KATEGORİLER

9 Haziran 2022 Perşembe

HUZURSUZLUK - ZÜLFÜ LİVANELİ

Kitabın Adı: HUZURSUZLUK

Yazar: Ömer Zülfü LİVANELİ

Sayfa Sayısı: 154

Yayınevi: Doğan Kitap 

Türü: Roman

Son sözümü baştan söyleyeyim, Livaneli yazdığı bu kitabı değil, adını satışa çıkarmış. Kapakta büyük puntolarla göze çarpan "Livaneli" sözcüğü bunu adeta kanıtlıyor. Doğal olarak Livaneli adını görünce beklentiler yüksek oluyor. Huzursuzluk, sanırım bu yüzden beni hayli sukutuhayale uğrattı.

Romanın konusu şöyle; İbrahim, İstanbul'daki bir medya kurumunda çalışmaktadır. Kısa bir süre önce Amerika'da yaşamaya karar veren çocukluk arkadaşı Hüseyin'in ölüm haberini alınca, cenazeye katılmak ve konuyu araştırmak üzere memleketi Mardin'e gider. Mardin'de bir üniversitenin sağlık bilimleri bölümünü bitiren Hüseyin, nişanlı olmasına rağmen gönüllü olarak görev yaptığı göçmen kamplarından birinde yaşayan Ezidi kızı Meleknaz'a görür görmez aşık olur. Türlü işkencelere maruz kalan genç kadının uğradığı tecavüz sonucunda gözleri görmeyen bir bebeği olmuştur. Genç kadını, bebeğiyle birlikte evine getirir. Hüseyin'in ailesi, Meleknaz'ın Ezidi mezhebinden olduğunu öğrenince onları yanlarında barındırmak istemez. Bunun üzerine genç kadın çocuğunu alıp evden kaçar. Hüseyin kızın peşine düşer ancak gerek çevresi gerekse örgüt tarafından tehdit edilir. Zorlukla Meleknaz ve bebeğini bulan Hüseyin ve onları İstanbul'a göndermeyi başarır. Bunun üzerine Işid'çiler tarafından saldırıya uğrar. Canını zor kurtaran Hüseyin, ailesinin baskısıyla Amerika'ya yerleşir. Gel gelelim kader orada peşini bırakmaz. Çıkan bir gösteride Müslüman karşıtları tarafından bıçaklanarak öldürülür. Yaşanan bu olayları adeta bir dedektif gibi iz sürüp ortaya çıkaran gazeteci İbrahim'in aslında merak ettiği çocukluk arkadaşı Hüseyin değil Meleknaz'dır. Romanın son bölümünde İstanbul'da onun izini bulsa da devamı gelmez.

Romanda "harese" öyküsünü ilginç buldum. Ortadoğu'nun kana doymayan coğrafyasını güzel yansıtıyor. 

"Harese nedir, bilir misin? Develerin çölde çok sevdiği bir diken var. Deve, dikeni yedikçe ağzı kanar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Kanadıkça yer, bir türlü kanına doyamaz... Ortadoğu'nun adeti budur, tarih boyunca birbirlerini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur." 

İkinci olarak yazarın Suriye'de kendi halinde hayata tutunmaya çalışırken Işid zulmüne uğrayan Ezidi topluluğunun bilinmeyen ya da yanlış bilinen yönlerini anlatması bende merak uyandırdı. Oldukça garip adetleri olan bu insanların yasak listesi hayli kabarıkmış. Romanda onlardan bahsederken maruldan korktukları bana biraz abartılı gelmişti. Gerçekten de marul ve bazı sebzelere karşı alerjileri! varmış bu kardeşlerimizin. Araştırıp öğrendim; Ezidiler, bir din aliminin adını çağrıştırdığı için marul yemiyor, marul yetiştirilen yerlere yaklaşmıyor, mavi renkten uzak duruyorlarmış!

Bunlar dışında olumsuz olarak eleştireceğim hususlar var. Kurgu zorlama, ifadeleri yüzeysel ve basit geldi bana. En dramatik olayları okurken dahi heyecan vermedi. Eksik bir şeyler olduğu kesin. Betimlemelerden yoksun, edebi bakımdan yetersiz bulduğumu söylemeliyim. Kitabın yazıldığı yıllarda gündem olan Işid terör örgütünün medyaya düşmüş, herkesçe bilinen vahşi eylemlerinden yola çıkılarak yazılmış, ısmarlama bir kitap hissi uyandırdı bende. Bütün bunların üstüne tüy dikercesine Angelina Jolie'nin Mardin'e yaptığı mülteci ziyaretini hikayeye dahil etmesi ve onun memelerinden bahsetmesi bu kadar da olmaz dedirtti. Romanı seven ve hatta okurken her sayfasında gözyaşı dökenler var, fakat...

Yukarıda bahsettiğim iki konu hariç haberlerden öğrendiklerimizin dışında yeni bir şey yok romanda. Evet, Işid kafalar kesen, kadınlara tecavüz eden kirli bir İslâmi terör örgütü. Tanınmış bir yazarın kitabını okurken karakterleri, kişileri, mekânları ve olayları yeterince tasvir ederek zihinlerde canlandıran, kelime oyunları ve edebi sanatlarla zevk veren bir üslûp beklerim.  

"Ertesi gün hiçbir şey rüyamdaki gibi olmuyor. Angelina Jolie'yi getiren özel jet akşam saat 20.00'de ıssız tarlaların arasındaki Mardin Havaalanı'na iniyor. Vali yardımcısı ve resmi bir heyet karşılıyor onu ve yanındaki Birleşmiş Milletler temsilcilerini. Gazetecilerin yaklaşmasına izin verilmiyor, bir polis kordonunun arkasında herkes birbirinin sırtına çıkarak bir kare fotoğraf alabilmek için çırpınıyor." 

Issız tarlaları çıkar, devrik cümleleri düzelt, olsun sana gazete haberi. Evet, terörün acımasız yüzüne ışık tutuluyor, dini ve kültürel baskılara dikkat çekiliyor ama okura verilen bu mesajlar doğallıktan uzak, ısmarlama duruyor. Yani oturup bir roman yazayım da, biraz Işid'e giydireyim, farklı mezheplere mensup insanların arasındaki çelişkiden bahsedeyim denmiş adeta. Romanda aşk var ama aşktan hiç söz edilmiyor. Hüseyin canını tehlikeye atıp Ezidi kızı Meleknaz'a nasıl tutuldu birden, neyini beğendi, aralarında ne geçti bilen yok. Damdan düşmüş, aşık olmuş, üstelik gül gibi nişanlısını bir kalemde silerek. Yok, bu kitapta pek çok şey eksik. Üzgünüm Livaneli, biraz aceleye gelmiş, bence olmamış...

14 yorum:

  1. "Kurgu zorlama, ifadeleri yüzeysel ve basit geldi bana. En dramatik olayları okurken dahi heyecan vermedi. Eksik bir şeyler olduğu kesin. Betimlemelerden yoksun, edebi bakımdan yetersiz bulduğumu söylemeliyim. Kitabın yazıldığı yıllarda gündem olan Işid terör örgütünün medyaya düşmüş, herkesçe bilinen vahşi eylemlerinden yola çıkılarak yazılmış, ısmarlama bir kitap hissi uyandırdı bende. Bütün bunların üstüne tüy dikercesine Angelina Jolie'nin Mardin'e yaptığı mülteci ziyaretini hikayeye dahil etmesi ve onun memelerinden bahsetmesi bu kadar da olmaz dedirtti. "

    Mr. Kaplan, hatırlarsanız geçenlerde Seranad'ı okumuş ve çok benzer şeyler hissetmiştim. Başlığı görür görmez hayal kırıklığınızı yazacağınızı tahmin etmiştim. Sevenleri olmasına rağmen benim için Zülfi Livaneli bir yazar olarak tam bir hayal kırıklığı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sizin Serenad yazınızı ve orada yaptığım yorumu tekrar okudum. Görülen o ki, yazarı eleştirirken siz, ben ve bizim gibiler aynı noktalara parmak basmışız. Serenad, kafamdan tamamen silinmiş ama eşimin beğendiğini hatırlıyorum. Livaneli'nin okuduğum son romanı Huzursuzluk'u o da eleştirdi. Livaneli ilk zamanlar sevdiğim bir yazar değildi, bazı kitaplarını güzel buldum, tam hakkında iyi şeyler düşünmeye başlıyordum ki, bu kitabıyla bir kez daha şansını kaybetti. Beklentiler farklı olabilir ancak yazarın adı ne olursa olsun eğer ortaya koyduğu eser övgüyü hak etmiyorsa, sıradan, hatta kötü yazılmış ise bundan açık yüreklilikle söz etmemek kaliteli eser üreten diğer yazarlara karşı büyük haksızlık olur kanaatindeyim Mrs. Kedi. Bu yüzden eleştirilerimizde dürüst, yeri geldiğinde acımasız olmak gerektiğine inanıyor, bu davranışımızın yazarın hatalarını görmesi ve bir daha aynı hatalara düşmemesi bakımından son derece yararlı olduğunu düşünüyorum. Her şeyden öte Livaneli, kitap yazmayı artık meslek haline getirmiş, bu işi para kazanmanın bir aracı olarak görmekte. Dolayısıyla zamanı geldiğinde yeni bir kitap çıkarmak için zorluyor kendini. Yazar dediğin, kendini bu kadar kasmamalı, ticari kaygılarla yazılan kitabın hiçbir değeri yok gözümde. Edebi eser üretmek insanın içinden gelmeli, fizik kitabı yazmaya benzemez bu iş:)

      Sil
  2. Livaneli hiç okuyamam çok çok fazla didaktik yazıyor. İlk olarak Mutluluk romanından uyarlanan filmi seyretmiştim, madem kitabı var okuyayım dedim, bana uymadığını fark ettim ve orada bıraktım. Sonrasında yazarın bir kitap söyleşisine katıldım Serenad kitabı yeni çıkmıştı tüm konuklar ne kadar muhteşem olduğundan bahsediyordu, yazara imzalatmak için alayım bari dedim ve o romanda da aynı şeyleri hissettim (hatta Mutluluktan daha kötüydü), sonuçta iki kitapla yazara noktayı koymuş oldum. Herkes neden bu kadar çok seviyor çözememiş durumdayım. Elinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence tribünlere oynuyor. Belli bir seviyenin üzerindeki okurun ilgisini çekebilecek kalitede bir yazar değil Livaneli. Eserlerini okurken insana arzuladığı zevki vermiyor. Gereksiz ajitasyon yapıyor, nabza göre şerbet veriyor. Yazdığı eserler genellikle derinlikten uzak. Sebebini bilmiyorum, ticari kaygılar mı, yeteneksizlik mi, aceleye getirilmişlik mi? Pek çok kişi tarafından sevilmesinin nedeni, insanların popülizme verdiği değer ve kolaycılığa kaçılması olabilir belki. Teşekkür ederim:) .

      Sil
  3. Bayıldım yorumlarına.
    Gerçekten.
    Açıklayıcı, altını çize çize ve son derece hak verdiğim eleştiriler bunlar.
    Emeğine sağlık... çok severek okuduğum biri değildi zaten Livaneli..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Bu yazarları okumanın faydası var bence:) O kadarını ben bile yazarım diyebiliyorsun. Lâkin usta bir yazarı okuduğumda sen kim yazmak kim hissine kapılıyorsun. Livaneli'nin bütün kitapları için kötüdür diyemem ama usta bir yazara yakışmayan kitaplar da yazmış maalesef.

      Sil
  4. E, Livaneli :)) Bol mesaj az edebi yetenek. Çok fazla ün, popülerizm. Bence modası 90'ların sonunda geçti o tarzın ama işte.. Her tarzın bir miktar okuru oluyor mutlaka.
    Çok acımasızca olmuş olabilir ama (deneyip) sevmediğine de sevmem diyebilmeli insan.
    Ayfer Tunç okudunuz mu sevgili Kaystros? Tarzını her kitapta değiştiren, çok ilginç bir yazar olarak görüyorum kendisini, sizin fikirlerinizi de merak ediyorum :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Blogumu taradığımda Ayfer Tunç'la ilgili şu paragrafa rastladım.
      "Kaliteli blogları okumaktan kitap okumaya fırsatım olmuyor. O bloglardan birinde bir anı yazısı okudum. Yazarını tanımadığım için utandım. "O zamanlar" isimli blogta yayınlanmış Ayfer Tunç'un ödül kazanmış "Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek-70'li Yıllarda Hayatımız" isimli kitabı. Kitaptan yapılan alıntıda yazar, çocukluk ve gençlik yıllarımızı o kadar güzel anlatmış ki..."
      Sanırım bahsi geçen blog kapatılmış ama alıntıyı https://www.facebook.com/OOZAMANLARDA/posts/1438627112817850:0
      adresinde görmek mümkün. Benim çok hoşuma gitmişti. Uzun zaman oldu, biraz araştırayım bakalım:) Zülfü Livaneli için söyledikleriniz tam isabet:)

      Sil
  5. annem pek seviyor bu yazarı, daha hiç okumadım, ayfer tunç ise güncel yazarlarda en sevdiğim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Senin bu yazarı hiç okumadım demene şaşırıyorum. O kadar kitap, dergi okuyan bir insan merak edip otuzun üstünde kitap yazmış bir Türk yazarın hiçbir kitabını nasıl okumaz? Hiç mi merak etmedin?:))

      Sil
    2. yanii, müzisyen ve gasteci olarak görüyom da yazar olarak göremiyom herhalde, gasteci yazarlara, yani gastede de yazanlara ilgi duymuyorum, mesleği edebiyat ise okey :)

      Sil
    3. Zülfü müzisyen, senarist, politikacı, yazar ve film yönetmenidir. Gazetelerde makale yazarlığı yapmıştır sadece bildiğim kadarıyla. Gazeteci deyince şaşırdım birden. Kitaplarının tamamını edebi eser iddiasıyla çıkarmıştır. Yani Uğur Mumcu, Soner Yalçın, Yılmaz Özdil gibi araştırmacı gazeteci yönü olduğunu düşünmüyorum. Yazdığı romanlardan bazıları, idare eder bazıları ise her ne kadar toplum tarafından sevilse de bana göre kötüdür:)

      Sil
  6. Livaneli türküleriyle yetinsek güzel olacak gibi. Ay birde tiyatrosu her sene yayınlanan Leyla'nın Evi var merakımda, onu da okuyan olursa yorumlarda buluşalım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence de. Bazı romanları idare eder. Serenad, Kardeşimin Hikayesi gibi. Leyla'nın Evi'ni okumadığım için bir yorum yapamam. Özellikle son romanlarında sanırım ismini satıyor.

      Sil