KATEGORİLER

21 Şubat 2022 Pazartesi

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 131

Sevgili DeepTone tarafından organize edilen Ağaç Ev Sohbetleri etkinliğimiz tüm canlılığıyla devam ediyorÖnceki haftaların sohbet konularını ve konu başlıklarını öneren arkadaşlarımızın isim listesini burada bulabilirsiniz. Önümüzdeki hafta 2022 yılının ikinci ayını devirmiş olacağız. Dünyada ve özellikle ülkemizde süregelen pandeminin yanı sıra ekonomi başta olmak üzere karşılaştığımız birçok problem, yaşamımızı az ya da çok etkiliyor. Bilim ve teknolojik gelişmeler insanı daha mutlu etmeye yetmiyor. Sevgili Deep, Ağaç Ev Sohbetlerinde bu haftanın konusunu sen belirle deyince, uzun zamandır zihnimi meşgul eden bazı hususlara ilişkin düşüncelerinizi duymak istedim. 

"Ne için yaşıyoruz? Size göre bizi diğer canlılardan ayıran en temel özellik nedir? Eğer dünyaya gelişinizin bir hikmeti varsa, sizden beklenenleri ne ölçüde yerine getirdiğinizi düşünüyorsunuz?"

Eşime bu haftanın konusu "bu" deyince, soruyu soran kişinin intihara meylettiğini söyledi hemen. Sorunun sahibi benim deyince gülmeye başladı, "Senin gibi rahat bir adam intiharı düşünecek s0n kişi olabilir ancak." dedi bu kez. Soru her ne kadar iç karartıcı görünse de çoğu zaman hepimizin aklını kurcalar durur. Çocukluk döneminden sonra, hayatın akışına kapılıp sürüklendiğimiz yıllar, devamlı bir koşturma ve yaşam mücadelesi içinde geçmekte. Zaman zaman içimize bir hüzün çöktüğünde, bir yakınımızı yitirdiğimizde, canımız bir şeye sıkıldığında, ya da düşünmeye zaman ayırdığımız boş bir anımızda aklımıza düşer bu soru, ne için yaşıyoruz?

İlk akla gelen cevap, "bilmiyorum" olur muhtemelen. Biraz daha derin düşününce, bunun sakıncalı bir soru olduğuna kanaat getirir, yaşamın sonunda bir şey elde edilemeyeceği gerçeği karşısında hayatın  boş olduğunu düşünüp hiçbir şey yapmak gelmez içimizden. Çok kitap okuyayım, çok zengin olayım, doktor olayım, dünyayı gezeyim, peki sonra... Kocaman bir hiç! Bu bilinmezlikten sebep, ortaya çıkan dinler ve türlü inanç sistemleri insanın belki de asla cevap veremeyeceği bu soruya kendilerince bir takım rivayetler ileri sürmek suretiyle gönüllerdeki boşluğu doldurup insanların yüreğine su serpiyor. Dindarlar, dünyanın biz insanlar için "bir imtihan yeri" olduğuna inanır. Bu bazı insanları büyük ölçüde rahatlatıyor belki ama konunun sadece inanç ekseninde ele almak bana kâfi gelmiyor.

Bence, tesadüfen yani şans eseri geldik dünyaya. Ne kadar özel olduğumuzu göstermek için milyonlarca sperm arasındaki yarışta birinci olduk diye hep bize gaz verir kişisel gelişimciler. Acaba gerçekten öyle mi? O yarışta en iyisi biz miydik? Onca sakat doğum bu tezi çürütmüş olmuyor mu?  Madem bu bir yarış, o zaman milyonlarca benzeri arasında, ipi ilk göğüsleyen, en iyi, en sağlıklı, en akıllı, en gürbüz olmuyor bazen? Görüyorsunuz, işte bu bir şanstan ibaret sadece. Bazı kardeşlerimiz yumurtaya uzak düşüyor, bazıları ise bu rastlantısal yolculukta aniden önünde beliren yumurtaya bodoslamasına çarpıyor. Ya da  şanssızlık! Kim bilebilir, belki de bizi içlerinde en salak bulmuş olabilir diğer milyonlarca kardeşimiz, hepsi bir olup dolduruşa getirmiş olabilirler bizi, hep bir ağızdan, hadi aslanım sen yaparsın, bak dünya nefis bir yer demiş, hatta arkamızdan itmiş olamazlar mı? Olabilirler, bence. Bakın bunu size ispatlayamam ama kabul edin, siz de aksini ispatlayamazsınız.

Neyse, öyle ya da böyle, geldik işte dünyaya bir şekilde. Madem geldik ve bizleri yaşatmak için ellerinden geleni yaptı anne ve babalarımız, her şeyden önce bize duydukları karşılıksız sevgiye bir karşılık vermek durumundayız. Onlar ölmemizi bırakın en ufak bir acı çekmemizi bile istemezler. O halde yaşayacağız ve kendimize iyi bakacağız. Sonra onların istedikleri gibi güzel bir eğitim alacağız ve ardından iyi bir meslek sahibi olacağız. Yaşamak için başımızı kurtaracak, evlenip çoluk çocuğa karışacağız. Annelerimiz, babalarımız mutlu mu, mutlu. Fakat yeni bir yaşam nedenimiz zuhur ediyor bakın şimdi. Eşimiz, çocuklarımız... Birlikte bir yaşam sürmeye söz veriyoruz, iyi günde, kötü günde, sağlıkta, hastalıkta, varlıkta, yoksullukta. Eee, söz namus. Ya çocuklar? Onlar da aman bizi bir an önce dünyaya getirin diye yalvarmadılar bize herhalde. Anne ve babaları olarak bizler karar verdik onları yapmaya, her ne kadar büyüklerimizden gelen baskısının bir miktar payı olsa da. Artık çocuklar için yaşamak gerek bir de. Bu döngüyü bir sorumluluk ya da bir görev olarak düşünmek mümkün ancak onlar benim yaşama nedenlerim. Şimdi şaşıracaksınız belki, soracaksınız bana, mutluluk yaşamın neresinde? Gayet basit cevabım, onlar mutlu, ben mutlu. 

Peki, bireysel olarak haz aldığım, mutlu olduğum, iyi ki doğmuşum bu hayatı yaşamışım dediğim anlar yok mu? Var elbette, bu kötüler dünyasına gelmeseydim keşke dediğim anlar olduğu gibi... İnsan her zaman önüne bazı hedefler koyar. Ne için yaşıyorsun diye sorulduğunda, ya da kendi kendine neden yaşadığını sorduğunda, o hedefleri gösterir. Önceleri, güzel bir yaşam sürmek olur hedeflerimizin en başında. Güzel yaşayınca ne olacak? Mutlu olacağım, deriz. Belki sorun burada, mutluluk dediğimiz anlık bir şey. Anında gelir, geçer... Karşımıza mutlu olacağımız küçük ya da büyük hedefler koyarız devamlı. Onların bir kısmı istediğimiz gibi gerçekleşir, mutlu oluruz bir süre, sonra geçer. Mutluluk kırpıntıları, acıların, zorlukların, sıkıntıların arasına serpiştirilmiş, onların ne zaman karşımıza çıkacağını bilemeyiz. Yani özetle, yaşama gereğinden fazla anlam yükleyip ondan çok şey beklemenin doğru olmadığını düşünüyorum. 

Bence diğer canlılardan farklı değiliz. Düşünen tek varlık olarak böbürlenmemize hiç gerek yok öyle. Ne için yaşadığımızı bilemediğimiz sürece bu konudaki fikrim bu. İnsanoğlunun bilemediği, çözemediği o kadar çok şey var ki... Diğer canlılar da aynı insanlar gibi doğuyor, büyüyor, kendisine benzer bir varlık bırakıp geldikleri gibi yok oluyor. Aklımız bize ne kazandırdı? Birbirimizi boğazlamayı, dünyayı kirletmeyi, birbirimize kazık atmayı sadece. Ha az kalsın unutuyordum, doğru, bir de İHA'lar, SİHA'lar yapmayı...

Elbette dünyaya gelişimin bir sebebi var. Neyse ki bilim bunu çözmüş. Tahmin ettiğiniz gibi yıllar önce dünyaya gelmeme annemle babam sebep olmuş! Sebep belli! Hem ailemin hem de toplumun tam da beklediği bir insan oldum evet. Ruhum anarşist olsa da düşündüklerimi eyleme dökemedim. Evet, korkudan, niçin korktuğumu da bilmiyorum. Belki de bu yüzden yaşıyorum hâlâ, niçin yaşadığımı bilmeden...

17 yorum:

  1. eh bu dünyada zayıf olanlar tutunamıyor, bir şekilde eleniyor. yaşamak mutlu etmek yani, iyimiş :) eh karamsarlıkla iyimserliği biraz dengelemişsin bu sefer, karamsarlık üstün gelmemiş :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaşadığımız koşullar altında azami iyimserliğim ancak bu kadar oluyor işte. Sokak röportajları beni fena etkiliyor. Benim durumum iyi diye sıkıntı çeken insanları yok sayamıyorum. Onlar için ne yapıyorsun desen, hiçbir şey. Yani pansumanla kanseri tedavi edemezsin. İnşallah iyi bir şeyler olur. Bir de şimdi Rusya Ukrayna'ya girerse yandı gülüm keten helva:)

      Sil
  2. Niçin yaşıyorum diye soran insandır:)

    YanıtlaSil
  3. yarış kısmını çürütmüşsünüz gerçekten:) bu konudaki arastırmalar yumurtanın spermi sectiğini doğrular nitelikteydi yakın zamanda okuduğum haberlere göre ama cok merak etmediğimden takip etmedim bu sorunun cevabını

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bütün sorumluluğu yumurtaya yüklemek ne kadar doğru bilemiyorum:) Eğer öyleyse işi hayli zor:) Bu konuyu biraz daha araştırmak lâzım öyleyse. Teşekkürler.

      Sil
  4. Teşekkür ederim:) Yine de fazla düşünmemek gerekir ama düşünmeden de edemiyor insan. Bu soruya verilecek cevabın bulunulan yaşla ilgisi olduğunu düşünüyorum. Gençken ileriye dönük hedefler, hayaller çok fazla. Üstelik enerjinin en yüksek olduğu bir dönem bu. Yaş ilerledikçe hayallerin, hedeflerin bir bölümünü gerçekleştiriyor, bir bölümünün de erişilmez olduğunu anlayıp kabulleniyorsunuz. İşte bundan sonra bu soru daha çok geliyor insanın aklına. Çünkü geçmiş yaşantınıza bakıyorsunuz, elinizde ne var ne yok. Bir nevi hayatınızı gözden geçiriyorsunuz, kendinizle hesaplaşma yani. Eğer geride bir iz bırakabildiğinizi düşünüyorsanız ne alâ. Aksi takdirde bu soruyu daha çok soruyorsunuz kendinize:)

    YanıtlaSil
  5. Güzel ve zor bir konu. İnsan ne düşüneceğini bilemiyor. Konuya bakıp karaladım bakalım ben de birşeyler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında hiçbir zaman gerçek cevabı bulamayacağımız ama varlığımızı kanıtlamak için bir şeyler uydurmaya çalıştığımız bir konu:) Ziyaret edeceğim elbette, teşekkür ederim:)

      Sil
  6. "özetle, yaşama gereğinden fazla anlam yükleyip ondan çok şey beklemenin doğru olmadığını düşünüyorum. "

    Güzel bir özet olmuş bu.

    Özde ben bir insan olmaya geldim der Nimri Dede. Sorunun cevap olarak ana cümlesi bu bana göre.

    Konu güzel, derin ve teferruat istiyor.Müsait olunca yazayım ben de :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değil mi, abartmaya hiç gerek yok:) Nimri Dede güzel söylemiş ama onu anlayan kaç kişi var acaba? İnsan olmak insanlarda neyi çağrıştırıyor onu bilmek lâzım belki de. İnsan olmak derken sadece bir canlı türünden bahsedilmediğini görmek gerek. Yazın tabii, okuyup anlamaya çalışalım birbirimizi:)

      Sil
  7. Şuraya bir link’ceğiz bırakayım: https://onikincikattan.blogspot.com/2022/01/kimsin-ne-istiyorsun.html?m=1
    Videoyu izlemenizi isterim, muhteşem.
    Kalabalıktan gelemedim, bu yazınıza rahat vakitlerde mutlaka yoruma geleceğim, konu muhteşem:) saygılar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler. Yorumunuzu görür görmez linkteki videoyu izledim. Blog yazarı arkadaşın yazısını okudum ayrıca. Kimsin?, Ne istiyorsun?, düşündüren, kişiye ve zamana ve mekâna göre değişen ve ilginç cevapları olan sorular. Bu sorular bana nedense Orhan Veli'yi hatırlattı.

      "Bir garip Orhan Veli'yim
      Veli'nin oğluyum
      Tarifsiz kederler içindeyim."

      Sağ olunuz:)

      Sil
  8. "... yaşamın sonunda bir şey elde edilemeyeceği gerçeği karşısında hayatın boş olduğunu düşünüp hiçbir şey yapmak gelmez içimizden." Bu duyguyu çok iyi biliyorum ama hemen arkasından kendime şöyle diyorum: Neden hep sonrayı düşünüyoruz? Yaşamın sonuna varana dek olan kısım önemli aslında. Ortalama 70 yıl yaşadığımızı düşünelim. 70 yıl boyunca hayattan zevk almak ve mutlu olmak için elimize binlerce fırsat çıkacak. "E sonra? Nasılsa öleceğiz!" diyerek hepsini heba etmek çok saçma olur bence. Neden yaşıyoruz sorusunun cevabını aramak yerine "Nasıl daha güzel yaşarız?" sorusuna odaklanmak daha işlevsel. Ne olsa mutlu hissederiz?

    Sizin de bahsettiğiniz küçük-büyük hedefler bizi yolda tutan, devam etmeyi sağlayan şeyler aslında :) Henüz olmamış ve ne zaman olacağı belli olmayan ölüm ve sonrasında ne var gibi şeyleri düşünmek yerine önümüzde olan, yapabileceğimiz ve anlık bile olsa mutluluk verecek şeylere bakmalıyız. Kısacası bence yaşamın anlamı "yaşamak", illa ki arkasında gizli büyük bir anlam olmak zorunda değil :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşin ilginç yanı Mrs. Kedi, sonrayı düşünmek beni mutsuz etmiyor! Düşünmeye sınır koymak mümkün değil. Sadece yaşadığımız şu anı değil, geçmişi ve geleceği de düşünüyoruz. Bunu ister istemez yapıyoruz. Düşünce bu, istediğimiz yere yönlendirmenin imkânı yok. Düşünmeyelim derken, o gider özellikle aklımıza düşürür onu:) Sonrayı düşünmek beni niye mutsuz etmiyor; belki bir kabulleniş bu, teslimiyet. Fakat mutlu olmama asla engel değil. Elbette karşıma çıkan güzel şeylerden mutlu oluyorum. Yaşamın bir anlamı olmak zorunda değil sanırım, böyle düşünmem sayesinde mutluyum belki, sebebi yaşamı abartmamam olabilir, kim bilir?:)

      Sil
  9. ağaç evi yazanları okuyon de mi :) paqzartesi manxcat yazcek :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bugün geride kalanları tamamlayayım:) Mrs. Kedi yazacak, evet, biliyorum.

      Sil