Kanatlı Kedi bir etkinlik başlatmış ve blog dostlarını Koronavirüs karantina günlerinde her gün bir yazı yazmaya davet etmiş. Yazının kısa ya da uzun olması veya konusu ile ilgili herhangi bir kısıtlama yok. İster her gün izlediğiniz bir filmi, okuduğunuz bir kitabı ya da gezmiş olduğunuz bir yeri anlatın. İster bilgi paylaşın ya da sadece o gün ne yaptığınızı, ne yapmayı hayal edip yapamadığınızı, içinizden geçenleri anlatın, fark etmez demiş. Amacın bir şeyler yazıp paylaşmak olduğunu belirtmiş ve ilk yazısını da
burada paylaşmış. Yeni takibe aldığım arkadaşımızın challenge'ına ben de elimden geldiğince katılmak istiyorum. Siz de bu etkinliğe katılıp dünyamızı etkisi altına alan Koronavirüs felaketi nedeniyle kapandığımız evlerimizden sesimizi duyurabilir, yeni blog dostları edinebiliriz
Eşimin ve Aile Hekimi Uzmanı olan kızımın ısrarı üzerine dün dükkanı kapatmış ve eve kapanmaya karar vermiştim. Doğrusunu söylemek gerekirse benim için henüz erken bir tarihti bu. Kararımda etkili olan bir yakınımızın eşime söylediği söz oldu diyebilirim. Eşim beni şikayet ederken onun "Seni sevseydi dükkanı kapatmamak için bu kadar ısrarcı olmazdı" demesi gerçekten de tam isabet kaydetmişti. Bunu bana söyler söylemez "Tamam, dedim kapatıyoruz."
Kendi açımdan bir sorun görmüyordum aslında. Çünkü madem ki bu Korona nüfusun yüzde seksenini eninde sonunda ziyaret edecek. Buyursun, şu anda sağlığım yerindeyken gelsin ki yeneyim onu rahatlıkla diyordum. Ama virüsü kapıp eşime bulaştırmam halinde kendimi affedemezdim. "Ben soğuk algınlığını tam atlatamadım, ciğerlerimden hırıltı geliyor. Sen kendini düşünüyorsun sadece." diyordu eşim. Şimdi o mutlu kararımdan. Böylelikle zorunlu karantina günlerim başlamış oldu.
Emekli olduğumuzdan tuzumuz kuru sayılır. Gençlerin çoğu sahip olduğumuz şansa sahip değil, çalışmak zorundalar. Koronavirüsün bunca yıllık yaşamımda dünya gündemine oturmuş en önemli olay olduğunu düşünüyorum. Buna ABD'nin ikiz kulelerine yapılan saldırı dahil. Hayatımızı daha ne kadar süre etkileyecek hiç kimse bir fikir yürütemiyor. TV'lerde, sosyal medyada tek konu Korona. Ne sınıra yığılan Suriyeliler, ne İdlib, ne de ülkenin ekonomik durumu konuşuluyor artık.
Açıkçası bugün sudan çıkmış balık gibiyim. Kitap okumak, yazmak, film seyretmek için bir fırsat bu değerlendirmek lazım. Yok öyle olmuyor. Sanki biri silah dayamış kafama, bana bunları yaptırmak istiyor. Ya da hepsini bir anda yapmak istiyorum. Üniversitede aldığım seçmeli dersim olan psikoloji "Introduction to Human Behavior" dan öğrendiğim bir konu geliyor aklıma: Eğer birden fazla şeyi aynı anda aynı şiddette isterse insan, çakılıp kalır hiçbirini yapamaz. İşte aynı bu haldeyim şimdi ben.
Sabah balkona çıktım caddedeki hareketi gözlüyorum. Eskiden olduğu kadar kalabalık değil. Bazıları maske, eldiven takmış, kendince önlem almışlar. Bir kısmı ise son derece rahat görünüyor. Binanın önüne kamyonete yüklediği zerzevatı satan bir gezici manav yanaşıp hoparlörle bağırmaya başlıyor. "Enginar, havuç, domates, bakla, manav geldiiiii." Bir müddet sonra aracından iniyor aşağı. Bu kez hoparlörsüz aynı şeyleri tekrarlıyor. Kimse ilgilenmiyor. Acımaya başlıyorum adama. Şimdi herkes virüs bulaşmasın diye adama yaklaşmıyor diyorum içimden. Bezgin bir şekilde kamyonetin üzerine yerleştirdiği sebze meyve kasaları arasından litrelik bir pet su şişesi çıkarıyor, dikiyor kafasına. Hangi akla hizmet ettiğini bilmiyorum, şaşkın bakışlarım altında, kalan suyu kırmızı elmaların üzerine serpiyor. Az sonra altımızdaki bilardo salonundan çıkan adamın biri yanaşıyor, eline aldığı naylon poşetin içine önce sarı sonra az önce sulanan kırmızı elmalardan koyup tartması için manava veriyor. Manavın şansı açılıyor bir anda. Sonra düzgün giyimli bir hanım aynı elmalardan koyuyor poşetine. Bir başkası daha geliyor. Şimdi sorarım size, bu adam virüsü taşıyorsa eğer, elmalara bulaştırmaması mümkün mü? Bu bizzat gördüğüm, ya görmediklerimiz...
Yazmak gelmiyor son günlerde içimden. Ne aşktan ne sevgiden bahsetmek istiyorum yazılarımda. Felsefi tartışmalar bile Korona gündemdeyken yavan geliyor. Blogların çoğuna virüs bulaşmış, onları daha bir merakla okuyorum. Merak ettiğim konular var bu işte. Çin mesela, nüfusu 1.400.000.000'dan fazla. Koronavirüs'ten bir günde ölen sayısı 200'ü bulmamış. Bugün itibarıyla toplam vaka sayısı 81.661, can kaybı 3.285. İtalya'nın nüfusu 60.000.000'un biraz üzerinde. Bugün itibarıyla toplam vaka sayısı 74.386, can kaybı 7.503. Son 24 saat içinde ölüm vakası 683. İspanya'nın nüfusu ise 46.750.000. Bugün itibarıyla toplam vaka sayısı 49.515, can kaybı 3.647. Son 24 saat içinde ölüm vakası 738. Türkiye'nin nüfusu 83.000.000. Bugün itibarıyla toplam vaka sayısı 2.433, can kaybı 59. Son 24 saat içinde ölüm vakası 15. Bütün dünyayı esir alan Covid-19'un marifetlerini ülkeler arasında mukayese ediyorum sürekli. Henüz yolun başında mıyız, yoksa treni kaçırdık mı? Nüfusa ve tespit edilen vaka sayısına bakılırsa Çin Koronavirüsle mücadelede en başarılı ülke görünüyor. Türkiye'de test sayısı yeterli olmadığı için mi vaka sayısı düşük bilmiyoruz. Umarım bu mücadelede performansımız İtalya ve İspanya'ya benzemez.