Dünkü sohbetten sonra odalarımıza çekildik. Kitabımı okumaya çalıştıysam da ikinci sayfada uykum geldi, uyudum. Sabah en erken kalkan bendim. Millet uyanana kadar kitap okudum. Aslında sabah erken kalkmaya değil gece geç yatmaya alışkınım. Bu sefer tersi oldu.
Kahvaltımızı Balçova'da mı yapalım, yoksa Kıbrıs Şehitleri'nde mi yapsak tartışmasının ardından arabamıza binip Alsancak'ın yolunu tuttuk. Tam Alsancak Camii karşısında güzel bir otopark hizmete açılmış. Daha önce başka ülkelerde benzerlerini görmüştüm internette. Oldukça sempatik ve pratik bir servis. Dar alanlarda epey işe yarıyor. Bilen bilir elbet ama ben ilk kez kullandım bu otoparkı. Bir odanın içine yerleştiriyorsunuz arabayı, odadan çıkınca, kendi ekseni etrafında 90 derece döndükten sonra yükseliyor platform.
Park sorununu hallettikten sonra güzel bir kahvaltı etmek niyetindeydik. Oraya mı gidelim buraya mı derken Kıbrıs Şehitlerinden çıkıp, Kordon'a kadar yürüdük. Beğendiğimiz yerler sabahın erken saati olmasına rağmen tıka basa dolu. Bazı yerler tam açılmamış, hazırlık yapıyorlar. Doktorun randevu saati yaklaşınca bizi aldı bir panik. Eşim ve kızımla birlikte ilk gördüğümüz yere oturduk en sonunda. Mekan olarak güzel bir yer olmamasına rağmen serpme kahvaltısı ve menemeni güzeldi. Sırf randevu saatini kaçırmamak için telaşla boğazımıza dizildi yediklerimiz. Eşim kızıma söylenmeye başladı kahvaltımızı edip gelseydik daha iyiydi diye. Neyse, hızlı adımlarla yürüdük göz hastanesine doğru. Biraz geciksek hakkınızı kaybettiniz mi diyecekler? Bilmiyoruz ki. Binaya girdiğimizde saat 11.13. Randevu saatine iki dakika var. Dün diş doktoruna da benzer şekilde tam saatinde yetişmiştik. Rahat bir nefes alıp giriş işlemlerine başlıyoruz.
Yine damlalar, ön kontroller. Çenenizi şuraya dayayın, alnınız yukarı değsin, gözünüzü kırpmayın. Işıklı delikler, uzun patikanın karşısında kırmızı kiremitli ev, mavi ışık, yeşil ışık ve pıssst hava. Olmadı, tekrarlayacağız, gözünüzü kırpmayın lütfen. Tamam, oldu bu sefer.
Mahmut hocanın katına çıkmadan kendi aramızda anlaşıyoruz. Daha önceki doktorların söylediğini söylemeyeceğiz. Madem bu kadar para veriyoruz, bilsin kendisi. Niye kopya verelim ki. Hem bakalım o da aynı şeyi mi söyleyecek? Evet, Bingo. Aynısını söylüyor. Bütün doktorlar aynı şeyi söylediğine göre demek ki, multifokal lens kaymış sol gözümde. Üç ayrı doktora konsültasyon yaptırmış olduk böylece. Bu işin çaresi ameliyat. Gelir gelmez aşağıdan sormuştuk, geçen yıl şubat ayında geldiğimizi aynı hastaneye. O zaman beni muayene eden Mahmut Kaşkaloğlu değil, onun yanında çalışan bir doktordu. O doktor bu problemden bahsetmemişti ki. Üstelik, "Yapacak bir şey yok, bu yaştan sonra" demişti. Bunları hocaya söylemek istedik, ama söyleyemedik yine.
En sonunda Perşembe'ye gün aldık ameliyat için. İnşallah iyi olacak, göreceğiz.
Çıktık oradan, biraz moralim bozulmadı değil. Garanti vermiyor doktor, hiçbir ameliyatın garantisi olmaz diyor. Doğrudur. Şans meselesi. Umarım şans benden yana olur. Canım sıkılınca çeneme vurur benim. Söyleniyorum.
Bunun ilacı bir şeyler yemek. Kent Park'a gidiyoruz İnciraltı'na. Yazdan kalma bir gün, çok kalabalık. Adetmiş burada, nikah masasından kalkıp gelinlikle geliyor çiftler. Yeşil ve mavinin buluştuğu bu güzel yerde resim çektiriyorlar.
Dört beş kilometre kadar yürüdük. Önümüzde kalabalığın yoğunlaştığı bir yerde ne oluyor diye meraklandık. Film çekiyorlarmış. Meraklı bir kalabalık yönetmenin sanatçılara attığı fırçaları izliyor.
Yedik balığımız yine. Ama bu sefer beğenmedik. Kalabalık mı düşürdü kaliteyi? Hayır tazeydi balıklar ama nasıl becerdiyse yağ emdirmiş biraz, daha öncekiler hiç böyle değildi.
Kızımızı evine bıraktık, akşam MFÖ nün konserine gidecekler arkadaşlarıyla. Bize de memlekete dönmek düştü.