Kapalıyız bugün. Tam anlamıyla tatil yaptım sonunda. Erkenden yolcu ettim eşimle oğlumu. Pazar alışverişine çıkmadan önce hale gittim. Soğuktan korumak için bütün sebze ve meyvelerin üzerine branda çekilmiş. Arabanın bagaj kapısını açınca koca ceviz kütüğünü görüp Ünal Ustaya gitmem gerektiğini hatırladım.
Ünal'a telefon ettim. Uzun uzun çaldıktan sonra açtı telefonu. Çayı hazırla geliyorum dedim. Az sonra kapıda karşıladı beni. Epeydir görüşmediğimiz için birbirimize sitem ettik şaka yollu. "Güzel haberlerini alıyoruz." Taş Ev'in dedi. Arabanın arkasındaki ceviz kütüğünü göstererek bunu dilim dilim keserek peynir ya da et servisi için kullanmak istediğimi söyledim. Kütüğü biraz inceledikten sonra biraz ilerideki büyük atölyelerine götürmemi istedi. Çok zaman kaybetmeden Selim Ustanın bulunduğu diğer atölyeye gittim. Bütün ortaklar oradaydı. Ağacın kesildikten sonra üç dört hafta kuruması gerekiyormuş. "Aksi halde eğilir bükülür kullanamazsın." dediler.
Kütüğü bırakıp pazara gitmek üzere hareket ettim. Her zaman yer bulabildiğim tarihi camilerin yer aldığı dar sokaklara çıkan arka tarafta park edecek yer bulamadım. Dönüp stadın yakınlarında yer aradım yine yok. Bu nasıl akıldır bilmiyorum. Herkes için mi bu sıkıntı yoksa sadece ben mi çekiyorum. Yolda Kaymakamlık, Mal Müdürlüğü vs. kamu kurumlarının park yerleri var. Oralarda yakını olanlar bir şekilde park ediyor olmalılar. Kimin görevi şu park sorununu çözmek? Kendi açısından bunu problem görmeyen birinin olmalı.
Neyse ki sağ taraftaki aracın hareket etmesi sayesinde bana gün doğdu. Oradan bir dakika geç ya da erken geçsem bu şansım olmayacaktı. Hemen boşalan yere soktum arabamı. Pazara oldukça uzak mesafe ama bunu bulduğuma şükrettim.
Geçen seneden beri pazarcılardan biri Selçuk ayvası getiriyor. Aynı yerden biraz ayva aldım. Aldıklarımı yaylaya çıkarırken yolun sağında ve solundaki zeytinlikleri seyrediyordum. Yamaçlara geniş yaygılar serilmiş, zeytinler silkeleniyor. Bazıları klasik yöntemle, yani sırıkla ağaçları silkelerken tek tük de olsa zeytin silkme makineleri kullanılıyor.
Bahçe kapısını açıp içeri girerken Zeytin havlayarak selamlıyor beni. Gelişim onu sevindirmiş olmalı. Pazar alışverişimi dolaplara yerleştirirken Zeytin'e de yiyecek bir şeyler hazırladım. Yanına gidip sevdim biraz. Yemeğini verdim. Çok acıkmış olmalı ama kötü huyu yine nüksetti. Yemeğini önüne verince geri alacağımı düşünüp hırlamaya bana göz dağı vermeye başladı. Arkamı dönüp uzaklaştım. Zira zincirinin kilit kısmını çeke çeke bozmuştu. O sinirli haliyle ne yapacağı belli olmaz.
Dönüş yolunda şehre hakim bir genişlikte durup şehri seyrettim. Birkaç poz alıp yoluma devam ettim. Canım bir şeyler yazmak istiyor. Ama istemekle olmuyor. Birkaç gündür Azra Kohen'e takıldı kafam. Eşimin okuduğu gazetenin pazar ekinde Ayşe Arman'la bir röportajı çıkmış. Bazı fikirlerini kendime yakın bulsam da çoğu deli saçması geldi. Yanlış anlaşılmasın delileri sever ve sayarım. Amacım hakaret değil asla. Şu meşhur kitap dizisi Fi, Çi ve Pi yi okumadan bir şey söylemek zaten haksızlık olur. Benim değerlendirmem bahsettiğim röportaj ve çok sayıda yoruma dayalı. Helal olsun kadına. Eğer başarının bir ölçüsü çok satmak ise bu işi güzel kotarmış. Kitabın içinde özellikle öne çıkan seks temalı bölümler okuyucuyu fena sarmış olmalı. Bir zamanlar güldürü tiyatrosu ve parodilerde fazlasıyla prim yapan bel altı konularını hatırlattı bana. Blog dünyasında şu kitap dizisini okuyan varsa yorumlarına bakayım hemen.
Az önce oğlum aradı. Kocaeli'ne varmış ve otellerine yerleşmişler. Şehir hakkında ilk intibaları kalabalık ve dar sokaklar... Park yeri deseniz orada da durum buradan farksızmış.