Sabah kızımın evinde açıyorum gözlerimi. Böyle bir uyanışı hiç beklemiyordum aslında. Yarı uyanıkken gülme sesleri geliyor kulağıma. Bir yumuşak tüy fırça yanaklarımı, çenemi gıdıklıyor. "Yapma kızım, yapma." diyorum. Gülmeye devam ediyor. Yanlamasına arkası dönük yattığım çek-yatta karnımın üzerinde bir şeyler geziniyor. Burnuma süt kokusuna benzer kokular geliyor. Gözlerimi güçlükle aralıyorum. Birden fal taşı gibi açılıyor gözlerim. Fırça sandığım şey bizim bıdıkmış meğer. Yeni yeni patlamaya başlayan dişleri ile çenemi yakalamaya, sarıya kaçan açık pembe renkli diliyle yanaklarımı yalamaya çalışıyor. Obez teşhisinden sonra yemek miktarını azaltmışlar. Hani yiyebilse kahvaltı niyetine beni indirecek mideye. Bıdıkla sabah keyfinden sonra çıkıyoruz evden hastane yoluna.
Kızım her şeyi ayarlamış. Kan veriyoruz, diğer tahlil örneklerini bırakıyoruz. Hastane hınca hınç dolu. Suriyeliler hasta nüfusunun büyük bir bölümünü oluşturuyor. Poliklinikte durumlar gergin. Koridorlarda kocaman sokak köpekleri. Hatta içlerinden bazılarının internette fan kulüpleri varmış. Sado Fan bunlardan biri.
Kim demiş hükümet sağlık sorununu çözdü diye. Eskiden neyse şimdi de o. Saatlerce bekliyorlar sırada. O gün sırası gelmeyen ertesi gün geliyor. Hastalar yetersiz sağlık personelinin acısını doktorlardan çıkarıyor. İç burkan, manzaralar... Sedyeler üzerinde cansız gibi görünen hastaları aceleyle oradan oraya sürükleyen personel. Birbiri ardına gelen ambulanslar. Siren sesleri, iğneden çıkan çocukların canhıraş bağırmaları, ihtiyacını temizlik nedeniyle geçici olarak kapatılan tuvaletlere yapamayıp aradaki koridorda işini halleden ve temizlikçilere "Baş hekime şikayet edeceğim hepinizi." diye tehditkar bir şekilde bağıran yaşlı kadın...
Derken telefonum kararıyor birden. Ne yapsam nafile. Eşim numaramdan arayınca çalıyor ama ne var ki, açamıyorum telefonu. Ekran kapkara. Biyometrik fotoğraf lazımmış ehliyetlerin yenilenmesi için gerekli sağlık raporunda. Bir de onu sıkıştırmaya çalışıyoruz. Nasıl yetişecek onca iş bu tatil günümüze? Dün saat sekizden beri ağzımıza bir lokma girmemiş. Eşim sabah kahvaltısı konusunda daha hassas. Hemen bir börekçi dükkanına dalıyoruz kan örneklerimizi verdikten sonra. Aklım telefonumda. Yokluğunda eksikliğini daha çok hissediyorum. Ne kadar girmiş hayatımıza, adeta bir uzvumuz olmuş.
Kahvaltıdan sonra bir ağrı kesici alıyor eşim. Koştura koştura fotoğrafçı arıyoruz cadde boyunca. Benim ise gözlerim sadece cep telefonu tamircilerini tarıyor. Esnafın birine soruyoruz. Tarif ettiği yer caddenin sonu. Acil aramalar için eşimin telefonuna takıyorum sim kartımı. Fotoğraf işini hallederken karşısındaki telefoncuya gösteriyorum telefonu. Kocaman bir salonu var dükkanın. Öyle tahmin ediyorum ki son yılların en rağbet gören mesleği cep telefonu servisleri. Adım başı pıtrak gibi çoğalmışlar.
Zamanım olmadığını hastanede işim olduğunu söylüyorum servis elemanına. Yazılımı yüklemem lazım, on dakikada hallederim ama kırk-kırk beş liralık bir masrafı var diyor. Bal gibi haksız bir kazanç. Biliyorum ama çaresiz kabul ediyorum. Fotoğrafın da on dakika sonra hazır olacağı söylenmişti. Fotoğrafları alıyoruz ama telefon henüz % 55'te diyor telefoncu. Bir on dakika daha sürer. "On dakika zamanımız yok." diyoruz. "Sonra gelip alırız." deyip telefonu orada bırakıyoruz.
Koşturmaca devam ediyor. İlk kan sonuçları geliyor. En çok merak ettiğimiz şeker sonuçlarım. Ancak ilk söylenen Hepatit mikrobu taşımadığım. Kızım telaşlanıyor. "Sende hiç mikrop yok, tamamen savunmasızsın." "Hemen aşı vurulman lazım. Bir de tetanos aşısı tabii, tarla bahçe işleriyle uğraşıyorsun, bak elini de kesmişsin zaten." Damardan kan alsalar o kadar sarsmaz beni ama aşı denilince tırsıyorum. Çaresiz kabul etmek zorundayım. Bir başka binada sol koluma tetanos, sağ koluma Hepatit B aşıları vuruluyor. Hepatit aşısının bir ve altı ay sonra tekrarları var bir de.
Kan sonuçları gelmeye devam ediyor. Eşimde de benim durumum gibi şeker başlangıcı çıkıyor. Benim sonuçlar stabil görünüyor. Yediklerime dikkat edeceğim yani. Şaşırtan sonuç D vitamini eksikliğim. Şimdiye kadar dışarıdan D vitamini takviyesi aldığımı hatırlamıyorum. Belki bebek ya da çocukken aldıklarım hariç. Normal 25 olması gereken değer bende sadece 9 çıkıyor. Hemen D vitamini yüklenmem gerekiyormuş. Haftada bir, epeyce bir miktar içimi zor bir sıvı içecekmişim. Diğer sonuçlar yarına kalıyor.
Kemik yoğunluk ölçümleri iyi çıkmıyor ama çok da kötü değil. Eşimin durumu da aynı hemen hemen. O fizik tedavi uzmanına görünüyor ayrıca. Kullandığı bazı ilaçlara devam etmesi gerekiyor.
Hazır gelmişken gıda çarşısından eksik malzemelerimizi ve dönüş yolunda servise bıraktığım cep telefonumu alıyoruz. Babamlara sözüm vardı "Eğer yetişebilirsek uğrarım." demiştim. Ne yazık ki uğramamız mümkün olmuyor. "Siz Ankara'dayken daha sık görüşüyorduk." demişti babam. Diğer taraftan kızım ise aşının yan etkisi olabilir hava kararmadan çıkın yola diye sıkı sıkı tembihlemişti.
Aşkın Şef arıyor. Daha önce de aramış ama telefon arızalı olduğu için cevap alamamış. Onun merakı şekerimin durumu. Eğer düzelme olursa sana bir yetmişlik var diye söz vermiştim. Ümitle alacağım iyi neticeyi bekliyordu. Ne yazık ki bir sonraki kontrole kaldı ümitleri. Tabii beni güzel tatlara boğmazsa eğer...