KATEGORİLER

15 Şubat 2024 Perşembe

AĞAÇ EV SOHBETLERİ # 234

Sevgili DeepTone tarafından organize edilen Ağaç Ev Sohbetleri etkinliğimiz devam ediyorÖnceki haftaların sohbet konularını ve konu başlıklarını öneren arkadaşlarımızın isim listesini burada bulabilirsiniz. Ağaç Ev Sohbetlerinde bu haftanın konusu sevgili Sade ve Derin / DeepTone'dan.  

"Daima doğruyu söylemek insan ilişkilerinde en önemli faktör müdür?"

Gerçek hayatta doğruyu söylemenin insan ilişkilerinde etken bir rol oynadığı kanaatinde değilim. Bununla birlikte gönlüm, doğruyu söylemenin insan ilişkilerinde önemli bir rolü olmasından yana. Ülkemizde doğruculuğun her zaman kaybettirdiği gerçeği ortadayken bazılarımız doğruculuğu kendisine rehber etmiş umutsuz bir toplum hayalinin peşinde koşuyor. Doğruyu söylemek, doğrudan ayrılmamak elbette takdir edilesi bir davranış ancak "Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar" atasözümüzün de boş yere söylenmediği  akıllardan çıkarılmamalı. 

Ağaç Ev Sohbetleri konu başlıklarında zaman zaman bir veya iki sözcük dikkatimi çeker. Bu kez "doğru" sözcüğüne takıldım. Ne yazık ki "doğru" sözcüğü de kelime haznemizün yozlaşan sözcükleri arasındaki yerini alıyor. Sözcüklerin anlamını yitirdiği böylesi durumlarda hemen tartışma alevlenir. Doğru, kime göre, neye göre? Herkesin müştereken kabul edebileceği tek bir doğru var mı? Bazen bilerek isteyerek, bazen bilmeden ya da yanlış anlamanın neticesinde kendi söylediğimizin doğru olduğunu iddia ederiz. Muhatabımız da benzer şekilde kendi söylediğinin doğruluğu yönünde ısrarcı olabilir. Böyle bir ilişki tatsız sonuçlar doğurur genellikle ve muhtemelen kavgaya dönüşür. Bu olumsuzlukları asgari düzeye indirmek için karşı tarafı can kulağıyla dinlemek, ateşli konuşmalardan kaçınıp sabırlı davranmak ve her şeyden önemlisi yanılabileceğimiz gerçeğini gözardı etmemek gerekir.

Yukarıdaki soruya dönecek olursam, evet bence herkesin müştereken kabul edeceği tek bir doğru vardır. Fakat bazıları bildikleri halde doğruyu nalıncı keseri gibi kendilerine doğru yontarlar. Fikir ayrılıkları, genellikle dogmatik fikirleri benimseyenlerle bilimi kendisine rehber kabul eden kişiler arasında kendini gösterir. Benzer şekilde fanatik muhafazakârlar, kendilerini belli bir ideolojiye teslim etmiş aşırı milliyetçiler ile liberal düşünceye sahip, her şeyin araştırılıp sorgulanmasından yana olan, genellikle belli bir eğitim düzeyine sahip kişilerin doğruları taban taban zıttır. Şimdi bu gruplar arasındaki ilişkiye bir bakalım: Her iki taraf da kendilerine göre doğruyu söyldedikleri iddiasındalar. Sonuç, büyük anlaşmazlık ve kavgalar... Demek ki neymiş, doğru çeşit çeşitmiş. Herkes kendi doğrusunu söylerse insan ilişkileri bozulurmuş. Bozulmak ne kelime öyle bir hale gelir ki, sırf bu yüzden hakaret eder hatta vurup öldürürler birbirlerini. 

Özellikle siyasetçilerin doğru! sözleri vardır bir de. Özellikle seçimler yaklaşırken bu doğrular inanılmaz boyutlara erişir. Sözgelimi ülkenin bir köşesinde olmayan bir petrol bulurlar aniden. Ya da bir hesap yaparlar altı ayda ekonomimiz düzelecek, halkımızın alım gücü artacaktır sözde. Bir zamanlar bir kadın başbakanımız vardı, vatandaşların her birine iki anahtar sözü vermişti, biri evi, diğeri arabası için. Elbette bu tür sözlerin doğru olmadığını biliyoruz. Fakat yalan söylemenin halkın siyasal tercihleri üzerinde etkisi büyük. Doğruyu söyleseler seçimi kaybedecekleri ortada. Pek kıymetli politikacılarımız doğruyu söylemekten kaçınıp bol miktarda yalan söylemek suretiyle toplumun yüreklerine su serpmiş oluyorlar. Bu durum sosyolojik bakımdan incelenmeli. Yerli ve milli politikacılarımız insan ilişkilerinde Türk toplumuna çığır açtırıyorlar. Aslında bu, ülkemize özel bir durum. Ne kadar çok, ne kadar büyük yalan söylenirse, siyasetçi-vatandaş arasındaki bağlar o denli kuvvetli oluyor!

Şimdi memleketin batık halini bir tarafa bırakalım, varsayalım ki medeni bir ülkede yaşıyoruz. O zaman durumu tamamen farklı değerlendirmemiz gerekir elbette. Doğruyu söylemek bir onur ve gurur vesilesi olur. Medeni ülkelerde doğruyu söyleyeni köyden kovmazlar, bilakis baş üstünde tutarlar. Siyaset kurumu bizde olduğu kadar kirlenmemiştir. Hukuk evrensel normlarda adalet dağıtır vatandaşına. Böylesi bir toplumda yaşamak ve elbette hep doğruyu söylemek isterdim, çevremdeki insanlar da hep doğruyu söylerlerdi. Niye yalan söylesinler ki? İşte o zaman ülkemizde sıfır düzeyine inen güvensizlik ortamının aksine bibirine güvenen çağdaş bir toplumun ferdi olarak huzur içinde yaşar giderdik. Hayâli cihan değer.

14 yorum:

  1. Çocukken başlar annemiz babamız bize bu doğrudur, bu yanlıştır ,der onu biliriz kural belleriz. Sonra büyüdükçe çevremiz genişledikçe bakarız ki herkesin doğrusu ayrı, çeşit çeşit doğru var. Hele ki zamanımızda herkes kendi doğrusunun peşine takılmış, müşterekte buluşmak gittikçe zorlaşıyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Herkesin doğrusu farklıysa nasıl hedefe varacağız? Doğru olanda birleşemezsek herkes kendi doğrusunu söylerse anlaşmak mümkün mü? Bu yüzden insan ilişkileri gittikçe bozuluyor. Ve bunun sonucunda çevremize karşı güven duygusu eriyor ya. Bu düzende bir gariplik var. Sistem birbirimizi yememiz için her ortamı hazırlıyor!

      Sil
  2. Eğri ile doğrunun birbirine karıştığı, her şeyin çorba olduğu böyle karmaşık bir döneme denk gelmeseydi sorunun cevabı sizin de dediğiniz gibi "evet" olurdu. Ağzına geleni pat diye, kırıcı olacağını düşünmeden karşısındakine söyleyip bir de "yalan mı söyleseydim, ben dobrayım" diyorlar ya, işte tam o noktada yalanı sonuna kadar savunasım geliyor. Yani dediniz ya; neye göre, kime göre doğru diye; bazen genel kabul görmüş "doğru"lara karşı tek başıma da kalsam kendi "yanlışımı" savunasım geliyor :)) Bakalım yazabilecek miyim bu konuda, deneyeceğim :) Sevgiler🌺🥰

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazımda bir şeyi unuttum. Eşimle bir insan davranışını deşifre ettik ve defalarca fiili olarak kanıtladık. Kadın ya da erkek, eğer ben hayatta yalan söylemem, yalanı hiç sevmem diyorsa, bilin ki yalancının, düzenbazın tekidir. Geçenlerde bir ustaya işimiz düştü. Yapılacak işle ilgili her şeyle anlaştık, fiyatı belirledik. Ondan sonra adamın çenesi bir düştü. Devamlı kendini anlatıyor, yok yalandan nefret edermiş, haşa yalan söylemezmiş, yalan söyleyen insan şöyle olurmuş, böyle olurmuş, adam devamlı anlatıyor. Eşimle bakıştık, gözlerimizle kararımızı vermiştik. Bu ustadan bize hayır gelmez. Tabii onu bırakıp başkasını bulduk, hem de daha yüksek bir fiyata.
      Dediğiniz cins insanlar da var elbette. Biz onlara dangalak diyoruz. Doğrucuyum diyene yaklaşma doğrudan şaşma diyelim:) Teşekkür ederim, İzmir'den de sevgiler size...

      Sil
    2. Bu tespitinize sonuna kadar katılıyorum. Harika yapmışsınız bu adamdan başka birine çark etmekle :)
      Doğrular çeşit çeşit ve çarpışıyor her daim.

      Sil
    3. Teşekkür ederim. İnsan bazen duruşuyla konuşmasıyla kendini belli ediyor. Çok konuşan, kendini metheden, başkaları hakkında olumsuz değerlendirmelerde bulunan kişilerle aramdaki mesafeyi korumaya çalışırım olabildiğince:)

      Sil
  3. Evet mükemmel tespit, asla yalan söylemem diyenden korkmak lazım; ayak üstü on tane yalan söyleyen ile mümkünse aynı havayı solumamak gerekir. Galiba para olmasaydı yalan söyleyenlerin sayısı yarı yarıya azalırdı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yeleşik düzene geçildikten sonra para icat oldu. Ve biz o gün bugündür iflâh olmadık. Para, yalanın, aldatmanın, düzenbazlığın, hilekârlığın ve daha nice kötülüğün temelidir:)

      Sil
  4. çok doğru düşünmüşsün :)

    YanıtlaSil
  5. Yanıtlar
    1. Tembelliğim had safhada, yorumları geç cevaplayabiliyorum ama spamları kontrol etmeyi ihmal etmiyorum:)

      Sil
  6. Ne kadar "doğru" şeyler söylemişsiniz. :)

    YanıtlaSil