KATEGORİLER

16 Eylül 2016 Cuma

GECE VERANDA KEYFİ

15/09/2016 Perşembe, Tire

Bayramın son günü. Kızımın arabası olmasa herhalde araba kiralardım. Bayramdan önceki kaza nedeniyle servise çekilen eşimin arabasından sonra bayramın üçüncü günü radyatörü delinen arabamın hizmet dışı kalması zora soktu beni. Daha erken kalktım bugün.  

Bayram günlerinde günlük cirolar üç aşağı beş yukarı aynı seviyede seyrederken bazı günler kahvaltı, bazı günler alkollü içki satışları ağırlık kazandı. Bugün cuma akşamı diye yorumlanan perşembe akşamı olduğu için olsa gerek içki satışından ziyade ızgaraya daha fazla talep oldu.

Hüseyin bu sabah neşeli geldi. Alkolsüz ve alkollü içkiler grubu ondan soruluyor artık. Bazen hatalı davranışları olsa da zeki çocuk aslında; kolayca kapıyor işi. Verandada kahvaltı etmekte olan grup iki gün önce de gelmiş, çalan müziğin çok hoşlarına gittiğini söyleyerek ayrıldılar. Hüseyin tutturdu, "Amca gözünü seveyim değiştir şu müziği geçen gün çaldığın müziği çal." Önce ne dediğini anlamayarak tersledim. Sonra eşim müdahale etti. Gidip yanına sordum. "Ne istiyorlarmış? Türkçe pop mu?" "Yok amca, geçen gün çaldığın müzikten, hani çok beğendikleri var ya..." Yahu ben nereden bileyim ne zaman ne çaldık? Hoparlörden yükselen müziğe kulak kabarttım. Kulağa hoş gelen bir müzik. "Bak" dedim Hüseyin'e. "Çalan müzik gayet güzel." Değiştirmeyi aklından bile geçirme...

Öğlen saatlerinde çoluk çocuk on beş kişilik bir grup geliyor üç ayrı arabayla. Önce verandaya bakıyorlar. Sonra salonu görmek için yukarı çıkıyorlar. Hüseyin'e sormuşlar, yanımızda bir şeyler getirdik burada yiyebilir miyiz diye. Eşim ve Hüseyin şaşırmışlar ne demeli diye. İş bana düştü. Ben saygılı ama biraz da yumuşak sert bir tonla "Maalesef dışarıdan yiyecek kabul edemiyoruz mekanımızda" dedim. Bir restoranda nasıl böyle bir teklif yapılıyor anlamakta güçlük çekiyorum. Eğer çıkınında poğaça börek varsa gideceksin bir ağaç altına, açacaksın termosunu, içeceksin çayını. İki masayı birleştirdik en manzaralı yerden. Yetmedi, çocuklar da diğer bütün masalara yayıldılar. Sadece dokuz çay içip gittiler. Eminim çay parası da yüksek gelmiştir onlara. Neyse ki çabuk kalktılar.

Daha önce gelen misafirlerimiz yine geldiler. Yazlıklarından dönenler levhamızı görüp buluyorlar bizi. Bazıları Ankara, İstanbul yolcusu, bazıları İzmir. Gelenlerin hemen hepsiyle ortak bir şeyler buluyoruz. Ya eşleri öğretmen eşimin meslektaşı, ya son yirmi yılımızı geçirdiğimiz Ankaralı, ya da benim meslektaşım oluyorlar. Tire'den gelenler de çok oldu. Hepsi belli kültür düzeyine sahip kişiler. Üç bayan bir taksi tutup gelebiliyor ve şehir gürültüsünden uzakta hoşça vakit geçirebiliyorlar. Biliyorlar ki, kimse onları rahatsız etmeyecek, güven içinde  damak çatlatan lezzetlerin keyfini çıkarıyorlar burada.

Aşkın Usta'dan kızıma jest Tiritli Izgara Köfte
İyi niyetli eleştiriler de alıyoruz bu arada. En büyük eleştiri park yeri ile ilgili olanı. Haklı bir eleştiri aslında. Gelen misafirler ağaçların arasına park ediyorlar hali hazırda. Araç sayısının arttığı durumda, hele birileri gelirken diğerleri çıkmaya çalışınca sıkıntı oluyor. Bir diğer eleştiri yolun soluna koyduğum iki konteyner hakkında. Önceden yoldan içeri doğru ilerlerken Taş Ev'in görüntüsü karşılıyordu insanları. Şimdi ise şantiye binası görünümündeki iki konteyner havayı bozuyor. Ağaçların konumu nedeniyle başka bir yere vinçle indirme imkanı olmadığından koymuştuk onları. İleride biraz kamufle etmeyi düşünüyoruz.

Bugün gelenlerden biri de salondaki avizemizi beğenmedi. Daha otantik bir şey olabilirmiş. Evet biz de eski bir at arabası tekerleği kullanmayı düşündük avize olarak ama olmadı, yapamadık. Elbette herkesin aynı şeyden hoşlanmasını bekleyemem. Genel olarak manzara, Taş Ev'in kendisi, mutfağımızda pişenler, sunum ve ilgi çok fazla takdir ediliyor. Hatta garsonumuz Hüseyin sempatik tavırlarıyla zaman zaman yüklü bahşişler koparıyor misafirlerden.

Kuzu şiş + Izgara köfte karışık
Yollarımızın darlığı bir diğer eleştiri konusu. Burada bungalow tarzında konaklama düşünmediniz mi? diye soranlar da az değil. Evet, bu manzarada, ağaçların arasında, bol oksijenli bir atmosferde leziz mezelerin eşliğinde enfes et yemeklere içki eşlik etmeli. Onsuz bir taraf eksik kalır. İçki içen insan nasıl aşağı ineceğim bu yollardan diye düşünüyor. Buna saygı duyuyorum. Dün bize bir vale de gerekecek mi acaba diye sormuştum. Şimdi madem konaklama imkanımız yok nöbetçi şoför mü bulundursak acaba?

Öğleden sonra Necla Ablalar geldi. Neşesine hayranım onun. Hep güler yüzlü, hep esprili. Benim sadık okurlarımdan. Eşim her şeyi yazıyor, bana konuşacak konu bırakmıyorsun diyor bazen. Haksız da değil hani. Diğer taraftan ben yazmayı bırakırsam çeneme vuracağını biliyor. O yüzden yazmamı destekliyor.

Yoğurtlu şiş köfte
Akşam saatlerinde Aşkın Usta gün boyu hazırladığı keşkeği bitirdi. Verandada oturan misafirimize Taş Ev'in ilk keşkeği deyip ikram ettik. Çok beğendiler. Aşkın Usta bizlere de kocaman birer tabak hazırlardı. Çocuklar hariç hepimiz yalamadan yuttuk. Kızım oldum olası balık dışında et yemez. Oğlumu da cezbetmedi çok. Keşkeği bilmezdik biz İzmir'de. İlk kez Tire'de yemiştim evlendikten sonra. Şimdi önüme kaç tabak konulsa yerim, hele bir de güzel yapılmışsa, üzerine tereyağlı salçalı sosunu bolca koyunca...

CNN Türk 15 Temmuz'da tankların önüne geçen kahraman kadınlarımızı anlatmaya devam ediyor (!) Yeni röportajlar, yeni ortaya sürülen filmler. Aman Allah'ım ne büyük senaryo (!) Ne bilinçli ne demokrasi aşığı kadınlarımız varmış meğer. Bütün TV kanallarımız algı yaratmaya tam gaz devam ediyor. Öyle bir darbe düşünün ki her bir detay filme çekiliyor, halkımız, özellikle kadınlarımız darbeyi nasıl önledi anlatabilsin diye. Ne kadar basit bir masal bu. Ama masal dinlemeyi sever bizim halkımız. Biraz daha yazarsam, gelip beni "fetöcü" diye içeri alırlar mı acaba? Bir kaç yıl içeride kaldıktan sonra birileri beni kahraman ilan edip milletvekili yapar mı ki?

Keyifli bir gün geçiriyoruz. Gecenin ilerleyen saatlerinde Tire'nin eşsiz manzarasından etkilenen kızım fotoğrafımı çekiyor verandada...
                                                                                                      

15 Eylül 2016 Perşembe

MUTFAĞIN SİHİRBAZI

14/09/2016 Çarşamba, Tire


Dünkü duruma kanıp rahat bir kahvaltı yaparız derken evdeki hesap çarşıya uymadı. Bu sabah hareket oldukça erken başladı. Rezervasyonlar bir biri ardına gelince Hüseyin'i aradım. Dün gece geç vakte kadar kalmıştı. Üç dört kez çaldıktan sonra açabildi telefonu. Hemen gelmesini istedim. Cevap vermedi. Kahvaltıyı falan boş verip  misafirlere mahcup olmamak için ailecek başladık hazırlığa.

Hüseyin geldiğinde o da tuttu bir ucundan ama gelgelelim yüzünden düşen bin parça. "Ben yoruluyorum, bu kadar uzun çalışamam, parayla alakası yok bunun." diye söylenmeye başladı. Sakinleşmesi için zaman verdim. "Sonra konuşuruz." 

Eğer tahminim doğruysa akşam bizden çıktıktan sonra kendini dağıtacak kadar içmiş, sonra da sabah ayılamamıştırhazırlığa . Çünkü onu aradığımda sabah saat onu geçiyordu. Gün içinde havaya girdi, neşesi geri geldi yine.  

Gelen misafirler övgü dolu sözler sarf ediyorlar. Eleştirdikleri tek konu park sahasının yetersiz olması... Bir anda beş altı araba gelince dar alanda manevra güçleşiyor. Bazen ağaçların arasına düzenli park ediyorlar arabalarını ama bazen de diğer araçların önünü kapatıyorlar. Seneye bir de vale hizmeti mi versek acaba?

Öğlene doğru Aşkın Usta geldi. O gelince hepimiz rahat bir nefes alıyoruz. Yeni tatlar sunuyor birbiri ardına. Hiçbir panik havası yok. Aynı anda elli kişi gelse sakin sakin hallediyor işini. Bugün de yaptığı bir şovdu bizim için. Akşama doğru oğlumla alışverişe çıktık. Tire'nin en eski dondurmacısından sakızlı dondurma aldık. Dönüşte mantarlı kremalı tagliatelle, üzerine  nefis bir dondurmalı irmik konuldu önümüze. Basit bir patates kızartması ya da bir meyve tabağı elinde bir sanata dönüşüyor. Aşkın Ustayı bir kez daha takdir ediyoruz.  

O kadar özlemişim ki, hemen çatalımı daldırıyorum tagliatelleye. Ne onun ne de dondurmalı irmiğin fotoğrafını çekmek gelmiyor aklıma. Aşkın Usta her zamanki sakinliği içinde gülümseyerek "Bir daha ki sefere çekersiniz, sıkmayın canınızı."

14 Eylül 2016 Çarşamba

TAŞ EV'İN ZEYTİN'İ

13/09/2016 Salı, Tire
Sabah geç kalktım. Kahvaltıdan sonra Zeytin'i serbest bıraktım. Yeni döşenen kilit parke taşlarının aralarını doldurmak için beyaz toz serpiştirilmiş yılankavi yolda bir aşağı bir yukarı deli gibi koşturuyor. Hızını alamayınca yolun üzerinde biriken tozlar kaydırıp düşürüyor onu. Şaşkın bir şekilde ayağa kalkarken komikliğine güldürüyor bizi. Artık on kiloyu geçti. Kucağa alırken zorlanmaya başladık.

Öğlene kadar meze hazırlığı vardı. Eşim ve Aşkın Usta birbirlerine nazire yaparcasına hünerlerini sergiliyorlar. Ben de oturup menüleri gözden geçiriyor, eksikleri tamamlıyorum. Sabahki durgunluktan sonra öğlene doğru hareket başlıyor. Bir haftalık tecrübe sonunda alkollü içkilerde tercih rakı ve biradan yana. Şarabın ise pek yüzüne bakılmıyor.

En kalabalık günlerimizden biri olmasına rağmen müzik krizi de yaşamadık sayılır. Her ayrılanın aklı Taş Ev'de kalıyor. Internet üzerinden çaldığımız müzik internet paketimdeki sınırı zorlayacak gibi.

Eleman eksikliğimiz hala devam ediyor. Bu yüzden zaman zaman garsonluk yaparak Hüseyin'e yardımcı olmaya çalışıyorum. Geç saatlere kadar kalanlar oluyor. "Hadi artık geç oldu, kalkın gidin." denilmiyor.  Ara sıra masaya gidip bir istekleri olup olmadığını soruyorum. Her seferinde yeni istekler alıyorum. Önce Aşkın'ı sonra Hüseyin'i gönderiyorum. Bugün çok övgü işittim Taş Ev hakkında.

Şehirden dönüşte arabayı park edeceğim sırada ön kaputtan yoğun bir duman çıkmaya başlıyor. Yeniden çalıştırmadan evvel servise göstermem gerekiyormuş. Yarın Olgun Ustayı arayacağım bakalım...   

  

13 Eylül 2016 Salı

ORDUEVİ TABAĞI

12/09/2016 Pazartesi, Tire

Bayramın ilk günü bugün. Can Yücel, "Bayram" adlı şiirinin bir mısraında "Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır." demiş. Bugün bizim bayramımız. Oğlumuz ve kızımızla birlikte Taş Ev'de giriyoruz bayrama. Güzel bir kahvaltıdan sonra kızım hamak keyfinde. Oğlumla tavlaya tutuşuyoruz. Çetin bir maç olmuyor bu. Hiç şansım tutmuyor bu genç adama. Bana sadece bir el veriyor. Sonunda tavlayı sıkıştırıyor koltuğumun altına.

Kızımı yenip moral bulayım diyorum. İyi de başlıyorum aslında. İlk oyunda onu mars ediyorum. Sonra abisi geliyor yanına. Görüp göreceğim sadece o mars oluyor. Maçı yine 5-2 veriyorum kızıma.

Çalışanlar izinli bugün. Ama biz misafirlerimize açtık kapımızı. Bugün ızgara olmayıversin desem de dün ızgara işini öğrenmiş kızım Aşkın Usta'dan. Öğleden sonra yoğunluk başlıyor. Arabaları açık olduğumuzu göstermek amacıyla demir kapı dışında bırakmıştık. Gelen misafirlerden bazıları bizim arabalarımız görüp onlar da arabalarını dışarıda park ediyor ve Taş Ev'e kadar yürüyorlar. Güzel bir performans sergiledik. Gelen misafirlerimizin hepsi oturup kalkmasını bilen insanlar. Lakin yine müzik krizi yaşadık.

Misafirlerimizden bir çift yukarıdaki salonda oturmayı tercih ediyor. Buradan Tire manzarası daha da güzel. Hanımefendi mezeleri inceledikten sonra hepsinin tadına bakmak istediklerini söylüyor. "Biz birer orduevi tabağı alalım, hepsinden azar azar." deyince gayri ihtiyari şaşırıyorum. Ama daha önce Aşkın Usta'nın ağzından da aynısını duyduğum için şaşkınlığım kısa sürüyor. Ekşi sözlükte "Bazı yörelerimizde ordövr tabağı yerine geçen terim." diye yazıyor orduevi tabağını. Ben bunu ilk kez duydum. Fransızca Hors-d'œuvre kelimesinden Türkçemize geçen ordövrün kelimenin anlamı "esas yemeğin dışında" anlamına geliyor. Halkımız bunu anladığı şekilde yorumlayıp orduevi tabağına çevirmiş.

Benzer şekilde yurt dışında bir baraj inşaatında çalışırken işçilerin batardo yerine "batardolgu" kelimesini kullandıklarını fark etmiştim. Aslında "batardolgu" batardo kelimesinin karşılığı olarak önerilebilirdi TDK tarafından. Zira baraj inşaatında akarsuyun önünü kesmeye yarayan bir seddeden ibaret olan batardo, görevini tamamladıktan sonra baraj gölünün içinde kalır, yani bir bakıma göle batmış gibi olur. İşçinin bulduğu terim o kadar hoşumuza gitmişti ki. Zaman içinde bizim ağzımıza yapışmış, batardoya batar dolgu demeye başlamıştık.

Müzik krizine gelince. Salonda oturan hanımefendi fonda çalışan klasik müzikten rahatsız olduğunu söylemiş kızıma. "İrem Derici çalamaz mısınız mesela" demiş. Eşim ayıp olur şimdi deyip değiştirtmiş müziği. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım, "Hanımefendi bu müzik Taş Ev'i bozar" da diyecek kadar güçlü değiliz. İrem Derici ile yüzünde güller açmaya başlayan genç çift her perşembe akşamı buradayız diyerek son derece memnun bir şekilde ayrılıyor. Belki bu alanda da mücadele etmemiz gerekecek zaman içinde.

Yoğun bir gün geçirdik. Ama asıl güzel olan misafirlerimizin Taş Ev'den memnun bir şekilde ayrılması. 

12 Eylül 2016 Pazartesi

HAPPY BIRTHDAY TO YOU

11/09/2016 Pazar, Tire

Sabah kafam karışık kalktım. Bunun nedeni uykusuzluk olmamalı. Zira güzel bir uyku çektim. Oğlumu saat dokuz buçukta evden alacağıma göre daha zamanımın olduğunu düşünüp yatağımda tembellik yaparken eşimin saatin sekiz buçuğa yaklaştığını hatırlatması, yüzüme çarpılan soğuk su etkisi yapıyor. Hüseyin'i hesaba katmamışım. O geldi gelecek. Hiç üstümü değiştirmeye kalkışmadan koşup demir kapıyı açıyorum.

Yatak odasının pencere kanatlarını açtığımda bütün görüş alanımı kaplayan erik ağacının arasından serin ve tertemiz bir hava vuruyor yüzüme. Mutfak servis kapısını açıyorum peşi sıra. Mutfak pencere kanatlarını rahat açabilmek için dışarıdan dolaşıyorum. Aksatmadan yaptığım işlerden biri de Zeytin'in suyuna bakmak. Sabahları onun karnını doyurmak bazen bizim kahvaltımızdan sonraya kalabiliyor.

Sabahki huzursuzluğumun nedeni ne? Taş Ev mi bize engel olan? Tatile çıkmak bir tarafa çoluk çocuk çıkıp bir akşam yemeğinde eşimin yeni yaşını kutlayamamak mı sinirlerimi geren. Aslında Taş Ev rüyalarımı süsleyen bir projenin hayata geçirilmesi. Burada olmaktan çok mutluyum. İşler umduğum gibi gider de güvenebileceğimiz kişiler çıkarsa karşımıza belki de buraya çakılmak zorunda kalmayacağız.

Taş Ev'in ilk misafirleri aile dostlarımız. Kahvaltıda ekstra yağda yumurta istiyorlar. Aşkın Usta henüz yok. Uzun zamandır zengin serpme kahvaltısı verdiğimiz için ekstra isteyen olmuyor ve bana iş düşmüyordu. Hüseyin siparişi söyleyince kolları sıvıyorum. "Sor bakalım misafirlere, yumurtayı yağda mı yoksa sucuklu mu isterler."

Hüseyin öğrenip geliyor hemen. Serpme kahvaltının içinde kişi başı birer haşlanmış yumurta var. İsteyen onu yağda alabiliyor. Sahanda yağı kızdırırken Hüseyin mutfağa doğru sesleniyor. "Amca, sucuklu istiyorlar." diyor. Diyor demesine ama söyledikleri aklımdan uçuyor aynı anda. Sahanda sade yumurta pişiriyorum. Servis için gelen Hüseyin sahanın içinde sucuk göremeyince "Amca sucuklar nerede?" diye soruyor. Bir Hüseyin'e bir sahana bakıyor ve gülmeye başlıyorum. Şans eseri Aşkın erken geliyor. Hemen ona satıyorum işi. Neyse ki misafirlerimiz yabancı değil. İşte böyle eğlenceli geçiyor mutfak işleri.  

Alışveriş için oğlumla birlikte aşağı iniyoruz. Bayrama denk geldiğinden Salı yerine arife günü kuruluyor pazar. Ot arıyor gözlerimiz. Semizotundan başkası yok. Fırınlarda kuyruk göz alabildiğince...  

Bugün özel bir gün. Eşimin doğum günü. Dürüst olmak gerekirse hediye almak benim için en zor olanı. Tercih ve zevklerimizin uyuşmaması işi daha da zorlaştırıyor. İşte tam bu yüzden oğlumun "Anneme ortak bir hediye alalım." teklifine balıklama atlıyorum. Benim şunu alalım, bunu alalım tekliflerinin hepsine burun kıvırıyor. Elektronik eşyalar ilgi alanı oğlumun. Ancak eşim onun kadar meraklı değil. Çok seneler önce bir dijital çerçeve hediye etmiş, sevdiği fotoğraflardan bir albüm oluşturup baş ucuna koyacağını düşünmüştük. Çok memnun olmuştu ama aslına bakarsanız hiç de ilgisini çekmemişti. Sonunda tercihi oğluma bıraktım. Onun tercihinin kızımın annesine aldığı hediye ile güzel uyum sağlaması hoş bir tesadüftü...

MUTLU ve SAĞLIKLI YAŞLARIN OLSUN HAYAT ARKADAŞIM, YOLDAŞIM, SEVGİLİM... 

11 Eylül 2016 Pazar

NAZAR

10/09/2016 Cumartesi, Tire
Sabah ekmek almaya gitmedim. Oğlum Tire'deki evde kaldığı için sabah alışverişini o yaptı. Birlikte kahvaltı yaptıktan sonra kardeşini karşılamak üzere yeniden şehre indi. Kısa bir süre sonra aradı beni. Kaza yapmış Devlet Hastanesi kavşağında hatalı sollama yapmaya kalkan bir traktör sebep olmuş kazaya. Oğlum üzerine gelen traktörden kaçmak için gaza basmış ama arkasından traktör dokununca dengesini kaybetmiş. Kontrolsüz olarak yüksek kaldırımın üzerine çıkıp Toplu Konutların çevre duvarına kadar sürüklenmiş süratle. Haberi alır almaz koştum aşağı. Kazanın oluş şeklini dinleyince gerçekten çok ucuz atlattığımızı düşündüm. Süratle ağaca bindirebilir, geniş kaldırımda bulunan birine çarpabilir ya da yüksek kaldırıma vurunca devrilip takla atabilirdi. Şükürler olsun ki kendisinde bir şey yok. Ön lastikler patladı, muhtemelen jantlar ile aracın ön kısmı hasar gördü.

İki polis gelmiş hemen. Traktör arkasına bakmadan kaçmış. Muhtemelen ehliyeti falan da yoktur. Polisler çok iyi gerçekten. Bir yere telefon edip mobese kameralarını kontrol ettiriyor. Ayrıldıktan sonra arıyor bizi. Mobese kameraları durumu tespit etmiş tutanak buna göre düzenliyor. Yarın pazar olmasına rağmen nöbetçi komiserden raporu alabileceğimizi söylüyor.



Sıkıntı ile sevinç yakındı bana bugün:) Önce üzüldüm, sonra ucuz atlattığımızı görüp sevindik. Eşim de önce panik yaptı ama oğlumun sesini duyunca sakinleşti biraz. Bunun dışında güzel geçti günümüz. Daha nasıl güzel olmasın. Hem oğlum hem de kızım yanımda...

10 Eylül 2016 Cumartesi

KAYSTROS IZGARA KAŞARLI KÖFTE

09/09/2016 Cuma, Tire

Ne olur ne olmaz diye saatimin alarmını kurmuştum. Hemen hazırlanıp kahvaltı etmeden çıktım yola. Adnan Menderes Havalimanı Dış Hatlar Terminali girişinde oğlumun telefonunu beklemeye koyuldum.  İstanbul aktarmasında yeterli zaman olmadığı için bir sonraki uçakla gelebilirim demişti. Beklediğim saati geçince uçağa yetişemediğini anladım. Bir saat sonra beklediğim telefon geldi. Birlikte yaylaya geldik.

Cevizlerin yeşil kabuklarından ayrılması işlemi devam ediyordu. Ali, hastanedeki randevusu nedeniyle oğlu Emirhan'a devretmiş işi. Annesi ve küçük kardeşi Dilara ile birlikte gelmişler. Cevizler güneşte kuruması için terasa serilince rekolte daha anlaşılır hale geldi. Geçen sene çıkan ürün bu sene toplananın iki katı kadar.

Diğer taraftan Ozan'ın ekibi ses düzeni ve kamera sistemi montajına başlamışlar. Kameraları veranda, ön cephe, giriş ve üst katı görecek şekilde yerleştirdik. Ses düzeni için girişe ve üst salona hoparlörler konuldu.

Aşkınla birlikte Cuma Pazarından bayram alışverişi yaptık. Oğlum banka işlerini hallettikten sonra yorgun olduğu için evde biraz dinlenmek istedi. Yaylaya dönüşte Hüseyin'i alıp köye indim. Köy meydanındaki kahvenin önüne üçüncü levhamızı diktik. Akşam saatlerinde hareketleniyor Taş Ev. Aşkın özene bezene hazırladığı "Kaystros Kaşarlı Köfte" yi uzatıyor. Hemen fotoğrafını çekiyorum. 

Hoparlörlerden biri verandaya ses veriyor. Frank Sinatra'nın parçalarını çalıyorum. Misafir hanımlardan biri Türkçe müzik çalmamızı istiyor. Beklemediğim bir durum. Türkçe müziğe dönüyor, Tarkan'la başlıyoruz, Sertab'la devam ediyoruz. Aslında Taş Ev'in kendine has bir fon müziği olmalı. Diğer taraftan misafirlerimiz devamlı, kırmak istemiyoruz. Üst salona almak istedik önce, kamera ve ses düzeni montajı yapılırken rahatsız olmasınlar diye. "Yukarıda sigara içebilir miyiz?" diye sordular. "Maalesef yukarıda sigara içilmiyor." dedik verandaya buyur ettik. Verandada oturup sigaralarını içtiler. Müzik konusunda "Yok arkadaş burada sadece klasik müzik çalınır mı demeli?" Sanırım bu daha zor olacak...

Akşama oğlum geldi yaylaya. Avluda havuzun yanındaki masaya oturduk. Aşkın ona güzel bir menü hazırladı. Yanında da bir Tuborg Amber açtı. Annesi de geldi yanımıza. Hasret giderdik.

Yarın Cumartesi. Kahvaltı vereceğiz saat ikiye kadar. Kalabalık olmasını bekliyoruz. Hüseyin'i erken gelmesi için uyardık.