KATEGORİLER

Fibromiyalji sorgusu için yayınlar alaka düzeyine göre sıralanmış olarak gösteriliyor. Tarihe göre sırala Tüm yayınları göster
Fibromiyalji sorgusu için yayınlar alaka düzeyine göre sıralanmış olarak gösteriliyor. Tarihe göre sırala Tüm yayınları göster

3 Haziran 2016 Cuma

FİBROMİYALJİ: ARTIK SENİ YENECEĞİZ!

03/06/2016 Cuma, Tire

Dün gece saat ikiden sonra kitap okumaya kalktım ama iki sayfa sonra uykuya yenik düştüm. Sabah her zamankinden erken kalktım bu yüzden. Bu yaşlarda altı saat uyku fazlasıyla yetiyor

Küçük pazar kuruluyor cuma günleri burada. Yine çıkıp bir dolaşacağız bakalım ne var, ne yok. Oradan Cambaz Ali'nin bahçesine gidip Gani ve Yakup Usta'ların telefon numaralarını da alırız. Torunu askere gitmek için gün sayıyor artık. Ustalardan arayan olmadı bugün. Ben de aramadım onları.

Eşimin belinde, sırtında ve vücudunun her tarafında şiddetli ağrılar var. Oturduğu veya yattığı yerden zorlukla kalkıyor. İlk hedefim onun şifa bulması. Dün vaktimin önemli bölümünü sağlık konularına ayırmıştım. Fibromiyalji tanısı için gerekli belirtilerin çoğunu yıllarca taşımış üzerinde. Kadınlarda sıklıkla rastlanan bu rahatsızlığın diğer adı yumuşak doku (kas) romatizması. Vücudun belli bölgelerinde ortaya çıkan ve en az üç ay süren kronik ağrılar, yorgunluk hissi en belirgin özellikleri bu hastalığın. Kişiye göre oldukça geniş spektrumda farklı belirtiler gösterebildiğinden tanı koymada yanıltıcı olabiliyor. Doktor doktor dolaşıyorsunuz, çare olabilecek her şeyi deniyorsunuz, sonuçta değişen bir şey yok! 

Doktorlar hastalığı tanımlamak için fiziksel muayene, test sonuçları ve hastanın öyküsü üzerine yoğunlaşıyor. Ancak işin tuhafı Fibromiyalji için ne test yapılırsa yapılsın anormal bir durum çıkmıyor ortaya. Yani doktorlar bile "Hiçbir şeyiniz yok." deyip gönderebiliyor sizi. Hasta yakınları "Bak gördün mü, hiçbir hastalığın yokmuş, hepsi psikolojik" diyor bu yüzden. Hastanın ağrıları abarttığı düşünülüyor. Bu gibi durumlarla karşılaşan kişilerde hastalık daha da vahim bir hal alıyor. Hastanın psikolojisi bozuluyor, çok şiddetli ağrılarla mücadele etmesine rağmen çevresindeki insanların buna inanmayacaklarını düşünüp çektiği sıkıntıları kimseye söylememeye başlıyor. Psikolojik çöküş başlıyor. Bela bir hastalık yani...

Kesin çözümden bahsetmek zor olsa da hastalığın etkilerini hafifletmek için ilaç tedavisi, fizik tedavi ve alternatif tıbbın önerileri sunuluyor. Eşimde fizik tedavi başarılı olmadı. Artık ağrı kesiciler de işe yaramıyor. İlaç tedavisinde önerilenler korkutucu yan etkileri olan epilepsi hastalarının kullandıkları. Çok mecbur kalmadıkça kullanılmaması gereken ilaçlar yani. Bu hastalıkla daha ziyade modern tıp alanında nöroloji, romatoloji, fizik tedavi ve rehabilitasyon dalları ilgilenirken, tamamlayıcı tıp dalındaki uygulamalar arasında akupunktur, ozon tedavisi, nöralterapi, kuru iğne tedavisi, tıbbi masaj, spor, eksersiz ilk akla gelenler.

Alternatif tıp vücudun ön ve arka tarafında on sekiz manyetik noktanın varlığından bahsediyor. Bu noktaların en az on birinde ağrıya karşı duyarlılığı olan ve bel, sırt ve bacak gibi vücudunun muhtelif yerlerinde kronikleşen ağrıları en az üç aydır devam eden hastalar büyük bir olasılıkla Fibromiyalji illetine yakalanmış sayılıyor.

Pazarı dolaşıyoruz eşimle birlikte. Domates, biber fiyatları düşmüş. Bir yerde kayısı görüyoruz, tam reçellik...

Fizik tedaviden sonuç alamayan eşime son olarak nöralterapi uygulanmaya başlamıştı. Bunun yanı sıra sabah hassas noktalarına rahatlatıcı masaj yaptım. Kemik erimesini önleyen ve mideye aşırı rahatsızlık veren kuvvetli bir ilacın yanında sabah aç karnına bir de mide koruyucu aldı. Onca tedaviden sonra ağrıları biraz hafifleyince ayaklandı. Kayısıları da görünce reçel yapası geldi. Beş kilo kayısı aldık! Dinlemiyor ne yapayım! Hiper-aktif bir eşim var.

Pazarda takıldığı bir kahvehane var Gani Usta'nın. Kahveciye onu soruyorum. Eşinin açtığı pazar tezgahını gösteriyor. Gani Usta yakınlarda bir yere gitmiş. Karısından telefon numarasını alıyor, Gani Usta'yı arıyorum. Az sonra geliyor. Onun oğlanlardan birisi de haftaya askere gidecek. Kiraz topluyorlarmış. Bahçemizdeki otların bir an önce biçilmesi için ısrar ediyorum. Çarşamba ya da Perşembe günü bana ancak zaman ayıracaklarını söylüyor. Ondan Yakup Ustanın numarasını alıp telefonuma kaydediyorum. Böylelikle yaylaya çıkıp Cambaz Ali'yi görmeme de gerek kalmıyor.

Akşamları eşimin ağrılarını hafifletmek için özel eksersiz programına başlayacağız. Ayrıca yeni açılan bir spor merkezinde pilates kursuna yazılmayı düşünüyor. Her ikimiz de son dönemde aldığımız fazla kiloları atma çabası içine girdik. Aşırı kiloların verilmesi mutlaka tedaviye olumlu etki sağlayacaktır.  Eşimin sinir bozucu bu ağrılarından tez zamanda kalıcı olarak kurtulmasını beklemekten başka çaremiz kalmadı artık.

6 Haziran 2016 Pazartesi

PAZAR GÜNÜ

05/06/2016 Pazar, Tire

Pazar günlerini nasıl geçirirdik önceleri, hani o hafta boyu gelmesini iple çektiğimiz pazar günlerinde neler yapardık? Haftanın bütün yorgunluğunu atacağı varsayılan bu özel günü nasıl dört gözle beklerdik... 

Batılı ülkelerde haftanın iş yorgunluğunu atmak üzere pazar günü tahsis edilmiş. Bu özel günü çok değişik durumlarda geçiriyor insanoğlu. Şantiyede kalan işçiler için iki hafta boyunca biriken çamaşırların yıkanacağı gündür pazar. Memurlar için lokallerde akşama kadar oyun oynamaktır çoğu zaman. Sinema, tiyatro günüdür bazılarına. Eğer mevsim müsaitse piknik yapılır pazar günleri deniz kenarlarında ya da manzaralı yerlerde.

Eskiden hiçbir şey yapmak istemezdim ben pazar günleri... Hafta içi çok yoğundu işim. Gündüz çalışması yetmezdi bana. Geç vakitlere kadar çalışırdım her gün. Pazar günü çalışmama günü değil miydi? Öğlene kadar yatmak, aylakça vakit geçirmek isterdim. Ama yapamazdım. Pazar günleri pazara çıkıp bir hafta yetecek sebze meyve almak gerekirdi. Bazen sırf değişiklik yaratmak için dışarıda ailecek yemeğe çıkardık pazarları. Ya da Cumartesi akşamları içkili bir eğlence yerinde alırdık soluğu. Mutlaka AVM'lere bir göz atardık, hala yerlerinde duruyorlar mı diye...

Akşam saatlerinde pazar yorgunu dönerdik evimize. Dayanamaz yine geçerdim bilgisayarımın başına. E-posta kutum cumayı pazarı dinlemez ki, günde en az elli e-posta alırdım. Şantiyelerde iş durmazdı çünkü. Ya bir proje gelmiştir incelenecek, ya da bir rapor. Resmi yazışmaların ardı arkası kesilmezdi. İpin ucunu bir kaçırırsam bir daha yakalamak mümkün değilmiş gibi gelirdi bana. İyi çalıştım biraz kolayladım  demeye kalksam yeni gelen e postalar beni bunaltır, bir önceki günü aratırdı.

Emekli olduktan sonra pazar günlerimin nasıl değiştiğini düşündüm. Artık pazar alışverişimizi pazar günü yerine salı ya da cuma bazen de pazartesi günü yapmaya başladık. Pazar alışveriş günü olmaktan çıktı hayatımızdan. Genel olarak köydekiler hariç çalışmaz burada kimse pazar günleri. Köylüler pazar tatilini salı günü yaparlar. Aslında tatil onlar için salı pazarında çalışmaktır. Çarşıya inip tıraşlarını olur alışverişlerini yaparlar. Büyük kısmının salı pazarında tezgahları olur. Tarlada, ağaçta ne varsa, topladıklarını satarlar orada.

İşçiler pazar günleri çalışmaz. Eğlence yeri ve lokantalar hariç çoğu yer kapalıdır. Yaylada pazarları çalışma yapılmadığından bizim resmi tatil günümüz de pazar günü oldu. Geçen hafta verimsiz geçti. Ustalar gelmedi işler durdu. Pazartesi günü yoğun bir şekilde gideceğim üzerlerine.

Dün bütün kirazları kuşlara kaptırdığımızı görünce erikleri kurtarma planı hazırladık. Eşimle birlikte ne kadar toplayabilirsek kâr düşüncesiyle öğleden sonra yaylaya çıktık. Reçel için toplayabildiğimiz kadar erik topladık.   

FİBROMİYALJİ
Bugün eşime uyguladığım programın üçüncü günü. Fibromiyalji konusunda yazdığım önceki yazıda bir düzeltme yaptı eşim. Mide koruyucu ile birlikte aldığı ilaç kemik erimesi için değil güçlü bir ağrı kesiciymiş. Ancak bu ilacı sürekli kullanmıyor.

Maalesef eksersiz yapmaktan kaçıyor. Diğer taraftan sihirli ellerimle manyetik noktalarına yaptığım masaj çok etkili oldu. Ağrılar büyük ölçüde azaldı. Kramp şeklinde ortaya çıkan ağrılar hepten yok oldu. Halen devam eden ağrılar şekil değiştirdi ama eskisi kadar dayanılmaz değil. İyi bir hasta değil eşim. Ne kadar söylenirsem söyleneyim, gidip ağır reçel kavanozlarını kaldırmaya, sabahları ağır temizlik işinde kaybolmaya devam ediyor. Yaylaya çıktığımızda erik toplayacağım derken defalarca eğildi kalktı, ağır kaldırdı yetmedi, bir de merdivenlere tırmanmaya kalkmaz mı? Bu gidişle tedavi süresi uzayacak.

Masajla birlikte Dr. C.Tuna'nın Pferde Balsam (At kestanesi balsamı) adında yeşil bir jel kullanıyorum. Özellikle baş parmak ve el ayasıyla daireler çiziyor ya da iki elin baş parmağını bastırıp hassas noktalar üzerinde paralel git gel hareketi yapıyorum. Ağrıya duyarlı bölgelerde masaj süresini uzatıyorum. Günlük masaj seansı yarım saati aşıyor. Jelin Vicks'e benzer keskin kokusunu hiç hazzetmeyen eşim, durumunun belirgin düzelme göstermesi üzerine bu duruma sesini çıkartmıyor. Ağrılar sırtın üst kısmı, boyun bölgesi, omuzlar, kolların iç yüzü ve sol kalça üzerinde yoğun olmak üzere bütün vücuda yayılmıştı. İlginç olan gelişmelerden biri de jelin vücuda tatbik edilmesinden sonra aşırı bir üşüme meydana gelmesiydi. Bu durumda üzerine örtüp masajdan sonra en az yarım saat dinlenmesini istiyorum...

17 Aralık 2019 Salı

BLOGGER MİMİ

Sevgili Manxcat-Kuyruksuz Kedi'ye mimlettim kendimi. Kendisine huzurunuzda çok teşekkür ederim. O da bu mim sorularını içtenlikle cevaplamış. Mimi başlatan arkadaşımız ise İnci. İşte sorular ve cevaplarım.

1. Blog dünyasına nasıl adım attın? Hadi anlat bize.

Blog dünyasına ışınladığım ilk yazım "Kaystros Kaplan Tyrha" adındaki blogumda 05 Mart 2015, Perşembe günü yayınladığım "Tyrha" başlığını taşıyordu. Daha sonra yayına giren "Kaplan Diary" blogumda bir mimden yola çıkıp uzun soluklu bir yazıya evrilen "YENİ BİR HAYAT" dizisinden dolayı bir süredir beklemede olan önceki blogumu yayından kaldırma kararı aldım. Diziden haberi olanlar bilir, anlatılan olaylar gerçek bir hayat öyküsünden kesitler, bazen kahramanların gerçek isimlerini kullandım, bazen de baş harfleri aynı kalmak üzere farklı isimlendirdim. Yayından kaldırdığım blogta gerçek kimliğim yer alıyordu.  Dün bir şey denedim. Google amcada YENİ BİR HAYAT dizisinde yer alan gerçek bir karakteri tırnak içinde arattım. İlk sayfada "Kaplan Diary" adlı blogumda ondan bahsettiğim yazı bölümü çıktı. Herhangi bir olumsuz durumla karşılaşmamak adına kimliğimi gizlemeyi tercih ettim. Önceki blogumu yayından kaldırmamın diğer bir nedeni ise atıl durumdaki bloguma yapılan yorumları cevapsız bıraktığımı fark etmem oldu. Orada acemice yazdığım gezi yazıları, fotoğrafların ayrı yeri var bende elbette. Fırsat bulduğumda onlardan bazılarını "Kaplan Diary" bloguma taşımayı düşünüyorum. 

Blogta yazı yazma kararım ticariydi önce. Sosyal medyanın öneminin inkar edilemez yaşadığımız dünyada. Hayallerimi gerçekleştirerek İzmir Tire Kaplan Köyündeki dede yadigarı arazi üzerindeki eski bir Rum evini ayağa kaldırarak restore ettiğimiz taş evde restoran işletmeciliğine soyunduk. Bütün sosyal medyada Taş Ev Restaurant'ı tanıtmaya çalıştım. Bu mecraların birinin de Blog olabileceğini düşünüyordum. "Kaplan Diary"'de önce inşaat aşamasından başlayarak hayatımda ilk kez tanıştığım ziraat işleriyle ilgili daha sonra restoranın işletme aşamasında günlük tarzda yazılar yazdım. İki yılı aşkın bir süre devam eden bu yazılar, iki saatlik uyku uyuyamadığım günlerde dahi gün atlamadan devam etti. Facebook'ta bin beş yüze yakın takipçim doğrudan blog yazılarıma ulaşabiliyordu. O esnada blog dünyasında dostlarım oldu. Güzel yazılarını severek okuduğum Evde Yazar, Deeptone, Buzlu Kalem, Bir gibi blogger dostlarının yazılarıma yaptığı yorumlar ve teşvik edici sözler gururumu okşadı. Restoranımızı kapatmak zorunda kaldıktan sonra yazılarıma bir süre ara verdim. Bunu neden yaptım bilmiyorum açıkçası. Bir süre sonra yeniden geri döndüm. Günlük yazılarım sona erdikten sonra serbest tarzda düşüncelerimi aktardığım yazılar yazdım, anı, gezi yazısı ve öykü gibi denemelerim oldu.    

2. Blogunu kısaca tanıt desem neler söylemek istersin?

Sevinçlerim, üzüntülerim, hüzünlerim, mutluluğum, acılarım, anılarım, duygularım, yaşantım, hayallerim, karalama defterim, öykülerim, denemelerim velhasılı hayatım, yazma tutkum her şeyim.

3. Yazarken olmazsa olmazlarınız nelerdir?

Internet, Bilgisayar, o da olmazsa akıllı telefonum yeter. Diğerleri olmasa da yazarım. Günün hangi saatinde olursa olsun. Fakat gece saat on ikiden başlayıp sabaha kadar olan süre yazarken en sevdiğim zaman dilimi. 

4. Ne sıklıkta yayın giriyorsunuz?

Daha önce bir süreliğine ara vermiştim. Onun dışında ilham gelirse günde iki üç yazı da yazabilirim. Bir takvimi yok. Günlük tarzında yazdığım sıralar her gün düzenli olarak yayın girerdim. Onun dışında ilhamın gelmesini beklerim. Bir hafta gelmezse canım sıkılır, zorlarım, aramaya çıkarım onu. Bulursam yazarım yine. 

5. Değiştirme imkanın olsaydı Blogger'da neyi değiştirirdin? 

Henüz değişiklik önerecek kadar yeterli görmüyorum bu konuda kendimi. Benim için önemli olan yazılarımı yazmak ve onları paylaşabilmek. 

6. Yazıların içinde en fayda sağlayan yazın ya da yazıların nelerdir?

Eşimin bir dönem yaşamış olduğu rahatsızlık nedeniyle araştırdığım ve tedavi sürecinde tecrübelerimizi paylaştığım "Fibromiyalji: Artık Seni Yeneceğiz" başlıklı yazımın aynı sıkıntıyı çekenler için faydalı bir yazı olduğunu düşünüyorum.

7. Senin sevdiğin blog türleri nelerdir?

Yaşamdan kesitler sunan serbest yazılar, kitap yorumları, sanatsal faaliyetleri konu eden yazılar, günlük, anı, öykü, deneme türlerindeki yazılar, edebiyat, felsefe, mitoloji, sosyoloji, psikoloji ve diğer bilim dallarındaki yazılar, tasavvuf ve inanç dünyasında sorgulayıcı yazılar ilgimi çeker. Bu konularda düzgün Türkçe kullanan blogları büyük bir zevkle takip ederim.

8. Blogunla ilgili içine sinmeyen ya da değiştirmek istediğin bir şeyler var mı?

Sayfa düzeninde bazı değişiklikler yapabilirim. Çok fazla kurcalamak da istemiyorum açıkçası.

9. Blogunla ilgili hedefin nedir?

Sevdiğim için yazıyorum. Açıkçası fazla bir beklentim yok. Fakat yine de kendimi geliştirerek değişik konularda yazacağım yazılarla insanların daha çok ilgisini çekebilmek isterim. Fırsat bulabilirsem şu SEO olayına biraz girebilirsem iyi olur. Yarıştığım bir başka "Kaplan Diary" var. Varşova'da Naziler tarafından zulme uğrayan ve yaşadıklarını tuttuğu günlüğe aktaran bir Yahudi olan Chaim Kaplan (1880-1942) hakkında kitaplar yazılmış, vakıflar kurulmuş. Uzun süredir arama sayfasında beşinci sıradan yukarı çıkamıyordum onun yüzünden. Daha sonra dördüncü sıraya çıktım. Bir süre ikinci ile dördüncülük arasında dolaştım. Bu aralar ilk sıraya yükseldiğim için çocuklar gibi seviniyorum. 

2 Haziran 2016 Perşembe

ASMA TAVAN

02/06/2016 Perşembe, Tire

Umutla uyandım sabaha. Ama boşa çıktı yine umutlarım. Her taraf aynı diyorlar. Yok, aynı değil her taraf. Görmedim böylesini. Bugün son artık. Şikayet etmeyeceğim. Sinirlenmemek elde değil ama yapacak bir şey de yok. Hata nerede? Hata belki de benim burada olmamda. Kimse inanmaz yaşadıklarıma. Bir değil, iki değil. Kime düşerse düşsün işim, hepsi mi ahlaksız, sözünde durmayan, yalancı? Hayır bedava değil, parasıyla yapacaklar işi. Ama olmuyor, olmuyor. Bu benim beceriksizliğim değil. Şanssızlığım da... Ahlaksızlık gelenekselleşmiş bir davranış biçimi, huy, kültür olmuş. Benim dışımda herkesin doğalı bu yaşadıklarım. Sözünün eri değil bunlar, sözünü yiyenler takımı. Uzun bir süre anlatmayacağım artık burada. Her yaşadığım bir öykü konusu. Masal desem daha mı doğru? Çünkü yaşamak mümkün değil benzerini bir başka yerde...

Diken üstünde kahvaltı ederken kulağım telefonun sesinde. Malzemeyi araca yükledikleri anda haber vereceklerdi. Haber verdikleri anda fırlayıp yaylanın kapısını açmaya gideceğim onları bekletmemek için. Dokuz buçuğu geçiyor saat, hala arayan yok. Telefon ediyorum. "Araca malzeme yüklüyoruz" diyor Ali. "Gelirken uzatma kablosu alın yanınıza taş evden alacağız elektriği" diyorum. "Kaç metre mesafe var?" diye soruyor. "Otuz metre vardır." diyorum. "Bizim kablo yirmi metre" diyor iç çekerek. "Neyse, bakar buluruz bir taraftan" deyip kapatıyor telefonu.

Henüz on dakika bile geçmeden telefonum çalıyor yine. " Asma tavan panelleri dört metre kare eksik çıkmış. "Eksik kalan yerler düz olur mu?" diye soruyor. Hiç olur mu? Nasıl böyle bir şey teklif edersin? Dün malzemen vardı, kaparo da aldın benden. Ne değişti dünden bugüne? Tavanın bir kısmı fugalı (oluklu) kalanı düz. "O zaman yapamayacağım abi ben bu işi, gel kaparonu al" diyor. Dün benim sana ayırdığım zaman, ölçü almak için seni alıp yaylaya taşıyıp geri getirmem, senin yüzünden başka yerler araştırmamam önemli değil tabii. Sanayiye, işyerlerine gidiyorum moral bozukluğuyla. Ali çıkmış üst kata. Yüzü yok ki benimle karşılaşmaya. Kayınpederi dünkü yerinde alçak bir tabureye oturmuş bekliyor. "Damat yukarıda," diyor. Ali silik bir damat. Bana ne söylediyse dönüp yan gözle kayınpederine bakmıştı dün, acaba yanlış bir şey söylerim korkusuyla. Damat Ali ile fiyatta tam anlaştık derken giriyordu devreye. "Bak oğlum ben malzemenin parasını alırım gerisi senin işin, eğer bedava yaparım diyorsan..." Tamam şu para olsun madem deyince de "Ben karışmam o karar versin" deyip görünüşte çekiliyordu aradan. Damat işi kaçırmamak, boş oturacağı yerde bir iş yapmak için kıvrandıkça kayınpeder ona işi kaçırtmak için elinden geleni yapıyordu. Kaynana gelin çekişmesi dillerde ama böylesini ilk kez görüyordum. Ali'nin haline acımıştım. "Kardeşim sen ne yapıyorsun, eziyorsun damadını. Bir yandan o versin kararını derken bütün kararları alenen sen veriyorsun." dedim açık açık. "Ben ona ticaret öğretiyorum." diye cevap vermişti, gururla. Yazıklar olsun. Sen o garip damadına ticaret değil ahlaksızlığı, şerefsizliği öğretiyorsun. İşte bu insanlar esnafım diye hala iş yapabiliyorsa bu memlekette, her şeye layık bir milletiz.

Kaparoyu aldım geri. Başka biriyle anlaştım daha kaliteli malzemeyle aynı fiyata yapacak. Yani, yapacağını umuyorum! Düz beyaz renk istedim. Malzeme çarşamba günü gelecek, perşembe günü başlayacakmış. Bugün olacak iş bir hafta uzadı. Ona bağlı ondan sonra yapılacaklar da...

Hava sıcaklığı iyice arttı. Sulama zamanı geldi artık. Damlama borularını elden geçirmek için yabani otların biçilmesi lazım. Sezon başında diktiğim ceviz fidanlarının hepsi tutmuş ama çoğu otların içinde zorlukla ayırt ediliyor. Gani Usta'yı aramak istedim, ot biçme makinesiyle biçtirsin alt yaylanın otlarını oğlanlara. Telefon rehberi silindiği için o da olmadı. Yarın sabah Cambaz Ali'den alırım telefonları. Eve kapandım. Ne mi yaptım? Fibromiyalji konusunu araştırdım ve hala devam ediyorum. Eşimde son günlerde çokça konuşulan bu hastalığın belirtileri fazlasıyla mevcut. Geçenlerde takip ettiğim blog yazarlarından bir dostumun da konu başlığıydı bu rahatsızlık. O da aynı dertten mustaripmiş. Umarım en kısa zamanda şifa bulurlar.