Şarkılar konuşan duygularımız gibi... Dinlediğimiz veya dinlemeyi en çok sevdiğimiz şarkıları bize hatırlattıkları anılarla ve hissettirdikleriyle birlikte paylaşmanın çok güzel olabileceğini düşündüm. Hadi gelin, hislerinizin en çok yoğunlaştığı 2 şarkınızı seçin ve bize her bir şarkıda gittiğiniz o anı, o hatırayı veya o hissi anlatın!
Beni etkisi altına alan şarkılardan ilki şüphesiz Cezayir asıllı Fransız şarkıcı İndila'nın seslendirdiği "Derniére Danse - Son Dans" olurdu. Şarkıya dair elle tutulur bir anım olmasa da bu şarkıyı her dinlediğimde kendimi yoğun bir duygu girdabının içinde bulurum. Kaç kez dinlediğimi bilmiyorum ama her seferinde hem müzik hem de sözleriyle bütünleşirim. Fransızca bir aşk şarkısı "Derniére Danse", hem müziği hem sözleri içime işliyor. Hiçbir dilde çeviri ne kadar güzel yapılırsa yapılsın tam karşılığını bulmuyor. Şarkının Türkçe'ye çevrilen sözlerinin aslından ne kadar uzak kaldığını fark ettim. "Oh ma douce souffrance" diye başlayan şarkı sözleri, muhtelif çevirmenler tarafından Ah benim tatlı eziyetim, elemim, işkencem, ıstırabım, çilem gibi farklı şekillerde çevrilmiş dilimize . Hiç biri doğru değil bunların, çünkü anlatılmak istenen o duygunun karşılığı yok dilimizde. Bizim dillendirdiğimiz bazı duyguların da başka dillere çevrilemeyeceği gibi. Gel şimdi bir Fransız'a gönül telini anlat. Mümkün değil elbette.
Aklıma düştüğünde bazı geceler kulaklığımı takıp defalarca dinlerim. Bazen şarkıya takılı kalır, günlerce sözlerini mırıldanır, İndila'nın hislerine ortak olurum. Nedir benim bu şarkıya olan tutkum, izahı yok. "Oh ma douce souffrance" şeklinde başlayan ilk sözleri şarkının özeti gibi. Aşkın iki yüzünü görmek mümkün bu ifadede. Hiç acı biber reçeli yediniz mi? Acı biber reçeline benzetirim aşkı biraz. Bir kaşık alırsınız, yediğiniz diğer reçellere benzer hoş bir tatlılık yayılır ağzınıza. Bir müddet sonra yanmaya başlarsınız. O kadar hoşlanırsınız ki bu farklı lezzetten. Bir kaşık, bir kaşık daha istersiniz. Yanmak zevkli bir hal alır.
Ayrıca bu şarkının içinde yer aldığı bir roman yazdım, adı "Son Dans". Sırası geldiğinde bölümler halinde onu da yayınlamayı düşünüyorum. İşte beni dinledikçe sarhoş eden o şarkı. İndila söylüyor, "Derniére Danse". Umarım siz de seversiniz.
Ayrıca bu şarkının içinde yer aldığı bir roman yazdım, adı "Son Dans". Sırası geldiğinde bölümler halinde onu da yayınlamayı düşünüyorum. İşte beni dinledikçe sarhoş eden o şarkı. İndila söylüyor, "Derniére Danse". Umarım siz de seversiniz.
İkinci şarkım gençlik yıllarıma dayanır. Emperyalizme, adaletsizliğe, yoksulluğa karşı mücadele eden bir kahramanın öyküsü. Sonraki yıllarda Nathalie Cardone, tüylerimi diken diken eden bir klip çekmiş.. Şarkının girişindeki makineli tüfek seslerinden sonra gitarın yaylı çalgılarla buluşan ezgisi yürekleri parçalıyor. Özellikle gençlik yıllarımda, bir zamanlar (hala öyle) hayranlık duyduğum Che Guevera adına yazılmış bir kahramanlık şarkısı. Klip, onun 1967 yılında ABD özel kuvvetleri tarafından Bolivya'da infaz edilmesini dramatize ediyor. 1968 kuşağı, gençliğin bir şahlanışıydı, kalbi vatan ve insan sevgisi için atan nice zeki insan heba oldu. Che Guevera, Deniz Gezmiş ve arkadaşları, yitirilen fidanlar. Hepsi emperyalizme karşı mücadele ettiler, iz bıraktılar. Şimdi neyin mücadelesini yapıyoruz, neyin uğruna canlarını veriyor gençler. İşte böyle beni derinden etkileyen, yaşadığı topraklarda sosyal adaleti getirmekten başka bir amacı bulunmayan Che Guevera'nın gözlerimi yaşartan hazin öyküsü, Hasta Siempre - Sonsuza Dek, Nathalie Cardone seslendiriyor.
Yapmayacaktın bunu bana şimdi Sevdiğim Günlük, bir kez dinledim, bir kez daha, bir kez daha... Ağladım, ağlıyorum...Offf.
Üç kişiyi mi mimleyeceğim şimdi,
Deep olsun,
Kuyruksuz Kedi, bir de
Arzu eden herkes yapsın, şarkıları duygulara, duyguları yazılara dökün efendim, saygılar...