Dünkü kabus sebebiyle sabaha kadar uyumadım. Bu konuda söyleyeceğim ve sorgulayacağım çok şey var kendi adıma. Elbette bütün düşüncelerimi korkmadan, çekinmeden bu platformda paylaşacağım. Hayat devam ediyor diyesim yok, böyle bir hayat olmaz olsun.
Eşimle birlikte gün boyu çocuk yaştaki askerlerin maruz kaldığı alçakça tavırlara lanet okuduk. Soğutucu servisini aramadık bu asap bozukluğumuz devam ederken. Kapıların sundurması girişte içecek grubu tezgah ve dolapları ile ilgili olarak Ünal Ustayı aradım sadece. O da Özdere'de tatil yapıyormuş. Pazartesi günü görüşebileceğimizi söyledi.
Yeni bakımdan çıkmasına rağmen dünden beri arabamın yağ lambası yanıyordu. Geçerken Olgun Ustaya gösterdim. Basit bir iki hareketle problemi gidermesine sevindim. Aygaz bayiine ödeme yaptım. Oradan çıkıp Mermerciye uğradım. Mutfak mobilyaları ve duşakabin gibi şeyler de var yeni açtığı "show room"unda. Ahmet Bey oradaydı. Gelmişken onun hesabını da kapattım. Duşakabinlere baktık. Aslında bir ay kadar önce duşakabin için Faruk Beyle anlaşmıştık. Arada birkaç kez aradığım halde bana dönmemiş, İzmir'den cevap alamadığını söylemişti sadece. Büyük kabalıktı yaptığı. Burada daha kaliteli ve daha ucuz duşakabinleri görünce hemen kararımızı verdik. Ekip gönderip öğleden sonra montaj yapılabileceği de söylenince almaya karar verdik. Faruk Bey beklesin artık istediği kadar.
Yukarı taşınabilmemiz için ihtiyaçlardan biri de elektrikli şofbendi. Beko, Demirdöküm, Bosh ve Arçelik markaları arasında Arçelik'te karar kıldık. Yeni açılan servisin bu bölgede güzel çalışması tercihimizi belirlemede büyük rol oynamıştı.
Yaylaya çıkarken Pazarcı Ahmet'i arıyoruz. Bahçedeki elmalara bakacaktı bugün. Domates sarıyormuş, iki üç saat daha işinin olduğunu söylüyor. Bahçeye girer girmez eşim sepetleri kapıp elma ağaçlarına koşuyor. "Bekle birlikte toplayalım zorlama kendini." demem para etmiyor. Havuza bakıyorum. Dolmuş olması gerekirdi ama henüz yarıda. Üstelik su geliri kesilmiş. Yine yukarı yaylaya, kaynak başına çıkmam gerekecek.
Orta yayladan çıkıyorum yukarı. Burada bulunan vanaları kontrol ediyor boruların içinden geçerken suyun çıkaracağı sese kulak veriyorum. Hayır, buraya da su gelmiyor. Hiç hesapta yokken yukarı yaylaya, kızılcık ağaçların olduğu yerin yukarısına doğru tırmanıyorum. Bahçe girişindeki erikler iyice ballanıp tamamı toplanacak hale gelmiş. Onların önünden daha yukarılara çıkıyorum. Büyük havuzun olduğu yerde aşağı besleyen hortumun yerinden çıktığını ve boşa aktığını görüyorum. Yine hayvanın birinin ayağı takılmış olmalı... Hortumu yalağın içine sokup, yanındaki ağaçtan düşen elmaları dışarı alıyor, büyük taş ve ağaç kütükleriyle onu iyice korumaya alıyorum. Su geliri iyi gibi görünse de kaynağa kadar çıkmadan içim rahat etmeyecek. Yukarı tırmanmaya devam ediyorum. Kızılcık ağaçları daha da güzelleşmiş. Bir hafta sonra epey meyve toplanır bu ağaçlardan. Kaynak başındaki hortumun ek yeri bir önceki gün bıraktığım gibi duruyor. Yine de bulduğum büyük bir taşı özenle üzerine yerleştiriyorum.
Aşağı indiğimde üç sepet elmayı topladıktan sonra verandada ayaklarını uzatmış kitap okur halde buluyorum eşimi . Bir müddet sonra duşakabin için montaj ekibi geliyor. Uzun bir süre uğraşıyorlar ama temiz bir iş çıkıyor sonunda. Ebeveyn banyosu böylelikle tamamlanmış olacak. Hatta içindeki ufak bir çamaşır makinesine kadar...
Pazarcı Ahmet'i arıyorum yeniden. Onun yaptığı iş kolay değil. Bir kamyon domatesi yükledikten sonra sızmış yorgunluktan. Açıkça anlatıyor bana bunu. Saracakları bir kamyon daha varmış. "Duşakabin montajı bittikten sonra ben geleyim senin tarlaya o zaman." diyorum. Çok seviniyor bu habere. "Gelirken elmaları da getir." demeyi ihmal etmiyor. Montaj işi biter bitmez üç sepet elma ve bir sepet dolusu armudu arabanın bagajına koyup çıkıyoruz yayladan. Karanlık basmaya başlamış. Pazarcı Ahmet'in tarlasına vardığımız saatte mallar kamyona yeni yüklenmişti. Bahçe kapısında gösteriyoruz getirdiklerimizi, el feneri ışığında. Her bir sepete bir kasa buluyorlar hemen. Her sepet bir kasaya ancak sığıyor. "Eğer güzel satışı olursa istemediğin kadar elma var bizde." diyoruz ayrılmadan önce.
Eve girer girmez televizyonun başına geçiyoruz. Düzmece darbenin muzaffer önleyicileri yandaşlarını arkalarına almış şovlarına devam ediyorlar. Herkes demokrasi aşığı olmuş, demokrasinin ne olduğunu bilmeden...
Canlar gerçekten de çok sıkkın. Kendinizi ne kadar işe güce versenizde, yorgunluğu atmak için uzanıp şöyle bir keyifle televizyon izleyemezsiniz. Olayın ertesi günü her hafta sonu olduğu gibi anneannemi hava alması için dışarıya çıkardım. Yeşilliğini sevdiği, gölgesinde serinlediği cafeye götürdüm. Yeşillikleri yolmuşlar, camları kurşunlanmış, her masadan isyan eden konuşmalar, sela sesleri v.b. Demokrasi ne diye sorsanız 'ben bana yakışanı giyerim' diyecek kadar cahil. İlber Ortaylı'nın dediği gibi insanlara zorunlu DÜN dersi verilmeli. Yaşadıklarımızdan başka türlü ders alacağımız yok çünkü..
YanıtlaSil"Söylenecek çok şey var" ile "Sözün bittiği yer" arasında git gel yaşıyorum. Ülkemiz üzerinde büyük oyunlar oynanıyor. Halkımızın büyük bir kesimi piyon olduğundan dahi habersiz. Piyonlardır ilk gözden çıkarılacak olan. Görevleri sadece birilerini korumak. Oyuncu hedefine ulaşmak için önce piyonları gözden çıkarır. Piyonda akıl yoktur. Onu parmağının ucuyla ileri sürmek yeterli.
SilDemokrasi, az gelişmiş bir toplumda diktatörlüğe giden yol olur çoğu zaman. Büyük bir kandırmaca gözler önüne serilen. Televizyonlarda gösterilen ve anlatılanlara zerre kadar inanmıyorum.
Haklısınız, DÜN ne tezgahlar kuruldu bu devlet üzerinde, BUGÜN hepsi unutulan.
Bu kabusun bir an önce sona ermesi umuduyla...
Onca tersliği unuttum gitti eşinizin resmiyle. Bir de elma sepetleri diyor ki , "işte bu semere için katlanılıyor her şeye" :))))
YanıtlaSilEksik olmayın :) Biz bundan sonra da katlanırız bazı acılara ama ya çocuklarımız, onlara miras bırakacağımız ülkenin durumu? Demokrasiyi, milli iradeyi birilerine biat etmek sanırlarsa eğer...
YanıtlaSilİş politikaya kalırsa herkez bir şeyler söyler. İşin esası darbeye karşı olmaktır. Onu hafife almamaktır. Parelel gazeteler dahil bütün gazeteler milli iradeye vurgu yapmıstır. Fakat elbette bizim eleştiri hakkımız mahfuzdur. Muhalefiete feçen fırsatlar değerlendirilememiştir. Blog halinde iktidar değişikliği de olabilirdi. Evet en azından bir koalisyon doğsaydı böyle bir kutuplaşma olmazdı. İnanıyorsak eğer umudumuzu kaybetmememiz gierekir. şuurlu bir insan mıyız, adaletli ve ahlaklı mıyız, önce kendimizi sorgulamalıyız. Vatandaşlık bilinci önce seçme ve seçilme irademizi korumakla olur. (Sürçilisan ettiysem affola)
YanıtlaSilHer bireyin fikrini söyleme hakkına sahip olduğuna inanıyorum. Bu bakımdan affolunacak bir husus yok. Hiçbir şey göründüğü gibi değil. Bizler bize gösterileni biliyor ve akıl yürüterek gerçeğe ulaşmaya çalışıyoruz. Kutuplaşma dış mihraklar tarafından kurgulanıp yurt içindeki işbirlikçileri vasıtasıyla yürürlüğe sokuluyor. Size ters gelse de demokrasinin geri kalmış ülkelerde en büyük yalan olduğuna inanıyorum. Ancak sistem olarak daha iyisi yok maalesef. Demokrasinin gerçek anlamda uygulanabilmesi için vatandaşlık bilincine sahip olmak gerekir. Vatandaş bilincini seçme seçilme hakkı ile değil pozitif bilimle donatılarak ve aklını kullanarak sağlar. Teşekkür ederim.
YanıtlaSilKesinlikle sizinle aynı şeyleri düşünüyorum bu konuda. Cahil toplumlarda demokrasi, kandırmacadan başka bir şey değil. Eğitimi boş yere tırpanlamıyorlar her geçen gün...
YanıtlaSilSadece teşekkür etmek istiyorum size...
YanıtlaSil