"Yozlaşmanın en büyük sebeplerinden biri olan "liyakat" sorununun ülkemiz şartlarında çözümü mümkün mü? Gelişmişlik düzeyimizin artmasında liyakat tek başına yeterli midir? Özellikle kamuda liyakate esas kadrolara görev verilmesi için sizce neler yapılmalı?"
Liyakat ilkesi belli bir göreve atanacak kişilerde, yeterlik ve yeteneklerinin temel alınmasını gerektirir. Ülkemizde liyakat yerine sadakate önem verilmesi yozlaşmanın başlıca sebebi olmuştur. Toplumun bilinçli olarak cahil bırakılması nedeniyle mevcut demokratik sistemimizin liyakat sorununa çözüm bulacağına inanmıyorum. Liyakatin esas alındığı "meritokrasi" sisteminin, yani ülke idaresinin yetkin ve yetenekli kişilere verilmesinin, ülkemizdeki demokrasi anlayışına kıyasla daha iyi olmasına karşılık sorunun adil biçimde ve evrensel etik kuralları dahilinde çözümlenmesi esas alınmalıdır. Bu bağlamda liyakatin yanı sıra fırsat eşitliği ve adaletin tesisi ideal yönetim tarzında aranılan ölçülerdir. Ülkemizde uygulanan sözde demokrasi sistemiyle liyakat sorununun çözümü mümkün değil bana göre. Tek çözüm rejimin yıkılıp sistemin kökten değiştirilmesidir.
Özel sektörde yönetimin liyakatsiz kişilere devri şirketlerin zarar edip kapanmasıyla sonuçlanır. Oysa devletlerin siyaset ve bürokraside yetersiz, yeteneksiz kişilerin eline bırakılması çoğu zaman devletin sonunu getirmez ama vatandaşların türlü acılar ve sıkıntılar çekmesine, küçük bir yandaş topluluğu zenginleşirken halkın büyük çoğunluğunun yoksulluk içinde kıvranmasına sebep olur. Bu bakımdan halkın refahı için kamu sektöründe liyakat çok daha büyük önem arz eder. Ülkede fırsat eşitliği ve adalet sağlanmaksızın liyakat tek başına yeterli olmaz. Söz gelimi parası olanlar iyi okullarda eğitim görüp iyi birer meslek sahibi, başarılı bir iş adamı ya da kamuda yetkin bir yönetici, bürokrat, sanayici olurken aynı yeteneklere hatta daha üstün yeteneklere sahip başkaları yoksulluk nedeniyle eğitim yapamıyor, din, mezhep, ırk ve bölgesel ayrımcılık nedeniyle ayrımcılığa uğruyorsa toplumda huzur sağlanamaz.
Ne yapmak lâzım? Öncelikle kreşler ve ana okulları dahil üniversite seviyesine kadar tüm özel okullar ve eğitim kurumları özelleştirilmelidir. Yetkin öğretmenler tarafından bilimsel eğitim verilecek okullarda öğrencileri yaşamları boyunca başarılı kılacak her türlü donanım, barınma ihtiyacı, ve eğitim gereçleri ücretsiz olarak devlet tarafından temin edilmelidir. Bu kurumları bitiren gençler ülkenin ihtiyacı olan mesleki branşlara yönlendirilmeli, üniversite eğitimleri için başarılı olanlara karşılıksız eğitim bursları verilmelidir. Böylelikle eşitlik büyük ölçüde sağlanabilir. Bu noktada bir örnek vereyim. Cumhurbaşkanının damadı, iyi eğitim görmüş ve yetenekli bir genç. İHA'lar, SİHA'larla ülke savunmasına katkıda bulunduğu ve ülkeye belli ölçüde döviz kazandırdığı söyleniyor. Eğer sözü edilen kişi sıradan bir vatandaş olsaydı, acaba ne kadar başarılı olur, ülkeye ne kadar faydası dokunurdu? İktidarla bağı olmayan ve en az onun kadar hatta ondan daha zeki gençler ülkeden kaçıp kendilerini kurtarma telâşındalar. Eski başbakanlardan birinin oğlu, görünüş itibarıyla pek de zeki görünmüyor. Ancak daha önce ulaştırma bakanlığı yapan babası sayesinde kullandığı kamu bankası kredileriyle gemi filosu satın almış, yine iktidarın nimetlerinden yararlanıp gemilerini yürütmeyi bilmiştir. Dolayısıyla liyakatin yanında fırsat eşitliği ve adalet, ülkenin refaha ulaşabilmesi için vazgeçilmez kriterlerdir.
Kamuda görevli personelin performans değerlendirilmesi yapılmalı, başarılarına göre ödüllendirilmeli, görevini suistimal eden ya da suça karışan kişileri cezalandırıp bir daha benzer görevlere getirmemeli. Eşit iş eşit maaş düzeninden vazgeçilerek işinde başarı gösterenlere cazip koşullar sunarak özendirilmelidir. Siyaset ile bürokrasi kesinlikle birbirinden ayrılmalıdır. İktidara gelen her parti kamuda başarılı yöneticileri ücra köşelere sürerek ya da türlü oyunlarla istifaya zorlamak suretiyle yerlerine yeterliklerine bakmaksızın kendi yandaşlarını oturtmamalıdır.
Liyakate sahip olan herkes ahlâklı mıdır? Ahlâk göreceli bir kavram olduğu için namus kavramından bahsetmiyorum. Başkalarına zarar vermediği ölçüde herkesin namus anlayışı kendine. Ben burada evrensel ahlâktan söz ediyorum. Yani, görevini kaytarmadan doğru dürüst yapan, yalan söylemeyen, hatalarını başkalarının üzerine atmayan, başkalarının sırtından yükselmeye çalışmayan, haklıyı haksızı, doğruyu yanlışı ayırt etmesini bilen, çalışkan insanların sahip olduğu güzel ahlâktan. Adam işinin ehlidir, liyakat sahibidir fakat devleti zarara uğratıp rüşvet alır, rüşvet verir. Bu tür düşük ahlâk sahipleri ivedilikle kamu görevinden uzaklaştırılmalıdır.
Her devlet kurumunun başında atamaları yapan, memurların özlük haklarını düzenleyen en fazla iki yılda bir değişen, özerk yapıya sahip komisyonlar kurulmalı, böylelikle siyaset devletin bürokrasisinden uzak tutulmalıdır. Elbette bağımsız yargı bu komisyonları denetlemelidir. Bu şekilde eğitim mensupları, hukuk ve sağlık personeli ve diğer bütün devlet kurumları siyasi iktidarın baskısından kurtarılmalı, sadece milletin refahı için ülkede güzel bir geleceğin tesisi için çalışmalıdır.
Bakıldığında mevcut yasalarımızda fazla bir eksik bulamazsınız. Sorun uygulamada karşımıza çıkıyor. İki hafta önce büyük bir deprem felaketi yaşadık. Göstermelik birkaç müteahhit yakalayıp tutukladılar. Onları da delil yetersizliğinden salıvereceklerinden adım kadar eminim. İmar aflarıyla kaçak yapılara ruhsat veren, rant için tarım arazilerini, yapıya uygun olmayan alanları imara açan siyasiler, uygun zemin etüdü yapmayan, yapılan yetersiz zemin etüdüne onay veren, zemine göre uygun temel plânı hazırlamayan proje müellifleri, inşaat projesini hazırlayan, projeyi onaylayan belediye fen işleri mensupları, yapı denetim şirketleri, uygulamadan mesul şantiye şefleri, hazır beton tesisleri, kum çakıl ocakları, standart dışı üretim yapan yapı malzemesi üreticileri ve teker teker sayamadığım diğer sorumlulara hesap soran yok. Daha korkuncu artık bu işleyiş hepimize normal geliyor, böylelikle şansına yaşıyoruz. Bu durum asla kader değildir. Çözümü vardır fakat bu çözümün demokratik yollardan geleceğini hiç sanmıyorum. Ülke elimizden kayacak bu gidişle. Ya Mustafa Kemal Atatürk gibi cesur bir lider çıkıp masaya yumruğunu vuracak ve yukarıda anlattığım sistemi hayata geçirecek ya da ağlamaya devam edeceğiz.