KATEGORİLER

8 Aralık 2021 Çarşamba

MOMENTOS - MAVİ YALAN


Mutluluk nedir Abidin, bana çizebilir misin resmini? Abidin, Nazım'ın bu isteğini şarta bağlamış şiirinde. Değil sözcükler, şiirlerin en dokunaklısı bile kifayetsiz kalır mutluluğu anlatmak için. Dün sabah (gecelerim hayli uzun olduğu için sabahlarım biraz geç olur benim) yatağımdan kalkar kalkmaz heyecan içinde geçtim bilgisayarımın başına. Momentos'un mesajını gördüm. Kıymetli blogdaşım, seçtiği bir yazımı seslendirmiş Podcast kanalında. Beni ne kadar mutlu ettiğini sözcüklere sığdırmam mümkün değil.

Mavi Yalan, beş yıl önce kaleme aldığım, isyankâr, hayatın acımasızlığını sorgulayan bir yazıydı. Taktım kulaklığımı, Momentos'un sesine kulak verdim. Yazının bir yerinde Uğur'un ve Deniz'in adı geçiyordu. Mustafa Kemal Atatürk'ten sonra fikirleriyle herkesi kendine hayran bırakan değerli bir düşünce adamı, mesleğine kendini adamış bir gazeteciydi Uğur Mumcu. Momentos'u dinlerken müthiş bir duygu seline kapıldım. Duygusallığımın bir nedeni onun kahpece katledildiği meş'ûm günü bir kez daha hatırlamış olmamdı muhtemelen. Bir diğer neden, bozuk dünya düzeni, adaletsizliğe karşı isyanım. Ve elbette yazımın Momentos tarafından seslendirilmeye lâyık görülmesinin verdiği gurur ve bunun getirdiği mutluluk.

Her insan gibi ben de kendimle gurur duyduğum birçok an, birçok olayla karşılaştım hayatımın değişik dönemlerinde. Bunların hiçbiri, yazımın sevgili Momentos tarafından seslendirilmesinden duyduğum gururu, mutluluğu yaşatmamıştı bana. Çünkü onların hepsi yapmam, başarmam gereken şeylerdi. Yaşamın getirdiği birer zorunluğun sonucuydu. Bu kez farklıydı, tamamen kendi isteğimle, tamamen kendime ait bir şey üretmiş ve bir şey vermeden bir şey beklemeden ürettiğim o şey başka birisi tarafından beğenilmiş, kullanılmaya, paylaşılmaya değer bulunmuştu.

Bana bu heyecanı, bu gururu, bu mutluluğu yaşatan sevgili Momentos'a teşekkür ediyorum bir kez daha. Güzel ses tonu ve diksiyonu ile yazıma can katmış. Daha önce sevgili Buraneros'un bir yazısını da seslendirmişti. Ne yalan söyleyeyim, Buraneros'un, kendine has, güzel üslûbuyla duygularını dile getirdiği teşekkür yazısını okurken, olayı biraz abarttığını düşünmüştüm. Ne kadar yanılmışım meğer, bu yüzden ona da bir özür borçluyum. Daha önce yaşamadığım, dışarıdan basit gibi görünen ama içine girdiğimde içimi pır pır titreten bambaşka bir duyguymuş bu. Mutluluk aramakla bulunmaz, ne zaman nerede karşımıza çıkacağını bilemeyiz, bazen hiç beklemediğimiz bir anda o gelir bulur bizi...  

Mavi Yalan başlıklı yazımın Momentos tarafından seslendirildiği  Podcast linkini aşağıya bırakıyorum.  

https://open.spotify.com/episode/6Ux0piWHKczuFgqfExtVm3               

57 yorum:

  1. güzel şeyler oluyor hayatta işte :)

    YanıtlaSil
  2. Zaten bütün mesele karşılık beklemeksizin yaptıklarımızın bir gün karşımıza bizi gülümseten, uçuran, ağlatan hallerini görebilmek değil mi?
    Şimdi kulaklığı takıp, dinleme vakti. Hele de içinde Mumcu varsa, Deniz varsa...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız, karşılık beklemeden bir insanı mutlu etmek, gülümsetmek, iyi hissetmesini sağlamak ne kadar yüce bir duygu. Özellikle günümüzde menfaati olmaksızın günahını esirgeyen toplumda bu duyguyu yaşamak mucize gibi geliyor insana:) Onların değerini her geçen gün daha iyi anlıyoruz.

      Sil
  3. Sevgili Kaystros Tyrha,
    Duygularınızı aktardığınız bu değerli yazı için ben teşekkür ederim. Mutluluk alışverişimiz daim olsun. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yazıda bana ilham veren sizsiniz. Teşekkürler, başarılar:)

      Sil
  4. Ne güzel bir olay, güzel bir yazıydı. Okudukça sizi yanlış mı anladım/tanıdım dedirtti bana... Fevri kelimesi bazen bana uygundur açıkçası... Tabii aklımda dönen soruların cevaplarını şekillendirme tarzınız gösterecektir her şeyi... Bir blogger olarak size hala güvenebilirim, bloglar hobim, hassas noktam belki de. Kim bilir... İyi günler.)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim:) Siz içinizden geçenleri açık yüreklilikle söylüyorsunuz. Buna önem veririm. Sadece biraz daha sakin olmanızı ve genel yargıda bulunmamanızı naçizane öneririm. Saygı çerçevesinde her türlü düşüncenizi aktarabilirsiniz. Sanırım genç bir arkadaşsınız, bu yüzden heyecanınızı anlıyorum. Diğer taraftan yaşın önemi yok, yine de birbirimizden öğreneceğimiz şeylerin olacağını düşünüyorum. Bol şans:)

      Sil
    2. Evet evet teşekkür ederim :) Size de bol şans :)

      Sil
  5. Adeta duygularıma tercüman olmuşsunuz Mr. Kaplan. Çünkü sevgili Momentos, o güzel sesiyle benim de öykülerimden birine can verdi. En kısa zamanda dinleyeceğim postcastden. Her zaman dediğim gibi yaşasın BLOG KARDEŞLİĞİ 👏👏🧿😊🤚

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Podcast dinleme alışkanlığım yoktu aslında. Fakat Momentos sayesinde şimdi daha sıcak bakıyorum olaya:) Daha önce sadece Sevgili Buraneros'u seslendirdiğini sanıyordum. Birazdan sizin yazınızı da dinleye gideceğim ve atladığım diğer blogdaşlar varsa onları da dinleyeyim. Evet, haklısınız Yıldız Hanım, blog dünyası şimdilik diğer medya ortamlarına göre çok seviyeli, umarım hep böyle gider:)

      Sil
  6. Momentos'u dinledim gün içinde ki sizin bu yazınız yönlendirdi beni, o an sadece tadıyla başbaşa kaldım. Bir şey yazmak istemedim. Çünkü dinlerken hem yazının kalitesi, hem de onu okurken katamayacağım tadı katıp bir şekilde ruh veren Momentos'un seslendirmesiyle bütünleşen anı, kana kana sindirmek istedim. Çünkü Sevgili Momentos'un yazılarımıza kategori yükselttiği su götürmez, insana bu muydu benim yazdığım dedirtiyor, bu da kesin. Ancak sizin yazınız da muhteşem. Ben de kulaklık takıp dinleyenlerdenim ki tıpkı Evren gibi, içinde Deniz ve Uğur Mumcu varsa ve hakları çok güzel cümlelerle verilmişse, esas duruşta okumak ve dinlemek kaçınılmaz ben için. Üstat, duygularım sıcak duygularla yükseltilmişse, ne yazık ki gem vurmam onlara; vuramam çünkü onlar insiyatifi çoktan ele geçirmiş olurlar, coşku taşkınsa suç onların ve elbette onların coşmasına sebep olan o yazıları yazanın ve seslendirenin. Emeklerinize sağlık yani, ve her ikinize de çok çok teşekkürler:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Buraneros, yazılarınıza ve yorumlarınıza hayranım. Haklısınız, insan kendi yazdığı yazıyı Mpmentos'un ağzından dinlerken "bu yazıyı yazan ben miyim?" dedirtiyor. Fon müziği seçimleri de ayrı bir değer katıyor, profesyonelce bir iş çıkartıyor sevgili Momentos. Güzel sözleriniz yine duygulandırdı beni. İnanın sizin yorumlarınızı okuduğumda ben yine "bu yazıyı yazan ben miyim?" diyorum. Mübalâğa ettiğinizi düşünüyorum ama değil işte. Aşağıdaki gibi çok güzel açıklamışsınız bu hususu;
      "... duygularım sıcak duygularla yükseltilmişse, ne yazık ki gem vurmam onlara; vuramam çünkü onlar insiyatifi çoktan ele geçirmiş olurlar." Bu cümleler şiirsel bir sihre sahip. Çok teşekkür ederim:)

      Sil
    2. "Kategori atlattığı" kısmına bayıldım, nasıl güzel ve tam oturan bir ifadedir bu!

      Sil
    3. :)) ay pardon yanlış anlaşılmasın sizlerin ikinizin de yazıları zaten belli bir kategorinin çok üzerinde ama momentos sanki üzerine bir toz sihir dökmüş oluyor neyi eline alsa!

      Sil
    4. Ben de tam araya girecektim, "estağfurullah ne kategorisi" diye :)) Şöyle bir şey var yazı, kendini okutturmak için bana sesleniyor adeta. Benim için "zaten" güzel yazılmış yazılardan bir tanesini seçmek. :))

      Sil
    5. Lütfen yani sevgili DBE, sizi ve sizin gibi insanları nasıl yanlış anlarım? Siz yazılarımı beğenmeseniz, yazılarımda katılmadığınız fikirleri de söyleseniz, size karşı olumsuz düşünmem. Her zaman bilirim ki amacınız diğer dostlarınıza olduğu gibi bana da zarar vermek, aşağılamak değil. Bu bakımdan rahat olun. Biliyor musunuz, ben blogu bu yüzden seviyorum. Herkes alınmadan, bozulmadan özgürce fikrini ortaya koyabiliyor. Altı yıldır sadece bir kez yanıldım. Bu bile benim için iyi bir tecrübe oldu.

      Şahsen pişmeye ihtiyacım var daha. Belki farkında olmadan sizler bana ocak görevini görüyorsunuz. Aslında her birimiz diğerlerinin ocağı belki de. Çevrenin etkisi büyük ama insanın bazı üstün özelliklerinin doğuştan geldiğine inanırım. Momentos bu konuda şanslı bir arkadaşımız. Resme, edebiyata ve genel olarak sanata ilgisi de ona olan hayranlığımızı arttırıyor. Bu yüzden takdir edilmek hakkı elbette.

      Yanlış anlamayacağınızdan emin olarak sizinle ilgili de birkaç kelâm edeyim:) Yazılarınızı silmeniz beni üzüyor gerçekten. Okuma listeme düzenli bakmadığım için bazen geç kalıyorum. Geçen okuma listeme düşmüş bir tanesi. Açıp baktığımda kapı duvar:) Elbette buna hakkınız var. Anlık duygu ve düşünceleri yazdıktan bir süre sonra o yazdıklarınıza ve hatta aldığınız yorumlara bakıp gülebilirsiniz belki. Belki de kendinizdeki değişimin farkına varmak mümkün olur böylece. Daha önce yazdığım ama şimdi beğenmediğim onlarca yazı var. Hiçbirini silmedim. Bence o sildiğimiz yazılar en değerli yazılarımız. Sanırım fazla gevezelik ettim:)) Umarım haddimi aşmamışımdır.

      Sil
  7. Dünyayı kurtarırsa bu güzellik kurtaracak. Umudumuzu yitirmemek için hâlâ gerekçelerimiz var. Yaşadığınız güzel duyguları üç beş gün önce aynıyla yaşamış biri olarak mutluluğunuzu çok yakından tanıdığımı söyleyebilirim. "Aman, ne olacak! Yazınızı okumuş işte birileri, abartacak ne var bunda?" diyenler olabilir. Onları çok da dikkate almadan anın tadını çıkaralım biz.

    Momentos seslendirmeleri bu kadar güzel ve yürekten yaparken farkına varmadan -korkarım- blog camiasını ikiye bölecek. Momentos'un seslendirme yaptıkları ve yapmadıkları diye...🙂 İşin latifesi tabi bu. Zaman içinde Momentos'un pek çok blogdan seslendirme yapacağını tahmin edebiliyorum. Bu seçim tamamıyla Momentos'un zevkine kalmış.

    Sizin kaleminize, Momentos'un sesine sağlık...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Size hak veriyorum. Dışarıdan abartı görülebilir ama dediğiniz gibi tadını çıkarmaya bakalım:)
      Momentos birkaç dalda güzel işler çıkartıyor. "Bir Kelime" etkinliği, eklediği harika müziklerle büyük beğeni kazandı. Podcast yayınlarında deseniz öyle. Momentos'un zevkine güveniyorum, o neyi seslendireceğini gayet iyi bilir:)
      Çok teşekkür ederim.

      Sil
  8. Tebrikler :) İnsanın ortaya koyduğu bir eserin, değer görmesi ve beğenilmesi çok güzel bir duygu.

    YanıtlaSil
  9. Demin dinleme fırsatı buldum ve gerçekten okunuş çok başka tabii ama yazı da çok hoşuma gitti hattâ beni bir geçmişe, bir geleceğe, bir yıldızlar ötesine, bir insanın kendi algı sistemi içine, bir hüzne, bir neşeye götürdü. Hakikaten çok güzel bir yazıydı bir çok konuya değinen ve hepsini birbirine ustalıkla bağlayan. Elinize sağlık!

    YanıtlaSil
  10. Çok güzel bir yazı ve harika bir seslendirme:)

    YanıtlaSil
  11. Podcasti bir kez dinledim, yetmedi orjinal yazınızı da açıp bir kez daha dinledim. Yazınızda sorduğunuz bazı soruları başka bir yazının yorumlarında tartışmıştık Mr.Kaplan :) Bir çoğunun cevabı yok gibi ya da bulunan cevaplar insanı tatmin etmekten uzak. Ancak ben ilahi bir adaletin mevcut olması gerektiğine dair inancımızın da toplumun bizi manipüle etme yöntemlerinin sonucu olduğunu düşünüyorum. Yani bence Kutsal ve her şeye kadir olan bir yaratıcıyı sorgularken bile yine kendi kurguladığımız insan yapımı kriterler ile yapmaya çalışıyoruz bu sorgulama işini. Yani neden bebekler ölüyor, neden açlık var, neden sefalet var, neden yaratıcı bir sürü adaletsizliğe engel olmuyor? Neden olsun? Belki de onun tek var oluş amacı sadece yaratmak ve gerisini hiç umursamıyor bile kendi varoluşu gereği. Olamaz mı? Ya da şöyle soralım: "Varoluşumuzun illa ki bir sebebi mi olmalı yaşamak dışında?". Ya yoksa? Sadece yaşamak için var olmuş olabiliriz. Bizi yaratanın başka hiçbir amacı olmayabilir. Ben sizi yarattım, siz de yaşayıp bu lütfun kıymetini bilin demiş olabilir. Sonra da başka evrenlerde başka yaratım işlerine gitmiş olabilir mesela. Tüm evrende yaşayan tek akıllı varlıklar biz miyiz ki 7/24 bizle uğraşsın. Olamaz, hayır, illa ki insanlığın kutsal bir var oluş amacı olmalı diyecek bir sürü insan var. Koskoca yaratıcı bizi öylesine yaratıp başıboş bırakmış olamaz!(?) Olamaz mı acaba? Gayet olabilir. Bilinmezlik o kadar büyük ki... Neden kendimizi her şeyin merkezine koyup kendi kendimize yapay çerçeveler çizip o çerçevelerin içinden sorguluyoruz her şeyi? Bildiğiniz üzere Ateist değilim, genel hatlarıyla Deism'e yakınım, bir yaratıcıya inanıyorum ama o yaratıcının resmini tam net çizemiyorum. Tek emin olduğum şeyse kutsal kitapların da gerçeğe yakınlık konusunda benden daha önde olmadığı.
    Sorularımızı soracağımız merciyle birebir iletişime geçme imkanımız olmayınca soruların cevapsız kalması normal. Kutsal kitaplar ve din alimleri gibi 3. kişilerce verilen cevapların bizi tatmin etmemesi de gayet normal. Ama verilen cevaplara inanmayı seçenleri de anlıyorum bir noktada. İnsan bir şeye inanmak ve bilinmezlikten kurtulmak istiyor. Banaysa sorgulamadan kabullenmek huzur bulmak için kolay yolu seçmek gibi geliyor çoğunlukla. Mevzu yine dallanıp budaklanacak gibi bir his var içimde Mr. Kaplan :P

    Momentoscum, sesine sağlık :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ahh Mrs. Kedi. Benim de bir Tanrım olsun istemez miyim hiç? Sizin yaşınızda sizin gibi düşünüyordum. O zaman ve daha önceleri Tanrı'yı hayal ederdim. Sonsuz bir güç, her şeye muktedir, can veren, can alan, iyilik ve kötülüklerin sahibi... Elle tutulmaz, gözle görünmez, sesi duyulmaz... Gözleri kör eden parlaklıkta bir nur! İnanan insanların Tanrı hayalini merak ederdim hep. İnandığım şeyin ne olduğunu bilmem gerekmez mi? Sizin Tanrı'nız neye benziyor meselâ? Bir enerji mi?

      Dinleri tartışmaya gerek yok. Hangi Tanrı figürü olursa olsun, bizim ona dua etmemizden, kendisine secde etmemizden medet ummamalı diye düşünüyorum. Bütün dini ritüellerin Tanrı'ya bir nevi saygı göstermek, kendisini tanıdığını kanıtlamak için mi? Tanrı'nın bütün bunlara ihtiyacı var mı?

      Teolojik alanda, felsefe ve müspet ilimlerde hep aynı sorunun cevabını aradım ve aramaya devam ediyorum. Çünkü düşünen her insan hayatın anlamını sorgular. Asırlar boyu nice alimler bu konuda kafa yormuş ama hâlâ bir yere varamamışız. Bir yere vardıklarını iddia edenler ise ya kendilerini kandırıyorlar ya da karşısındakileri. Kendimi tatmin edecek bir cevap bulacağıma inanmıyorum.

      Evet, bu konuları ve özellikle entropi üzerine yazdığım yazılardan sonra tartışmıştık, belki daha çok tartışmaya devam edeceğiz. Bence tek Tanrılı ya da çok Tanrılı dinler arasında pek fark yok. Zira son büyük dinden bu yana epey zaman geçti. Teknoloji ve bilim büyük aşamalar kaydetti ama dediğiniz gibi hiçbir cevap bizi tatmin etmiyor. Tatmin olmadığım bir şeye inandığımı söylemek riyakârlık olur. Bugün Zeus ve ailesi bana daha inandırıcı geliyor.

      Tanrı için yapabileceğim tek şey onu aramaya devam etmek:) Olur da bir dağın tepesinde ya da bir deniz kenarında karşılaşırsak (arzu ederse bu buluşma rüyama girmek suretiyle gerçekleşebilir) kendisine benden ne istediğini soracağım. O zaman namaz kıl derse, kılarım, oruç tut derse tutarım ama adam öldür derse itiraz ederim:) Ha, hazır yakalamışken dünyadaki bu adaletsizliğin sebebini de sorardım tabii:)

      Sil
    2. "Dinleri tartışmaya gerek yok. Hangi Tanrı figürü olursa olsun, bizim ona dua etmemizden, kendisine secde etmemizden medet ummamalı diye düşünüyorum. Bütün dini ritüellerin Tanrı'ya bir nevi saygı göstermek, kendisini tanıdığını kanıtlamak için mi? Tanrı'nın bütün bunlara ihtiyacı var mı?"

      Mr. Kaplan, birebir aynı cümleleri kurdum geçen hafta öğretmen arkadaşlarla bu konuyu konuşurken. Bence yaratıcı tüm bunlardan çok uzak, bunları aşmış değil bunlara hiç takılmamıştır bile dedim. Zaten secde etmeye, ibadet etmeye onun değil bizim ihtiyacımız var dediler. E o zaman bizi kendine muhtaç zavallı bir varlık olarak mı yarattı Yaradan? Bu da bana pek mantıklı gelmiyor ama ihtiyaç duyan tabi ki istediğini yapabilir, kişisel tercihlere saygı duymalıyız dedim sadece.

      Kısacası sizinle aynı düşünceleri paylaşıyoruz, bir iki nokta haricinde :) Neden adaletsizliğin kaynağını Tanrı'dan öğrenmek istiyorsunuz? Bir tek o noktada size katılmıyorum. Bizi yarattığı için her şeye müdahil olması gerektiğini, en azından herkesin eşit şartlarda dünyaya gelmesini beklemek mantıklı tabi ki. Ben de bu arzuyu paylaşıyorum ama demek ki olmuyor işte. Belki de Tanrı mutlak iyi, adaletin bekçisi, doğruluk kaynağı değildir. Olmak zorunda da değildir.

      Herkes farklı koşulların içine doğuyor ve adaletsizlik o anda başlıyor bir şekilde. Aslında büyük kısmı -henüz çaresi bulunamayan hastalıklar hariç - çözümsüz değil. İnsanlık gerçekten iddia edildiği gibi toplum düzeni ve evrensel doğrular uğruna çalışsa doğduğumuzda karşılaştığımız kötü koşullar kısa sürede ortadan kaldırılabilir. Ama yapmıyoruz. Zenginler daha zengin, fakirler daha fakir olmaya devam ediyor. Yani adaletsizlik yangınına bizler de körükle gidip çözümü hep başkasından - Tanrı'dan - bekliyoruz.

      Çok seviyorum sizinle böyle tartışmayı Mr. Kaplan :)

      Sil
    3. (1)
      Ok, Mrs Kedi:) Niye secde etmeye, dua etmeye ihtiyacımız olsun ki bizim? İşte bunu anlamam mümkün değil. Afrika'da toteme tapan insanlar vardı, belki hâlâ varlar, onlar da kendi yaptıkları bir direğin etrafında harala hurala dolanıp önünde yerlere kapanırlardı. Ne farkımız var onlardan bizim? Onlar da kendileri için mi yapıyorlardı bu işleri. Diğer taraftan bu ritüeller bizi ıslah mı eder, ahlâkımızı mı düzeltir, haddimizi mi bildirir? Ey Tanrı, ben senin zavallı bir kulunum, bana ne istersen yapabilirsin, senin kudretin önünde saygıyla eğilirim mi demek bunların anlamı. Korkumuzu yenmek mi sonra? Ona sığınmak, bize güzel nimetler vermesi, başımıza felâket getirmemesini, acı çekmememiz için mi secde edip dua ediyoruz? Ahir hayatımızda cehennem denilen ateşten kendimizi kurtarmak, cennetin nimetlerinden yararlanmak için mi bütün bunlar? Eninde sonunda karşılaşacağımız ilâhi adalet mi korkutuyor bizi? Bana hiç inandırıcı gelmiyor. Zira yaşadığımız dünyada bütün bu anlattıklarımı daha adil yapan birini tanıyorum. Ben o şahsı bile Tanrım olarak seçmedim. O ki şahsını kutsayanları ödüllendiriyor, lâyık olmasalar bile en yüksek makamları, üçer beşer maaşlar veriyor onlara. Dediklerini yapmayanlara anında veriyor cezasını, ölümlerini beklemeden. İstediğine cenneti istediğine cehennemi yaşatıyor, hem de bu dünyada. İnsanlar onu hem çok seviyorlar, hem de çok korkuyorlar. Onun gücü, kudreti üstüne başka birini tanımıyorum. Göklerin saraylarında olmasa da o da şatafat içinde saraylarda yaşıyor, ihtişamı konvansiyonel Tanrılardan aşağı değil. Her ikisinin de kendilerine has kuralları var. Biri kurban kes diyor, diğeri getirdiği kural ya da kuralsızlıklarla birçok insanın kanına giriyor. Biri secde et diyor, diğeri için kefen giyiyorlar, olmadık yerlerinin kılı, tüyü oluyorlar. Her ikisinin yaptığı kötülükler, felâketler ne kadar büyük olursa olsun kendilerinden vazgeçilmiyor. Her ikisinin de yerini alacak başka biri yok, onlar olmazsa dünya durur, yaşam yok olur. Her ikisinin de kafasında bazı projeler var, doğru ama bizim bu projelerden, sonumuzun nereye varacağından haberimiz yok. Her ikisi de sabredin, şükredin, her şey düzelecek, sonunda uçacaksınız, bolluk olacak, inananlar için müjde var diyor. Bu dünyanın Tanrı'sı, terör! örgütlerine uyup kendisine inanmayanlara, kendisine karşı çıkanlara anında kesiyor cezayı, Şeytanın hakkından bile gelememiş konvansiyonel olanı, ölümümüzden sonraya bırakmış hesabı. Ben ikisinden birini tercih etmek zorunda mıyım Mrs. Kedi?

      Sil
    4. (2)
      Evet, kişisel tercihlere saygı duymak zorundayız. Nacağı, döner bıçağını, kılıcı elimize alıp başkalarını inandığımız fikirlere ortak etmeye çalışmak bizlere yakışmaz. Fakat düşündüklerimizi saklamak suretiyle sayıca onların bizden çok üstün oldukları imajını yaratmış olmuyor muyuz? Günümüzde, hasbelkader (Momentos'a bu kelimeyi önerebiliriz bak) merdiven altındaki tarikatların tuzağına düşmekten kendini kurtarmış gençlik, bu konularda eski nesillere göre çok farklı düşünüyor.

      Şimdi bana katılmadığınız noktalara geleyim Mrs. Kedi:) "Neden adaletsizliğin kaynağını Tanrı'dan öğrenmek istiyorsunuz? ... Belki de Tanrı mutlak iyi, adaletin bekçisi, doğruluk kaynağı değildir." diyorsunuz. Neden istemeyeyim? Kendime yakıştıramadığımı Tanrı'ya niye yakıştırayım? Eğer Tanrı için adalet önemli değilse bizler adaletin olmadığı için niye şikâyet ediyoruz? Nasıl bir Tanrı canlandırıyorsunuz hayalinizde? Bizi yarattığına, sonra da ortada bırakıp ne haliniz varsa görün dediğini mi düşünüyorsunuz. Eğer biz ondan bağımsız hareket edebiliyorsak, kendi kurallarımızı kendimiz koyuyor, istediğimiz zaman değiştirebiliyorsak ona niye saygı gösterelim? Üzerimizde hiçbir etkisi olmayan birinin bizden birşeyler beklemeye ne hakkı var? Diyelim ki beklemiyor. Peki bize akıl vermiş, yaşam vermiş, belli bir düzen ve kaos içinde evreni yaratmış. Çok affedersiniz ama biz bu oyunun neresindeyiz? Birer küçük figüran da olsak rolümüzü öğrenmemiz, ona göre davranmamız gerekmez mi? Sonra, hayat sona erecek, ne amacı var bütün bunların. Tanrı bizimle eğleniyor mu? Birşeyler mi deniyor, gücümüzü mü sınıyor? Başka bir deneyin parçaları mıyız? Neyiz, bu hayatta işlevimiz ne? Bu sorulara cevap bulamadığımız sürece kusura bakmasın, Sn. Tanrı'yı sıkıştırmaya devam edeceğim Mrs. Kedi:) Belki kendini adaletin bekçisi olmak zorunda hissetmiyor, sorumluluk almak istemiyordur ama sorularıma cevap vermek zorunda. Bunlara yanıt alamadığım ölçüde imanım eksik kalır.

      İkinci nokta, sanırım her şeyi, özellikle de adaleti neden Tanrı'dan beklediğimizle ilgili. Mrs. Kedi, Tanrılarımızın farklı olduğunu düşünüyorum. Aslında herkesin kafasında tasavvur ettiği Tanrı farklı olabilir. Sizin Tanrınız yukarıda ifade ettiğim üzere, evreni kurmuş ve dünyayı yaşanılır hale getirdikten sonra ne haliniz varsa görün diyen bir Tanrı. Muhtemelen sizin Tanrınız sizden bir şey yapmanızı da beklemiyordur. Sizin ona inanıp inanamamanız da umurunda değildir muhtemelen. Kaba bir benzetmeyle, çocuğu doğurup cami kapısına bırakmak gibi bir şey. O çocuk şans eseri, olur ha, hayatta kalmayı başarırsa sizi nasıl görecek? Siz de Tanrı'yı öyle mi görüyorsunuz?

      Benim Tanrı hayalim sizinkinden epey farklı. Her şeyden önce adil, sevgi dolu. İyilik yapmayı seven, merhametli bir Tanrı. Kötülük yapanın, hak yiyenin anında haddini bildiren, adaletli davranan, iyilik yapanın her zaman yanında olan, işini kolaylaştıran bir Tanrı. Yani olması gereken bu bence. Oysa yaşadığımız dünyanın düzenine bakıyoruz. İnsanları ezen bir grup sefa içinde, ezilenler sabredip şükrediyor sadece. Doğuştan itibaren büyük bir fırsat eşitsizliği söz konusu. O zaman nerede benim Tanrım? Arayıp da bulamamam onun olmadığına şehadet etmiyor mu? Hani bir kez olsun karşıma çıksa, onca haksızlığın, adaletsizliğin hesabını sormayacak mıyım ona? Benim böyle bir Tanrım olamaz, olmamalı demeyecek miyim? Bana dese ki, sakin ol, ben bütün bunların hesabını öbür dünyada soracağım. İnanacak mıyım ona? Neden işini burada yapmak varken öbür dünyaya bırakıyorsun? Yoksa Şeytanla gizli bir anlaşman mı var? diye sormayacak mıyım?

      Sil
    5. (3)
      Adalet konusunu Tanrı'yı bir tarafa bırakıp düşünelim. Evet, insan istese dünyayı cennete çevirebilir, teorik olarak bu mümkün:) Dünyamız, herkese yetecek zenginliğe sahip. Gel gelelim fıtrat dedikleri doğuştan gelen bazı kusurları var insanın. Eli ayağı tutan herkes kendi bilgi ve becerilerine göre çalışsa, herkes dünya nimetlerinden istediği ölçüde yararlansa, zengin ve fakir arasında hiçbir fark olmasa ne güzel olur değil mi? Bu güzelliğe arkamızı dönüp kendimizi güvende hissetmek istiyoruz haklı olarak. Çünkü birbirimize güvenmiyoruz, sevgimiz sahte. Kıskançlık, bencillik kanımızda var. Oysa adaleti tam anlamıyla gerçekleştirebilsek bütün bu olumsuz duygularımız ortadan kalkabilir. Böyle ulvi bir işi herkes birbirinden bekliyor. Önce diyor, önce sen adil olacaksın, sen bencilliğini bir kenara koyacak, sen hakkına razı olacaksın. Bunları diyen karşısındaki insana aynı şekilde davranmıyor, güvensizlik bir çığ gibi büyüyor. Kaosa doğru yol alıyoruz.

      Yine de bu gerçekler gözümü korkutmuyor Mrs. Kedi. Belki size garip gelecek bu durum. Bu düşüncelerim, hayattan beklentilerimi törpülüyor hatta köreltiyor da diyebilirim. Ama huzurluyum, çünkü büyük umutlar gerçekleşmediği zaman büyük hüsranlar getirir. Bense küçük mutluluklar peşindeyim. Aslında onlar benim önüme çıkınca değerlendiriyorum desem daha doğru. Evet, sizinle sohbet çok güzel:))

      Sil
    6. Mr.Kaplan cevap yorumunuzun 1.kısmında sorduğunuz tüm soruları her fırsatta ben de soruyorum insanlara.
      Geçenlerde evlat edinen bir aile ile ilgili bir video izliyordum, konuşmacı kadın, "Dünya'ya gelmeden önce burada ne deneyimleyeceğimizi kendimiz seçiyoruz" minvalinde bir cümle kullandı. Eğer doğruysa benim seçtiğim yol, bana yaşamın amacının deneyimlemek, sonuna dek yaşamak, tadını çıkarmak olduğunu, bunun dışında ulvi, ilahi bir amaç aramanın saçma olduğunu öğretti. Öğrenmem gereken bu muydu, dersi tamamlayarak mı mezun olacağım bilemiyorum :))

      Cevabınızın 3.kısmında insanın fıtratından bahsetmişsiniz. Tam da anlattığınız gibiyiz. Peki neden aynı/benzer bir fıtrat Tanrı'da da olmasın? Neden Tanrı mükemmel olmak zorunda? İnsan mükemmel değil belki de Tanrı da mükemmel değildir. Ama yok, evreni yaratacak kadar güçlü bir varlık, mutlaka kusursuz olmalı demeyin lütfen :) Genelde hep aynı noktada tökezliyoruz. Hem dinleri kabul etmeyip hem de Tanrı'yı dinlerin anlattığı gibi tanımlamak bence en büyük çelişki. Dinler, Tanrı kusursuz dediği için "Öyleyse neden böyle yapmıyor? Her şeyi biliyor, her şeye kadirse neden şuna göz yumuyor? Neden öyle? Neden böyle?"... Dinleri reddediyorsak Tanrı'ya dinlerden bağımsız bir çerçeveden bakmalıyız. Sorularımızı değiştirmeliyiz Mr.Kaplan :)

      Nasıl bir Tanrı'ya inandığımı, inandığım Tanrı'nın neye benzediğini sormuşsunuz. En basit haliyle, bir yaratıcı var, bizi ve bildiğimiz tüm evreni yarattı. Belki bilmediğimiz, hiç bilmeyeceğimiz ya da öldükten sonra öğreneceğimiz başka canlılar ve evrenler de yarattı. Şimdilik bilmiyoruz :) Bizi bırakıp ne haliniz varsa görün demedi ama yukarılarda bir yerde oturup elinde bir kova mısırla 7/24 bizi izlemiyor bence :)) Ona ulaşmanın çeşitli yolları olabilir. Bem kendi adıma işe yarayan yöntemler biliyorum. Hatta cidden gönülden istersem ve uğraşırsam, gerçekleri duymaya da hazırsam O'nunla sohbet bile edebiliyorum. Korkmayın henüz delirmedim :)))

      Bence Tanrı, kesinlikle korkmamız gereken ya da O'na kulluk etmemiz gereken, yapmazsak bizi cezalandıracak bir "Süper Villain" değil. Onun yerine ihtiyaç duyduğumuzda yanımızda olan bir aile büyüğü gibi. Doğru şekilde sormayı bilene istediği cevabı veren, gerçekten almaya hazır olana şevkati de sevgiyi de sunan eski bir dost gibi. Uzun zaman aramayıp sormasak da kapısını çalınca trip atmıyor ama "Ooo epeydir yoktun!" demeden de durmuyor :))

      Daha da uzun anlatabilirim ama benim inandığım yaratıcı üç aşağı beş yukarı böyle bir şey işte :)

      Sil
  12. Çok çok güzel seslendirme olmuş yazının güzelliğiyle yarışmış yazınızı okumuştum gerçekleri görenlere tercüman olmuş bu güzel yazınız kaleminize sağlık .

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ederim. Güzel sözleriniz beni mutlu etti, sağ olun:)

      Sil
  13. Ne güzel bir şey yapmış Momentos arkadaşımız:)
    Şimdi linke basıp hemen dinleyeceğim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, Momentos güzel şeyler yapıyor:) Umarım beğenirsiniz:)

      Sil
  14. son yazımdaki son iki kitabı kaçırma oku bencesi, leo ve yaratıcı tür, ikisi de insan beyni, düşünce yapısı, yaratıcılık, hayal kurma, bilim ve sanat bileşimi izerine. yaratıcı tür tam senin okuman gerekli olanlardan :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısın, aklımda bulunsun. Okunacak o kadar çok kitap var ki... Oğlumun kütüphanesinden dört kitap daha aldım. Genellikle tek bir tür üzerine eğilmiyorum. Senin önerdiklerin daha çok ilgimi çekecektir. Şimdi elimdeki kitabı bitirmeye çalışıyorum, sanırım okuduklarım arasında en kötü kitaplardan biri ama yarım bırakmak adetim değil. Kitabın kötüsü olmaz diyeceksin, haklı olabilirsin ama yazarın kötüsü olabiliyormuş. Muhtemelen birkaç gün içinde kitaptan bahsedeceğim, epey acımasız olacağım bu kez:)
      Az önce 140journos'un ya devlet başa videosu izledim. Türkiye'de siyaset ve derin devlet konularını içeren, tarafsız, güzel bir belgesel. Öneririm:)

      Sil
    2. journos peku :) hitlerin son 10 günü var bak, journos deyince :) çok okudukça, kitapları yazarları tanıdıkça iyi kitabı seçmek kolaylaşıyor, sağlam yazarlar var, edebiyatçılar tabii, tezer, hesse, kafka, ayfer tunç, tomris uyar gibi :) bir de tehlikeliler var, belli olmazlar yani, ahmet ümit, elif şafak gibi. iyi yazan iyi yazarlar, iyi yazan kötü yazarlar, kötü yazan iyi yazarlar, kötü yazan kötü yazarlar olabiliyor. okudukça seçmek kolaylaşıyor yani. sürprizler az çıkıyor kitaplara yazarlara alıştıkça. tür çeşitliliği iyi bişey tabi :) kötü yazarlar daha çok okunuyor bu arada :) kolay oldukları için :)

      Sil
    3. Hitler'in son 10 gününü izlerim kesin, teşekkürler. Doğrusu kitap seçiminde özel bir gayret göstermiyorum. Yani benim açımdan çok ya da az okumakla bir ilgisi yok. Açıkçası elime ne geçerse onu okuyorum. Elbette okuduğum yazarlar arasında gönlümü fethedenler ve kara listeye aldıklarım var. İlgi alanım dönem dönem değişiyor, bazen mitoloji ilgimi çekiyor, bazen felsefe bazen sanat ya da bilim. Tek bir konuya takılmıyorum. Diğer taraftan konunun yanı sıra kitabın edebi sanat anlamında yaşattığı bir keyif var ki bunu her yazar beceremiyor. Kitabın kolay olanını seçmek istemem. Kolay okunan kitap akılda pek kalıcı olmuyor. Okuma konusunda ulaştığım yerden rahatsızlık duymuyorum. Eskiden zorlanacağım kitaplar bana şimdi o kadar zor gelmiyor. Okuma hızım konusunda pek iyi değilim ama buna da şükür diyelim:)

      Sil
  15. ağaç ev bugün duygu emanette, haftaya entlovin de :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ok Deep, yalnız Hitler'in son on günü filmini bulamadım. Nereden izledin ki sen?

      Sil
    2. https://webteizle.net/izle/altyazi/hitler-the-last-ten-days

      Sil
    3. Teşekkür ederim, izledim darısı diğer Führer'lerin başına:)

      Sil
  16. Merhaba,
    NE kadar güzel bir gelişme gerçekten de, her ikinizi de tebrik ederim.
    Blog dünyasının güzelliği...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba, Evde Yazar. Sizi duymak ne güzel:) Epey ara veriyorsunuz yazılarınıza. Aslında sizin mizahı da içine alan pek çok yazınız Momentos tarafından seslendirilse ne güzel olur. Evet, blog dünyası güzel:)

      Sil
    2. Adımı duyunca hemen geldim :)) Kesinlikle isterim seslendirmeyi. Hemen ilgileniyorum. Teşekkürler :)

      Sil
    3. Evde Yazar, bloga başladığım yıllarda yazılarını beğendiğim bir arkadaş, iyi bir gözlemci. Onun yazılarını sizin sesinizden duymak harika olur Momentos, teşekkürler:)

      Sil
    4. Teşekkür ederim, bilmukabele efendim :) Bu aralar her ne kadar bloguma ve bloglara yeterince zaman ayıramasam da gönlüm sizlerle :)

      Blogdaki "GÜNÜN KONUSU" etiketinden bazı yazılar bulunabilir evet, Corona yazıları mesela.
      Sevgili Momentos'un güzel sesiyle hoş bir anı olur, teşekkür ederim bu arada :)

      Sil
    5. Momentos'un seçimlerine güvenirim. En kısa zamanda onun ağzından güzel bir yazınızı dinleriz umarım:)

      Sil
    6. İzni aldıysam tamamdır efenim. Çok teşekkürler tekrar. :)

      Sil
  17. Yazınızı okumazdan evvel paylaştığınız şarkı eşliğinde okumağa niyet ettim. Ama şarkı söz üzerine olunca okumakta zorlandım ve sessizce devam ettim. Momentos'un kaydını hemen bu yazımdan sonra dinlemeğe gideceğim. Haklı sevinciniz daim olsun, daha güzel sabahlara...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler:) Haklısınız bazı şarkılar sadece dinlemek bazı yazılar sadece okumak için. Fon müziği şiire ve yazılara zenginlik katıyor bazen de. Güzel günleriniz olsun sizin de:)

      Sil