23/07/2016
Cumartesi, Tire
Evvelsi
gün kızımın daveti üzerine Yukarı Kızılca köyüne gitmiştik. Orada yedik, içtik
hoşça vakit geçirdik. Kızımın arkadaş grubundan geceyi hoş sohbetiyle
renklendiren bir doktor hanım vardı ki onu unutmak mümkün değil. En sonunda ona
tiyatro ile ilgisinin olup olmadığını sormuştum. Verdiği cevap tahminimde hiç
de yanılmadığımı göstermişti. Ben de doktor hanımın anlattığı yaşanmış
olaylardan birini öyküleştirip günlüğüme koymuştum. Yeniden o geceyi hatırlatmama sebep öyküye
ait aldığım olumsuz yorumlardı.
O
gecenin sabahında kızım yazımı okumuş, olayı tam olarak aktaramadığımı ve
açıkça öykümü beğenmediğini söylemişti. Haklı olabilirdi. Nedenlerini düşündüm.
Her şeyden önce öyküyü anlatan komedi unsurlarını ön plana çıkarmış, almış olduğu
tiyatro eğitimini sayesinde sözün yanı sıra taklit ve mimiklerle anlatımını
güçlendirmişti. Anlattığı karakter kocasıydı ama daha çok annesiydi. O gece adeta güzel bir komedi
gösterisi izlemiştik. Öyle ki, annesiyle ilgili birkaç hikâye daha anlatsaydı
kesinlikle yeni bir “Sürahi Hanım” karakteri çıkardı. Bu yüzden ben uzun süre
yayınlanan bir dizinin başrol oyuncusunun yerine görevlendirilen sanatçı
durumuna düşmüş oldum.
Diğer
bir konu öyküyü anlatan kişi kadar rahat değildi durumum. Yazdıklarımı okuma
olasılıkları vardı. Bizi esas güldüren sözcükleri yumuşatarak kullandım. Dinlerken
kahkahaya boğulurken okurken aynı etki ortaya çıkmadı bu zorunluluk
nedeniyle.
Sabah kahvaltısından
sonra eşim “Irmak haklı” dedi. Önce neden bahsettiğini anlamadım. “Kızım tabii
ki her zaman haklı.” dedim. “Yazını okudum, ben de beğenmedim, olmamış.” dedi.
Bazı düzeltmeler yapıp güncelledim. Sonra bu performans kaybına birçok bahane
uydurdum. “Siz hikâyeyi biliyorsunuz, bu yüzden etkilenmediniz.” dedim yemedi. “Gece yazdım, uykusuzdum, ne yazdığımı biliyor muyum
ben?” dedim olmadı. Yazıyı yazdığım bilgisayar kızımındı, “Mouse kullanmadan
zihnim dağılıyor.” dedim yine değişen bir şey olmadı. “Güzel yazıyorsun ama bu
olmamış, konuya girmemişsin işte” deyip son noktayı koydu. Bana da önümüzdeki
maçlara bakmak kaldı…
Sabah
her ikimizin de kafası karışık. Eşim kah benimle yaylaya çıkmak istiyor kah aşağıda
kalıp evi temizlemek. Benim durumum daha vahim. Pazartesi sanıyorum bugünü. Hem
ödemeler yapılacak hem dolapların montajı, tabelacı da gelip tabelaları takacak
diye kıvranıyorum. “Hadi geleceksen çıkalım artık daha bankadan havale
yapacağız.” diyorum. Eşim şaşırarak bakıyor yüzüme. “Cumartesi günleri
kapalı olur bankalar” diyor. Bende jeton düşüyor, rahatlıyorum.
Saat
onda bekliyorduk Ali Ustayı. Yarım saat önce arıyor telefonumdan. “Biz yayla
kapısındayız.” diyor. Panik içinde hazırlanıyorum. Eşime seslenerek “Ben çıkıyorum, sen de gelmeye karar
verdiysen hemen çıkmamız lazım. Dolapçılar bahçe kapısında.”
Babalar ve kızları. Kızlar böyle işte. Hem babaları bir tanedir hem de hiç beğenmezler yaptıklarını. Kendimden bilirim. Ama Babam benim her yaptığımı beğenirdi. Bir de en mutlu olduğum şey benden bahsederken ille kültürümün bulunmaz olduğunu söylerdi.
YanıtlaSilOlsun varsın. Kızım bir tanemdir:) İyi anlaşırız onunla. Bütün eleştirilere açığım. Bu sayede kendimi geliştirme imkanım olacaktır. Sevgiyle kalın:)
YanıtlaSilAllah gücünü eksik etmesin har daim dinç ol çalışmak gibisi yok :) sevgilerimle :)
YanıtlaSilSağ olasın kardeşim:) Doğru söylüyorsun.
YanıtlaSil