Yine taş olmayan evimizde geçiriyoruz geceyi. Sabahları çok erken kalkmamak hoşuma gidiyor. Eşimin seslenmesi ile gözlerimi açıyorum. "Keşke daha önce uyandırsaydın." diye iç geçiriyorum. Bugün de eşim olmadan çıkıyorum yaylaya. Hava çok soğuk. Buraların soğuğu ne Ankara'nı soğuğuna ne de Erzurum'un soğuğuna benzer. Adamı hemen hasta eder. Önce bir güzel üşütür, hapşırmaya başlarsın. Fark edersin hasta olacağını ama iş işten geçmiştir.
Hemen hazırlanıp evden çıkıyorum. Yolda arabama yakıt alıyorum. Kasaptan da et almam gerek. Telefon edip etleri hazırlamalarını söylüyorum. Ne kadar söylesem boş. Sabah yoğunluğunda sıra gelmemiş daha. Ben gittikten sonra hazırlıyorlar siparişimi. Adnan Şef'i arıyorum. Az sonra geliyor, birlikte hale gidip bir kasa domates alıyoruz. Ekmeğimizi alıp yaylaya çıkıyoruz.
Arabanın göstergesinden harici sıcaklığı -2 derece olarak okuyorum. Dün çıkmadan önce hidroforu kapatmıştım, buz tutup tankı çatlamasın diye. Galiba bunu iyi düşünmüşüm. Zira çeşmelerden su akmıyor. Hatlar donmuş hep. Beklediğim bir şey bu. Hemen Hüseyin'e açıkta kalan su hatlarını toprağın altına gömmesini söylüyorum. Su deposunun olduğu yere gidiyoruz. Depodan taşan su havuza akıyor. Akan su donmamış. Deponun altındaki vanalar donmuş olmalı. Üstlerini örtmesini istiyorum. En azından gece boyunca bir çeşmeyi açık bırakmakta fayda var, donmayı önlemek için. Bu akşam denemeli bunu.
Suların çözülmesini beklemekten başka yapacak bir çaremiz yok. Havuz başı güneşli. Aşkın Şef bir çuval ceviz getiriyor depodan. Bir yandan cevizler kırılıp ayıklanırken havuz başında güneşleniyoruz. Soğuk havaya rağmen üzerimizdeki güneş sırtımızı yakıyor. Bir saat kadar sonra çeşmeler akmaya başlıyor. Hüseyin dışarıda tesisatı toprak altına gömerken nasıl olsa bu soğukta kimse gelmez diye salondaki şömine sobayı yakmayı ihmal ediyor. Beklemediğimiz bir anda iki arabalık bir aile geliyor. Bir de küçük çocukları var yanlarında. Neyse ki şömine sobamız çabuk ateş alıyor ve salonu ısıtıyor. Misafirlerimizi üşütmeden ağırlıyoruz. Daha önce misafir ettiğimiz aile İzmir'den gelen anne ve babalarını getirmişler bu sefer.
Akşama Ödemiş'ten misafirlerimiz olacak. Ödemiş, Bayındır ve Torbalı'dan gelen misafirlerimizin sayısı az değil ve bizden fazlasıyla memnun kalıyorlar.
Hüseyin boruların gömme işini bitirdikten sonra odun kesiyor. Akşamın erken saatlerinde izin istiyor. Gittikçe mesai süresini kısalttığı için çıkışıyorum. "Aramızda bir saatin lafımı olur amca?" deyince kopuyorum ama ona belli etmiyorum.
Şehre inmem gerek. Hazır inmişken biraz daha yılbaşı süsü alayım diyorum. Uğradığım yerlerde fiyatlar pahalı. İncik boncuk şeylere dünya kadar para istiyorlar. Yılbaşından sonra kimse dönüp bakmayacak. Bir de buraya bakayım diye Migros'tan içeri giriyorum. Arkamdan biri sesleniyor. Tesadüfen eşimle karşılaşıyorum. Birlikte çıkıp onu eve bırakıyorum. Yaylaya döndüğümde biraz süslerle uğraşalım diyoruz. Misafirler gelmeye başlayınca apar topar toplanıyoruz.
Misafir siparişlerinden biri depoda. Ancak anahtarı bulamıyoruz. Hüseyin'i arıyorum. Anahtarı yanında götürmüş. "Akılsız başın cezasını ayaklar çeker." deyip anahtarı getirmesini istiyorum. Arkasında arkadaşı olduğu halde motosikletine atlayıp geliyor ayakları yorulmadan. Depoyu açıp anahtarı yerine bırakıyor. Bir numaralı masayı boş görünce "Bu masa benim bu gece, müsaade edersen." diyor. Bir otuz beşlik söyleyip arkadaşıyla geçiyor masanın başına.
Hava dışarıda soğuk. Salonumuz sıcacık, fonda Dalida'dan "Parole Parole". Misafirler mutlu...
Yayla kışı... Biz de okuyarak öğreniyoruz. Mutlaka Toroslar'daki yayaların kışlarınca ağır değildir, ama sular donmuş. Çeşmeler akmıyor. Soba yanıyor.
YanıtlaSilHüseyin ne hazırcevap kendi mantığıyla :))
Torosların kışı elbette daha ağır geçer. Deniz seviyesi üzerindeki yükseklik bakımından Ankara'nın altındayız aslında. Ancak nem oranı fazla olunca soğuğa caka sayılmıyor o zaman:)
Silİşine geldiğince:)
Çeşmeler Akhisar'da da donar.Çocukluğuma gittim bi an;) Ve şu anda Dalida dinliyorum ;)
YanıtlaSilYalıtım güzel olduğunda donmaması lazım:) Havalar sıcakken bugünleri düşünmeliydik:)
Sil:)
Sizin oralarda bol bol kuru dal yok mudur, onlardan yapsanıza süs. Kuru dallardan demet yapın, üzerine kar spreyi sıkın. Aynı şey kozalaklarla da çok güzel oluyor.
YanıtlaSilBaston şekerlerden bulabilirseniz ağaç dallarına onları asın. Gelenlerin çocukları alır,mutlu olurlar :) Ağaç dallatına renkli kurdeleler de asabilirsiniz. Bunlar çok güzel gözüküyor hem de ucuz :)
Kuru dal mı? İstediğiniz kadar. Bilmiyorum yapabilir miyim ama deneyeceğim:) Kozalak da çok var ama yerde uzun süre kalınca renkleri bozuluyor, seçmem lazım. Yan tarafımız çam ormanı. Kurdele de iyi fikir. Teşekkürler...
SilŞimdi aklıma geldi, portakalı ince ince halka şeklinde dilimleyip fırı da 175 derecede kurutunca harika bir apaç süsü oluyor. Bir de portakallara karanfil batırarak çok güzel süs yapılıyor. Hem de nefis kokulu.
SilÇok teşekkür ederim. Deneyeceğim mutlaka :)
SilGörüntü gerçekten güzel içim ısındı :)
YanıtlaSilGörüntüsü de güzel ısıtması da:)
SilRenkli kağıtlardan fırsat buldukça origami yapabilirsiniz. Onları ince iplerle tavandan sarkıtabilirsiniz. Bir sürü origamiden yapılmış hayvanlarınız olur. :)
YanıtlaSilOnu yapmak için biraz bilmek lazım sanırım:) Fikirleriniz için teşekkürler:)
Sil