Hava tahmin raporları bugünü de yağmurlu gösteriyor. Sabahtan ağaç motorunun çalışmasını öğrendim satıcısından. Diğer elemanları da alıp çıktım yukarı. Sert esen rüzgar önüne gelen ne varsa süpürüyor. Taş fırının saçtan kapağını da bir tarafa fırlatmış. Terastaki sandalyeler rüzgardan nasibini almış, İlk iş olarak yağmura yakalanmadan odun stokunu arttırıyoruz. Şefler bahçenin yukarı tarafından kesilmiş odunları depoya çekerken ben hızar makinesi ile Taş Ev'in arka tarafındaki odunları küçük parçalar halinde kesmeye gidiyorum.
Yerler yine cevizle dolmuş.
Kilolarca ceviz ağaç diplerine yayılmış. Zeytin fırtınadan rahatsız. Yan taraftaki çam ormanından gelen uğultu insanı korkutuyor. Zeytin'e doğru yaklaşıyorum. Kulübesinin etrafındaki bütün naylonları parçalamış. Ona daha geniş dolaşma imkanı versin diye eklediğim zincir sayesinde yanındaki tavuk kümesinin naylonlarını da lime lime etmiş.
Birkaç parça odun kestikten sonra ara veriyorum. Motorlu testere ağacı keserken zorlanıyor. Eğe ile zincirin baklalarını törpülüyorum. Biraz fark etse de ilk fırsatta zinciri değiştirmemin zamanının geldiğini düşünüyorum. Biraz sonra motor birden susuyor. Benzini bitmiş olmalı. Depoyu dolduruyorum. Her benzin koyduğumda zincirlerin yağlanması için 2T bıçkı yağı koymak gerekliymiş. Ambara baktığımda yağın neredeyse kalmadığını görüyorum. Dibinde kalan birkaç damla yağı motorun küçük haznesine boşaltıyorum. Motora benzin geldiğini görebilmek için şeffaf görünümlü memeyi sıkıyorum. Anahtarın konumunu iyice aşağı indirip motordan hır sesi gelinceye kadar motorun çekme ipine asılıyorum. Motor hırladıktan sonra anahtarı bir üst kademeye alıp ipine asılıyorum. Birkaç denemeden sonra çalışmaya başlıyor. Çok değil beş altı ağaç kesiminden sonra yeter bu kadar diyorum. Amacım bıçkı yağı fazla olmadığı için motora zarar vermemek. Anahtarın konumun yukarı getirir getirmez motorun sesi kesiliyor.
Beş altı araba dolusu kuru odunu ambara taşıyoruz. Hava iyice kapandı. Ceviz kütüklerinin üzerini naylonla örtüyorum. İçeriden aldığım naylon poşeti ağzına kadar fırtınanın etkisiyle yerlere saçılmış cevizle dolduruyorum. Gökten ilk damlalar düşmeye başlıyor.
Kuvvetli bir sağanak yağmur saatlerce devam ediyor. Mutfakta Aşkın Şefin kırdığı cevizleri bütün ekip birlikte ayıklıyoruz. Zaman zaman çıkan fırtına tenekeleri, sandalyeleri ve plastik kovaları sürüklüyor. Ekiple birlikte yarından itibaren beklenen hava sıcaklığındaki ani değişimini tartışıyoruz. On dereceden fazla sıcaklık düşüşü bekleniyormuş. Yollarımız yine kapanacak mı? Biz bu konuyu tartışa duralım, telefonumun çalıyor bir yandan. Akşam rezervasyon yapmak isteyen misafirimiz yol durumunu soruyor. "Bu akşam yollarda problem yok ama yarın ne olur bilemeyiz." diyorum.
Akşama doğru şömine sobayı yakıyoruz. Fırtına ara sıra bacadan dumanı geri teptiriyor. Sağanak şiddetini arttırarak devam ediyor. Şehri ilk defa bu kadar karanlık görüyorum. Sanki elektrikler kesik büyük bir kesimde. Çakan şimşekler ortalığı aydınlatırken ardından patlayan gök gürültüleri yeri göğü inletiyor. Bu havada kimse yola çıkmaz. Rezervasyonumuz olmasa kapatıp çıkacağız.
Nihayet geliyor misafirlerimiz. Onlar geldikten kısa bir süre sonra telefonum çalıyor. Eşim, heyecanla balkonda giderin tıkandığını, biriken suların evi basmak üzere olduğunu söylüyor. Onlarca kez elindeki kaplarla suyu boşaltmaya çalışsa da su devamlı artıyormuş. "Hemen bir tesisatçı bulup gel." diyor. Bu saatte, bu yağmurda, hem de bu şehirde tesisatçı bulmak milli piyango biletine büyük ikramiye vurmasından daha küçük olasılık. "Tamam, ben geliyorum hemen." derken ekibe durumu anlatıyor ve zaman kaybetmeden Taş Ev'den çıkıyorum. Arabama gidene kadar sırılsıklam ıslanıyorum. Dikiz aynaları buğulanmış, göz gözü görmüyor. Zor bela bahçe içi dar yoldan köy yoluna çıkıyorum. Yamaçlardan akan suları hendekler taşımıyor. Yer yer yolun üzerinde dereler akıyor. Yolun bazı bölümlerini yamaçtan inen enkaz doldurmuş. Suya kapılan irice kayalar yüksek hızla akan suların içinde fark edilmiyor.
Bu sel manzaralarına alışkınım. Karadeniz bölgesinde yaşadığım heyelan tehlikeleri geliyor gözümün önüne. Bu havalarda bir de yoğun sis çıkardı orada karşıma. Buradaki tek fark sisin olmayışı. Suyun sathi kaplama yolun üzerinde açtığı oyuklar gittikçe derinleşiyor kimi yerde. Böyle giderse yolun yarısı kopup aşağı inecek. Benim eve gidip dönüşüm en az bir saat. Zorlukla indiğim Kaplan Köyünden eşimi arıyor, yolun durumunu anlatıyorum. Misafirlerimize durumu anlatıp bir an önce ayrılmalarını önereceğimi söylüyorum. Adnan Şefe durumu bildiriyorum. Kaplan Köyünden dönüp gerisin geriye Taş Ev'e çıkıyorum. Hemen toparlanıp restoranı kapatıyoruz. Misafirlerimiz yarım kalan yemeklerini paket yaptırıyorlar. Hiçbir ücret talep etmiyorum. Onlar yine de personele yüklü bahşiş bırakıyorlar.
Ben önde misafirlere kılavuzluk ederek ağır ağır ilerliyoruz. Yolda iri yağmur damlalarının arasına kar taneleri karışıyor. Aklımdan geçenleri personelle paylaşıyorum. Bu hava ve yol şartlarında bir hafta süreyle kapatmak belki de en iyisi olacak.