Bayramın son günü. Kızımın arabası olmasa herhalde araba kiralardım. Bayramdan önceki kaza nedeniyle servise çekilen eşimin arabasından sonra bayramın üçüncü günü radyatörü delinen arabamın hizmet dışı kalması zora soktu beni. Daha erken kalktım bugün.
Bayram günlerinde günlük cirolar üç aşağı beş yukarı aynı seviyede seyrederken bazı günler kahvaltı, bazı günler alkollü içki satışları ağırlık kazandı. Bugün cuma akşamı diye yorumlanan perşembe akşamı olduğu için olsa gerek içki satışından ziyade ızgaraya daha fazla talep oldu.
Hüseyin bu sabah neşeli geldi. Alkolsüz ve alkollü içkiler grubu ondan soruluyor artık. Bazen hatalı davranışları olsa da zeki çocuk aslında; kolayca kapıyor işi. Verandada kahvaltı etmekte olan grup iki gün önce de gelmiş, çalan müziğin çok hoşlarına gittiğini söyleyerek ayrıldılar. Hüseyin tutturdu, "Amca gözünü seveyim değiştir şu müziği geçen gün çaldığın müziği çal." Önce ne dediğini anlamayarak tersledim. Sonra eşim müdahale etti. Gidip yanına sordum. "Ne istiyorlarmış? Türkçe pop mu?" "Yok amca, geçen gün çaldığın müzikten, hani çok beğendikleri var ya..." Yahu ben nereden bileyim ne zaman ne çaldık? Hoparlörden yükselen müziğe kulak kabarttım. Kulağa hoş gelen bir müzik. "Bak" dedim Hüseyin'e. "Çalan müzik gayet güzel." Değiştirmeyi aklından bile geçirme...
Öğlen saatlerinde çoluk çocuk on beş kişilik bir grup geliyor üç ayrı arabayla. Önce verandaya bakıyorlar. Sonra salonu görmek için yukarı çıkıyorlar. Hüseyin'e sormuşlar, yanımızda bir şeyler getirdik burada yiyebilir miyiz diye. Eşim ve Hüseyin şaşırmışlar ne demeli diye. İş bana düştü. Ben saygılı ama biraz da yumuşak sert bir tonla "Maalesef dışarıdan yiyecek kabul edemiyoruz mekanımızda" dedim. Bir restoranda nasıl böyle bir teklif yapılıyor anlamakta güçlük çekiyorum. Eğer çıkınında poğaça börek varsa gideceksin bir ağaç altına, açacaksın termosunu, içeceksin çayını. İki masayı birleştirdik en manzaralı yerden. Yetmedi, çocuklar da diğer bütün masalara yayıldılar. Sadece dokuz çay içip gittiler. Eminim çay parası da yüksek gelmiştir onlara. Neyse ki çabuk kalktılar.
Daha önce gelen misafirlerimiz yine geldiler. Yazlıklarından dönenler levhamızı görüp buluyorlar bizi. Bazıları Ankara, İstanbul yolcusu, bazıları İzmir. Gelenlerin hemen hepsiyle ortak bir şeyler buluyoruz. Ya eşleri öğretmen eşimin meslektaşı, ya son yirmi yılımızı geçirdiğimiz Ankaralı, ya da benim meslektaşım oluyorlar. Tire'den gelenler de çok oldu. Hepsi belli kültür düzeyine sahip kişiler. Üç bayan bir taksi tutup gelebiliyor ve şehir gürültüsünden uzakta hoşça vakit geçirebiliyorlar. Biliyorlar ki, kimse onları rahatsız etmeyecek, güven içinde damak çatlatan lezzetlerin keyfini çıkarıyorlar burada.
İyi niyetli eleştiriler de alıyoruz bu arada. En büyük eleştiri park yeri ile ilgili olanı. Haklı bir eleştiri aslında. Gelen misafirler ağaçların arasına park ediyorlar hali hazırda. Araç sayısının arttığı durumda, hele birileri gelirken diğerleri çıkmaya çalışınca sıkıntı oluyor. Bir diğer eleştiri yolun soluna koyduğum iki konteyner hakkında. Önceden yoldan içeri doğru ilerlerken Taş Ev'in görüntüsü karşılıyordu insanları. Şimdi ise şantiye binası görünümündeki iki konteyner havayı bozuyor. Ağaçların konumu nedeniyle başka bir yere vinçle indirme imkanı olmadığından koymuştuk onları. İleride biraz kamufle etmeyi düşünüyoruz.
Bugün gelenlerden biri de salondaki avizemizi beğenmedi. Daha otantik bir şey olabilirmiş. Evet biz de eski bir at arabası tekerleği kullanmayı düşündük avize olarak ama olmadı, yapamadık. Elbette herkesin aynı şeyden hoşlanmasını bekleyemem. Genel olarak manzara, Taş Ev'in kendisi, mutfağımızda pişenler, sunum ve ilgi çok fazla takdir ediliyor. Hatta garsonumuz Hüseyin sempatik tavırlarıyla zaman zaman yüklü bahşişler koparıyor misafirlerden.
Yollarımızın darlığı bir diğer eleştiri konusu. Burada bungalow tarzında konaklama düşünmediniz mi? diye soranlar da az değil. Evet, bu manzarada, ağaçların arasında, bol oksijenli bir atmosferde leziz mezelerin eşliğinde enfes et yemeklere içki eşlik etmeli. Onsuz bir taraf eksik kalır. İçki içen insan nasıl aşağı ineceğim bu yollardan diye düşünüyor. Buna saygı duyuyorum. Dün bize bir vale de gerekecek mi acaba diye sormuştum. Şimdi madem konaklama imkanımız yok nöbetçi şoför mü bulundursak acaba?
Öğleden sonra Necla Ablalar geldi. Neşesine hayranım onun. Hep güler yüzlü, hep esprili. Benim sadık okurlarımdan. Eşim her şeyi yazıyor, bana konuşacak konu bırakmıyorsun diyor bazen. Haksız da değil hani. Diğer taraftan ben yazmayı bırakırsam çeneme vuracağını biliyor. O yüzden yazmamı destekliyor.
Akşam saatlerinde Aşkın Usta gün boyu hazırladığı keşkeği bitirdi. Verandada oturan misafirimize Taş Ev'in ilk keşkeği deyip ikram ettik. Çok beğendiler. Aşkın Usta bizlere de kocaman birer tabak hazırlardı. Çocuklar hariç hepimiz yalamadan yuttuk. Kızım oldum olası balık dışında et yemez. Oğlumu da cezbetmedi çok. Keşkeği bilmezdik biz İzmir'de. İlk kez Tire'de yemiştim evlendikten sonra. Şimdi önüme kaç tabak konulsa yerim, hele bir de güzel yapılmışsa, üzerine tereyağlı salçalı sosunu bolca koyunca...
CNN Türk 15 Temmuz'da tankların önüne geçen kahraman kadınlarımızı anlatmaya devam ediyor (!) Yeni röportajlar, yeni ortaya sürülen filmler. Aman Allah'ım ne büyük senaryo (!) Ne bilinçli ne demokrasi aşığı kadınlarımız varmış meğer. Bütün TV kanallarımız algı yaratmaya tam gaz devam ediyor. Öyle bir darbe düşünün ki her bir detay filme çekiliyor, halkımız, özellikle kadınlarımız darbeyi nasıl önledi anlatabilsin diye. Ne kadar basit bir masal bu. Ama masal dinlemeyi sever bizim halkımız. Biraz daha yazarsam, gelip beni "fetöcü" diye içeri alırlar mı acaba? Bir kaç yıl içeride kaldıktan sonra birileri beni kahraman ilan edip milletvekili yapar mı ki?
Keyifli bir gün geçiriyoruz. Gecenin ilerleyen saatlerinde Tire'nin eşsiz manzarasından etkilenen kızım fotoğrafımı çekiyor verandada...
Daha önce gelen misafirlerimiz yine geldiler. Yazlıklarından dönenler levhamızı görüp buluyorlar bizi. Bazıları Ankara, İstanbul yolcusu, bazıları İzmir. Gelenlerin hemen hepsiyle ortak bir şeyler buluyoruz. Ya eşleri öğretmen eşimin meslektaşı, ya son yirmi yılımızı geçirdiğimiz Ankaralı, ya da benim meslektaşım oluyorlar. Tire'den gelenler de çok oldu. Hepsi belli kültür düzeyine sahip kişiler. Üç bayan bir taksi tutup gelebiliyor ve şehir gürültüsünden uzakta hoşça vakit geçirebiliyorlar. Biliyorlar ki, kimse onları rahatsız etmeyecek, güven içinde damak çatlatan lezzetlerin keyfini çıkarıyorlar burada.
Aşkın Usta'dan kızıma jest Tiritli Izgara Köfte |
Bugün gelenlerden biri de salondaki avizemizi beğenmedi. Daha otantik bir şey olabilirmiş. Evet biz de eski bir at arabası tekerleği kullanmayı düşündük avize olarak ama olmadı, yapamadık. Elbette herkesin aynı şeyden hoşlanmasını bekleyemem. Genel olarak manzara, Taş Ev'in kendisi, mutfağımızda pişenler, sunum ve ilgi çok fazla takdir ediliyor. Hatta garsonumuz Hüseyin sempatik tavırlarıyla zaman zaman yüklü bahşişler koparıyor misafirlerden.
Kuzu şiş + Izgara köfte karışık |
Öğleden sonra Necla Ablalar geldi. Neşesine hayranım onun. Hep güler yüzlü, hep esprili. Benim sadık okurlarımdan. Eşim her şeyi yazıyor, bana konuşacak konu bırakmıyorsun diyor bazen. Haksız da değil hani. Diğer taraftan ben yazmayı bırakırsam çeneme vuracağını biliyor. O yüzden yazmamı destekliyor.
Yoğurtlu şiş köfte |
CNN Türk 15 Temmuz'da tankların önüne geçen kahraman kadınlarımızı anlatmaya devam ediyor (!) Yeni röportajlar, yeni ortaya sürülen filmler. Aman Allah'ım ne büyük senaryo (!) Ne bilinçli ne demokrasi aşığı kadınlarımız varmış meğer. Bütün TV kanallarımız algı yaratmaya tam gaz devam ediyor. Öyle bir darbe düşünün ki her bir detay filme çekiliyor, halkımız, özellikle kadınlarımız darbeyi nasıl önledi anlatabilsin diye. Ne kadar basit bir masal bu. Ama masal dinlemeyi sever bizim halkımız. Biraz daha yazarsam, gelip beni "fetöcü" diye içeri alırlar mı acaba? Bir kaç yıl içeride kaldıktan sonra birileri beni kahraman ilan edip milletvekili yapar mı ki?
Keyifli bir gün geçiriyoruz. Gecenin ilerleyen saatlerinde Tire'nin eşsiz manzarasından etkilenen kızım fotoğrafımı çekiyor verandada...
Çok, her yapıdan insan tanımak için artık kapılar açıldı Taş Ev ile.
YanıtlaSilGaliba nazara mı geliyorsunuz ne?
İnsanları tanımak ne kadar mümkün bilemiyorum. Taş Ev'de çeşit çeşit insanlar görüyoruz. Nazar var, o kesin:)
Sil:) damak çatlatan ha :) ha haa bir deee evet ya yazın siz yazık yoksa eşinizeeee :) çok keyifli yazıydı bu. eleştiriler de olcak tabii, o kadar insanı mutlu etmek kolay mııı :)
YanıtlaSilÇook teşekkür ederim efendim:) Birazcık keyif almanıza aracılık edebildiysek ne mutlu bize. İnsanları mutlu etmek kolay değil elbet ama onların mutlu olmaları için elimizden geleni yapıyoruz.
SilNe yalan atayım benimde hayalim emekli olunca bir pastane yada ev yemekleri yapılan küçük bir yee açmak tabi daha çok uzun yıllar beklemem lazım bu hal
YanıtlaSilYal için.
O zamana kadar sizden bol bol bilgiler öğrenmiş olacağım. Necla hanım yorumlarada göz gezdiriyorsanız itiraf edeyim bu günlüğü okumak bendede hastalık oldu:》
Yorumları cevapsız bırakmadığımı sanıyordum. Geçen sene neler yapmışım diye bakarken sizin yorumunuzu gördüm. Bir sene sonra da olsa cevapsız kalmasın istedim.
SilHerkesin zevki, rengi bambaşka.Aynı dekorasyon ile herkesi memnun edemezsiniz. Bazı şeyleri beğenmeyenler mutlaka olacaktır. Ancak kendi görüşümü söyleyeyim bir yemek mekanında benim dikkate aldığım en önemli şey lezzet oluyor. yemeği çok beğendiysem en salaş mekana bile defalarca kez gitmek isterim, ancak lezzetini beğenmediğim bir yer ne kadar da güzel olsa ikinci kez gitmiyorum. Biraz ukalaca oldu belki, nolur kusuruma bakmayın ama paylaşmak istedim. Çok çok sevgiler, eşinize ve kızınıza da selamlar.
YanıtlaSilHatırı sayılır bir gecikmeden sonra yorumunuza cevap yazıyorum. Ne yazık ki fark etmemişim.
YanıtlaSil