yok, bunlar yabana atılacak, dikkatimizden kaçacak şeyler asla değil. Eğer terör olmasaydı dünya ülkeleri arasında nerede olurdu yerimiz? Geçelim, bunlar da yetmez yarını anlamaya...
Yarını anlamak, geleceğe dair tahminlerde bulunmak uluslar arası ilişkiler uzmanlarının işi mi sadece, gazeteciler mi biliyorlar bu işi? Biliyorlar da halktan mı saklıyorlar? Yoksa bir şey bildikleri yok da sanki varmış gibi mi yapıyorlar? Toplumda algı yaratmak üzere kaç kişi rol almış, kaç para ödeniyor bunlara?
Nedir Olay? Terörün önlenemez yükselişi
Bu teşhis doğru mu? Evet, bombalar patlıyor, asker, polis, halktan insanlar, bizim terörist dediğimiz, onların halk savaşçısı dedikleri de ölüyor. O zaman bu bir terördür. 5N1K'daki ilk N'nin ne olduğu. Yani ne sorusunun cevabı.
Kim bu terörün uygulayıcıları? Terörü yaratan, ona sahip çıkan, yönlendiren demiyorum dikkat ederseniz. "Uygulayan kim bu terörü?" diye sordum sorumu. Pek çok örgüt olabilir. Tek kişinin veya birkaç kişinin işi değil bu. Yine söylüyorum arka planda değil bunlar, doğrudan sahneye koyanlar. Mesela PKK, PYD, DHKPC, El Kaide. Görünürde çok farkları yok birbirinden. Ortak özellikleri yüklü gelirlerinin olması. Kaçakçılık, uyuşturucu ticareti ve dış yardımlar. Bu gelirleri olmasa silinip giderler tarih sahnesinden. Yiyecekler, içecekler, silah alacaklar, ailelerine bakacaklar. En az bir tane patronları var bunların. Örgütün başındaki insandan bahsetmiyorum. Örgütü kendi emelleri doğrultusunda yönlendiren kurumlar asıl kastettiğim. Bunlar ya bir devlet organı ya da gizli haber alma örgütleri. Ülkede yaşanan terör olayları örgütün en üst düzeyde tanınmasını sağlayıp kendisini gündemde tutar. Örgütün arkasındaki patron ya da patronlar ise tam aksine saklar kendilerini. Gizlilik onlar için o kadar önemlidir ki, gerekirse olaylara sahte sebepler üretirler. Hatta bunu yapmak için özel bütçe bile ayırırlar. Terörü uygulayan örgüt mensuplarının büyük bir kısmı dolduruşa getirilmiş gençlerdir. Bu insanları ateşe sürmeden, gerçek bir terörist ya da canlı bomba yapmadan önce sıkı bir eğitimden geçirirler. Vatan, toprak, bağımsızlık, hürriyet, sömürüye başkaldırı, baskı, eşitsizlik, adaletsizlik ya da dinsel öğeleri kullanarak her genç öyle bir yoğrulur ki, artık bu değerler yaşamlarının anlamı olur.
Örgütlerin vurucu gücü olan gençlere uygulanan bu yöntemler hiç de sıradan değil. Normal bir insanın karnına bombaları bağlayıp hangi ruh haliyle pimi çektiğini düşünmek yeterli bunu anlamak için. Bir takım ilaçlar da kullanıyorlar belki eylemden önce, ama topyekun bir hazırlıktır bu. Bir ülkenin ordusuna verilen psikolojik eğitimin üzerinde bir eğitimin verildiği tartışılmaz bir gerçek. Bu sebeple gizli patronlar bu desteği esirgemezler taşeron olarak kullandıkları örgütlerden. Öyle bir eğitimdir ki bu, ne kadar tahsilli olurlarsa olsunlar onların şahlanan duyguları karşısında canlarının bile yoktur değeri. İşte binlerce, on binlerce genç bu durumdalar. Doldurulmuşlardır. Kandırılmışlardır. Kutsal öğeler kullanılarak inandırılmışlardır. En zavallılarıdır bu kesim. Beline bombayı bağlar vatan uğruna şehit olacağım der bazıları. Silahını eline alır halkına yapılan zulme karşı kendini feda ettiğini zanneder. İslami örgütlerde figür dindir. Cennete gideceğini zanneder, başka yola gider.
Örgütü besleyen gençlerin bazılarında ne yapılırsa yapılsın bu duyguları kabartmak mümkün olmaz. O zaman bunları geri hizmette kullanırlar. Kaçmak kurtulmak isteyenlerin cezası ölümdür. Az sayıda örgüt mensubu ise yönetici kademelerdedir. Bu kademede olanlardan bir kısmı örgütün faaliyetleri sonucunda hakikaten bir sonuç alacağını düşünen idealist tiplerdir. Örgüt yönetimi, siyasi faaliyetler, ideolojik çalışmalar, propaganda, halkla ilişkiler, basın yayın bu kişiler tarafından üstlenilmiştir. Meclise giren milletvekillerinin hepsi olmasa da önemli bir kısmı bu guruptandır. Bunların örgüte bulaşmalarının diğer bir nedeni sosyal statüye sahip olma hayalidir. Hani olur da bir özerklik veya bölgesel bir yönetim olursa bir pay kapma telaşı vardır kendilerinde. Bu bakımdan hep ön planda görünmek isterler.
Geriye kalan az sayıda örgüt elemanı toplum tarafından bilinse de fazla dile düşmek istemezler. Bu kişiler örgüt yöneticileriyle yakın ilişki içindedirler. Bazıları örgüt içinde yönetici, hatta başkan bile olabilir. İdealist, ülküsü olan kişiler değildir bunlar. Sırası gelir örgütü, sırası gelir vatanı satar. Sadist ruhlu kişilerdir. Halkın ve örgüt mensuplarının maruz kaldıkları şiddet onlar için sıradan birer olaydır. Bu işten çok para kazanırlar. Genelde parasal konular da bu kişilerin üzerinde döner. Dış bağlantılar, örgütün patronları veya diğer örgütlerle olan ilişkiler bunlardan sorulur. Örgüt içinde sayıları bir elin parmaklarını geçmez. Zaman içinde örgüt içinde istenen özelliklere sahip başka kişilere bırakırlar yerlerini. Daha sonra bir şekilde kaybettirirler izlerini. Patronlarına karşı işleyecekleri en ufak kusur ölümleri demektir. Zor bir görevdir ama karşılığı da epey yüklüdür.
Bu örgüt meselesine girmemin sebebi örgütü oluşturan kişileri derinlemesine tanıtmaktı. Şimdi artık rahatlıkla şu iki soruyu sormak mümkün. Örgüt var olmaya devam edecek mi? Ne zamana kadar? İlk sorunun cevabı evet. Örgütün yok olması için parasal kaynaklarının tükenmesi gerek. İstediği zaman istediği kadar para basan bir ülke bu örgüte destek veriyorsa, ki buna şüphe yoktur, bu örgüt var olmaya devam edecek. Diğer sorunun cevabı da basit aslında. Ne zamana kadar? Hedeflerine ulaşıncaya kadar.
5N1K bilmecesinin ikinci harfi K'yı tanımlamış olduk. K, yani kim? Terörün uygulayıcısı örgüt nasıl bir yapıya sahip anladık. Örgütün görünmez yüzü, arka planı, örgütün patronları, dış mihraklar, gizli servisler hepsi belli zaten. Şu K harfine bir de yurdumuzdaki işbirlikçileri, yardakçıları, yalakaları, hainleri, hırsızları eklememiz lazım. O halde K'nın üç bacağı var. Biri "Örgüt", diğeri Örgüte direktif veren "Dış Güçler" ve son olarak "İşbirlikçiler".
K'nın üçüncü bacağı olan "İşbirlikçiler" esasen iktidar sahipleridir. Yani ülke yönetimini elinde bulunduranlar. İktidar güzel bir şeydir. Bütün egoların tatmin edildiği bir alandır. Bir zamanlar generaller ve aileleri aynı duyguya sahiptiler. Emekli olduklarında yaşadıkları çöküş hep anlatılırdı. Etrafınız yalaka dolar iktidar olduğunuzda. Tensip buyurdunuzlar, emredersinizler, nasıl isterseniz efendimler uçuşur durur. Hiç hata yapmaz oluverirsiniz. Yaptığınız her hareket, verdiğiniz her karar doğrudur. Affedersiniz gaz çıkartsanız size alkış tutarlar. Bu yüzdendir, bir yakalayan bir daha bırakmak istemez koltuğu.
İktidar sadece egonun tatmin edildiği yer değildir. Bir anda servete boğulursunuz. Vatanı satar, komisyonunu alırsınız. Hepsi mi böyle? Hemen hemen. Namuslu, vatanını, halkını seven biriyseniz eğer, iktidara getirmezler sizi malum çevreler. Bu malum çevrelerin de iki bacağı vardır. Biri ulusal diğer beynelmilel. Malum çevrelerin ulusal olanları iş adamları, rant peşinde koşan para babaları. Seçim zamanı kaşıkla partiye destek verenler, daha sonra kazanlarla geri alanlar. İktidarlar bu sözde demokratik düzende halka çalışmaz, hep kendilerine çalışırlar. Diyeceksiniz bu köprüler, yollar, hastaneler halka hizmet değil mi? Onların hepsi bir araç. Asıl gaye iktidar ve yandaşların zenginleşmesi. Köprü yapmak için gerçek maliyetinin iki katını verirsin müteahhide, yüzde on komisyonu da sen iç edersin sonra. Halkım köprünün sahibi. Şimdi diyecekler ki, biz beş kuruş para harcamıyoruz bu yatırımlara. Yapıp işletiyor, daha sonra devlete devrediyorlar. Bu daha da kötü. Devlet kaynak ayırıp yapsa bunu, en az iki katı kazançlı çıkar. Yap işlet modelinde devlet para harcamasa bile iktidarın komisyonu peşin olarak ödenir. Bu malum çevreler destekler bu iktidarıları, alan memnun satan memnun zira. Bu malum çevreler zengin, iktidardakiler gibi şehitler çıkmaz ailelerinden.
Gelelim beynelmilel malum çevrelere: Bunlar dünyayı şekillendiren ülkelerdir. Bu ülkelerde paraya yön verenler, para babaları, silah ve uyuşturucu tacirleri. Ülkeleri kimin, kimlerin idare edeceğine kimlerin idare edemeyeceğine karar verirler. Her kim sözlerini dinlerse onu getirirler iktidara. Gerekirse darbe yaptırırlar kanlı, ya da kansız. Gerektiğinde bir ülkenin tüm ordusunu dize getirir, kodese tıkarlar. Söz dinlemeyen iktidarları tepe taklak indirirler aşağı. Bazen terör örgütlerini kullanıp ülkeyi kana boğarlar. Zaman gelir yalancı bir bahar havası estirirler ülkede. Beynelmilel malum çevreler stratejik ortaklarını belirler. Nerede pis bir iş var, stratejik ortaklarını sokarlar devreye. Beynelmilel malum çevrelerin dünya kaynaklarından azami ölçüde faydalanmaları için takip ettikleri uluslar arası siyaset ve belli stratejileri vardır. Dünyayı yönlendiren birkaç ülke dışında kalan bütün ülkelerin iktidar sahipleri beynelmilel malum çevrelerin bu stratejilerini başarıya ulaştırmak için ellerinden gelen her şeyi yaparlar. Gerekirse bu uğurda vatan toprağını satar, bağımsızlığını tehlikeye sokar, halkın ve devletin çıkarlarını göz ardı ederler. İşte K bu kadar önemlidir.
5N'in ikinci N'si Ne zaman? Madem geçmişle ve mevcut durumla ilgilenmiyoruz. Gelecekte bir zaman olacaktır bu. Eski başbakanlardan Necmettin Erbakan (insanın ne kadar masummuş diyesi geliyor) "Kadayıfın altı kızarmadı henüz" derdi bir zamanlar. Yani düğmeyi çevirmek için daha zamanı var. İşin kemale ermesi bekleniyor. Yetti artık, lanet olsun, topraksa toprak, verelim kurtulalım derecesine gelinmesi bekleniyor. Kadayıfın altının kızarmasını bekleyen iktidardaki işbirlikçiler değil elbet. K'nın son bacağı, beynelmilel malum çevreler. Eğer bir oldu bitti yaratılırsa, hayalleri suya düşebilir. Risk almak istemiyorlar. Ne kadar süreceği konusunda bir tarih vermek çok zor ama daha uzun bir zaman terör sürecek diyebiliriz. Uzun zaman daha fazla can kaybı demek. Ülke kaynaklarının israfı demek.
Ülkemizin tahammül sınırı nedir? Ne kadar daha sabır gösterecek halk bu teröre? Sabırlı olmak iyi bir şey mi? Sabrı taşarsa milletin neler olur? Burada durup bir mola vermemiz lazım. Normal şartlar altında ülke insanımız belki de dünyanın en sabırlı milletidir. İyi bir şey mi bu, tartışılır ama konumuz bunu tartışmak değil. Çaresizlik içinde evladını, eşini, yakınlarını teröre kurban edenler, devlet büyüklerimizin iki lafına kanıp vatan sağ olsun diyebildiği, canını teröre veren yakınlarının şehitlik mertebesine yükseldiği kandırmacasından hala teselli bulanlar olduğu sürece milletimizin sabrı tükenmez.
Bu kaderi değiştirecek nedir o zaman? Eğer karizmatik, olağanüstü bir kişilik kitleleri arkasına alıp halkı düştüğü bu uyku halinden uyandırmadığı takdirde çok uzun sürecektir bu terör. Ta ki ülke bölünene kadar.
Nerede sorusunun yeri yok 5N'lerin içinde. Yeri belli işte, bu ülke sınırları. Sınırların yeri belli değil sadece. O da belli aslında üç aşağı beş yukarı.
Nasıl mı? 5N'nin geçmişle ilgili tek sorusu. Ama bu yazının konusu değil. Gün gelecek, tarih yazacak bu terörü nasıl başımıza bela ettiğimizi. Hangi yanlışların bizi bu noktaya getirdiğini. Bunları da pekala biliyoruz aslında.
Neden? Ülkemiz coğrafi olarak stratejik bir konuma sahip. Başka? Etrafımız düşmanlarla çevrili, gözleri var topraklarımızda. Geçiniz bunları. Bu ülkede Osmanlı hortlatılmaya çalışılırken süper devletler Osmanlı'dan kalan bir hesabı koyuyorlar önümüze. Yokluklarla kazanılan bir bağımsızlık savaşından sonra yavaş yavaş içimize nüfuz eden batılı devletler "Durun bakalım" diyor. "Daha hesabımız bitmedi." Bu bir etnik çatışma değil. Bu bir Türk-Kürt savaşı hiç değil. Bu savaş da değil. Kanlı bir oyun sadece. Ülke parçalanacak. Bilmiyorum kaç devlet çıkacak bu topraklardan, her biri süper bir gücün ileri karakolu. Bu bir paranoya değil. Açıkça görüyor gören gözler.