Yazar: Jerome David SALINGER
Sayfa Sayısı: 198
Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları
Çeviren: Coşkun Yerli
Türü: Roman
Çavdar Tarlasında Çocuklar, J.D. Salinger'in ilk ve tek romanı. Yayımlandığı 1951 yılından beri en çok okunan ve üzerinde en çok konuşulan kitaplardan biri olması ilgimi çekmiş, yakın bir zaman önce okuduğum ve vasat bulduğum Dokuz Öykü kitabından sonra yazar hakkında nihai kararımı verebilmek için içimde yoğun bir okuma isteği uyanmıştı. Bu kez her zaman yaptığımın aksine yazar ve romanın konusuna ilişkin önceden epey bilgi edinmemden dolayı kafamda olumsuz bir önyargı oluştuğunu kabul etmem gerekir. Kitabı sevenler tutku derecesinde bağlılıklarını ifade ederlerken büyük bir okur kitlesi de Salinger'in bu eserini deli saçması buluyorlar. Kabul etmem gerekir ki kitabın konusu ne kadar basit olsa da anlatım son derece sürükleyici. İlk sayfadan itibaren ergen bir fırlamanın yaptığı haylazlıkları okumak bana ne kazandırabilir düşüncesiyle boğuşurken kendimi bir anda olayların içinde bulup merak içinde bir sonraki sahnenin peşine takılmam benim için sürpriz oldu.
Salinger, 2. Dünya Savaşı sırasında görev yaptığı cephelerde kaleme aldığı bu kitapta savaşla ilgili bir hususun yer almaması son derece ilginç. Belli ki yazar kendini yazmaya odaklayarak savaşın olumsuz etkilerinden kendini bir ölçüde uzaklaştırmaya çalışmış. Romanın anlatıcı ve baş kahramanı olan Holden Caulfield, gençlik yıllarına bakıldığında adeta yazarın bir kopyası. Kitap, savaşın sona ermesiyle birlikte Amerikan gençliğinin yaşamını, yalnızlık ve bunalımlarını tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Evet, ilk bakışta burun kıvırdım, ne yazım tarzı ne o Amerikalılara özgü küfürlü konuşma şekli hoşuma gitti. Kitabın verdiği bir mesaj ya da öğreteceği bir husus da yoktu. Sonra düşündüm ve bir şeyin farkına vardım. Yazarla bütünleşen Holden karakteri, "Siz büyükler, zaten bizi, çocukları ve gençleri anlamıyorsunuz!" diyor ve bir şekilde kendilerini anlamayan yetişkinleri eleştiriyordu. Yani kitapta anlatılanları değersiz görmem bu yönden yazarı haklı çıkarmıştı. Dolayısıyla kibrimi bir yana bırakıp yeniden, farklı bir gözle bakmaya başladım kitaba.
Her şeyden önce, romanın bir yazarın kaleminden değil, ergen bir çocuğun ağzından çıktığını düşünmek gerekiyor. Bunu edebi bir yenilik olarak değerlendirilebiliriz belki, o zaman yazarın bunu başardığını da söylemek mümkün. Çevirmen argo ve küfür içeren bazı ifadeleri dilimize çevirirken yumuşatmış görünüyor. Amerikan filmlerinde rastladığımız "Şu lanet ellerini çek üzerimden" türünden cümleler yine sıklıkla çıkıyor karşımıza. Kitap basıldıktan sonra ahlâk bozduğu gerekçesiyle bir süre okullarda yasaklanmış. Bunun dışında bir de komünizm propagandası yaptığı iddiasıyla yasak yemiş. Ne var ki, bu yasaklar kitaba olan ilginin daha da artmasıyla sonuçlanmış.
Pencey kolejindeki başarısızlığı sebebiyle okuldan atılan 17 yaşındaki Holden Caulfield'in üç günlük yaşamı kendi ağzından okura aktarılıyor. Aynı, kitabın yazarı gibi Holden, daha önce gittiği okullarda da dikiş tutturamamış. Avukat babasıyla, kulüp üyelikleri bulunan ve tiyatroya giden sofistike bir kadın olan annesi çocuklarına karşı ilgisiz. Holden'ın Hollywood'a yerleşip film senaryosu yazan ağabeyi D.B ile sıradan bir ilişkisi var. Fakat dört yıl önce lösemiye yakalanıp hayatını kaybeden, kendisinden iki yaş küçük, çok sevdiği erkek kardeşi Allie'nin yokluğuna dayanmakta hayli güçlük çekiyor. Holden'ın bir de Phoebe adında, on yaşlarında, kızıl saçlı küçük bir kız kardeşi var ki onunla olan sıcak ilişkisini anlattığı bölümler son derece etkileyici.
Salinger, Çavdar Tarlasında Çocuklar romanında akıllarda kalıcı, yeni, kurgu bir karakter mi yaratmış yoksa tamamen kendini mi anlatmış tam olarak bilemiyoruz ama muhtemelen her ikisi de kısmen geçerli. Holden, bazen hırçın, öfkeli, içine kapanık, sürekli karar değiştiren, yalnızlık çeken, elindeki parayı cömertçe harcayan, kompleksleri olan, yaşı gereği cinsel dürtülerini kontrol edemeyen, yeri geldiğinde yalan söyleyen, büyüklerin yanında kendine yer edinemeyen, bazen ezik, bazen cesur davranışlarda bulunan bir tip. Romanın farklı bölümlerinde Holden'ın yurttan arkadaşları, taksi şoförü, asansörcü, eski öğretmenleri, eski ya da yeni kız ve erkek arkadaşları gibi ikincil karakterler anlatımı zenginleştiriyor. Misafir olarak evini ziyaret ettiği eski öğretmenlerinden birinin uzun uzun nasihatlerini dinlediği bir esnada, öğretmenin psikanalist Wilheim Stekel'den yaptığı şu alıntı ilgimi çekiyor.
"Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir, olgun insanın özelliği ise, bir dava uğruna gösterişsiz bir şekilde yaşamak istemesidir."
Bu söz aynı zamanda Salinger'in felsefesine de birebir uymakta. Uzun konuşması bittiğinde Holden'ın yatıp uykuya dalmasıyla birlikte bir elin başını okşaması üzerine deliye dönen Holden, yanında gördüğü öğretmeninin homoseksüel olmasından şüpheleniyor ve korku içinde, aceleyle evi terk ediyor. Holden'ın anlatmasından daha önce bu tür olaylara yabancı olmadığını öğreniyoruz.
Şimdi ben bu kitap için ne diyeyim? Evet, sıra dışı bir kitap. İnsana fazla bir şey vermiyor. Fakat inanılmaz derecede üzerinde konuşulup tartışılabilecek düşünceler ortaya koyuyor. Eğlenceli ve kolay okunan bir kitap. Holden'ın kız kardeşinin bavulunu toplayarak evi terk etmesi ve ağabeyini yalnız bırakmayıp onun yanında gitmek istemesi etkileyiciydi. Yine aynı sahnenin devamında aralarının açılıp yeniden düzelmesi için Holden'ın yalvarmaları, küçük kızın sağına soluna bakmadan caddenin karşısına geçmek için yola fırlaması insanın yüreğini hoplatan cinsten ayrıntılar. Hatta küçük kıza araba çarpıp romanın dramatik bir şekilde sonlanacağını düşünmüştüm o an. Kitabı okuduğum için boşa zaman harcadığımı düşünmüyorum fakat tavsiye konusunda kararsızım. Böylelikle Salinger faslını kapatmış oluyorum.