Bayan Westaway'in Ölümü - RUTH WARE
Çeviren: Aslıhan Kuzucan
Yayınevi: İthaki Yayınları
Sayfa Sayısı: 406
Blogger Kitap Kulübünün saygıdeğer üyeleri, değerli okurlar: "she is the man" arkadaşımızın kurduğu Blogger Kitap Kulübünde bu ay sevgili "Okuma Günlüğüm" Eren arkadaşımız tarafından önerilen Ruth Ware'in "Bayan Westaway'in Ölümü" romanını değerlendirip tartışacağız. Kasım ayının BKK ev sahibi, "Hayata Dair Her Şey" blogunun sahibi sevgili Şule Uzundere, Arkadaşımızın seçtiği kitap, Rus klasiklerinden Ivan Turgenyev'in "Babalar ve Oğullar" romanı. Kulüp üyelerine ve bütün kitapseverlere iyi okumalar dilerim.
Blogger Kitap Kulübü sayesinde adını ilk kez duyduğum Ruth Ware (1977- ?), romandaki olayların geçtiği bölgeye yakın bir yerleşim yeri olan, Büyük Britanya adasının güneydoğusundaki Lewes kasabasında doğmuş. Psikolojik, suç ve gerilim türünde eserler veren yazarın asıl adı Ruth Warburton. Kariyerinin ilk yıllarında gençliğe hitabeden fantezi romanlar yazdıktan sonra Ruth Ware takma adını kullanarak suç işleyen sıradan kadınlara yer verdiği suç, gerilim ve gizem temalı romanlara yönelmiştir. Gizemli cinayet konularında yazı stili Agatha Christie romanlarıyla karşılaştırılsa da eserleri polisiye türüne örnek gösterilmez. 2015-2022 yılları arasında hemen hemen her yıl bir kitap yazan Ware, dilimize çevrilen "10 Numaralı Kamara" ve "Kapkaranlık Ormanda" romanlarıyla İngiltere'de en çok satan on kitap arasına girmiş bir popüler edebiyat yazarı.
Doğrusunu söylemek gerekirse başlangıçta kitaptan fazla bir beklentim yoktu. Çünkü, Bayan Westaway'in Ölümü, türü itibarıyla ilgimi çekecek bir roman değil. Ancak, bana farklı bir deneyim yaşattığı için seçiminden dolayı sevgili Eren'e teşekkür ederim. Romanı sevdim evet, fakat hoşça vakit geçirebileceğim, özellikle tatillerde okunabileceğim cinsten bir kitap bana göre. Peki, romanda beni rahatsız eden ne? Öncelikle dilinden arzu ettiğim tadı alamadım. Çeviri olduğu pek çok sayfasında kendini hissettiriyor."Harriet?
Hal bir anda sıçrayıp döndü, Harding'in kafası odalardan birinin kapısının eşiğinden çıkmış gibi havluya sarındı..."
Bu cümleyi okuyunca, oda kapısının eşiğinden ortaya çıkan Harding kafasının havluya sarınıp Hal'in önüne yuvarlanması gibi tuhaf bir manzara geldi gözümün önüne. Oysa burada, odalardan birinin açılan kapısından Harding'in başını uzattığı hissine kapılan Hal'in panikleyip havlusuna sarındığı anlatılmak isteniyor.
Yine de haksızlık etmek istemem, olayların gidişatından cümleleri anlayabiliyorsunuz ve çeviri olarak takdirimi toplayan yerler de az değil. Sonuçta edebi bir eser değil. Genel olarak kısa cümleler ve kısa diyaloglarla akıcı bir dili var romanın ve bu yüzden kolay okunuyor. Gerilim ve polisiye türü romanların plânı, bana öyle geliyor ki, sondan başa doğru oluşturulmakta. Bu şekilde bilinen sona ulaşmak için arada olaylar ekleniyor, heyecanı ve merakı arttırmak için de okurun dikkati özellikle belli noktalara çekilerek sürprizler oluşturuluyor. Türe mesafeli yaklaşmamın temel nedeni de bu sanırım, yani okurun olayların akışında bilinçli olarak aldatılması durumu... Diğer bir neden romanda gerçeğe uygunluk aramış olmam. Yani binde bir ihtimalle de olsa mantıken yaşanabilir olması gerekiyor olayların. Kurguya, hayal gücüne bayıldım. Ne var ki, bazı yerler eksik kalmış, havada bırakılmış, içi doldurulmamış gibi geldi bana. Böyle olunca anlatılanların inandırıcılığı zayıf kalıyor haliyle. Romandan bahsederken bu konuya döneceğim yine.
Bir cümle de yayınevi hakkında sarf ettikten sonra romanı değerlendirmeye geçeceğim. İthaki yayınları pek rağbet etmediğim bir yayıneviydi. Beş altı yerde yazım hatası dikkatimi çekti fakat bu romanda hatalar rahatsız edici boyutta değil. Çeviri çok kötü olmamakla beraber yukarıda bahsettiğim gibi iyi de diyemeyeceğim ne yazık ki.
Romanı yaklaşık bir haftada bitirebildim. Yazımı on beş gün önce hazırlamıştım fakat yayımlamak için Kitap Kulübü üyelerinin de kitabı okumalarını bekledim. Romanla ilgili değerlendirmeme başlamadan önce spoiler verilmesinden hoşlanmayanlar için bu satırların son durak olduğunu hatırlatmış olayım.
Romanımızın başkahramanı Harriet adında bir kızımız, yakın çevresi onu Hal diye çağırıyor. Anlatıcı da samimiyetinden olsa gerek Hal olarak bahsediyor kendisinden. Hal, yalnız yaşayan, genç bir kadın. Brighton şehrinde, Batı iskelesindeki küçük bir dükkanda tarot falı bakarak geçimini sağlıyor. Bu arada İngiltere'nin güneyinde, Manş Denizi kenarında bir sayfiye kenti olan Brighton'ı daha önce görmüş olmam okumaya başlarken romana olan ilgimi arttırdığını bir not olarak ekleyeyim. Sanırım sonbahar aylarıydı. Hayatımda ilk ve son kez ıstakoz yediğim puslu havaya sahip bir yer olarak aklımda kalmış.
İngiliz ve Amerikalıların şu kısaltılmış isim kullanmalarına hastayım. Okuduğum bu romanda da sık sık karşıma çıkan bu durum bazen karakterleri karıştırmama neden oldu. Hal, falcılık mesleğini annesinden öğrenmiş ancak geçimini zor sağlamakta. Yaşadığı küçük evin, dükkanın, kiraları, elektrik ve su faturalarıyla başı hep dertte. Bu yetmezmiş gibi tefeciye de borçlanmış, alacaklı, ihtar mektuplarından sonra takibi mafyanın eline bırakmış. Genç kadın ne yapacağını bilmez haldeyken sürpriz bir mektup alıyor. Robert Treswick adlı bir avukattan gelen mektupta, İngiltere'nin güneybatı ucundaki Penzance kasabasında ikamet eden büyükanne Hester Mary Westaway'in vefat ettiği bildiriliyor. Mektupta ayrıca, yaşlı kadının vasiyeti üzerine, Hal'in de mirastan pay alacağından bahsedilerek evrak işlerinin başlatılabilmesi için kendisinden kimlik ve adres bilgileri istenmekte. Gel gelelim Hal'in büyükannesi yıllar önce ölmüş olduğundan Hal, bu mektubun bir hata sonucunda kendisine gönderildiğini düşünür. Diğer taraftan önüne çıkan bu fırsatı değerlendirmek de ister. Tarot falcılığının kendisine insanları tanıma, onları gerektiği şekilde yönlendirme ve kandırma özellikleri kazandırdığına inandığı için mesleğini bir avantaj olarak görmektedir. Daha da önemlisi mafya kapıya dayandığından paraya şiddetle ihtiyacı vardır. Aslında istediği fazla bir miktar değil, sadece tefeciye borçlarını ödeyebilecek kadar bir para yetecektir ona. Güç bela, elindeki son parayı denkleştirir ve cenazeye katılmak üzere trene biner. Yol boyunca açık vermemek için plânlar kurar kafasında. Buraya kadar güzel gidiyoruz, bundan sonra gizem, gerilim tam gaz.
Roman, tam 50 bölümden oluşuyor. Yani her bölüm ortalama sekiz sayfa. Ayrıca bazı bölüm aralarında italik harflerle yazılmış mektup ve günlük sayfalarına yer verilmiş. Bölüm sayısının fazlalığı okumayı rahatlasa da günlüklerde konu edilen olayları kitabın başında anlamak hayli zor oldu. Çünkü bu mektup ve günlüklerin kimin tarafından yazıldığı önceden okura açıklanmıyor. Dolayısıyla günlükte bahsedilen olaylarla romanda anlatılanlar arasında ilişki kurmakta zorlanıyor insan. Kitabın sonunda anlaşılsa da geriye dönüp bunları yeniden okumak zor geliyor. Ben şahsen bunu sıralama hatası olarak değerlendirdim ve bir kez daha okumaya gerek görmedim. Bu mektup ve günlük sayfalarıyla birlikte romanda sıklıkla geçen saksağan kuşları, romana gizemli bir hava katması için eklenmiş sanki. Tek saksağan görmek üzüntü, ikisi sevinç, üç tanesi kız için, dördü erkek, beş gümüş, altı altın ve yedi saksağan görmek, "asla söylenmeyecek bir sır" anlamına geliyormuş. Sonradan yaptığım araştırmalarda saksağanla ilgili daha birçok batıl inanç olduğunu ve kötü talih yorumu yapıldığını öğrendim. Çarmıha gerilmesi sırasında İsa için yas tutmayan ve Nuh'un gemisine binmeyen tek kuş olan saksağan, uğursuzluğun sembolü olarak kabul ediliyormuş.
Hal'in annesi geçmişe ait pek bir şey anlatmamış kızına. Bu garip bir durum. Kız babasının kim olduğunu bilmiyor. Küçükken annesi, "baban bir pilottu, uçağı düşünce öldü" derken daha sonra annesinin tek gecelik bir ilişki sonucunda dünyaya geldiğini öğreniyor. Aslında bütün olayın isim ve soy isim benzerliğinden kaynaklandığını düşünen Hal, cenaze törenine katıldıktan sonra foyasının ortaya çıkacağından korkup paniklemeye başlıyor. Ertesi gün büyükannenin malikânesinde cenaze için toplanan üç erkek kardeş, Harding, Abel ve Ezra ile tanışıyor. Abel bir gay, daha sonra sevgilisi Edward da katılıyor aralarına. Bir de evin gizemli hizmetçisi emektar Bayan Warren var. Sonradan öğreniyoruz ki, Ezra'nın bir de ikiz kardeşi var ancak akıbeti tam olarak bilinmiyor. Bir rivayete göre kaçıp izini kaybettirmiş, diğer bir rivayete göre kaza sonucu ölmüş. Avukat vasiyeti ailenin huzurunda açıp okuyor. Herkes Ezra'nın ikiz kız kardeşi Maud'u, Hal'in annesi sanıyor. Vasiyetname avukat tarafından okununca bir de bakıyoruz ki, torunlara (Harding ve eşi Mitzi'nin çocuklarına) ve emektar hizmetçiye bir miktar para bırakılmış fakat oğullara hiçbir şey yok. Esas çarpıcı olan Büyükanne Hester Mary Westaway, torunu Hal'a malikâneyle birlikte uçsuz bucaksız bir toprak parçası bırakmış. Açıklığa kavuşturulması gereken bazı sorular var. Sözgelimi Hester Westaway diğer çocukları arasında niçin daha çok Ezra'yı seviyor? Trafik kazasında ölen kızı Maud, yani Ezra'nın ikizi büyükanne tarafından neden dışlanıyor ve evi terk etmek zorunda bırakılıyor? Acaba büyükannenin vicdanı mı sızladı ki bütün mal varlığını Maud'un kızı sanılan Hal'a bıraktı?
Miras dağılımından aşırı derecede rahatsız olan büyük kardeş Harding, annesine kızıyor. Abel sessiz, Ezra ise durumdan pek rahatsız görünmüyor. Hal'ın istediği sadece tefeciye borcunu ödeyebilecek kadar bir para. Fakat miras yoluyla eline geçen bu serveti kardeşlerinin kendisine yedirmeyeceğini ve foyasının ortaya çıkacağını, sonunda hapse boylayacağından endişe ediyor. Açıkçası korkuyor ve bu yüzden "ben hiçbir şey istemiyorum" deyip evine, yani Brighton'a geri dönüyor. Elbette orada da rahatsız çünkü tefecilerin gönderdiği mafya adamları borcunu ödemesi için sadece bir hafta süre vermişlerdi. Korkusunu bastırarak eve giriyor ve çekmeceleri karıştırmaya başlıyor. Bu vesileyle annesine ait bir çekmeceden bazı mektuplar ve günlükler çıkarıyor ve heyecanla okumaya başlıyor. Mektupların bazı yerleri, bazı isimler karalanmış. Fakat bir isim daha çıkıyor bu araştırmanın sonunda. Maggie! Malikânede yaşayan Maggie'nin halası, vefat eden büyükanne Bayan Hester Westaway. Bu noktadan sonra işler iyice sarpa sarıyor. Maggie aynı zamanda Hal'ın annesinin adı. Maggie, yıllar önce Ezra ile yaşadığı birliktelik sonucunda Hal'a hamile kalıyor. Büyükanne buna çok içerliyor tabii. Bu yüzden evden kaçıp izini kaybettiriyor ve Brighton'a yerleşip tarot falı bakmaya başlıyor. Yıllar sonra Maggie, kızı Hal'ın hakkını aramak için malikâneye döndüğünde Ezra onu alıp kendi arazisindeki kayıkhaneye götürüyor ve orada öldürüyor, cesedini de suyun altına gömüyor. Bu sır büyükanne ve evin yaşlı hizmetçisi Bayan Warren tarafından bilinmesine rağmen yıllarca bir sır olarak kalıyor. Ezra'nın ikiz kız kardeşi Maud, on sekiz yaşına gelen Hal'e bu sırrı anlatmaya karar veriyor ve annesi Bayan Hester Westaway'e bir mektup yazıyor. Mektup hizmetçi Bayan Warren tarafından ele geçirilerek Hester'e ulaştırılmıyor. Hal yine annesinin mektuplarından yola çıkarak malikânenin temizlik işlerinde görevli Bayan Lizzie'ye ulaşıyor ve ondan bazı bilgiler alıyor. Annesi Maggie'yi hamile bırakan kim? Hal, babasının kim olduğunu öğrenmek için çetin bir mücadeleye girişiyor. Önce Aben'in sevgilisi Edward'tan şüpheleniyor. Daha sonra Edward'ın olmadığını anlıyor ve Aben'in kendisine verdiği bir fotoğraftan yola çıkarak istediği sonuca ulaşıyor. Ezra'nın bir dizi cinayetin faili olduğundan kuşkulanıyor. Önce Maggie'yi kayıkhanede öldürdüğü, daha sonra kendini ifşa etmesinden korktuğu ikiz kız kardeşi Maud'u trafik kazası süsü vererek ölümüne sebep olduğu çıkıyor ortaya. Son olarak emektar hizmetçi Bayan Warren'i malikâne koridorunda öldürenin de Ezra olduğu anlaşılıyor. Ezra'nın son kurbanı olayları bir dedektif titizliğiyle takip edip su yüzüne çıkaran Hal. Ne var ki götürdüğü kayıkhanede genç kızı öldürmeye çalışan Ezra, çıkan arbedede buzların kırılması sonucunda suya gömülüp can veriyor.
"Yıllar öncesini düşünüp kayıkhanedeki ilk öfke nöbetinden itibaren domino taşları gibi yıkılan bedenleri saydı. Son domino taşı Hal'ın kendisiydi. Ama bir istisna söz konusuydu... Hal yıkılmamıştı. Yıkılan Ezra olmuştu."
Sorular, sorular... Büyükanne Hester Westaway, hamile bıraktığı Maggie'yi ve kız kardeşi Maud'u öldürdüğünü bildiği halde kardeşlerin arasında niye Ezra'yı en çok sevip koruması altına alıyor? Bunun cevabını romanda bulamadım. Evet işe polisin karışması falan istenmiyor ama bu yeterli bir sebep mi? Peki Maggie niye dışlanıyor, halası tarafından malikânenin çatı katında hapsedilip kendisine neden işkence ediliyor? Tek suçu Ezra ile ilişkiye girmesi mi? Peki, Hal yıllarca oturduğu annesi Maggie'nin çekmecelerini o güne kadar hiç mi karıştırmamış, yani öldükten sonra bile mi? Bunun gibi cevap bekleyen soruların altı doldurulsaydı daha iyi olurdu sanırım.
Yukarıdaki sorulara cevap verebilecek olanlar, yazılanların yanlış ya da eksik olduğunu düşünen kulüp üyesi arkadaşlar, romanı okumuş diğer tüm blog dostları aşağıya çekinmeden yorum yapabilirler ve kitap üzerinde tartışabiliriz. İyi okumalar...