Şöyle dönüp geriye baktığımda, uzun zamandır ilçe sınırları dışına çıkmadığımı fark ediyorum. İki haftadan beri İzmir'e gitmek istiyoruz ama illa burada olmamızı gerektiren bir iş çıkıyor kariımıza. Henüz kullanmaya dahi başlamadığımız tezgah tipi buzdolabının ikide bir arızalanması ayağımızı bağlayan işlerden sadece bir tanesi.
Uykudan uyanışım eşimin çığlıklarıyla oldu bu sabah. Güneşlenmeye bırakılan reçeller yine arıların istilasına uğramış. Reçelleri kurtarmaya çalışırken arılardan bazıları sinsice ölü taklidi yapmış daha sonra canlanıp elinden sokmuşlar. Bu sokmanın acısı hafifler hafiflemez yine gidip bir kez daha sokturmuş kendini. Arılara küfredip bağırıyor sürekli. Kümeler halinde gelen yüzlerce arı reçellerin yarısını da götürmüş.
Eşim yaylaya çıkmakta isteksiz görünüyor. Evde işleri bitmemiş daha. Sabahın ilk telefonu Ozan'dan. Dün geceden yarım kalan TV bağlantılarına tamamlamak üzere ekibinin yola çıktığını söylüyor. Hemen fırlıyorum evden. Bahçe kapısının önünde ekibi bekler halde buluyorum.
Çatıya monte ettikleri çanak kıbleye bakıyor. Buradan başlayan iki kablo hattını titizlikle gizleyerek binanın arka tarafından alt kata indiriyorlar. Küçük televizyonu arka odaya, büyüğünü girişe koyuyoruz. Gerektiğinde verandaya çıkartmak üzere anten kablosunun boyu ayarlanıyor.
TV işi bittikten sonra yukarı yayladaki son parti armut ve erikleri toplamak istiyordum. Ama işler tahmin ettiğimden daha uzun sürüyor. Ekip çalışırken hiç beklemediğimiz bir anda yağmura yakalanıyoruz. İlk yağmur damlalarından sonra hemen koşup kurutmak üzere terasa serdiğim biberleri içeri alıyorum. Yarım saat süren yağmur geçişi esnasında çalışmaya ara veriliyor. Salonun camlarını açıyorum. Çisil çisil yağan yağmur damlaları ağaç yapraklarına vurdukça çıkan sesler güzel bir fon müziği oluştururken yükselen toprak kokusunu içime çekiyorum.
Her iki TV çalışır duruma getirildiğinde saat ikiyi geçiyor. Eşim telefonunu yaylada bıraktığı için geleceğimi haber veremedim. Eve döndüğümde onu ilk kez dışarı çıkmak konusunda isteksiz buldum. Taş Ev'le ilgili araştırma yapıyormuş internette. Muhasebeci ile konuşacaktık bugün oysa.
Geç de olsa çıkıyoruz çarşıya sonunda. Eşimin eski bir aile dostu muhasebemizi tutacak. Yaşı biraz geçkince, genç bir bayanla birlikte çalışıyor. Önce ruhsat için belediyeye müracaat etmemiz gerektiğini söylüyor, yapılacakları bir bir anlatıyorlar. Ruhsat konusunda biraz gözümüz korkuyor. Şimdi bazı işlerin Büyük Şehir Belediyesi kapsamına alınması işleri uzatıyormuş. Yine de çok eksiğimiz bulunduğunu sanmıyorum. Eşime ait işyerinde ben işletmeci gözüküp onunla aramda kira sözleşmesi imzalayacakmışım. Rezaletin daniskası. Kızıyorum. Böyle yasanın içine... Rayiç değerinin yüzde beşi kira sözleşme bedeli olarak belirlenecekmiş. Yani eşimin "Ben düşük bedelle kiraya vermek istiyorum." deme hakkı yok. İşin esası devletin vergi tırtıklaması tabii. Pek çok ülkede vergi vermek kutsal görülürken, bizde vergi kaçırmayı kutsal hale getiriyor bu akıl dışı uygulamalar. Hakkı adaleti uygula, vergide adaleti getir, takibini düzgün yap, ondan sonra güle oynaya gitsin ödesin vergisini vatandaş ...
Dün konuştuğum reklamcıyı arıyorum. Epey yola girmiş tabela hazırlığı. Yarın olmasa da yarından sonra tabelalar yerine monte edilebilecekmiş. Logoyu e-posta adresime göndermelerini istiyorum.
Ali Ustayı arayıp tezgah dolaplarının nasıl gittiğini öğreniyorum. "Cuma olmazsa en geç cumartesi montajı yaparım" diyor. Tezgah dolaplarının üzerine aynı malzemeden çift sıra açık raf yaparsak kaç paraya mal olacağını soruyorum. Yüksek bir fiyat söylüyor. Fiyatı yüksek bulduğumu belirtip düşünmem gerektiğini bildiriyorum.
Sabah aradığımda taşeron İhsan Nuri Kuşadası'nda olduğunu, öğleden sonra Tire'ye döneceğini söylemişti. Çarşıda tam da işimiz bittiğinde telefon ediyor ve yukarı gelebileceğini söylüyor. Kaplan köy meydanında buluşmak üzere sözleşiyoruz.
Yolun yapılacağı bahçe girişini gösteriyorum. Yola beton kilit taşı yapılması için telefonda söylediği fiyatın sadece beton parke fiyatı olduğunu iddia ediyor. Sonuçta anahtar teslimi birim fiyat bir anda telefonda söylenenin iki buçuk katına çıkıyor. Alternatif çözümler arıyoruz. Yolu beton yapsak maliyet yarıya düşecek. Sanırım kararımız o yönde olacak. Bu işlerde tahmin ettiğimiz bütçenin çok üzerine çıktık. Böyle bir işi gerçekleştirmek üzere yola çıkanlar mutlaka bekledikleri maliyet bedelinin en az iki katını düşünsünler. Eksikler tamamlamakla bitmiyor. Yol kaplamasından sonra aydınlatma işini düşüneceğiz. Daha sonra bir depo yapmak ya da hazır prefabrik konteynerlerden koymak gerekecek. Bir tane de yardımcı aile için düşünmek akıllıca olur belki de. Buraya bulacağımız bir aile aynı zamanda yaylanın bekçiliğini de yapabilir.
Dönüşte alışveriş yaptığım dükkanlardan birine uğrayıp elemanlarını hangi kaynaklardan bulduklarını soruyorum. Doğrusu bizim ilk tercihimiz otelcilik ve turizm mezunları. İŞKUR'un önerdiği bazı elemanları işe alırsak üç aylıktan bir yıllığına kadar ücretlerini kendileri ödüyormuş. Oldukça şaşırtıcı geliyor. Araştırmak lazım.