KATEGORİLER

12 Aralık 2022 Pazartesi

BİR YAHUDİ AİLESİ - BRIGITTE PESKINE

Kitabın Adı: BİR YAHUDİ AİLESİ / 2

Yazar: Brigitte PESKINE 

Sayfa Sayısı: 288

Yayınevi: İnkilâp Yayınları

Çeviren: Aylin YENGİN

Türü: Roman

Paris doğumlu yazar, Brigitte Peskine (1951-2020) yazmaya başladıktan sonra Strazburg'a taşındı. Dört yıl sonra kocası ve çocuklarıyla birlikte Venezuela'da yaşamaya karar verdiler. 1981 yılında Paris'e dönüp çocuk ve yetişkin edebiyatında eserler veren yazar, romanlarının yanı sıra senaryo yazarlığı, TV programcılığı yaptı ve iki de denemesi yayımlandı. Bir Yahudi Ailesi, orijinal adıyla Buena Familia, yazarın yedinci romanı. İkinci Dünya Savaşı'nın Ateşinde, ailenin  yaşamını konu eden romanın 1935-1955 yılları arasında geçen ikinci bölümü. Henüz okumadığım ilk bölümde hikâyenin baş kahramanı Rebecca Gategno'nun İstanbul'da, bir yahudi mahallesinde geçen çocukluk ve gençlik yılları anlatılıyormuş. Birinci Dünya Savaşı yıllarını da kapsayan bu dönemde ailesinden ilgi ve destek görmediğinden yakınan Rebecca yaşamının her döneminde Hasköy'deki evlerini, oradaki aile ilişkilerini her fırsatta hatırlamadan edemiyor yine de. 

Kurgu bir hikâye olmasına rağmen roman, kalabalık yahudi ailesi fertlerinin dünyanın farklı köşelerine sürüklendiği acılarla dolu yaşamı gerçek bir yaşam öyküsü tadında gerçekçi bir dille aktarıyor okura. Yazar, yaşamının bir bölümünü geçirdiği Güney Amerika ülkesi Venezuela'ya Rebecca'nın yaşamında yer vermek suretiyle ülkedeki siyasal çatışmaların ve iç savaşın aile üzerindeki etkilerinden bahsediyor.

Rebecca Gategno, idealist bir karakter fakat kader onu kuru bir yaprak gibi önüne almış sürüklemekte. Ailesinin isteği üzerine, bir hastalık sonucu geride üç çocuk bırakarak yaşama veda eden ablasının yerini almasıyla ilk darbeyi alıyor. Sırf çocuklar ortada kalmasın diye Paris'te eniştesiyle evlenmesi geleneğin bir parçası. Rebecca'nın en büyük destekçisi, çocukluk yıllarını birlikte geçirdiği, farklı bir anneden doğmuş kız kardeşi Simone. Çocuklar büyüdükten sonra Simone onu yaşamakta olduğu Venezuela'nın başkenti Caracas'a çağırıyor. Orada zorunlu olarak evlendiği ilk eşinden boşanarak hayatının aşkı Maurice ile evleniyor ve kısa süre sonra biri kız diğeri erkek ikiz çocukları oluyor. Rebecca'nın kafasına yakın bulduğu diğer bir kişi de Simone'ın bir gecelik ilişki sonucu dünyaya gelen oğlu Jacques. Jacques ve Rebecca'nın eşi Maurice ülkedeki faşist dikta rejimine karşı eylemlerin içinde yer alıyor ve sürekli gizlenmek zorunda kalıyorlar. Rebecca yalnız başına zor şartlar altında çocuklarını büyütmeye çalışıyor. Yakalandığı bulaşıcı bir hastalık nedeniyle kızı Sarah'ı dört yaşında kaybettikten sonra ikizlerden Meir'i yanına alıp Simone'a sığınmak zorunda kalıyor. Bu arada kendini yazmaya veriyor, öyküler ve Kızılderilileri konu alan bir roman yazıyor. Rebecca oldukça geniş bir aileye sahip. Sık sık aile içi evlilikler yapılıyor. Sekiz kardeşten her biri ve onların çocukları farklı ülkelerde İkinci Dünya Savaşı yıllarının sıkıntılarını yaşıyorlar. Simone bir süre sonra sakat doğan kızı Regine'i ameliyat ettirmek için Amerika'da yaşayan oğlu Leon'un yanına gidiyor. Kardeşlerden biri üç çocuğuyla Cezayir'de yaşıyor. Aradaki mesafelere aldırmadan aile bireyleri birbirinden kopmuyor zaman zaman bir araya geliyor ve aralarında mektuplaşıyorlar. Paris'te kalıp kurtulmayı başaramayanlar elbette Hitler'in zulmüne uğrayıp toplama kamplarına gönderiliyor. Kızı Sarah'ı kaybetmenin acısına dayanamayan Rebecca, aile bireylerinin akıbetini araştırmak üzere Paris'e gidiyor. Orada toplama kampından kurtarılan Jacques'ın sevgilisi Hannah'ın arkadaşı Flora'yla tanışıyor. Venezuela'ya döndüğünde eşi Maurice faşist diktatörü devirmiş ve ülke yönetimini ele geçirmiştir. Fakat karşı devrimciler faaliyetlerine devam etmektedir. Yeniden Venezuela'ya dönen Rebecca, Rodos adasında 1600 Yahudi'yle birlikte gemilere yüklenip toplama kampına götürülen Flora'nın yaşadıklarından etkilenip yeni bir roman yazıyor. Yazdığı kurgusal öyküde Flora'nın adının geçmesinin genç kızı rahatsız edeceğini düşünen Rebecca bunu kendisine dert etmektedir. Psikolojik bunalıma giren Rebecca tedavi olduğu sırada romanı çalınır. Bu arada oğlu Meir büyümüş ve yeni kurulan İsrail devletinde yaşamaya karar vermiştir. Maurice biraz durulmuş ve o da bir roman yazmıştır. Yazdığı roman tesadüfen bulunan Rebecca'nınkinden daha fazla tutulur. Maurice, Rebecca'nın arzusuna göre arayıp satın aldığı bir sayfiye evinde son yıllarını hastalıkla geçirir ve yaşamı sona erer. Öykü Jacques'ın Rebecca'ya Paraguay'dan yazdığı kısa bir mektupla son bulur. Mektupta Jacques, Hannah'dan olan ve Sarah adını verdiği çocuğu ile birlikte Rebecca'yı İstanbul'da tarihi bir yolculuğa çıkarmayı teklif etmektedir.

İkinci Dünya Savaşı'nın Ateşinde Bir Yahudi Ailesi, sadece olayların birbiri arkasına sıralandığı bir roman değil. Rebecca karakterinde Yahudi bir kadının yeni bir hayat kurma mücadelesinde aile bağlarından kopamamanın verdiği sancıları ve yaşadığı ruhsal sıkıntıları konu ediyor. Tahmin ettiğimin aksine Yahudi soykırımında yapılan zulümlerin, acıların detayına pek inilmiyor. Rebecca, Siyonizm idealine uzak fakat ister istemez "Buena Familia" dediği ailesinin ve köklerinin adet, gelenek ve göreneklerinden kurtaramıyor kendini. Bu yönüyle roman psikolojik özellikler de taşıyor. 

"Saçlarım bembeyazdı, ama elli yaşında göstermiyordum. Derler ki, deliler hiç yaşlanmazmış. Tam anlamıyla deli sayılmazdım. Boştum yalnızca. İnsan boş olduğunda mutsuz değildir. Mutlu da değildir. Zaman geçer, hepsi bu. Canı acır, canı inanılmaz derecede acır, bu yüzden uzaklara gider, hep daha uzağa, acıyı arkasında bırakmak için. Durup dinlenmeden. Sürekli başka yerlere."

Kitabın arkasında sonradan fark ettiğim karışık bir soyağacı çizelgesi var. Yaklaşık otuz kişinin yer aldığı tabloda ismi geçenlerden çoğu romanın bir yerinde karşımıza çıkıyor. Romanı gerek konusu gerekse anlatım tarzı bakımından beğendim. Okuduktan sonra benimki de hayat mı diyesi geliyor insanın. Yazar öylesine gerçekçi anlatmış ki hikâyeyi, yaşadıklarım, Rebecca'nın yaşadıklarının yanında ne kadar yavan kaldığı hissi kaplıyor içimi. Romana ilk bölümünden başlamak tercih edilse de doğrudan ikinci bölümü okumak pek bir şey kaybettirmiyor. İlginç yaşam öykülerinden hoşlanan okurlara öneririm. Bu arada, çevirisinin de gayet iyi yapıldığını söyledim mi?      

12 yorum:

  1. Ovvv my got dedim yani bu neydi böyle be...? Başlangıçta okumaya çok yakındım ama şimdi bilemedim Kaplan Bey kafam karıştı hakikakten bizimki de hayat mı şimdi? Düşüneceğim. Dün gece sipariş vermesem eklerdim ama ocağıma incir ağacı diktim bizzat biraz beklesin. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynı tepkiyi ben de verdim. Öyle ki, bu hikâyenin gerçek olup olmadığını eşimle tartıştık. Ben bunun kadar gerçekçi hissettiren başka bir öykü hatırlamıyorum. İlk bölümünden başlamak sanırım daha iyi. Ben de ilk bölümünü okumayı plânlıyorum. İyi okumalar:)

      Sil
  2. Anlatımınıza bakınca kitabı severim gibi geldi. Bakayım buna.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Muhtemelen seversiniz. İlk bölümü İstanbul'da bir Yahudi ailesinin yaşamını, benim okuduğum bölüm ise İkinci Dünya Savaşını içine alan karışık bir dönemde ailenin dramatik öyküsünü konu alıyor. Anlatım tarzını çok beğendim. Keyifli okumalar:)

      Sil
  3. Bu kitabı duymuştum ama henüz alıp okumadım. Aslında okumak da istiyorum çünkü hitler ve yahudiler dönemine dair çoğu kitabı okudum ve o döneme biraz ilgiliyim. muhtemelen bunu da severim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Seveceğinizi düşünüyorum. İlk bölümünden başlayabilirseniz belki daha iyi. Güzel bir kitap, bence dili de iyi. İyi okumalar:)

      Sil
  4. Ben ilk romanı okumuş sanırım ve çok beğenmiştim, bu da güzel anladığım kadarıyla, bakayım ben de, elinize sağlık keyifli okumalar:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bunu duyduğuma sevindim. Ben de ilk bölümü okumak istiyorum. Yazarın üslûbunu da beğenmiştim. Teşekkür ederim size de keyifli okumalar:)

      Sil
  5. Kitabı gördüm o zamanlar elimde 13. Kabile olduğu için almamıştım. Şimdi tekrar çıktı karşıma :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 13. Kabile çok ilgimi çekti, ben de onu okuma plânına alayım, teşekkürler:)

      Sil
  6. O acılı dönemi yaşayan herkesin hikayesi bir kitap, bir film olacak nitelikte 😔

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız. Azınlıkların hayatı her zaman ilgimi çekmiştir benim. Güzel bir filmi çekilebilir, evet:)

      Sil