KATEGORİLER

24 Ekim 2016 Pazartesi

KARPUZU KES YARISI SENİN OLSUN

23/10/2016 Pazar, Tire

Herhalde bugün Taş Ev'de yaşanabilecek en yoğun gün olacak. Eğitim Gönüllülerine verdiğimiz kahvaltı bile bu kadar gergin geçmemişti. Manzara cepheli masaların sadece biri rezerve değil. Onu da açılış saatimizden önce gelen bir grup aldı. Yazdan kalan güneşli bir hava var ama güneş rahatsızlık vermiyor, bilakis güneş gören yerler tercih ediliyor. Dört numaralı masa on kişi için rezerve edilmişti. Servisleri açıldıktan sonra terasa çıkmak istediklerini söylediler. Haydi, bütün tabaklar dışarı... Terasımızın bu dönemde Taş Ev'in en güzide mekanı olduğunu söylemek mümkün.

Bir anda yağmur gibi araba yağmaya başlıyor bahçeye. Veranda, salon ve teras doluyor. Oturacak sandalye soruyor gelenler. Eşim Taş Ev'in karizmasına aykırı bulduğu plastik sandalyeleri depoya kaldırtmıştı. Şimdi onlara o kadar ihtiyaç var ki. Öyle bir an geliyor ki "Yeter artık, hep birlikte değil, teker teker gelin." diyesim geliyor.

Sabah karanlığında kalkmıştım kestanecileri köylerinden almaya. Çeşme başında beyaz minik bir köpek havlıyor. Uzanıyorum sevmek için. Korkup uzaklaşıyor. Onun bir yandan havlayarak arkasına baka bak kaçması gülünç geliyor. Son kadın toplayıcı da gelince alıp getiriyorum onları yaylaya. İşlerini bitirene kadar bir daha yüzlerini görmüyorum.

Sabahtan itibaren birkaç kez uyarmıştı Aşkın Şef, etimiz, kıymamız bitiyor diye. Biraz daha geciksem yok satacağız. En hummalı zamanda oğlumu ve Hüseyin'i yalnız bırakıyorum serviste. Cafe hizmeti de verdiğimiz için iki çay içip kalkanlar da oluyor, bir karışık tostu ikiye bölüp paylaşanlar da. Hiç şikayetimiz yok onlardan. Bugün çay, kahve içenler bir sonraki sefer yemeğe geliyorlar. Son sürat aşağı iniyorum. Daha önce kasaba telefon ettiğim için fazla beklemeyeceğim. Sadece et olsa... Hale uğrayıp bir kasa domates alıyorum. Sabah aldığımız ekmek bitmek üzere, fırından ikinci kez ekmek alıyorum.

Yaylaya döndüğümde başım dönüyor. Bahçe tam bir panayır havasında. Arabalar bahçeyi doldurmuş, dışarıya park etmeye başlamışlar. Taş Ev'i duyan gelmiş. Köylüler, esnaflar, kadınlar, erkekler, değişik meslek grupları, yerliler, dışarıdan gelenler... Hüseyin ve oğlum performanslarını zorluyorlar. İlk havlu atan oğlum. İçerideki odaya gidip biraz dinlenmeye çekiliyor. Rahat bırakmıyorum. Yanlışlık olmasın diye onun başladığı adisyonları hesap alırken teyit ettiriyorum. Kafayı karıştıran bazı olaylar da oluyor. Mesela bunlardan biri masa değiştirmeleri. Bir diğeri masadakilerden birinin gizlice gelip hesabı ödemesi. Daha sonra arkadaşı gelip hesap isteyince adisyonu arıyorsun, hesap kesildiği için kaldırılmış tabii. Ara da bulasın. Diğer bir sıkıntı da hesabın masada ödenmemesi. Masalarından kalkıp kasaya yöneliyor halkımız. Hayır kasa da yok benim konseptte. Koymayı da düşünmüyorum. Yemeğini yiyen misafir vitrinin önüne geliyor hesabı çıkarmamı istiyor. Ayak üstü alıyorum hesabı. Sanırım en zor kırılacak alışkanlık bu olsa gerek. Ama bir yolunu bulmalı.

Bugün bir de şuna çok güldüm. Dört amca gelmiş salondaki manzaraya bakan bir masaya oturmuş demleniyorlar. Aşağıdan gelip ilk kez salona çıktığımda dikkatimi çekiyorlar. Bir yetmişliğin sonuna gelmişler. Çapraz köşede cam kenarında oturan beyefendinin elinde bir sigara. Gülümseyerek yanlarına gidiyorum.
"Hoş geldiniz, afiyet olsun efendim, var mı bir arzunuz?
"Yok sağ ol, biz gerekeni söyledik."
Az çok gerekeni biliyorum. Çünkü oğlum yukarıdaki bir masanın yanında getirdiği karpuzu servis etmemizi istediğini söylemişti. Elindeki sigarayı işaret ederek,
"Beyefendi, burada sigara içemezsiniz. Bakın hava gayet güzel, terasta içebilir ya da avluya çıkabilirsiniz."
Gözümün içine bakarak, biraz da mahcup gülümseyerek,
"Terasta aile var. İçmiyorum, tamam tamam." Yanındaki arkadaşı bana destek çıkıyor.
"Yasaksa uyacaksın kurallara." Biraz tatlı sert yapmaya çalışıyorum.
"Bakın beyefendi, çok özür dilerim, yasağı da geçtim, az sonra yan masaya çocuklu bir aile gelecek, onlar rahatsız olurlarsa içtiğiniz sigaradan, benim ne dememi beklersiniz?"
Sigara içmeye devam ediyorlar, içmediklerini iddia ederek. Bir müddet sonra aşağıya iniyor içlerinden biri. Elinde orta büyüklükte bir karpuz. Ortasında bir dilim kesilip yine yerine konulmuş.. Belli ki kesmece almış karpuzu amcam.
"Sana zahmet, söyle şunu kesiversinler, yarısı bize yeter gerisi size kalsın."
"Yapmayın beyefendi. Burada böyle şeyler olmaz. Çok özür dilerim. Bakın sizinle bu karpuzu alır bir ağaç altında keser, rakılarımızı tokuştururuz. Ancak bu mekanda istediğiniz yapılmaz. Özür dilerim, kusura bakmayın.
"Ben özür dilerim, ne demek. Bir yanlışım olduysa, kusura bakma."
Bir gün de bu karpuz muhabbeti ile bitiyor. Eğlenceli bir dünya burası.

Hüseyin epeydir sıkıştırıyor beni. Amca kestanecilerin işi bitti, paralarını ver şunların da götür köylerine. "Hayır Hüseyin, işim var beklesinler, hava güzel."

Oğlum dert yanıyor, Hüseyin dertli. Birileri gelip servis gecikiyor diye kalkmış, gitmiş. Gecikme de ne? Kızarmış ekmek istemiş. Ama ekmeğin kızarmasını bile bekleyememiş. Bir de fırçalamış Hüseyin'i "Ne biçim garsonsunuz siz?" diye. Hüseyin'in morali bozuk. Bunu anlamak mümkün değil. Bir yere gidersin, servis iyi değilse bir daha gitmezsin. Fırça atmak ne oluyor. "Babanın yeri mi?" di-ye-mi-yor-sun. Misafir her zaman haklı. Bir diğeri almış menüyü eline fiyatlarınız pahalı demiş, kalkmış. Gözüm başım üstüne.

Yine yalnız bırakıyorum bizimkileri. Kestanecilerin hesabını görüyorum önce. Helalleşiyoruz. Gömü ilaçlanıp kapatılmış. Çarşamba gününe açılıp sulanacak. Toplayıcı kadınları Boynuyoğun köyüne götürüyorum. Döndüğümde rezerve masalar yerlerini almış. İçlerinden bir tanesi üniversiteden yurt arkadaşım Ali. Ailecek gelmişler yemeğe. Annesi de onlarla birlikte. Devamlı gülen nur yüzlü bir teyze. Torunları oğlu gibi mühendis. Duyduğu gurur gözlerinden okunuyor.

2 yorum:

  1. Velhasıl masal gibi bir dünyada yaşıyorsunuz. Doğal, otantik, dostluk, sohbet ve hizmet. Herkes başını alıp gitsin bir dağ evine. Taştan duvarlar, içeride, tam karşıda bir ocaklık ve içi için yanan bir kütük... Küllerinde patetes, soğan kestane. Ocaklığın sağ tarafında içi yağ dolu fitilli bir şavk. Ocaklığın önünde otantik motufleriyle dikkat çeken büyük bir keçe. Tam da ocağın karşısında üzerinde oturursun yada uzanır yanan ateşe seyre dalarsın. Vesaire... :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bana da öyle geliyor. Zaman zaman sıkıntılı, bazen keyifli geçiyor zaman. Yurdum insanlarını tanıyorsun. Hepsinin beklentisi farklı. Yöresel alışkanlıklar...
      Biraz geniş olmak lazım. Özünde hiç birinin niyetinde kötülük yok:)

      Sil