KATEGORİLER

7 Ocak 2017 Cumartesi

HAVA ve YOL HARCI BİTİRDİ

06/01/2017 Cuma, Tire
Hava tahmin raporları bugünü de yağmurlu gösteriyor. Sabahtan ağaç motorunun çalışmasını öğrendim satıcısından. Diğer elemanları da alıp çıktım yukarı. Sert esen rüzgar önüne gelen ne varsa süpürüyor. Taş fırının saçtan kapağını da bir tarafa fırlatmış. Terastaki sandalyeler rüzgardan nasibini almış, İlk iş olarak yağmura yakalanmadan odun stokunu arttırıyoruz. Şefler bahçenin yukarı tarafından kesilmiş odunları depoya çekerken ben hızar makinesi ile Taş Ev'in arka tarafındaki odunları küçük parçalar halinde kesmeye gidiyorum.


Yerler yine cevizle dolmuş.
Kilolarca ceviz ağaç diplerine yayılmış. Zeytin fırtınadan rahatsız. Yan taraftaki çam ormanından gelen uğultu insanı korkutuyor. Zeytin'e doğru yaklaşıyorum. Kulübesinin etrafındaki bütün naylonları parçalamış. Ona daha geniş dolaşma imkanı versin diye eklediğim zincir sayesinde yanındaki tavuk kümesinin naylonlarını da lime lime etmiş.

Birkaç parça odun kestikten sonra ara veriyorum. Motorlu testere ağacı keserken zorlanıyor. Eğe ile zincirin baklalarını törpülüyorum. Biraz fark etse de ilk fırsatta zinciri değiştirmemin zamanının geldiğini düşünüyorum. Biraz sonra motor birden susuyor. Benzini bitmiş olmalı. Depoyu dolduruyorum. Her benzin koyduğumda zincirlerin yağlanması için 2T bıçkı yağı koymak gerekliymiş. Ambara baktığımda yağın neredeyse kalmadığını görüyorum. Dibinde kalan birkaç damla yağı motorun küçük haznesine boşaltıyorum. Motora benzin geldiğini görebilmek için şeffaf görünümlü memeyi sıkıyorum. Anahtarın konumunu iyice aşağı indirip motordan hır sesi gelinceye kadar motorun çekme ipine asılıyorum. Motor hırladıktan sonra anahtarı bir üst kademeye alıp ipine asılıyorum. Birkaç denemeden sonra çalışmaya başlıyor. Çok değil beş altı ağaç kesiminden sonra yeter bu kadar diyorum. Amacım bıçkı yağı fazla olmadığı için motora zarar vermemek. Anahtarın konumun yukarı getirir getirmez motorun sesi kesiliyor.

Beş altı araba dolusu kuru odunu ambara taşıyoruz. Hava iyice kapandı. Ceviz kütüklerinin üzerini naylonla örtüyorum. İçeriden aldığım naylon poşeti ağzına kadar fırtınanın etkisiyle yerlere saçılmış cevizle dolduruyorum. Gökten ilk damlalar düşmeye başlıyor.

Kuvvetli bir sağanak yağmur saatlerce devam ediyor. Mutfakta Aşkın Şefin kırdığı cevizleri bütün ekip birlikte ayıklıyoruz.  Zaman zaman çıkan fırtına tenekeleri, sandalyeleri ve plastik kovaları sürüklüyor. Ekiple birlikte yarından itibaren beklenen hava sıcaklığındaki ani değişimini tartışıyoruz. On dereceden fazla sıcaklık düşüşü bekleniyormuş. Yollarımız yine kapanacak mı? Biz bu konuyu tartışa duralım, telefonumun çalıyor bir yandan. Akşam rezervasyon yapmak isteyen misafirimiz yol durumunu soruyor. "Bu akşam yollarda problem yok ama yarın ne olur bilemeyiz." diyorum.

Akşama doğru şömine sobayı yakıyoruz. Fırtına ara sıra bacadan dumanı geri teptiriyor.  Sağanak şiddetini arttırarak devam ediyor. Şehri ilk defa bu kadar karanlık görüyorum. Sanki elektrikler kesik büyük bir kesimde. Çakan şimşekler ortalığı aydınlatırken ardından patlayan gök gürültüleri yeri göğü inletiyor. Bu havada kimse yola çıkmaz. Rezervasyonumuz olmasa kapatıp çıkacağız. 

Nihayet geliyor misafirlerimiz. Onlar geldikten kısa bir süre sonra telefonum çalıyor. Eşim, heyecanla balkonda giderin tıkandığını, biriken suların evi basmak üzere olduğunu söylüyor. Onlarca kez elindeki kaplarla suyu boşaltmaya çalışsa da su devamlı artıyormuş. "Hemen bir tesisatçı bulup gel." diyor. Bu saatte, bu yağmurda, hem de bu şehirde tesisatçı bulmak milli piyango biletine büyük ikramiye vurmasından daha küçük olasılık. "Tamam, ben geliyorum hemen." derken ekibe durumu anlatıyor ve zaman kaybetmeden Taş Ev'den çıkıyorum. Arabama gidene kadar sırılsıklam ıslanıyorum. Dikiz aynaları buğulanmış, göz gözü görmüyor. Zor bela bahçe içi dar yoldan köy yoluna çıkıyorum. Yamaçlardan akan suları hendekler taşımıyor. Yer yer yolun üzerinde dereler akıyor. Yolun bazı bölümlerini yamaçtan inen enkaz doldurmuş. Suya kapılan irice kayalar yüksek hızla akan suların içinde fark edilmiyor.

Bu sel manzaralarına alışkınım. Karadeniz bölgesinde yaşadığım heyelan tehlikeleri geliyor gözümün önüne. Bu havalarda bir de yoğun sis çıkardı orada karşıma. Buradaki tek fark sisin olmayışı. Suyun sathi kaplama yolun üzerinde açtığı oyuklar gittikçe derinleşiyor kimi yerde. Böyle giderse yolun yarısı kopup aşağı inecek. Benim eve gidip dönüşüm en az bir saat. Zorlukla indiğim Kaplan Köyünden eşimi arıyor, yolun durumunu anlatıyorum. Misafirlerimize durumu anlatıp bir an önce ayrılmalarını önereceğimi söylüyorum. Adnan Şefe durumu bildiriyorum. Kaplan Köyünden dönüp gerisin geriye Taş Ev'e çıkıyorum. Hemen toparlanıp restoranı kapatıyoruz. Misafirlerimiz yarım kalan yemeklerini paket yaptırıyorlar. Hiçbir ücret talep etmiyorum. Onlar yine de personele yüklü bahşiş bırakıyorlar.

Ben önde misafirlere kılavuzluk ederek ağır ağır ilerliyoruz. Yolda iri yağmur damlalarının arasına kar taneleri karışıyor. Aklımdan geçenleri personelle paylaşıyorum. Bu hava ve yol şartlarında bir hafta süreyle kapatmak belki de en iyisi olacak.  

6 Ocak 2017 Cuma

HAVA OLAYLARI

05/01/2017 Perşembe, Tire
Oldukça kararsız bir hava. Sabah yaylaya vardığımızda rüzgarı arkasına alan kara bulutlar hızla kuzeye doğru ilerliyordu. Uzun zamandır beklenen yağmur gece boyu devam etmiş, naylon örtü altında koruduğumuz ceviz ağaçları dışındaki bütün yakacak odunları ıslatmış. Sabah gelirken ağaç motorlu testeresini aldığım yere uğrayıp nasıl çalıştırılacağını öğrenmiştim. Bahçenin muhtelif yerlerinde istiflenmiş yakacak odun kümeleri bulunmakta. Adnan Şef sobayı tutuşturmak için kuru çalı çırpı bakarken gözüm havada yağmuru kesiyorum.

Çok geçmeden yağmur başlıyor. Odunluk ceviz ağaçlarının üzerine naylon örtüyü çekiyorum. Taş Ev'e geri döner dönmez telefonumdan hava durumuna bakıyorum. İki üç gün yağışlı olması bir tarafa hafta sonu en az on derece birden soğuyacak havalar yine. Yağmurla birlikte kuvvetli bir rüzgar çıkıyor. Bu rüzgarda sobanın yanıp yanmayacağını da düşündürüyor. Neyse ki hava sıcaklığı üşütecek kadar düşük değil henüz.

Öğlen misafirlerini ağırladıktan sonra bir fırsatını bulup personel yemeği yiyoruz ekiple birlikte. Aşkın Şefin elinden ne çıkarsa muazzam bir lezzete bürünüyor. Kereviz yemeğinin yanında teflon tavada güzel bir gözleme yapıyor. Aslında bu yörede katmer diye anılan gözlemeye de pek benzemiyor. Kendi usulüne göre yaptığı gözlemede tezgaha serdiği yufka içine bol miktarda maydanoz, peynir koyup yumurta ile karıştırıyor. Kereviz yemeğinin içine patates ve Adnan Şefin önerisiyle nohut koyuyor. Yemeğimi yerken bitmesin diye dua ettiğim bir lezzet çıkıyor ortaya.

Pencereden şehre bakarken her dakika görüntü değişiyor. Adeta bir film izliyorum. Her kare başka bir göz ziyafeti sunuyor. Yayla sağanak yağmur altındayken şehrin üzerinde güneşli havayı seyrediyoruz. Sonra yağmur kesiliyor, hava yükselip güneş görünüyor Taş Ev'in üzerinde. Bu sefer şehrin yarısını kara bulutlar sarmış. Diğer yarısı sisten görülmüyor. Güneş fazla kalmıyor bizimle, yeniden yağmur başlıyor. Bu sefer öyle böyle değil. Sağanak yağışa fırtına eşlik ediyor. Hemen arkasından şiddetli bir dolu başlıyor. Taş Ev'in salonunda an be an  hava olaylarının izlerken bir yandan da fotoğraflarını çekiyorum. Şimdi de güneş gösteriyor kendini şehir üzerinde. Karşımda yavaş yavaş bir gökkuşağı beliriyor. Bu sefer ilk kez sol kolu görünüyor kuşağın. Dışarıda deli yağan dolu fırtınayı kesiyor. Ardından yağmur damlalarının seyrekleşiyor.

Taş Evin altındaki erik ağacının dallarına sarı gagalı bir karatavuk konuyor. Telefon ayarından yakınlaştırabildiğim kadar yakınlaştırıyor, fotoğrafını çekiyorum. O sevimli yaratığın görüntüsü ile birlikte, her hava değişiminde çektiğim şehir manzaralarını instagramda paylaşıyorum. Daha pek çok özelliğine vakıf olmasam da instagrama fotoğraflar yüklemeyi başardığım için hayatında ilk kez acemi adımlarını atan miniklerin sevincini yaşıyorum. Gönderdiğim fotoğrafların dünyanın en uzak köşelerinde yaşayan birileri tarafından beğenilmesi hoşuma gidiyor.

Dışarıda gün boyu devam eden olumsuz hava koşulları,  odun hazırlamama imkan vermese de hep birlikte mutfakta ceviz kırmamıza engel değil.

Akşama doğru İzmir Adliyesi önünde bir patlama olduğu haberi geliyor. Hemen kızımı arıyorum. İşyerinden yeni çıkmış, eve dönüş yolunda olduğunu öğreniyorum. Yol üzerinde bir sürü ambulans ve çekici araca yol verdiğini ancak neler olduğunu sonradan öğrendiğini söylüyor. Teröristin hedefi daha büyükmüş. Bir polis memurunun kendini kahramanca ortaya atması sayesinde can kaybı az olmuş. Bir can da aynı bin can da. O hale geldik ki. İki kişi ölünce seviniyoruz. Daha Reina faciasının acısı soğumadan yeni bir saldırı daha.


Yağmur ve fırtına devam ediyor. Sabaha kadar süreceğe benzer.

5 Ocak 2017 Perşembe

EBEMKUŞAĞI

04/01/2017 Çarşamba, Tire

Artık yavaş yavaş işimiz rutine girdi. Sabah kalk, ekibi toparla yaylaya çık.

Meteoroloji havanın yağmurlu olacağını bildiriyor. Hava kararsız. Önce yüzünü gösteriyor güneş, hava tahminlerini açığa düşürmek istercesine. Çok uzun sürmüyor güneşin bu oyunu. Bahçede odun hazırlamaya başlar başlamaz yağmur atıştırmaya başlıyor. Ağaç kütüklerini yığdığımız alanın üzerini naylonla örtüp Taş Ev'e sığınıyorum.

Yağmur havanın soğuğunu kırıyor. Yukarıda sobayı yakmakta acele etmiyoruz bu yüzden. Kısa süren yağmurdan sonra güneş bir kez daha bulutların arasından sıyrılıyor. Taş Ev'in salonunda yağmur manzarasını seyretmeyi düşünürken tam karşımda bir gökkuşağı beliriyor. Bir kolu İtfaiye Meydanına saplanmış yarım halkanın diğer kolu süratle batı istikametine ilerliyor. Bir kaç fotoğraf çekip sosyal medyada paylaşıyorum. Rengarenk kuşak uzadıkça solgunlaşıyor ve yavaş yavaş kaybolmaya başlıyor. Tabiatın on dakikalık bu olağanüstü gösterisi güne iyi başlamam için güzel bir teşvik oluyor.

Temizlik tamamlandıktan sonra Zeytin'i serbest bırakıyorum. Akşam saatlerinde başlayan sağanak yağış önemli kısmı eriyen kar örtüsünü kısa zamanda süpürüp alıyor. İki gündür yanıma almadığım bilgisayarımdan uzak kalmaya alıştırıyorum kendimi. Instagram'a koyduğum gökkuşağı fotoğrafı büyük ilgi ve beğeni topluyor.

Tahmin raporları hafta sonunda hava sıcaklığının sıfırın altında on dereceye kadar düşeceğini bildiriyor. İzmir için hiç de alışık olmadığımız bir durum. Sularımız henüz çözülmüşken yine donacak olması şimdiden endişelendiriyor beni.

Aşkın Şef arızalı motosikletiyle yağmur altında yola çıktıktan beş dakika sonra şans eseri yağmur kesiliyor. Gecenin son misafirlerini uğurluyoruz.  

Haberlerde darbe komisyonunun çalışmasını tamamladığı açıklanıyor. Genel Kurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının ifadelerine başvurmaya gerek görülmemiş (!) Bütün kurumlar Fetöcü'ler tarafından işgal edildiği halde darbenin siyaset kurumuyla bir bağlantısı saptanmamış. Ne güzel komisyon, ne güzel soruşturma. Yersen.

Kafamı meşgul eden diğer bir husus da önceden tertiplendiği gün gibi açık bir linç girişimine maruz kalan modacı Barbaros Şansal. Modayla ilgim olmadığı için adamın adını bile duymamışım. Söylediklerine bakıyorum. Türkiye'ye ve Türk halkına hakaret etmiş (!) Ne demiş? "Tutuklu gazetecilerden, çocuk tecavüzlerinden, rüşvetten, bağnazlıktan dem vurarak, bu kadar pisliğin rezaletin içinde neyi kutluyorsunuz yılbaşında diyerek, b... boğul Türkiye." demiş. İçinden geçenleri söylemiş. Ben şahsen şahsıma hakaret olarak algılamadım. Ülkenin durumuna bakıldığında ne kadar b.... battığımız aşikar iken mevcut durumu ifade edeni linç etmek ancak bizim ülkemizde görülebilir. Cinsel tercihi ne olursa olsun hiç tanımadığım ancak insanlık adına iyi şeyler yapmaya çalıştığını öğrendiğim bu insana yapılanlara üzüldüm. Onun maruz kaldığı durum ne kadar b... battığımızı açıkça gösteriyor ve ona haklılık kazandırıyor zaten. Bir zamanlar Aziz Nesin'i de linç etmeye çalışmışlardı bir zamanlar, "Türk halkının % 60'ı aptaldır." dediği için. Zaman onu ne kadar haklı çıkarıyor. Şimdi bu oranı az bulanlar bile var artık.

4 Ocak 2017 Çarşamba

2016-2017

Yeni yıl çoğu insan için yeni umutlar demektir. Henüz gerçekleştiremedikleri hayallerine doğan yeni bir fırsattır. Küçükler için büyüme, büyükler için sona bir adım daha yaklaşmadır.

Yarım asrı aşan yaşam serüvenimde bazı yıllara ailemle, bazılarına arkadaşlarla birlikte girdim. Ama içlerinde bir yıl var ki onu hiç unutmadım. 1977 yılıydı. Yani tam kırk yıl önce...

Yalnız başıma soğuk bir otel odasında karşılamıştım o yılı. Soğuk derken hava değil anlatmak istediğim. Odanın kendisiydi soğuk olan. Küçücük odada kare bir masa, eski bir ahşap sandalye ve ahşap bir dolap. O yılın ilk saatlerine saatler kala uykuya çoktan teslim olurken önceki yılın son saatlerini burada anlatmıştım geçen yıl.

Bazıları ise 2017 yılının ilk saatlerini hiç unutmayacak. Her yılbaşı eğlence değil bir matem gecesi olacak onlara. Her yılbaşı gecesinde göz yaşı dökecekler, bir gece kulübünde yitirdikleri sevdikleri gelecek akıllarına. Hayatını kaybeden şanssız insanların hepsi de genç. İhtiyarın ne işi var Reina'da. Onlar yoklar şimdi. Hangi alemde oldukları bilinmez. Cehennem ateşi sarmış yakınlarını, annelerini, babalarını... Çocukları varsa eğer, bundan sonra her yılbaşı gecesi onlar için de buruk geçecek.   

2016 yılı ülkemiz için kötü bir yıl oldu. Bir değil, iki değil bir sürü bombalar patlatıldı, masum insanlar neyin uğruna olduğunu bilmeden canını verdi. Hep kanları yerde kalmayacak denilen kanları yerde kaldı. Şehit dediler hatalarının vebali genç insanlara. "Terör kanlı yüzünü gösterdi." türünden saçma sapan beyanlar bulandırdı midemizi. 

Ülke yönetimine doldurdukları yandaşlarını terörist ilan ettiler, yetmedi, onlara darbe  yaptırdılar. Milyonlarca insanımız inandı buna. Ülkem adına içinde bulunduğum duruma üzüldüm 2016'da.  

İnsanın umut mu kalır hiç bu ahval içinde. Atatürk gibi bir önder hafızalardan silinmeye çalışıldı. Her türlü pisliğin cirit attığı, ne idüğü belirsiz hanedan hortlatılmaya çalışıldı onun yerine.

2016 yılı benim için nasıl geçti onu anlatacaktım size. Hedeflerimden belki de sonuncusunu gerçekleştirdim. Bir sene geçtikten sonra çıkacak ortaya, doğru karar verip vermediğim. Ama bir sene sonra ülkemin sınırları nasıl olacak bilmiyorum. Sorgulayan nesil yok edildi. Yeni neslin gençleri öyle Atatürk'ün gençleri gibi vatanın emanet edileceği türden değil. Onlar yabancı devletlerin dünyayı yeniden şekillendirebilmeleri için kendi topraklarında darbe yapıyor, elçi öldürüyorlar.

2017 yılına umutlu mu giriyorum? Çok fazla değil. Siyasilere kızmıyorum. Onlar bir şekilde üstlendikleri misyonun neferleri. Para ve makam uğruna satıyorlar ülkeyi. Umutsuzluğum halktan yana. Güvenmiyorum halkıma. Ayıp bir şey mi bu? Eskiden tencere, tavayı kapan dökülürdü sokaklara. Yurdu yanarken sorumlu aramıyor halk şimdi. Terörist diyorlar, yasa dışı örgüt mensubu diyorlar artık bu ülkede sorumlu arayana. Ülkemizin birliğine kastetmiş oluyor geldiğimiz bu noktanın sorumlusunu arayan insanlar.  Halkımızın kahir ekseriyeti kaderine razı. Bu yüzden umudum yok 2017 yılından.

2017 yılı için öyle büyük hedef koymak da gelmiyor içimden. Yazarken "bile, de, da, dahi" edatlarını gereksiz yerde kullanmamaya çalışacağım sadece. Bir de eşime daha fazla vakit ayırsam hiç de fena olmayacak şu fani dünyada...      

3 Ocak 2017 Salı

TATİL TEMBELLİĞİ

03/01/2017 Salı, Tire

Yeni yıla tatillerle başlamış oluyoruz. Yılbaşı gecesinden bir gün sonra salı tatil günümüzün gelmesi bize iki gün üst üste dinlenme imkanı vermiş oldu. Uzun süredir alışık olmadığım bu durum iyice tembelleştirdi beni. Dünkü günlüğümü yazmak bile bugüne kaldı. Oysa en sıkışık günümde bile gecenin üçü de olsa sabaha bırakmazdım bu işi.

Haber Tire gazetesinin web sayfasından öğrendiğime göre pazartesi günleri yanı başımızda kurulan toplu konut pazarına artık belediye izin vermeyecekmiş. On üç senedir kurulan pazar site yönetiminin rant sağladığı gerekçesiyle belediyece yasaklanmış. Belediye "Pazarları ben kurar ben kaldırırım." diyormuş. Küçük ölçüde yine bir iktidar ve rant kavgası.

Salı pazarından alacak fazla bir şeyim yok. İki gün sonra küçük pazar kurulacak nasıl olsa. Her zamankinden kısa sürüyor alışveriş. Eşimle birlikte yaylaya çıkıp aldıklarımızı yerleştiriyoruz. Bahçe kapısında Zeytin bize sevgi gösterisinde bulunuyor.

Hava düne göre hayli ısınmış. Karlar hızla eriyor. Gece yol üzerindeki su geçişleri donacak yine. Zeytini besledim, çarşıdan aldığım zincir kelepçesini takarak kulübesine bağladım.

Fazla zaman kaybetmeden şehre dönüyoruz. Bugünü kendimize ayırmayı düşünmüştüm. Eşimi uzun zamandır görüşmediği arkadaşına bırakıp eve dönüyorum. Akşama güzel bir balık sofrası hazırlıyorum. Çok istediğim halde balık yememiz bir türlü mümkün olmuyordu. Eşim dönüp eve geldiğinde her şey hazırdı. Balığın yanında buz gibi bir bira açıyorum. Basit bir hazırlık ama senenin ilk mutlu anı oluyor bu bizim için.

SOĞUK

02/01/2017 Pazartesi, Tire

Eğer söylenenler doğruysa son yirmi yılın en sert kışını yaşıyoruz. Ekiple birlikte bahçe kapısına vardık. Zincirini kopartıp demir parmaklıklara tırmanan Zeytin'in sevinci görülmeye değerdi. İyice irileştiğinden artık zincir kelepçesi dayandıramıyorum. Kapıyı açar açmaz süratle oradan oraya koşmaya başladı. Son sürat üzerime gelirken ani bir hareketle yanımdan geçiyor. Bazen çarpışmamak için aynı yöne kaçıyoruz. Bütün gücüyle ayaklarıma bindiriyor. Eğer ayaklarım sağlam basıyorsa düşen o oluyor, aksi takdirde beni düşürüyor. İlk olarak kontrol ettiğim su kabının içindeki su tamamen donmuş. Onun için getirdiğim taze suyu ağzını şapırdatarak içiyor.

Sabah elbirliğiyle işe girişiyoruz. Yılbaşı gecesinden kalan süsleri ve çam ağacını kaldırılıp depoya koyuyoruz. Tuvaletlerdeki lavabolar donmuş. Neyse ki çeşmeler akıyor. Alt taraftaki helezon şeklindeki plastik gideri kıvırarak sifon yapmışlar. Bu güzel düşünce sayesinde lavaboya kaynar su döktükten sonra donu çözmem kolaylaşıyor. Kadınlara ait tuvaletlerin birinin vana ve boruları tam da yılbaşı gecesi donmuştu. Bugün diğeri de donuyor. Bütün gün don çözmeye çalışıyoruz.

Öğleden sonra ilk misafirlerimiz geliyor. Tepemizdeki güneş havanın biraz olsun ısınacağını gösterir gibi. Öyle ki gelen konuklar yanan şömineyi bırakıp çaylarını terasta içmeyi tercih ediyorlar. Yerdeki buzlar henüz duruyor. Masaların üzerinde pasta şeklinde kar kalıpları ağır ağır kaymaya başlamış. 

Güneşin etkisi çabuk geçiyor. Dışarıda durulacak gibi değil. Şömine sobamız koca ceviz kütüklerini yutuyor. Depodan baltayı alıp odun hazırlamayı düşünüyorum. Hüseyin kütükleri çok uzun kesmiş. Bu yüzden baltayla parçalamak oldukça zor. Alışkın olmadığım bu iş belimin ağrımasına yol açıyor. Yine de bir araba odun hazırlıyorum. Çalışmanın etkisi ile hava sıcaklığı birden artmış gibi geliyor.

Yazacak çok şey var ama istek yok bu aralar. Televizyon haber kanallarında hükümet yalakaları ve hükümet düşmanlarının söz düellolarını izliyorum. Terörü konuşuyorlar...

2 Ocak 2017 Pazartesi

KRALİÇE VURULDU

01/01/2017 Pazar, Tire

2017 nin ilk tarihini atıyorum. Her yılın başında zorlukla alışırım yeni yıla. Eskiden bir önceki yıl yapışırdı aklıma. Bu kez nedense 2017 yerine 2007 yılına takılıyor elim. Yılların geriye akmasına bilinç altından duyulan bir özlem mi bu?

Oğlum ve kızımı yolcu ettikten sonra bir süre daha yatıyorum. Bilgisayar önümde ama değil bugünkü, dünkü yazımı dahi yazmaya takatim yok. Televizyonu açıyorum. İstanbul Reina'da katliam haberleri veriliyor.

Reina İspanyolca kraliçe demek. Yurdumuzda terör her nasılsa krala kraliçeye dokunmaz, kurbanlarını maiyetten seçerdi. Haberlerde CB "Her kim ki sosyal medyada terörü öven yazılar yaza, başı kesile." demiş. Kim terörü över ki? Aklıma 17 Ağustos depremi geldi. O zaman da yobaz takımı, depremin içki içilen yerleri vurmasını ilahi bir ikaz olarak yorumlamıştı.
 
Zeytin benden yemek bekler. Yukarı çıkmam suyuna bakmam lazım. Sular donuyor artık. Geçen gün kar yiyordu. Üşütür mü midesini acaba?

Öğleden sonra çıkıyorum yaylaya. Kaplan yokuşunda karşıdan gelen çok sayıda araçla karşılaşıyorum. Belli ki kar merakı insanları dağlara çekiyor. Dün yukarı yaylaya çıkıp biraz odun toplamak istedim. Kar üzerinde oldukça yorucu bir yürüyüş oldu. Yorgunluğumun bir sebebi de bu olmalı.  

Yayla kapısını arabalar kapatmış. Neyse ki araç sahipleri yakındalar. İçeri girebilmem için önümü açıyorlar. Demir kapıdan geçip Taş Evin önüne yanaşıyorum. Mutfaktan yiyecek torbasını alıyor, Zeytin'e götürüyorum. Bahçenin önünden geçen yol oldukça hareketli. Kapıları kapatıp çıkıyorum. Yolda giderken birbiri ardına telefonum çalıyor. Kimi açık olup olmadığımızı soruyor, kimiyse yol tarifi istiyor. Bugün iş olmaz düşüncemizin ne kadar yersiz olduğunu anlıyorum.

Yoldan geçen araçların üzerinde kardan heykeller var. Bazıları kardan gelin yapmış. Buzun üzerinde durmak zor iken hareket halindeki araçların ön kaputları üzerinde bu heykelleri  nasıl tutuyorlar anlamıyorum. Şehre varınca hepsinin eriyeceği belli ama o kadar eğlence yetiyor insanlara işte. Hayat bu işte. Bir taraftan yeni yılın ilk saatlerindeki terör saldırısı sonucu sevdiklerini kaybeden, içi yanan insanlar, diğer taraftan karın keyfini çıkaranlar...

Eve dönünce bir türlü başlayamadığın yılın son gününe ait günlüğümü yazıyorum. Sanki üzerimde yılların yorgunluğu var. Televizyonda hamasi nutukların ardı arkası kesilmiyor. Cani sırra kadem basmış. Yıla terörle başlamak iyi değil. Ölenlerin çoğu yabancıymış. Devletin itibarı yerle bir. Sosyal medyada bazıları terörü destekler mahiyette yorumlar için hükümet göz dağı vermeye devam ediyor.

Yeni yılın ilk günü yılın yorgunluğunun yanı sıra TV'den üzücü haberleri izlemekle geçiyor.