KATEGORİLER

3 Kasım 2021 Çarşamba

DENİZ FENERİ - VIRGINIA WOOLF

Kitabın Adı: Deniz Feneri

Yazar: Virginia WOOLF 

Sayfa Sayısı: 215

Yayınevi: Türkiye İş bankası Kültür Yayınları 

Çeviren: Sevda Çalışkan

Türü: Roman

Virginia Woolf bağımlılık yapan bir yazar. Bu kez onun Deniz Feneri romanını okuduktan sonra bir an ne yazacağımı bilemedim. Kitabın ilk sayfalarını çevirmeye başladıktan sonra karşıma çıkan kim olduğu belirsiz çok sayıda karakterin iç monologları, her biri en az yarım sayfa süren ve öznesini aramaktan bitap düştüğüm uzun cümleler, olayı kavramaya çalışırken yapılan derin betimlemeler içinde boğulup kaldım. Bir şey kaçırmamak için her cümleyi baştan alıp en az iki kez okuyordum. Bununla birlikte uzun cümleler son derece sağlamdı, en ufak bir hata bulamadım. O zaman hata bendeydi, iyice konsantre olmadan kitabı anlamam mümkün görünmüyordu. Yaklaşık otuz sayfa ilerledikten sonra olayların içine girmeye başladım. Sonrası su gibi aktı, bazılarının yaşadığı kitabın bittiğine üzüldüm duygusunu sanırım ilk kez ben de yaşadım. 

Deniz Feneri, İş Bankası Modern Klasikler Dizisinden sıra dışı bir roman. Her zaman olduğu gibi kitabı okuduktan sonra yorumlara baktım. Dünyada okunması en zor on roman arasında yer alıyormuş. Bazı okurlar bir şey anlamadıklarını söyleyip henüz yarısına gelmeden ellerinden bırakmışlar kitabı. Woolf'un ortaya koyduğu bu eser bilinç akışı tekniğine verilecek en güzel örneklerden biri. Ayrıca kendi yaşamından kesitler sunması bakımından biyografik özelliğe sahip. Bir yorumda romanın neredeyse tamamını oluşturan duygu ve düşüncelerin hem birinci kişi ağzından hem de anlatıcı tarafından dile getirilmesinin bilinç akışı tekniğine aykırı olduğu, bu durumun romanı daha da anlaşılmaz kıldığı ileri sürülmüş. Gerçekten de yazar karakterler arasında ani geçişler yaparak iç monolog, iç diyalogların yanı sıra kendi duygu ve düşüncelerini sıkıcı bir tekdüzelikle okura aktarmaya çalışıyor. Akıştan kopmamak için nefes alacak bir kapı bırakmamış. Özellikle ilk bölümde geçen olayları, kişileri algılamak zor. Bu yüzden son derece ağır ilerleniyor. Kesin olan bir şey var ki, kitabı anlayabilmek için boş bir kafa şart. Hatta kitabın yarısına geldikten sonra yüksek sesle okumaya başladım, bu tarz işimi epey kolaylaştırdı. Ağzımdan dökülen kelimeler daha şiirsel, sanki daha kolay kavranır bir hâl aldı. Virginia Woolf aslında tam bir kelime cambazı. Ona olan büyük hayranlığım kurmuş olduğu cümlelerde gizli.

"Oturma odasında, yemek odasında veya merdivenlerde tek bir kıpırtı yoktu. Yalnızca paslı menteşelerin ve rutubetli şişmiş ahşap kaplamaların arasından, rüzgârdan kopup gelen bazı esintiler, (ne de olsa ev harap haldeydi) gizlice köşeleri dönüp içeri girmeyi göze almışlardı. Oturma odasına girdiklerinde, sanki merakla etrafına bakınıyor, duvardan ayrılmış aşağı sarkan duvar kâğıdıyla oynayıp daha ne kadar böyle asılı kalacağını ne zaman düşeceğini soruyor gibiydiler. Sonra yavaşça duvarları yalayarak, düşünceli düşünceli geçtiler, sanki duvar kâğıdındaki kırmızı sarı güllere solup solmayacaklarını sorar, çöp sepetindeki yırtılmış mektupları, çiçekleri, şimdi hepsi onlar için açık duran kitapları sorgular (yavaşça, çünkü önlerinde bol zaman vardı) ve onlara dost musunuz, düşman mı, daha ne kadar dayanacaksınız, diye sorar gibiydiler.

Bakar mısınız "bazı esintiler" ne haltlar karıştırmış? İnanılmaz bir şölen bu. Hayır, esintilerin macerası burada bitmiyor. Yukarıda alıntıladığım paragrafın iki katı uzunluğunda devam eden yeni bir paragrafta aynı "esinti" hız kesmeden yoluna devam ediyor. Bu romanın en anlaşılır paragraflarından biri. Çevirmen Sevda Çalışkan hanımefendiyi sabrından ötürü özellikle kutlamak gerek. Unutmadan çeviriyi gayet başarılı bulduğumu söylemeliyim. 

İnsan ilişkileri, kadının aile içinde ve toplumdaki yerinin ele alındığı romanın aslında son derece basit bir konusu var. İskoçya açıklarında, küçük bir adadaki yazlık evlerinde misafirleriyle birlikte ikamet eden sekiz çocuklu Ramsay ailesinin bir günlük yaşam kesiti (Pencere), kitabın birinci bölümde anlatılıyor. Ardından gelen ikinci bölümde (Zaman Geçer) on yılın özeti ve son bölümde (Fener) de Deniz Fenerine yelkenliyle yapılan yolculuktan bahsediliyor. Mr. ve Mrs. Ramsay, ufak çocukları James ve Mrs. Ramsay'in evlendirmek için baskılarına inatla direnen, bir bakıma Virginia Wolf'un kendi kişiliğini canlandırmış olduğu, ressam Lily Briscoe, romanın başlıca karakterleri. İlk bölümde evin iç mekanları ve çevresinde ev sahipleri ile misafirlerin iç monologları yer alıyor. İkinci bölümde on yıl boyunca meydana gelen evlilikler, ayrılıklar ve ölümlerden bahsedilirken, ilgisizlikten dolayı harap olmuş evin onarılarak hayata tutunmuş bazılarının geçmiş günlere dönme arzusu işleniyor. Son bölümde ise maziyi düşünen ve artık her şeyin değiştiğinin bilincine varan Lily ve diğer kahramanlar kendilerini sorgulayıp hüzne kapılıyorlar. Yazlık evlerinin salon penceresinden annesiyle birlikte önlerinde uzanan koyu seyrederken tam karşılarında görünen Deniz Fenerine gitmek için can atan küçük James, babası Mrs. Ramsay tarafından kabaca geri çevriliyor. Annesi, o dönemin aile yapısı gereği saygısızlık olmasın diye kocasına karşı gelecek gücü kendinde bulamıyor. Aradan on yıl geçtikten sonra Mr. Ramsay, artık bir delikanlı olan oğlunun arzusunu yerine getirmek istese de derenin altından çok sular geçmiştir. Derinden bağlı olduğu annesinin ölümünden sonra James'in hevesi kaçmıştır artık. 

Virginia Woolf okumaya bu kitapla başlamak bazıları için riskli görülebilir. Bununla birlikte onun tarzını seven kişiler için "Deniz Feneri" unutulmayacak, tekrar tekrar büyük bir keyifle okunacak lezzette bir roman.    

20 yorum:

  1. Hayranıyım bu kadının. İlk başlarda ben de kim kimdir, olay nerde başlıyor nerey gidiyor demiştim.. Hatta bırakayım sonra okuyayım demiştim. İyi ki bırakmamışım dayanıp sayfalar ilerleyince de elimden bırakmak istemedim.
    Aile içi durumlar, fenere gitme isteği derken o iç konuşmalar çok etkilemişti....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlk yazdığında hiç ilgi görmemiş romanları. Değeri daha sonra anlaşılmış. Bakmak ve görmek farkını ondan öğreniyor, gördüklerini güçlü kalemiyle anlatırken yaratıcılığı ve müthiş hayal gücü karşısında saygıyla eğiliyoruz. Son derece etkileyici bir kalemi var Woolf'un.

      Sil
  2. İtiraf edeyim Virginia Woolf beni yoran bir yazar oldu. Kitabı bitirmiştim ama dönüp bir daha okumalıyım demiştim o zaman.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, yorucu olduğu doğru. Kitabı ilk elime aldığımda üç beş sayfa okuyabiliyordum. Lâkin ilerledikçe kullandığı dil, üslûp insanı içine çekiyor. Kafanızın içi boşalıyor ve onunla bütünleşiyorsunuz. İşte o zaman büyük keyif alıyor, yazara hayranlık duyuyorsunuz. Kitabın en zor okunan on kitaptan biri olması ve benim bu kitabı okuduktan sonra bu sözleri sarf etmem kendi adıma gurur verici ayrıca:)) Sakin kafayla okursanız beğeneceğinizden eminim:)

      Sil
  3. Ah bu kitabını ben de çok severek okudum. Woolf, dinlenmiş bir zihinle ve aceleye getrilmeden okunacsk bir yazar. Ve okurken insan bir tepeden aşağı tepe taklak yuvarlanıyormuşçasına serseme dönebiliyor bazen. Çok güzel :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle:) Roman böyle yazılır işte dedirticek cinsten. Yazı sanatının zirvesine yerleşmiş bir yapıt. Keşke onun gördüğünü görebilsek, onun kurduğu hayalleri kurabilsek, duygu ve düşüncelerimizi onunki kadar güzel aktarabilsek dedirtiyor insana:)

      Sil
  4. yazarın en sevdiğim romanı, klasiklerde kişisel top 20 listemde, bu kitaptaki edebiyata çok şaşırdım ben, edebiyatın zirvesi gibi bir şey, yani büyülü gibi, okurken çok heycanlandım, bir tablo gibiydi, özellikle ev boşken, eve gelindiğinde evin yalnızlığı, evin ön kapısının önündeki tozlar, yapraklar, yani şöyle ki, ne güzel bir filmi olur bunun, ve ingiliz olcak, BBC olcak :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Deep, hayâllerin onunla yarışır ama onunki kadar uzun cümleler kurmayı sevmiyorsun. Diyeceksin ki o zaman kimse okumaz. Buradan yola çıkıp sanat sanat için mi yoksa sanat toplum için mi sorusu geliyor gündeme:)
      Film olur mu, çok emin değilim. Bu kitabın filmini çekmek oldukça zor. İç monologları uzun uzun aktaramazsın. Olay desen en fazla beş dakika sürebilir ancak. Fakat sesli kitaptan güzel okunur bak:)

      Yazının konuşma diline ya da görselliğe kıyasla üstünlüğü burada zaten. Kapı önündeki tozları, yaprakları göstersen de karakterin aklında gizlenen düşünce ve duyguları yüzüne bakıp veremezsin tam anlamıyla. Woolf bir nesneyi, bir kişiyi ya da bir olayı anlatırken okurun hafızasında canlanabilecek başka her şeyi ortadan kaldırıyor. Okur sadece onun düşündükleri, onun duygularıyla bütünleşiyor. Dalgalar kıyıya vuruyor derken sözgelimi, dalga oluyorsunuz, kıyı oluyorsunuz, çıkan sesler, yosun kokusu içinize işliyor. İste bu doguştan gelen bir yetenek. Ne kadar zeki olsan da ne kadar çok kitap okusan da onun yaptığını yapamıyorsunuz:)

      Sil
    2. Deep, önümüzdeki haftanın konusunu bulmuş gibi sanki Mr.Kaplan :) Sana da öyle gel dimi :)
      Sanat, sanat için midir, toplum için mi? Yazar, içinden geldiği gibi sadece kendi için mi yazar hikayelerini yoksa okunma kaygısı duyar mı yazarken?

      Sil
    3. Bu konu yazarken benim de aklımdan geçmedi değil Mrs. Kedi. Lisedeyken kompozisyon ve münazara için ilk akla gelen sorulardan biri. Biraz modası geçmiş gibi geldi ama yine de neden olmasın:) Belki şöyle de sorulabilir. Yazar toplumun talebine göre mi yazmalı yoksa toplumun ilerisinde, gerekirse aykırı düşünüp ona yön mü vermelidir? Ülkenin gelişmişlik seviyesini açığa çıkaran bir soru olur herhalde bu:)

      Sil
    4. tamamdır o zaman, haftaya bu konu ya senden ya da manxcat'ten olsun. aranızda karar veriin :)

      Sil
    5. Fark etmez, ben ev sahibi sayılırım, Mrs. Kedi isterse önce o yazsın:)

      Sil
  5. Daha önce bu yazarın hiç bir kitabını okumadım. Kitap okumayı sevdiğim için merak ta ettim şimdi; beni yorar yarım mı bırakırım yoksa okuyup bitirir sever miyim bu tarzı? Mutlaka deniycem okumayı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O zaman başta sıkılabileceğinizi düşünüyorum. Elbette kitap seçerken ne beklediğinize bağlı. Belki bu kitapta bir şey de bulamayabilirsiniz. Ancak, eğer yazmayı seviyorsanız, edebi bir dil nasıl olur, sözcükler nasıl insanı alır bir yerden bir yere savurur diyorsanız tam size göre. Biraz sabır gösterir, kitaba iyice kendinizi verirseniz müthiş haz alacağınızdan eminim:)

      Sil
  6. Virginia Wolf deyince "Kendine Ait Bir Oda" gelir hemen aklıma. Bu kitabı bilmiyordum. Açıkçası kitaplardan biraz uzak kaldım yarım yıldır. "İşitiyor musun Memet?" kitabı ile dönüş yaptım nihayet. Yarın bu kitabı almalıyım. Çok teşekkürler, emeğinize sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yakın bir zaman önce onu da okumuş, sevmiştim. Bazen bana da olur, bir dönem kitap okumaktan uzaklaşırım. Şimdilerde iyi gidiyor, yeniden ara vermeyeyim diye bir kitap biter bitmez yenisine başlıyorum. Dışarıda bir yere gittiğimde de kitabımı yanımda taşıyorum. Genellikle rastgele okurum bazen çok güzel kitaplar geçer elime, bazen umduğumu bulamam. Yani bu aralar iyi gidiyor, nazar değmesin:))

      Sil
    2. Aman maşallah diyeyim :) darısı bana .

      Sil
    3. Tahtaya vurun tahtaya:)))

      Sil
  7. Herkes klasikleri seviyor ama ben bazılarında sıkılıyorum. Hem konu hem anlatım dili nedeniyle. Yazarın bu kitabını bir ara merak etmiştim ama almadım. Yazdıklarınızı okuyunca sıkılır mıyım diye düşünmedim değil. :) Belki bir gün okurum, bilmiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu kitaptan başlarsan sıkılabilirsin, bir şey diyemem ama Rus klasikleri hem konu hem anlatım bakımından güzeldir. İşin doğrusu ben de buradan başlasaydım sıkılabilirdim. Elbette kitaptan ne beklediğine bağlı. Virginia Woolf, edebi kitap nasıl yazılır onu gösteriyor. Jane Austen de öyle:)

      Sil