Eşim uyandırmasaydı öğlene kadar yatardım muhtemelen. Hüseyin'le İtfaiye Meydanında buluşacaktık. Hava tam olarak aydınlanmamıştı. Aydınlanacak gibi de durmuyordu aslında. Gökyüzünü kara bulutlar işgal etmiş, yerler hafifçe ıslanmıştı. Hiç de kestane toplanacak hava değildi bu ama hadi hayırlısı.
Kapının önünde tam arabaya binerken Hüseyin'i aramayı düşündüm. Tereddüdümü gidermenin yolu sorup öğrenmekti. Yarı uykulu bir vaziyette açtı telefonu. "Geliyorum yoldayım amca." dedi. "Hava iyice karardı, yağmur yağacak galiba. Bir değişiklik var mı, yok mu ara bakalım İbrahim'i." İbrahim bu havada ağaca çıkılamayacağını söyleyerek yarına söz vermiş. "O zaman sen toplayıcı kadınları ara da boşuna beklemesinler." dedim.
Şu kestane işi beni iyiden iyiye hasta etti. Zaten iyice geç kalındı. Yerler döküntü doldu. Tam adamını bulduk bu sefer de hava bozuldu. Dünkü yoğunluğun üstüne gündüz saatleri dinlenmemiz için iyi bir fırsat oluyor. İş sahiplerinde bu his olur mu bilmiyorum ama ben zaman zaman kendimizi toparlayacak kadar bir sakinlik istiyorum. O zaman diliminde daha dip temel temizlik yapılıyor, mezeler tamamlanıyor, gönül rahatlığı içinde alışveriş yapılıp eksiklikler gideriliyor. Hergün pazar günlerinin yoğunluğu olsun hiç istemem mesela. Gündüz kahvaltı, öğlenden geç vakitlere kadar cafe ve restoran hizmeti hem çalışanlar için hem bizim için oldukça yıpratıcı olurdu. Çift vardiya sistemine geçmek için henüz erken. Zira hafta arası aynı yoğunluk olmuyor. Burada yapılacak olan hafta sonları eleman takviyesi. Hafta sonu eleman buluyoruz bulmasına ancak bulduklarımız haber vermeden gelmeyiveriyor.
Sabahın erken saatlerinde kalabalık bir grup rezervasyon yaptırdı. Gelecek olanlar şehrin iş çevrelerinden, tanıdığım saygın kişiler. Yanlarında dışarıdan misafirleri var. Bu bizi gururlandıran bir şey. Önemli konuklarını Taş Ev'de rahatlıkla ağırlayabileceklerini biliyorlar.
Gündüz saatlerinde yine çarşı pazar alışverişini hallediyorum. Halde güzel domates buldum. Pazarın yanı sıra diğer bir alternatif oldu benim için.
Biri arıyor öğlene doğru. Eşi ve çocuğu ile yemeğe gelmek istiyorlarmış. Adres soruyor. Pek çok kişinin ortak talebi levhaların arttırılması. Kaplan Köyüne geldikten sonra bizi ararken kaybolmuş hissine kapıldığını söylemişti misafirlerimizden biri. İlk fırsatta bir kaç levha yaptırmak lazım. Hele şu kestane işini bir kafamdan atayım önce.
Akşam saatlerinde kapıdan Taş Ev'e kadar bahçe içinde kavisli bir şekilde uzayan yolun kenarındaki aydınlatma ışıklarını yakıyoruz. Bir biri ardına arabalar ağaçların altında kendilerine uygun park yeri buluyorlar. Misafirlerin ortak düşüncesi Taş Ev'in insana huzur ve sıcak bir duygu yaratan atmosferi. Hüseyin ısrarla şömine sobayı yakalım diye tutturuyor. Gelen misafirler önemli, onların önünde sobayı tecrübe etmek fikrine sıcak bakmıyorum. Ya tüter de salon dumana boğulursa...
Sonunda hadi deneyelim o zaman diyor ve Hüseyin'in ısrarından kurtarıyorum kendimi. Hemen koşup odun topluyor bahçeden. Sobanın nazlı nazlı yanışını görüp koşturuyor yanıma. "Amaca, amca gel bak ne güzel yanıyor." Üst kattaki salona çıkıyorum. İçim rahatlıyor. Bu soba bize çok keyifli anlar yaşatacak.
Aşkın Şef, döktürüyor. Standard menüde olmayan hazırlıklara girişiyor. Ara sıcak olarak güveçte peynir yapıyor. Yine güveçte mantarlı bonfile gerek lezzet gerek sunum olarak zirveye ulaşıyor. Misafirler bu lezzet fırtınası karşısında şaşkınlıklarını gizlemiyorlar. Peyniri nerden aldığımızı soruyorlar. Misafirler arasından Antakya mutfağını çok iyi bilip ayda en az bir kez oraya yolu düştüğünü söyleyen biri "Burada yediğim fellah köfteyi eşiniz o kadar güzel yapıyor ki, ben böylesini Antakya'da dahi yemedim." Yandaki masa ilk kez gelenlerden. O da başkanın akrabasıymış. Tavsiye üzerine aldıkları domates kurusu ile karışık biberli mezeyi alıyor çatalının ucuna. Hanımefendinin yüzündeki mutluluk dışarıya yansıyor ilk lokmasında. "İnanılmaz bir lezzet, bu kadar olamaz." diyor.
Aşağı inip yukarıdaki durumları bizimkilerle paylaşıyorum. Eşimin yüzünde güller açıyor, koltukları kabarıyor. Artık kimse tutamaz onu. Aşkın Şef de durumdan hayli memnun.
Gecenin ilerleyen saatlerinde dönüyoruz Tire'ye. Taş olmayan evimizde geçiriyoruz geceyi.
Orada yemek yiyenler yemekten önce burada bir mola verip okumalılar yedikleri yemek ya da kestaneye verilen emeği. Onlar tabağa gelinceye kadar çekilenleri. Eminin o zaman daha bir farklı tat alırlar.
YanıtlaSilOrhan Gencebay'ın bir şarkısı vardı. O aklıma geldi şimdi. Dertler benim, çile benim, hayat senin, senin olsun. Misafirlerimiz gelsinler burada bir süreliğine de olsa dertlerini unutsunlar, keyfini çıkarsınlar. Bırakalım ağızlarının tadı bozulmasın. Bilinmelidir ki hiçbir başarı kolay kazanılmıyor. Çok çalışmalıyız çook:)
SilFellah köfteyi çok severim. Siz her yazışta canım çekiyor. Hep de geceleri okuyorum, halim fena.
YanıtlaSilGerçekten zirve yaptı Taş Ev'de. Bir yiyen ikinci gelişinde ilk olarak fellah köfte sipariş ediyor. Yolunuz düşer de deneyecek olursanız siz de bayılacaksınız eminim:)
Sil