KATEGORİLER

24 Mart 2016 Perşembe

23/03/2016 Çarşamba, İzmir

Önce dünden başlayım. O gün yaşadıklarımın tamamını sıradan bir günlüğün cümleleriyle anlatmak çok hafif kalacaktı.  İlk kez güncemin yayın başlığına bir öykü adı koymak istedim. Hoşuma gitmedi. Benim başıma gelenler kaç kişinin başına gelmiş olabilir acaba. En sonunda telefonunun tuşlarına dikkatsiz ve/veya bilgisizce  basan herkesin benzer durumlarla karşılaşabileceğini düşünüp bu yaşanmışlığı bir öykü tadında satırlara dökmek ve okurun kulağına bir küpe takmanın daha uygun olacağına karar verdim. 

Öğlene kadar Karabağlar'ın ve Gıda Çarşısının altını üstüne getirdik kızımın istediği özelliklere sahip bir evye bulabilmek için. Gıda Çarşısında bulduk aradığımızı sonunda. Aklım hala telefonda tabii. Gözlerim bir Turkcell bayi arıyor. "Olmazsa Hatay Caddesinde buluruz." bir bayi dedik. Böylelikle başladı bizim telefon hikayesi ve bunun için ayrı bir sayfa oluşturdum.

Gece elli yıllık arkadaşım Mustafa'nın evine "Hayırlı olsun" a gittik. Narlıdere'de güzel bir ev satın alıp döşemişlerdi. Oğlu Metehan'ı bırakmışlar şarküteri dükkanında. Uzun ayrılık dönemlerinde hep çocukluk, gençlik anılarımız gelirdi aklımıza, eskiyi yad ederdik. İzmir'e geldikten sonra daha sık görüştüğümüzden olsa gerek güncel olayları, memleket meselelerini daha fazla konuşur olduk.

Mustafa'nın eşi Filiz güzel bir trileçe tatlısı yapmış. Ne de moda oldu şu Trileçe! Hep Arnavutluk tatlısı deyip geçerler ama bir çok rivayet var hakkında. Bunlardan en ilginci Güney Amerika kökenli bir tatlı olduğuna dair söylenenler. Malum ağırlıklı olarak İspanyolca konuşur halk oralarda. İspanyolca "Tres" üç, "Leches" ise süt demek. "Tresleches" yani üç sütten yapılan tatlı. Peki Arnavutluk neresinde bu işin? Derler ki bir zamanlar İspanyol pembe dizilerine merak saran Arnavutluk halkı dizide gördükleri bu tatlıyı  pek bir sevmişler. Ülkede iyice tanınmaya başlayan trileçe yi herkes yapar ve konuşur olmuş. Ne kadarlık bir ülke ki zaten. Şimdi dünya sanıyormuş ki, Trileçe bir Arnavutluk tatlısı. Sahil Evlerindeki bir pastanedeydi bu tatlıyla ilk kez karşılaşmamız. Hiç de hoşumuza gitmemişti. Daha sonra Mado'da güzel yapıyorlar diye duyduk ve ilk fırsatta gidip tadına baktık. Sanırım bu sefer Kuşadası'ndaydık. Evet, gerçekten güzel yapmışlardı. Bizim hanım durur mu, hemen oturdu o da kolları sıvadı. İnanılmaz bir görüntü ve inanılmaz bir lezzet çıktı ortaya. Filiz de farklı dokunuşlarla güzel bir trileçe yapmış. Ekşi sözlükte trileçe hakkında yazılan bir yorum çok hoşuma gitti. Şöyle diyor: "Şahsen ben bir tatlı olaydım, trileçe olurdum."

Sohbet çok güzel ilerliyordu. Az sonra Metehan dükkanı kapatmış, geldi. Yeni bir şarap çıkmış, su gibi satılıyorlarmış. "Nedir?" diye sordum. "Adı Edrine, bir kırmızı şarap markası"  Edirne'den. Şarabın özelliği, büyük bir kadehin içine iki parmak kadar sade gazoz eklenerek içilmesi. Şaraptan anlayanlar bu operasyona şiddetle tepki koyabilirler, haklı da olabilirler, o zaman biz bunun adına şarap demeyelim. Ancak içimi güzel, hafif ve farklı bir lezzet çıkıyor ortaya. Sıcak dostluk ortamında ne kadar çok yediğimizin farkına varamadık.

Gece oldukça geç bir saatte yattım. Sabah kahvaltımızı yapıp kızımın taşınacağı eve gittik. Bugün mutfak, banyo ve tuvalet dolaplarının montajları yapılacak, elektrik anahtar ve prizleri ile perde kornişleri takılacak, tezgah graniti kesilecek vs. bir sürü iş var. Eve vardığımızda boyacı son rötuşları yapıyordu. O gittikten az sonra mobilyacılar geldi, hemen çalışmaya başladılar. Çok geç saatlere kadar başlarında durdum, onlar kalabalık bir ekiple çalışmaya devam ettiler. Duvar seramiklerini döşeyen usta ölçüyü biraz kaçırmış beş santim kadar seramik solda boş kaldı, sağ tarafta ise fazlalıklar kırıldı. Bunu yaparken yanındaki seramiği de zarar verdiler. Tekrar seramik onarımı çıktı başımıza. Akşam saatlerine doğru mermerci geldi ölçü almaya. Kızım çalışıyor, devamlı telefon irtibatımız var onunla.  O da işten çıkıp yanımıza geldiğinde saat beşi biraz geçiyordu.

Bir ara fırsat bulup güzel bir kokoreç yedim her zamanki yerimde. Bilen gerçekten biliyor bu işi. Daha sonra kızım ve eşimle birlikte kayınvalideme uğradık. Hayrına irmik tatlısı yapmış. Şimdi yemesek üzülecek garibim. Onu da yedik. Daha sonra Mustafa'nın dükkanından aldığımız boş koli kutularını bıraktık kızımın evine ve kızımı orada bırakıp, birer kilo ağırlaşmış olarak döndük memleketimize.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder