Dün akşam geç saatlerde döndük kürkçü dükkanına. Bugün haftanın ilk günü, normal şartlarda işçilere haftalıklarını ödediğim gün yani. Arabanın arkasında İzmir'den, kızımdan getirdiğimiz fırın ve çamaşır makinesi var. O yenilerini alacağından eskilerini bize bıraktı. Kaplandaki taş eve götüreceğim onları. Sabah eşimle birlikte bankadaki işlerimizi hallettikten sonra ne olur ne olmaz diye Yakup Ustayı bir arayım yine dedim. İyi ki de aramışım. Sabah yaylaya çıkmışlar, hava soğuk diye gerisin geriye dönmüşler.
Buradaki insanlar soğuk görmemişler azizim. Hemen aklıma Kdz. Ereğli baraj şantiyesindeki taşeronumuz geldi. Genç bir şantiye şefi olarak çalışmaya ikna edemediğim taşerona diğer ucunda patronun olduğu telefonu uzattım. Sadece birkaç saniye sonra adam mosmor olmuştu. Odamdan çıkarken arkasından merak içinde seslendim. "Ne oldu?" Taşeron bezgin bir halde, "Şefim, kar değil, başına taş yağsa o iş bitirilecek." dedi ve ekibini toplayıp tekrar işinin başına döndü. Bilen bilir soğuk havalarda demiri tuttun mu eline yapışır. Konu ekmek parası olunca soğuğun önemi kalmıyor.
Bir de yedek subay olarak görev yaptığım Tekirdağ'ın soğuğunu bilirim. Malkara ve Hayrabolu ilçelerinde tatbikatlarımız olurdu. Askerlerin hepsi tam teçhizat kuşanmış, başlarında miğferler nehir geçiş tatbikatı yapıyoruz. O gün de soğuk günlerden biriydi. Emrim altındaki askerler miğferlerinin altına parkalarının kapüşonlarını takmak için benden izin istediler. Soğuk bıçak gibi kesiyor kulakları. Ben de bölük komutanına ilettim durumu. "Yok" dedi, "Olmaz. Tatbikat sırasında kulak kapatılmaz, düşman yaklaşırken askerin sesleri duyabilmesi lazım." Çoğu doğulu gariban askerlerle birlikte ben de isyanlardayız. Elimi kulağıma götürdüğümde tıkır tıkır sesler gelmeye başladı. "Tamam, kulaklarım donmaya başladı." deyip ya sabır çekiyorum. Az sonra bölük komutanı üsteğmen ilişti gözüme. Gözlerime inanamadım. Bizim üsteğmen daha fazla dayanamamış, miğferin altından başına geçirmiş kapüşonu. Onu bu halde görünce çıldırdım tabii. Hemen askerlerin yanına gittim ve "Kapüşonları başınıza geçirebilirsiniz." dedim. Ben de bir yandan soğuktan titreyen ellerimle kendi kapüşonumu kafama geçirmeye çalışıyordum. İşte böyle soğuklar görmeyince sabah serinliğine bile soğuk diyor halkımız.
Madem çalışma yok yukarıda benim de yaylaya çıkmama gerek kalmadı. Ekip yarın çalışacakmış. "İyi o zaman, yarın sabah geldiğimde arabadaki fırın ve çamaşır makinesini indirirsiniz arabadan." dedim, Yakup Ustaya. Eve döndükten kısa süre sonra Mesut Hoca telefon edip "Yukarıda mısın?" diye sordu. Biyoloji öğretmeni ve bir sınıf öğrenciyle yaylayı ziyaret etmek istiyorlarmış. Durumu anlattım. "Arabada malzeme var, tangır tungur ediyor." dedim. "Yarın ustalar da orada olacak, ben de çıkacağım." dedim. Geç haber verdiğinin o da farkında ama bütün organizasyonu da yapmışlar. "Gelelim kapının anahtarını alalım, ya da siz de gelirseniz arabanın yüküne öğrenciler yardımcı olur hep birlikte indiririz." dedi. "Yukarı yaylaya da çıkmak isterler şimdi." diye düşündüm. Aslında ben de epey bir zaman olmuştu çıkmayalı. Çok yağmurlar yağmıştı. Yolların durumunu merak ediyordum. "Tamam o zaman, geliyorum." dedim.
Yaylaya çıkıp kapıları açtım. Az sonra müdür, biyoloji öğretmeni ve bir sınıf öğrenci geldi. Önce arabamın arkasındaki yükü boşalttık binaya. Daha sonra bahçeye yayıldı bir sürü genç. Ellerindeki telefon yardımıyla bir sürü fotoğraf çektiler. Bu fotoğraflara bakıp isimlerini öğreneceklermiş internetten. Yeni eğitim sistemi de böyle oluyormuş demek!
Akşama benim için yine ziyafet sofrası var. Sabahtan halde taze balık bulmuştuk. Hemen yanı başımızdaki toplu konut pazarından da taze yeşillik aldım. Şu balık işini iyi öğrendim galiba. Favori balığım Ege balığı sardalye. Hem ucuz hem lezzetli. Filetosunu çıkarıyorum önce. Bol soğuk suda bir güzel yıkıyorum. Bu arada üzerini elimle ovalayıp bütün pullarından arındırıyorum. Daha sonra kızgın yağa çok fazla balık koymadan her bir tarafının on beş yirmi saniyede ters yüz edip kağıt peçete serilmiş servis tabağına alıyorum. Yağ olarak sızma zeytin yağı kullanıyorum. Yağa para vermediğimizden belki ama gerçekten lezzetli oluyor. Zaten bu lezzeti aldıktan sonra başka hiçbir yerde pişirilen tava balığı hoşuma gitmemeye başladı. Yanına bir de bira açtım. Amasra salatası, patlıcan salatası. Ooo keyfime diyecek yok.