Bugün hava nispeten daha serin, ara sıra yağmur atıştırıyor. Bu yüzden şemsiye ve yağmurluklarımızı aldık yanımıza. Yerler ıslak ama herhangi bir su birikintisi görülmüyor. Asfalt kaplanmış yolların kenarları bordür taşlarıyla itinalı bir şekilde birleştirilmiş. Yer altı tesisat kapakları, mazgallar, bedensel engelliler için getirilen kolaylıklar adeta kalemle çizilmiş. Ne bordür çizgisi şaşmış ne de bordürün üzerine taşmış asfalt. Ben böyle deyince eşimin milliyetçilik duyguları kabarıp beni Avrupa'ya özenticilikle suçluyor. Sadece Avrupa'ya değil, pek çok Orta Doğu ülkesinin büyük şehirlerine de özenti duyuyorum. Evet, ben bunu yapıyorum. Mesleğim olduğu için özellikle dikkat ediyorum buna. Keşke ülkemizde de biraz alt yapıya dikkat edebilseler de gözlermiz estetik yapılara alışsa...
Sabah kahvaltı etmedik özellikle. İlk önce Demel Pastahanesinde "Apple Strudel" yerken yanında Melange kahvemizi yudumlayacağız. Bakın bu konu çok ama çok önemli. Paris'te yine o kafe senin bu kafe benim dolaşırken canı macaron isteyen eşime "sonra" deme gafletinde bulunmuş fakat o "sonra" maalesef bir türlü denk gelmemişti. O gün bu gündür ne zaman aklına düşse "Bana Paris'te macaron yedirmedin ya, alacağın olsun." der durur. Yine mezar taşıma yazmasın diye şu "Apple Strudel" konusunu öncelikle halletmem şart.
Avusturya'da Demel ve Sacher Pastahaneleri arasındaki rekabet 1963 yılına kadar devam etmiş. Başlangıcı 1799 yılına dayanan Demel Habsburg hanedanının tedarikçisi olarak saraya hizmet vermiş fakat daha sonra çok el değiştirmiş. Son olarak Do&Co firması tarafından satın alınıp kurumsal bir kimliğe bürünmüş. Demel Pastahanesi'ni diğerlerinden ayıran özellik; imalat yapılan yerin cam arkasından rahatlıkla görülebilir olması.
Demel'in yerini bulmakta hiç zorlanmadık. İçeri girer girmez çeşit çeşit çikolatalar, reçeller, pastalar, kurabiyeler, güzel ambalajlara yerleştirilmiş şekerlemeler başımızı döndürdü. Arka taraftaki barda ana yemekler de servis ediliyor. Ancak salonun sonundaki yer bizim aradığımız yani pasta imalatlarının yapıldığı bölüm. Eğer rezervasyonunuz yoksa hemen masaya almıyorlar. Ne gam. Sabaha kadar bekletseler razıyız. Camlı bölmenin arkasından beş altı pasta ustasının çalışmasını izliyoruz. Pastacılar kah kekleri içine krema koymak üzere yatay dilimlere ayırıyor kah renkli gıda boyaları ile süslemeler yapıyor. İçeride yoğun bir trafik var.
Burada yediğimiz "Apple Strudel" o kadar hoşumuza gitmedi. Yine de gelip denemedik demeyeceğiz.
Schönbrunn Sarayına gitmek için metroya biniyoruz. Yeşil hat üzerinde dört ya da beş durak ilerliyoruz. Metrodan inip yukarı çıktığımızda soğuk bir rüzgar bize kendini gösteriyor. Üzerimdeki kalın montu eşime veriyorum. Ben malumunuz ezelden beri üşümem nasıl olsa. Havaya aldırmayan sadece biz değiliz. Özellikle uzak doğu, İskandinav ülkelerinden gelen çok turist var. Rehberleriyle birlikte sarayı gezecekler. Ziyaretçilerin önemli bir kısmı da öğrenci. Saray girişine ulaşmak için üç yüz metre kadar yürüdük. Bu saray hanedanın yazlık sarayı. Mevsim itibarıyla binaların ihtişamı dışında bahçede dikkat çekecek bir şey göremedik. Sarayın değişik bölümleri farklı ücretlere satılan biletlerle gezilebiliyor. Biz resim çekmenin yasak olduğu müzelerden biri olan Schönbrunn Sarayı için Imperial Tour" bileti aldık. İmparator ve ailesinin yaşantısından kesitler gördük bu bölümde. Zamanın büyük ressamlarının tabloları ile süslenmiş odalar büyük seramik sobalarla ısıtılıyormuş. Franz Josef I ile Sisi'nin yatak odalarından, Sisi'nin süslendiği tuvalet odasına kadar pek çok odayı kulaklıktan verilen bilgiler eşliğinde geziyoruz.
Bir yandan soğuyan hava diğer yandan atıştıran yağmur altında yürürken bir de eşimin ayak ağrısı nüksedince programımızı kısaltmak zorunda kaldık. Belvedere Sarayı bizim için ulaşımı son derece kolay olmasına rağmen geniş bahçelerini gezmek mümkün görülmüyordu. Onun yerine Prater denilen bölgeye gittik. Burada büyük vagonlardan oluşan tarihi bir dönme dolap, ünlülerin bal mumu heykellerinin bulunduğu Madame Tussauds Müzesini gördük. Bulunduğumuz yer Tuna Nehrine en fazla yaklaştığımız bir bölge olması itibarıyla ilginçti. Burada da Türk lokantaları, dönerciler kebapçılar bulunuyor. Aslına bakılırsa Stephanplatz Meydanına bir durak mesafedeyiz. Ring otobüslerine binip bir tur atalım diye düşünsek de sonradan vazgeçip şehir merkezine dönüyoruz. Karnımızı doyurduktan sonra da otelimize...