"Pandeminin en cafcaflı olduğu, yasakların hayatımızı dört duvara hapsettiği günlerde edindiğin ve hâlâ devam eden bir hobin oldu mu? Ya da neler neler denedin, anlat bakalım"
Hobi, tanımı itibarıyla, boş vakitleri değerlendirmek amacıyla kişinin esas işi ya da mesleği dışında yetenek ve becerilerini geliştirmek amacıyla yaptığı oyalayıcı faaliyetler anlamına geldiği için bu konuda anlatacak bir şeyim olmadığını düşündüm. Pandemi dolayısıyla özellikle yaşlı insanların vakit geçirmekte zorlandıklarını, evin içine hapsolarak sinir buhranı geçirdiklerini biliyorum. Ben bu dönemi pek sıkıntılı geçirdiğimi söyleyemem. Sağlık sektöründe çalışanlar başta olmak üzere, çalışmak zorunda olan ve bu süreçte işlerini ya da her zamanki kazançlarını kaybeden insanların büyük sıkıntı çektikleri hepimizin malumu. Ama esas değinmek istediğim konu, kelime dağarcığımda "boş vakit" kavramının taşıdığı anlamsızlık. Değil eve kapanmak, bir odaya tıksalar beni, ya da hücre cezasına mahkum etseler, yine de yapacak bir şeyler bulur ve vakitsizlikten yakınırım. Yaptığım her işi hobim, her hobimi işimin ya da yaşantımın bir parçası olarak görürüm. Bu bakımdan sadece hobilerden değil, çerçeveyi biraz genişletip pandemi döneminin bana ne getirip ne götürdüğünden bahsedeyim.
Beklentimin de ötesinde, oldukça erken sayılabilecek bir yaşta başlayan emeklilik yaşamımda hayallerimi süsleyen restaurant işletmeciliğinden hevesimi aldıktan sonra soyunduğum doğal ürünler ve şarküteri işini, pandeminin yurt genelinde yayılması üzerine kızımın ve eşimin ısrarları neticesinde bırakmak zorunda kaldım. Doğrusu, her ikisi de para kazanmanın birinci amaç olmadığı, hobi ağırlıklı işlerdi. Gelin görün ki, millet gider Mersin'e, biz gideriz tersine hesabı, herkesin pandemi münasebetiyle yeni hobiler icat ettiği bir dönemde ben elimdeki hobimi bırakmak zorunda kalmış oldum.
Bu arada bir şey yapmak için vakitsizlikten yakınmanın ne kadar boş olduğunu düşündüm. Özellikle restaurant işinde onca yoğun çalışma ortamında, gecenin bir yarısı bilgisayarımın başına oturup blogumda günlük yazmaya zaman ayırabiliyordum. Facebook kullandığım bir dönemdi ve blogta yazmış olduğum yazıları orada paylaşıyordum. Bin beş yüze yakın meraklı takipçim blogta yazdıklarımı heyecanla beklerdi hergün. Aslında bu işi işletmenin tanıtımı için yapmayı düşünmüştüm başlangıçta. Restaurant'a kimlerin geldiğini, o günün nasıl geçtiğini, nelerin yaşandığını öğrenmek istiyordu insanlar. Merak işte. Restaurant'ı kapattıktan sonra şarküteri işine başlamamla birlikte, günlük yazmayı bırakmış olsam da, dükkânıma gelen müşterileri, komşu esnafları, araştırıp öğrendiğim farklı konuları, yaşadığım olayları anlatıyor, öyküler, romanlar yazıyor ve çeviriler yapıyordum. İş bakımından yoğun çalışma gerektirmeyen bu dönemdi, bol bol kitap okuma imkânı da buluyordum. Ve hiç beklenmedik bir anda pandemi soğuk yüzünü gösterdi...
Yazma konusunda kısırlık çektiğim bir döneme girmiş olmam, yaşamımda pandeminin yol açtığı en olumsuz değişiklikti sanırım. Bunun en önemli sebebi daha az kişiyi görmek, daha az olay yaşamaktı belki de. Dört duvar arasına sıkıştığım pandemi sürecinde hayal gücümü kullanarak bir şeyler yazabilirdim belki fakat bu ortama bir türlü alışamadım. Bu dönemi daha fazla kitap okuyarak, internet üzerinden farklı konularda araştırmalar yaparak, siyasi gündemi yakından takip ederek, blogları gezerek ve Ağaç Ev Sohbetlerine katılarak geçirdim diyebilirim. Zamanımın önemli bir bölümünü Youtube videoları alıyordu, hâlâ bu alışkanlığım devam ediyor.
Konser, tiyatro, festival gibi faaliyetlere katılmak pandeminin ertesinde hayatı güzelleştirecek etkinlikler. Pandemi nedeniyle yapamadığımız geziler, eğlencelerin kapısı büyük ölçüde açılmış olsa da, artık eskisi kadar zevk vermiyor. Akaryakıt zammı ve pahalılık, orta gelir düzeyine sahip insanların belini bükmeye devam ediyor. Geçen hafta değişiklik olsun diye Sığacık'a gittik. Üç kişi berbat birer gözleme ve ayrana 150 TL hesap ödedik. Anladık ki, bizim için pandemi bitmemiş henüz.
Yeniden blog yazarlığına başlayabilmek için kendimle büyük mücadele içindeyim. Bunun pandemiyle herhangi bir ilgisi olabilir mi, pek emin değilim. Olabilir elbette, zira pandemi öncesi böyle bir sorun yaşamıyordum. O belalı döneme adım atmadan evvel yeni bir roman çalışmasının hazırlığını da yapmıştım. Şimdi siyasi ve ekonomik gündeme dair, ülkeyi kurtarma fikirlerimi paylaşma plânlarım var ancak bu ortamda düşüncelerimi özgürce yazabilecek miyim, bilemiyorum. Her neyse, görünen o ki, şeytanı bir an evvel yakalayıp bacağını kırmadan olmayacak bu iş.