Günler çabuk geçiyor. Öyle ya da böyle kış mevsimi de göz açıp kapayıncaya dek bitecek. Sabahın soğuğunda daha bir nazlanarak kalkıyoruz yataktan. Bugün küçük pazar kuruluyor çarşıda yine. Alınacak fazla bir şey yok, sadece yeşillik ve biraz meyve almam yeterli. Bir de hale uğrayabilirsem pazarı tamamlamış olacağım. Zeytin hasadını Dayıbaşı ile halledeceğim. Geçen yıllara göre ağaçlar seyrek bu yıl. Kaç kişi lazım kestiremiyor, bu nedenle zeytinliği Dayıbaşı'na göstermek istiyorum. Vakit kalırsa diş doktoruma görünüp ölçü aldıracağım. Anlayacağınız programım yoğun.
Bu yoğunlukta belki de en önemlisi yılbaşı programını ayarlamak. Pek çok kişi soruyor Taş Ev'de yılbaşı programı yapıp yapmayacağımızı. Şimdiye kadar hayat tecrübem program olup olmadığını soran bu kişilerin yılbaşında bizimle olmayacakları yönünde. Program konusunda tamamen kararsızım aslında. Eğer yılbaşında program olacaksa en azından bir canlı müzik koymak gerekecek. Müzisyenler yılbaşında yüksek ücret istiyorlar. Çoğu da zaten bir yere bağlanmış durumda. Taş Ev küçük olduğundan kişi başı şarjlar yüksek olacak doğal olarak.
Pazar alışverişinde aldıklarımı Taş Ev'de bırakıp yeniden aşağı iniyorum. Hava sanki ısındı mı ne? Bu doğru değil, aslında bu oradan oraya koşuşturmamın verdiği yalancı bir sıcaklık. Köyün birinden Dayıbaşı'nı alıyor bizim zeytinliğe getiriyorum. Bahçeyi geziyoruz. O da kestiremiyor kaç toplayıcı kadın lazım, iş kaç gün sürecek? "Sekiz kadın toplayıcı üç tane de silkici erkekle başlayalım." diyor. Ekibinin elinde iki günlük işi varmış, boşalınca bana haber verecek. Taş Ev'de bir çay ısmarlayıp köyüne bırakıyorum Dayıbaşı'nı. Çarşıdan üç tane büyük zeytin toplama yaygısı satın alıyorum. Depoda yeterince çuval var.
Hazır çarşıya gelmişken ne kadar müzik grubu varsa hepsiyle teker teker konuşuyorum. İşin doğrusu kafama uyan birileri yok. Herkes Taş Ev'i duymuş. Güzel şeyler konuşuluyor hakkında. Gitar ve yanına bir ritim saz şenlendirebilir salonu. İlk gittiğim yerin sahibi öyle birini tanıyorum deyip bilgisayarında performansını izlettiriyor. Hiç beğenmiyorum. O kadar beğenmiyorum ki hazırlamayı düşündüğüm yılbaşı programından bile vaz geçecek oluyorum. Yılbaşı gecesinde insanlar eğlence arar. Kimse o gece gidip senfoni dinlemek istemez. Müziğin kalitesinden ziyade program yapacak kişidir önemli olan. Biri varmış öylesi. Kuşadası'nda bir butik otel ile anlaşmak üzereymiş. Problem otelin fatura istemesiymiş. Sonunda bana program yapmayı kabul ediyor. Dört kişilik bir grup. Taş Ev'e çok bile. Menüyü kesinleştirip duyurmam lazım bir kaç güne kadar.
Akşam vakti anlaştığım keman sanatçısını almak üzere bir kez daha iniyorum aşağı. Bugün kaç kez oldu aşağı inip yukarı çıkmalar sayısını unuttum. Sigaraya ve alkollü içeceklere zam gelmiş. Yılbaşından sonra bekliyorduk. Hükümet yılbaşı hediyesini erken verdi.
Beklediğim canlılık olmuyor bugün. Belki de beklenti içinde olmamak en iyisi. Gelen az sayıda misafir var. Kemancı çalmaya başlıyor. Hiçbir ses düzeni olmadan küçücük kemanın çıkardığı ses ürkütücü. Bilgisayarımı kaptığım gibi yukarı çıkıyorum. Eşim de geçiyor masada karşıma. Bilinen parçaların ardından "Ormancı" türküsünün notalarına başka sözler yapıştırıyor. Anlam veremiyorum buna. Türkünün sözleri içinde "Nasıl kıydın Mefaret Hanım kendi kendini" sıklıkla tekrarlanıyor. Önümdeki bilgisayardan türkü sözlerini giriyorum. İlginç bir öykü çıkıyor karşıma...
Mefaret Hanım 1906 yılında doğan Bulgaristan göçmeni bir hanım. Ankara Hukuk Fakültesini bitirip doğduğu yer olan Kütahya'nın Tavşanlı ilçesinde hakimlik mesleğine başlıyor. İlk kadın hakimlerimizden biri. Çağdaş, çevresinde saygı uyandıran bir Cumhuriyet kadını olan Mefaret Hanım uzun yıllar yalnız yaşadıktan sonra tam 45 yaşında kendisini anlayıp seven bir beyefendi ile nişanlanıyor. Aynı yıl eskiden bir sürgün yeri olan Bodrum'a tayini çıkıyor. Bodrum'da dolu dolu üç yıl görev yapıyor. Katıldığı bir eğlenceden sonra geç vakit evine dönüyor. Sabah işe gelmeyince merak edilip evine giren ilgililer Mefaret Hanım'ın boynundan ipe asılmış cesediyle karşılaşıyorlar. Hiç kimse kesin olarak bilmiyor bu hazin sona neyin sebep olduğunu. Tavşanlı'da ailesine ve nişanlısına acı haber ulaştırılmak isteniyor tez zamanda. Ancak ne yazık ki nişanlısının da birkaç ay önce öldüğü söyleniyor. Ufak yerlerde dedikodu bol olur ya. Bir rivayete göre nişanlıyken yaşadığı başka bir aşk duyulunca buna dayanamıyor. Bir diğer rivayet ise delicesine sevdiği nişanlısını kaybetmek sebep oluyor bu intihara. Rivayet çok ama absürt bir tanesini daha yazayım; Mefharet Hanım görevi esnasında bir mahkuma aşık olur. Ancak görev aşkı daha da büyük olduğundan aşık olduğu kişinin hak ettiği idam kararını imzalar. Bu kararın onun intihar etmesine sebep olduğu söylenir.
"Bodrum Hakimi" diye bilinen bir ağıt yakılıyor Milaslı bestekar Nazmi Yükselen tarafından. Aynı kişi Uşşak Makamında besteliyor yazdığı sözleri. Öyküde yaşananlar 1976 yılında başrolünü Türkan Şoray'ın oynadığı bir filmin konusunu oluşturuyor. Filmin adı yine "Bodrum Hakimi"
Beklediğim canlılık olmuyor bugün. Belki de beklenti içinde olmamak en iyisi. Gelen az sayıda misafir var. Kemancı çalmaya başlıyor. Hiçbir ses düzeni olmadan küçücük kemanın çıkardığı ses ürkütücü. Bilgisayarımı kaptığım gibi yukarı çıkıyorum. Eşim de geçiyor masada karşıma. Bilinen parçaların ardından "Ormancı" türküsünün notalarına başka sözler yapıştırıyor. Anlam veremiyorum buna. Türkünün sözleri içinde "Nasıl kıydın Mefaret Hanım kendi kendini" sıklıkla tekrarlanıyor. Önümdeki bilgisayardan türkü sözlerini giriyorum. İlginç bir öykü çıkıyor karşıma...
Mefaret Hanım 1906 yılında doğan Bulgaristan göçmeni bir hanım. Ankara Hukuk Fakültesini bitirip doğduğu yer olan Kütahya'nın Tavşanlı ilçesinde hakimlik mesleğine başlıyor. İlk kadın hakimlerimizden biri. Çağdaş, çevresinde saygı uyandıran bir Cumhuriyet kadını olan Mefaret Hanım uzun yıllar yalnız yaşadıktan sonra tam 45 yaşında kendisini anlayıp seven bir beyefendi ile nişanlanıyor. Aynı yıl eskiden bir sürgün yeri olan Bodrum'a tayini çıkıyor. Bodrum'da dolu dolu üç yıl görev yapıyor. Katıldığı bir eğlenceden sonra geç vakit evine dönüyor. Sabah işe gelmeyince merak edilip evine giren ilgililer Mefaret Hanım'ın boynundan ipe asılmış cesediyle karşılaşıyorlar. Hiç kimse kesin olarak bilmiyor bu hazin sona neyin sebep olduğunu. Tavşanlı'da ailesine ve nişanlısına acı haber ulaştırılmak isteniyor tez zamanda. Ancak ne yazık ki nişanlısının da birkaç ay önce öldüğü söyleniyor. Ufak yerlerde dedikodu bol olur ya. Bir rivayete göre nişanlıyken yaşadığı başka bir aşk duyulunca buna dayanamıyor. Bir diğer rivayet ise delicesine sevdiği nişanlısını kaybetmek sebep oluyor bu intihara. Rivayet çok ama absürt bir tanesini daha yazayım; Mefharet Hanım görevi esnasında bir mahkuma aşık olur. Ancak görev aşkı daha da büyük olduğundan aşık olduğu kişinin hak ettiği idam kararını imzalar. Bu kararın onun intihar etmesine sebep olduğu söylenir.
"Bodrum Hakimi" diye bilinen bir ağıt yakılıyor Milaslı bestekar Nazmi Yükselen tarafından. Aynı kişi Uşşak Makamında besteliyor yazdığı sözleri. Öyküde yaşananlar 1976 yılında başrolünü Türkan Şoray'ın oynadığı bir filmin konusunu oluşturuyor. Filmin adı yine "Bodrum Hakimi"
Tire'de canlı müzik olayına nasıl bakılır? Kimler hoşlanır? Kimler hoşlanmaz? Geçen gün kulağıma hoş gelmişti uzaktan. Sanatçı kalkıp gittiğinde sessizliği özleyenler de olmuştu. Bugünkü canlı müzik duyurusu ters mi tepti. Benim çaldığım müzikler misafirlerin daha fazla mı hoşlarına gidiyor?
Yapının akustik özelliğinden mi bilmiyorum bu akşam kemanın sesi kulağımı tırmaladı. Hani buraya gelip sakin sakin yemeğini yerken fonda şöyle hafiften yemek müzikleri dinlemek belki de daha iyi. En azından ben bunu tercih ederim. Taş Ev'in facebook sayfasından canlı müzik, fasıl ile ilgili duyuruları kaldırıyorum hemen. Denemeden görmeyeceğimiz bir şeydi bu. Şimdi eminim gelenler canlı müzik soracaklar bana. Buna ne demeliyim. Her şey serbest olup misafir her zaman haklı olmasa şunu derim. "Cansızını tercih ederim."
Belki de kemancı ve kemanın suçu değil bu. Havanın soğukluğu mu etkiledi? Selin yola taşıdığı topraklar mı? Kim bilir belki de böyle olacak bazı günler, geceler. Dün sürpriz bir şekilde kalabalıktık, bugün yine sürpriz bir şekilde tenha.
Sırada kestane gömülerinin açılması var. Onu düşünürken telefonum çalıyor. Vakit hayli ilerlemiş. Arayan gecenin misafirlerinden biri. Cüzdanını düşürmüş olabileceğini söylüyor burada. Kalkıp masaların altına bakıyorum. Siyah bir cüzdan ilişiyor gözüme. "Tamam buldum." diyorum. Karşımdaki ses çok seviniyor buna. Burada düşürülen ikinci cüzdan oluyor bu. İnsanın düşürdüğü cüzdanı bulması hoş bir durum.
İlk olarak Hüseyin'i, ondan sonra Aşkın Şefleri gönderiyorum. Adnan Şefi tanıyan misafirler onu ve müzisyeni şehre bırakabileceklerini söyleyip ve benim şehre inmeme gerek kalmadığını söylüyorlar.
Yapının akustik özelliğinden mi bilmiyorum bu akşam kemanın sesi kulağımı tırmaladı. Hani buraya gelip sakin sakin yemeğini yerken fonda şöyle hafiften yemek müzikleri dinlemek belki de daha iyi. En azından ben bunu tercih ederim. Taş Ev'in facebook sayfasından canlı müzik, fasıl ile ilgili duyuruları kaldırıyorum hemen. Denemeden görmeyeceğimiz bir şeydi bu. Şimdi eminim gelenler canlı müzik soracaklar bana. Buna ne demeliyim. Her şey serbest olup misafir her zaman haklı olmasa şunu derim. "Cansızını tercih ederim."
Belki de kemancı ve kemanın suçu değil bu. Havanın soğukluğu mu etkiledi? Selin yola taşıdığı topraklar mı? Kim bilir belki de böyle olacak bazı günler, geceler. Dün sürpriz bir şekilde kalabalıktık, bugün yine sürpriz bir şekilde tenha.
Sırada kestane gömülerinin açılması var. Onu düşünürken telefonum çalıyor. Vakit hayli ilerlemiş. Arayan gecenin misafirlerinden biri. Cüzdanını düşürmüş olabileceğini söylüyor burada. Kalkıp masaların altına bakıyorum. Siyah bir cüzdan ilişiyor gözüme. "Tamam buldum." diyorum. Karşımdaki ses çok seviniyor buna. Burada düşürülen ikinci cüzdan oluyor bu. İnsanın düşürdüğü cüzdanı bulması hoş bir durum.
İlk olarak Hüseyin'i, ondan sonra Aşkın Şefleri gönderiyorum. Adnan Şefi tanıyan misafirler onu ve müzisyeni şehre bırakabileceklerini söyleyip ve benim şehre inmeme gerek kalmadığını söylüyorlar.
Dolu dolu geçiyor elbette Taş Ev'de günler. Keman sesinin hali ilginç. Antik tiyatroların akustiği geldi aklıma okurken.
YanıtlaSilCüzdanına tekrar kavuşan kişinin sevincini anlıyorum. Cüzdanla birlikte tüm kartlar, kimlikler de gidebilirdi.
Mefaret Hanım'ın öyküsü çok etkileyici.
Koşturmaca çok oluyor tabiatıyla:) Bir yayın tele sürtülmesiyle çıkan ses şaşırtıcı. Salonun küçük olması bu etkiyi daha da arttırdı sanırım.
SilAz önce gelip aldı cüzdanını sahibi. Belli ki anca uyanmış:)
Mefaret hanım beni de etkiledi doğrusu.
Ah o cüzdanı bulmak nasıl bir mutluluktur :)
YanıtlaSilCanlı müzik çok ince iş, içinize sinmedikçe yapmamak lâzım. Yorucu olabiliyor.
Olmaz mı hiç:)
SilCanlı müzik konusunda kafam karışık...
Yılbaşı ,le birlikte sizi yoğun günler bekliyor anlaşılan, kolaylıklar dilerim :)
YanıtlaSilSanırım öyle. Bakalım bu badireyi nasıl atlatacağız:)
Sil