Sabah geç uyandım yine. Nasıl geç uyanmayayım. Dün tam yatmaya hazırlanıyordum ki gecenin üçünde oğlum geldi yanıma. O vakitten sonra oturduk tavla oynadık. Sonucu söylemeyeyim artık. Sadece tek el oynayalım dedim oyunun sonunda. Onu da kaybettim. Yastığa kafamı koyar koymaz uyumuşum. Eşim ben yattıktan az sonra kalkmış olmalı. Düşünüyorum da bizim eve hırsız girme olasılığı oldukça düşük. Askerdeymiş gibi nöbet tutuyoruz. 22.00-03.00 nöbeti bende 05.00-09.00 nöbeti eşimde. Arada sadece iki saat var. Boşluğu da bizim Zeytin dolduruyor diyeceğim ama değil, onun boşluk falan doldurduğu yok. Tek yaptığı yoldan geçen ya da kapıdan içeri giren yabancı birini fark ettiğinde havlayarak haber vermek. Havlamasının ne manaya geldiğini anladık sonunda. Diyor ki, "Kapıda yabancı biri var beni koruyun."
Meşhur Salı Pazarı bugün. Aşkın Şef ile pazarda buluşmak üzere dünden anlaşmıştık. Ben gecikince telefon ediyor. Kahvaltı masasını oğluma özel tostunu hazırlamışım. Kendime ise çökeleğin içine zeytinyağında yumurta kırmayı planlıyorum. Bugün mesai 12.00 de başlayacağı için çay ocağını çalıştırmadık henüz. Bu yüzden eşime çay hazırlayamadım. Ekmekler kızardı, masa donandı ama çay yok ortada. "Çaysız kahvaltı mı olurmuş?"
Oğlum yatağından kalkacak, kahvaltı edecek de ben pazarda Aşkın Şef'le buluşacağım. Ölme eşeğim ölme. Sonunda tostu eline alıyor, çıkıyoruz yola. Onu eve bırakıp pazara gidiyorum. Aşkın Şef'le buluşup alışverişimizi yapıyoruz. Dönüşte evine uğrayıp kayınvalidesinin çeyiz sandığını yüklüyoruz arabaya. Neye nasip neye kısmet. Kim derdi ki, kayınvalidenin çeyiz sandığı günün birinde Zeytin'in kulübesi olacak...
Yaylaya dönüyoruz. Hava iyice bozdu. Gökyüzünü gümüş rengi bulutlar kapladı. Sert esen rüzgar yaprakları içeri topluyor. Dışarıdaki tuvalet girişleri kuru yapraklar ve ağaç dallarıyla dolmuş.
Ergün Bey ağabeyi ile geleceklerini söylemişti. Az önce duyduğum motor sesi onların gelişini haber verdi. Rüzgardan dışarıda oturmak mümkün değil. Gece bütün sandalyeleri verandanın altında toplamıştık zaten. Taş Ev'in girişine bir masa atmış gece yazılarımı orada yazmıştım. Ercan Bey'in ilk gelişi Taş Ev'e. Yukarı çıkıp salonu gezdiriyorum. Web sitesini o hazırlayacak. Girişteki masaya oturup çaylarımızı içerken nasıl bir tasarım üzerinde çalışacağız onu tartışıyoruz. Daha önce yaptıkları işleri örnek gösteriyorlar. Web sitemiz sade ama dikkat çekici bir dizayna sahip olmalı. Rezervasyon işlevini barındırmalı mutlaka. Sayfaların İngilizce karşılığı da olmalı. Metin yazarlığı ve İngilizce çeviriyi ben yaparım dedim. Fotoğraf çekimi ve web tasarımını onlar ayarlayacaklar. Önümüzdeki günlerde fotoğraf çekimleri olacak.
Birden beklenen yağmur bastırıyor. Verandadan ve üst kat balkonundan yağmuru seyretmek, yağmur damlalarının yapraklara vuruşundaki sesi dinlemek ruhumu dinlendiriyor. Tire'yi duman bürümüş. Artık manzaramız beyaz bulutlar. Zeytinlere çok iyi gelecek bu yağmur. Yağmur dinince Ergün ve Ercan kardeşleri yolcu ediyoruz.
Aşkın Şef çalışanlar için bir şeyler hazırlamış. Aslında çoktandır öğlen yemeğini kaldırmıştım ama dayanamayıp yine oturuyorum sofraya. Nefis bir salata eşliğinde verandada atıştırıyoruz.
Hava muhalefeti nedeniyle çok gelen giden olmuyor bugün. Ara sıra yoğun temponun yerini sükunete bırakması rahatlatıyor bizi. Erken gönderelim çalışanları dediğim sırada içeri bir araba giriyor. Bu da çalışanların şanssızlığı. Az önce gönderiyorum onları evlerine. Eşim çoktan odasına çekildi. Bu satırlar yazılırken, aşçı da benim garson da. Sorarım size bundan ala bir hayat var mı?