KATEGORİLER

13 Eylül 2022 Salı

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 160

Sevgili DeepTone tarafından organize edilen Ağaç Ev Sohbetleri etkinliğimiz tüm heyecanıyla devam ediyorÖnceki haftaların sohbet konularını ve konu başlıklarını öneren arkadaşlarımızın  isim listesini burada bulabilirsiniz. Bu haftanın konusu sevgili  Sessiz ve Derin / DeepTone'dan geliyor:

"Şu anki yaşamınız veya gelecek için kişisel korkularınız nelerdir? Aile ve çevre değil, sadece sizi ilgilendiren korkulardan bahsedelim."

Kişisel olarak hiçbir şeyden korkmuyorum demek hayli iddialı olur. İlk bakışta anlık bir tepki olduğunu düşünüyorum korkunun. Korkmama neden olabilecek ortamlardan kendimi sakınırım. Sözgelimi, dünyanın her şehrinde suç oranının yüksek olduğu yerleşim bölgeleri vardır. Adam durup durduk yerde gelir, başına silahı dayar, ya da bıçağını çeker. Böyle durumlarda korkarım elbette. Ancak bu tür yerlerde bulunmadığım ve bulunmayı da düşünmediğim için buna benzer korkular yaşamam. Fakat ne kadar kaçmaya çalışsan da bela gelir seni bulur yine. Müteahhitlik yaptığım dönemde mafya bozuntuları ofisi basıp silahlarını doğrultmuşlardı üzerimize. Kaç çocuğun var diye sorduklarında hafif bir tedirginlik geçirmiş olsam da korktuğumu söyleyemem. Zira kimseye zararım dokunmadığına inancım tamdı ve bu yüzden bana zarar verebileceklerini aklımın ucundan geçirmiyordum. Bunun sadece korkutmak, yıldırmak ve ihaleye girmemizi önlemekle sınırlı kalacağından neredeyse emindim. Adamlar beni ayağımdan, ortağımı can tehlikesi yaratacak bir yerinden vurdular!

İrili ufaklı trafik kazası yaşadım. Sakinliğime hâlâ hayret ederim. En kritik anlarda içimde bir his bana bir şey olmayacağını fısıldıyordu sanki. Öyle günlerden biriydi; yağıştan dolayı yolda su birikintileri oluşmuştu. Şoför, genel müdürümle birlikte Adnan Menderes Havaalanına yetiştirmeye çalışıyordu bizi. Viraj olmasına rağmen süratimiz hayli fazlaydı. Aquaplaning denilen kızaklama olayını yaşadık. Araba kontrolden çıkıp hızlı bir şekilde savrulmaya başladı. Kesin takla atacağız diye düşünmeye başladım saniyeler içinde. Ne şoförün ne de bizim sesimiz çıkıyordu, hep birlikte sonumuzu bekliyorduk. Bu durumda bile korktuğumu söyleyemem. Şöyle düşünüyordum saatler gibi gelen saniyeler içinde. Yaşayacağım kadar yaşadım, demek sonum böyle olacakmış! Araç orta refüjden yan şeride çıkmaya çalışırken saplanıp kaldı. Bu kez şanslıydık, kimsenin burnu kanamadı. Şoför korkudan küçük dilini yutmuştu. Nihayet bir gün sonra kendine gelip telefon etti ve geçmiş olsun dedi! 

Seller, depremler korkutucudur. Can kaybının olduğu büyüklükte bu tür afetler yaşadım. Sel suları, şantiyedeki koca koca iş makinelerini birer çakıl taşı gibi önüne katıp sürüklemişti. Özellikle son İzmir depreminde elimle tuttuğum duvarın bir kâğıt gibi kıvrıldığını gözlerimle gördüm. Bu tür afetlerin ne kadar büyüyeceğini kestirmek mümkün olmuyor. Sel sularının ha geçti ha geçecek derken sürekli yükseldiğini ve bu yükselmenin cana, mala ne kadar büyük zararlar vereceğini kestirmek imkânsız. Deprem de aynı şekilde bitti, bitecek derken hangi şiddete yükseleceğini, ne kadar süreceğini bilemiyoruz. Şimdi bu tür olaylar doğal olarak korkutur beni de.

Yukarıda, korkuyu, ilk bakışta anlık bir tepki olarak gördüğümü ifade etmiştim. Biraz kafa yorunca söz konusu duygunun zamana yayılabileceğini düşünmeye başladım. Aslında uzun süreye yayılan korkulu bir durum yaşamadığımdan olsa gerek korkuyu hep anlık bir reaksiyon gibi değerlendiriyorum sanırım. Örneğin, açlık, kıtlık, savaş yaşamadım. Şahit olduğum tek savaş, Kıbrıs Barış Harekatı'ydı. İzmir'de Yunanistan'ın burnunun dibindeydik. Verilen talimat gereği, pencerelerimizi mavi kâğıtlarla kaplamış, karartma uygulamıştık. Koca savaş gemileri batırılıyor, savaş jetleri havada uçuyordu. Hani bir an düşünüp başımıza bir bomba düşeceği aklımın ucundan dahi geçmemişti. Nedenini bilmem ama bir an dahi korktuğumu hatırlamıyorum. Yakın dönemde pandemi olayını yaşadık. Evlere hapsolduk, maskeler, aşılar, yüzlerce ölüm haberi. Yine korkmadım, elbette bir sonu gelecek ve bir şekilde aşacaktık bu durumu. Sonuçta ölümden de korkmadığımı fark ettim. Ölüm, doğum kadar doğal bir şey değil miydi? Zamanı gelince kaçma imkânı olmayacağını biliyordum. Acaba bu düşünce mi beni korkusuzluğa iten bilmiyorum. Fakat bir de şöyle düşünüyorum. Bugün duyduğum habere göre, devam eden Ukrayna-Rusya savaşında esir askerlerin cinsel organlarını kesiyorlarmış. Savaşın ahlaki yönü yok, son derece acımasız. Şu an bulunduğum yerden ahkâm kesmek kolay. Bununla birlikte savaşı yaşamış, açlık ve kıtlıkla boğuşmuş nice insan var, onlardan hiçbirine haksızlık edemem, hiçbir şeyden korkmuyorum diyerek böbürlenemem. Eğer, Nazi zulmünde bir Yahudi olsaydım, Hitler'den korkar, altıma bile kaçırırdım. 

Bugün, kişisel olarak yaşadığım duygu korkudan ziyade endişe... Gelecek seçimde yirmi yıllık iktidar değişmezse her an korkuya dönüşebilecek bir endişe! Elleri satırlı yobazların biz çapulcu gâvurları, çürükleri, sürtükleri kesecekleri endişesi... Endişenin bulunduğu şekliyle kalıp korkuya dönüşmemesinin tek nedeni sadece içimde hâlâ taşıdığım bir parça umut. İç savaş korkusunu ortadan kaldırabilecek son ümit. Provayı 15 Temmuz'da yaptılar zaten. Neyse ki, kontrol ellerindeydi yerli ve milli Hitlerlerimizin, mafya ve çete bozuntularının. Çünkü dıştan destekli bir provaydı bu. Ya kontrolü elden kaçırsalardı, kardeşi kardeşe düşürselerdi! Kan gövdeyi götürürdü o zaman. Korkmuyorum diyen kalmazdı ülkede. Fakat, ben, her şeye rağmen Atatürk'ün ülkeyi emanet ettiği gençliğe güveniyorum ve tüm gençleri korkularıma siper ediyorum. 

13 yorum:

  1. Yaşadığınız olaylar gerçekten korkunç bana göre, buna karşın sakinliğinizi korumanız da sizin hayatı ele alış biçiminizi gösteriyor. Gelecek için endişe ve korkularımız olabilir, ben de ülkenin geleceği için endişe ediyorum. Son cümlenizi ise ayrıca çok beğendim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Deep sorusunu şu an ve gelecek zaman ile sınırlandırmış. Bu zamanlar için tek endişe ve korkumu yazımın sonunda anlattım. İster istemez geçmiş zamana kaydım. Yazmayı unuttuğum ve benim için en korkutucu olan, başka bir an var ki, ne kadar korktuğumu size anlatamam. Birinci körfez savaşı öncesi Irak'taydık. Erbil çarşısında alışveriş ediyorduk. Çarşının kurulduğu sokak ve ona açılan onlarca sokak son derece kalabalıktı. Kızım birkaç aylıktı ve kucağımdaydı. Oğlum 2,5-3 yaşlarında, annesinin elini tutuyordu. Sakin ve iyimser bir insanım. O zamanlar teflon tavalar yeni çıkmış ve dükkânların birinde bulmanın sevincini yaşıyorduk. Oğlan annesinin elinden kurtulmuş, sırra kadem basmıştı. Arıyoruz, bakıyoruz çocuk yok. Güzel bir çocuktu, yemyeşil gözleri vardı. Eyvah kaçırdılar çocuğu dedik. Ben birazdan çıkacak ortaya umuduyla sağıma soluma bakarken eşim çoktan sinir krizleri geçirmeye başlamıştı bile. On beş dakika geçti, çocuktan haber yok! O zaman gitti çocuk dedim içimden. Elim ayağım kesildi. O anki korkum, korkuların zirvesiydi. Ne silah ne bıçak onun kadar korkutabilirdi beni. Birazdan çevredeki esnaflardan birinin kucağında getirdiler oğlumuzu. O panik ve heyecanla sarıldık çocuğa. Kendimizi o kadar kaybetmiştik ki, ne ben ne de eşim, arkada işlek caddelerden birinde karşıya geçmeye çalışan çocuğu bulup getiren esnafa teşekkür etmeyi aklımıza getirmediğimiz için hâlâ hayıflanırız. Her ikimiz de ölmüş ve yeniden dirilmiş gibiydik...

      Sil
  2. Dünyada korkutucu çok fazla şey var ve bunların başında insan geliyor bence ve hiçbir şey de insan kadar korkutucu değil. Ne yapacağı belli olmayan, aklına eseni yapan, beyin gibi bir şeye sahip olmasına rağmen sonuçlarını düşünemeyen ilginç yaratıklarız.

    Ofisinizde yaşadığınız duruma çok üzüldüm, geçmiş olsun -ki geçmiş sanırım, eski bir olay galiba-.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Size tamamen katılıyorum. Evet, oldukça eski bir olayı aktardım. Çok teşekkür ederim. Aslında bu olayı "Yeni Bir Hayat" yazı dizimde daha detaylı bir şekilde anlatmıştım:)

      Sil
  3. İşta o son paragraf asıl korkuların nedeni. Ben sizin kadar umutlu değilim. hani bir biçimde gittiler ya gelecekler....hiç umutlu değilim. Okuyorum, izlemeye çalışıyorum muhalefeti. Yani işte şöyle bir nefes alacağız belki ama yok onlardan bir cacık olmaz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslına bakarsanız ben de karamsarım. Çünkü muhalefetten yana umudum yok. Cumhuriyet elimizden kaymış gidiyor adamların tek derdi hırslarıyla iktidara gelmek. İktidarı kendileri için düşünüyorlar sadece, sıra bizde diyorlar, biraz biz de yiyelim. Gerçekten vatanını, milletini düşünen insanları başa getirmez bu sistem. Demokrasi büyük bir aldatmaca, halkın gözünü boyayan bir kılıf. Sözde demokrasiyle bu ülkenin huzura kavuşacağına inanmıyorum. Atatürk seçimle gelmedi iktidara! Fakat ileri görüşlü, bağımsız ve modern bir ülkenin temelini attı. Yine gençler arasından bir Atatürk çıkacak, karanlığın içine güneş gibi doğacak.

      Bizim gibi aydın ve sorgulayan insanlara tıpış tıpış gidip oyunuzu bize vereceksiniz diyen, iktidarın herkesçe bilinen hatalarını ortaya dökmeyi başarı belleyen, halkın derdini anlamaktan aciz, çare üretmeyen, güven vermeyen muhalefetten hiçbir cacık olmaz dediğiniz gibi.

      Sil
    2. En basitinden yaşadığımız şehir İzmir; Bir biçimde hep chp alıyor şehri. Peki ne yapıyor? Bakıyorum tık yok. Adam bisiklet dedi onu bile yapmadı. Zenginin yaşadığı sahil şeridine çalışıyor. Tamam konserler güzel de bu şehirde okuyan öğrencilere yurt mesela. Ulaşım pahalı. İstanbul'da abonmanlık var. İzmir cidden pahalı. Yollar pis. Ciddi bir sivrisinek sorunu var ama temizlik yok. Eskiden olurdu.

      Sil
    3. CHP nin diğer partilerden ne farkı var? Tek fark şu; birileri iktidara gelmek için dini, milli duyguları kullanırken bugünün CHP'si Atatürk'ü kullanıyor. CHP'nin ilk yıllarında bir kalkınma projesi vardı, bir eğitim bir iktisat politikası vardı. CHP'ye oy verenlerin küçük bir kısmı iktidar olunca nemalanacaklarını düşünenler, bizim de dahil olduğumuz büyük bir kısmı ise, şeriatla yönetilen bir ülke hayal edenlere karşı çaresizce partiyi bir sığınak olarak görenler. Şu anda meclisin hiçbir rolü yok. Bütün muhalefet vekilleri iktidara legalite sağlamaktan başka bir şey yaptıkları yok. Erken seçim diye bağıracaklarına hep birlikte istifa etseler mecburen erken seçim olurdu.

      İzmirli oyunu CHP'ye verirken bir hizmet beklemiyor. Bastonu aday gösterseler yine CHP kazanır, bu kesin. Amaç din tüccarlarına, sözde milliyetçilere, Atatürk karşıtlarına bayrağı bırakmamak. Ne diyebilirim ki...

      Sil
  4. maşallah ne aksiyonlu iş yaşamı :) bence hepsi korkunç o yaşadıkların :) ya korkular zaman içinde endişe ve kaygıyı doğurmaz mı? endişe kaygı mı korkuyu doğuruyor:) tam tersi diye düşünüyordum da :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sen hatırlamışsındır zaten bunları. Korkuyu anlık bir refleks olarak bilirdim ama hani "korku iklimi" falan diyorlar ya, oradan yola çıkıp acaba korku zamana yayılabilen bir duygu mu diye düşünmeye başladım. Gerçekten de sıcak bir savaşın içinde bulunmak, her an başına bir bomba düşeceğinden endişelenmek korkuyu anlık tepkinin dışında belirli bir zaman dilimini kapsayan duygu durumuna getirebiliyor. Ben şimdi ve gelecekte böyle bir durumla karşılaşacağım kanaatini taşıdığımdan (olmayacağı konusunda bahse girmem tabii) korkmuyorum. Endişenin yoğunlaşması, sözgelimi savaş tehlikesinin artması, çatışmaların başlaması ister istemez korkuyu getirecektir. Sanırım seninle çoğu zaman olduğu gibi yine aksi yönde düşünüyoruz. Korku endişenin kaynağı değil, sonucudur bence. Al sana yeni bir Ağaç Ev Sohbetleri tartışma konusu:)))

      Sil
  5. Ben de Türkiye için içsavaştan korkuyordum ama insanımız o kadar tepkisiz ki artık bundan sonra hiç bir şey olmaz bence, olan zaten oldu. 80 darbesinden sonra olanlardan sonra kimsede o kavga yok. Anamı alan babamdır diye bi söz varmış, aynen duruma uyuyor..

    YanıtlaSil
  6. Neyse ki hayatımda mafyayla filan karşılaşmadım :) iç savaş da hepimizin ortak korkusu.bir seneye ne olacaksa olacak. Yaşayıp göreceğiz bakalım.yine de dediğiniz gibi umut var. Ben düzeleceğini düşünüyorum. Çok çok az kaldı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsanın başına neyin nasıl geleceği belli olmuyor işte. Benim de işim olmazdı onlarla. İç savaş tehlikesi var. Özellikle seçim sonuçlarında ittifakların aldığı oy birbirine yakın olursa kıyametin kopacağı an gelmiştir. Böyle bir olayın İstanbul belediye seçimleri kadar kolay atlatılacağını sanmıyorum. Devlet gücünü ellerinden bırakmak istemeyenler, bir de her türlü kirli işe bulaşmışlarsa eğer, bütün çete bozuntularını sokağa dökmekten çekinmeyeceklerdir. Fakat fark büyük olursa paşa paşa uçaklarına binip terk edecekler ülkeyi. Evet, zaman çabuk geçiyor. Gelecek her kimse desteklemiyorum ama bunların en kısa zamanda gitmesini istiyorum. Verdikleri zararın haddi hesabı yok zira...

      Sil