Dün yarın kandil, iş olmaz demişti Aşkın Şef. Sabah ekiple birlikte yaylaya çıkarken telefon etti. "Bugün kandil değilmiş, bir arkadaş facebook'ta kandil mesajı göndermiş, o yanılttı beni." "Peki ne zamanmış kandil?" diye sorunca, "Ya 28'i ya 29'u olması lazım." cevabını alıyorum.
Pazar alışverişine ekibi Taş Ev'e bırakır bırakmaz başlamam gerek. Sağ kolumda hafiften başlayıp her geçen gün artan bir ağrı var. Ağır taşımam biraz zor bugün ama alınacak çok fazla bir şey de yok zaten. Patates, domates gibi ağır malzemeleri satıcılar arabaya yerleştiriyorlar. Selçuk ayvası arıyorum. Birkaç tezgah dışında pazara ayva gelmemiş pek. Kilosu altı liradan beş kilo ayva alıyorum. Aldığım diğer malzemelerle birlikte cadde üzerindeki pazar tezgahının yanına bırakıyor, geçerken alacağımı söylüyorum. Pazarda Giritçe avronez dediğimiz sarmaşık, enginar bollanmış olsa da henüz turfanda sayıldığından fiyatlar yüksek. Üç beş sap avronezin demetini altı liradan satıyorlar. Geçen hafta 1,5 liraya aldığım domatesin kilosu 3 liraya fırlamış. Patlıcan, salatalık, biber fiyatları hala çok yüksek. Yazın gelmesini dört gözle bekliyoruz artık.
Döndüğümde mutfak personelini eşimin hazırladığı fellah köfteleri yuvarlarken buluyorum. Malzemeler gelince Aşkın Şef meze yapımına girişiyor. Ben de fellah köfte yuvarlamasına katılıyorum. Ayşe Hanımın yardımıyla çabuk bitiriyoruz işi.
Mart ayının en soğuk gününü yaşıyoruz. Bozdağ tepeleri yine kara büründü. Güme Dağında da kar yağdığı haberi geliyor. Bu soğukların bir an önce bitmesini istiyorum. Kolumun ağrısı ile odun hazırlamam da zor olacak. Depoda bir iki günlük odun kaldı.
Akşama Torbalı'dan misafirlerimiz var. İstedikleri masayı hazırlatıyorum. Onları beklerken beş kişilik bir grup arkadaş geliyor İzmir'den. Dışarıdan gelenlerin havaya yola aldırdığı yok. Yerli halk güneşin yüzünü göstermesini bekliyor.
Torbalı'dan gelen misafirlerimizi daha önce defalarca ağırladık. Taş Ev'in hayranlarından bir aile. Bu sefer yanlarına bir başka aile ile birlikte geliyorlar. Yeni misafirlerimiz karı koca meslektaşım. Onlar da çok beğeniyorlar Taş Ev'i. Beklediğimiz saatten daha önce gelen konuklarımız havanın soğukluğuna aldırmadan terasa çıkıyor, gün batımını izliyorlar.
Avlunun hemen altında erik ağaçları çiçek açmış. Gündüz saatlerinde onların fotoğrafını çekmeyi ihmal ediyorum. Gece manzarası da fena olmaz bu güzelliğin deyip dışarı çıkıyorum. Serin esen rüzgar havayı iyice soğutuyor. Fotoğrafı çeker çekmez kendimi içeri atıyorum. Sıcak havaya tam alışmışken dondurucu soğuk rahatsız edici.
Son günlerde yerli misafirlerimiz artış dışarıdan gelenler ise azalma trendine girdi. Bunun herhangi bir sebebi olduğunu düşünmüyorum. Taş Ev'i ilk kez keşfeden yerli misafirler bilakis sevindiriyor beni. Bu akşam ilk kez ağırladığımız misafirlerimizle sohbet ediyorum. Onlar da yolumuz uzak diye Kaplan Köyü'ndeki diğer restoranlara gittiklerini söylüyorlar. "Gerçekten uzak mıymış?" diye soruyorum. Hanımefendi "Hayır, hiç de uzak değilmiş." diye cevap veriyor. İki durum tespiti yapıyorum bu cevap üzerine. Tire ufak bir yer, ufak yerlerin doğal olarak dedikodusu bol. Anladığım kadarıyla yolumuzun uzak olduğu dilden dile konuşuluyor. Yolu Taş Ev'e düşmeyen birçok kişi etkileniyor bundan elbette. Bu birinci tespit. İkincisi, Taş Ev'i hiç bilmeyen daha çok sayıda insan var. Yaptığımız tek tanıtım facebook üzerinden olunca tanıtım konusunda yetersiz kalıyoruz. Misafirlerimizin artması elbette sevindirir bizi ama yeni açılan bir restoran için oldukça iyi bir durumda olduğumuzu düşünüyorum. Her şeyden önce kış mevsiminin başında hizmete açıldık ve kışı geçirdik. Sularımız dondu, yollarımız bozuldu, kardan ve hava koşullarından etkilendik.
Şömine sobamız salonu güzel ısıtıyor. Tuvaletlerin dışarıda olması bir diğer dezavantaj. Buz kesen havada sıcak ortamdan buz gibi soğuk tuvalette ihtiyaç gidermek konfor kaybına yol açıyor ama aşağıdaki diğer restoranlarda da durum aynı olduğu için aleyhimize bir durum oluşturmuyor. Koca kışı geçirdik sayılır nasıl olsa. Önümüzdeki günlerde Taş Ev çok daha güzel olacak...