KATEGORİLER

12 Mart 2016 Cumartesi

10/03/2016 Perşembe, İzmir

"Hadi kalk geç kalıyoruz" demeye başladığında eşim, henüz kargalar kahvaltı sofrasına oturmamıştı. Pencereye vuran şiddetli sağanak sesi ile uyandım. Mutfağın panjurunu açıp dışarı baktığımda caddenin sel götürdüğünü gördüm. Nasıl çıkacağız yola bu havada?

Sol gözümden ameliyat olacağım bugün. Kızım karşılayacak bizi. Hocasından izin aldığı için iki gün birlikte olacağız onunla. Ameliyatlı bir gözle araba kullanamayacağıma göre İzmir'e otobüsle gitmeye karar vermiştik ama bu yağmurun altında durağa kadar gitmek bile problem. Arabayı hastanenin yanındaki eczanelerin bulunduğu alana bıraksak, iki günde başına bir şey gelir mi acaba? Yoksa yine arabayla mı gitsek? Geriye nasıl getiririz sonra? 

Annesinin aksine sakin bir tabiata sahip olan kızım, telefon edip daha yola çıkmadığımızı öğrendikten sonra paniklemiş bir vaziyette söylenip durması hayli şaşırtıcı oldu benim için. Daha operasyona dört saatten fazla zaman var halbuki. Israrla ne zaman orada olacağımızı soruyor. Bir yandan da taşınacağı evin tadilat, tamirat işleri ile ilgileniyor, ustalarla uğraşıyor. Bizim Gaziemir'de olacağımız saate göre eve uğrayacak ya da uğrayamayacakmış. Sakinleştirmeye çalışıyorum ama nafile. Yok bir saatten önce orada olacakmışız, yok trafikten dolayı zaman kaybedermişiz, park yeri ayrı sorunmuş gibi bir sürü olumsuzluk sıraladı durdu.

Saat dokuza doğru tuhaf bir şekilde yağış kesildi birden, bulutlardan hızla arınmaya başladı gökyüzü. Şans yüzümüze güldü nihayet. Eşimle birlikte evden çıkıp yaklaşık on dakika yürüdükten sonra otobüs durağına vardık. Durağın hemen yanındaki kafeye oturup bir şeyler atıştırmayı planlıyorduk. Yer bulamayız endişesiyle biletleri bir an önce almak istedim ve masadan kalktım hemen. İzmir'e en erken otobüsün saat kaçta olduğunu sordum yan taraftaki görevliye. "Hemen şimdi, yolda geliyor, bir iki dakikaya burada olur." dedi. Yok bu kadarı da çok erken, daha ağzımıza bir lokma koymamıştık. Tam yirmi dakika sonra diğer bir servis kalkacakmış. Biletleri kestirip eşimin yanına döndüm.

Hareket eder etmez kızımı arayıp yola çıktığımızı söyledim. Otobüs bizi Gaziemir'de indirdiğinde hiç beklemeden arabasıyla karşıladı bizi. Hala "Hemen hastaneye gidiyoruz, geç kalırız, söyledikleri saat ameliyat saatidir, ön hazırlığı, kaydı var bu işin." diyerek panik halini tam gaz sürdürüyordu. "Peki, telefon edip soracağım", deyip hastaneyi aradım. "Verilen saatte hastanede olursanız yeterli" dediklerini öğrenince rahatladı bizim kız.

İki saatten fazla zamanımız var daha. Önce eve gidip çalışmaları görelim dedik. Bir yandan alçı boya işleri diğer taraftan duvar yıkma, seramik işleri, evin içi şantiyeye dönmüş. Ama her şey yolunda görünüyor. Ayın 22'sinde halen oturduğu kira evinin sözleşmesi sona ereceğinden, o tarihe kadar yeni evine taşınmak gayreti içinde.

Evdeki işlerimizi tamamlayıp tam vaktinde hastaneye ulaştık. Her insanın tepkisi farklı olur ameliyata girmeden önce. Örneğin annem inanılmaz boyutta evham yapar, tansiyonu yükselir, en küçük bir operasyon dahi onun için sıra dışı bir olaydır. Ben sakinim, ya da öyle olduğumu sanıyorum. Dıştan görünüşüm biraz farklı olmalı ki, kızım beni rahatlatmak için bir sürü şirinlik yapmaya çalışıyor. Hastane girişinde danışmaya bildirdik gelişimizi, üçüncü kata yönlendirdiler bizi.

Önce bir kez daha aynı cihaza aldılar. Çenemi aşağıya alnımı yukarıya yaslayıp ameliyat öncesi son tetkikler yapıldı. Bu işlemlerden sonra birkaç saatimizi geçireceğimiz bir odaya alındık. Burada diazem olduğunu düşündüğüm sakinleştirici bir kapsül verdiler ve içmemi istediler. Bir hemşire gelip gözüme damla damlattı. Bir kaç kez yaptı bunu beşer dakika arayla. Daha sonra, yatırınca sedyeye dönen bir koltukla girdiler odaya. Ameliyat bu, küçük bir hata gözümü kaybetmeme yol açabilir. Yine tevekkül içinde bir sakinliğim var. Her şey yarım saat içinde belli olacak. Bundan sonra nasıl bir hayat süreceğim, sadece ameliyatı yapacak hocanın hünerine endekslenmiş. Daha önceki ameliyatlara giderken olduğu gibi eşim ve kızıma espriler yapmaya, onları sakinleştirmeye çalışıyorum. Biliyorum ki onların durumu benimkinden daha zor.

Mavi renkli bir ameliyat önlüğü geçiriyorlar üzerime. Baştan ikaz ediyor kızım, ameliyat öncesinde, sırasında ya da sonrasında bayılabileceğimi anlatıyor, sakın epilepsi falan sanmasınlar diye. "Korkarsa bayılır hemen" diyor. İtiraz ediyorum, "Korkuyla ilgisi yok kızım, bayılmam için illa korkmam gerekmez." diyorum. Hemşireye dönüp devam ediyorum. "Siz korkmayın ben bayılırsam, sakın ola panik yapmayın." diyorum gülerek. Ameliyat esnasında bir anestezi uzmanı devamlı yanımızda olacakmış, merak etmememizi söylerken ne olur ne olmaz diye koluma bir de damar yolu açmaya karar veriyorlar.

Yatınca sedyeye dönen koltuğa oturttular ve bizimkilerle espriler eşliğinde vedalaştık. Hasta asansörüne aldılar. Artık hiçbir şey düşünecek halim yok. Asansör aşağı mı yoksa yukarı doğru mu gidiyor fark etmiyorum bile. Bir yere gelince durup kapısı açılıyor birden. Genel olarak serin, hatta soğuktur ameliyathaneler. Yok, burası o kadar soğuk değil. Başka bir alem. Bütün personel maviler giymiş baştan aşağı. Hangisi doktor, hemşire veya sağlık teknikeri, ayırt etmek mümkün değil. Güler yüzle sıcak bir karşılama. Hepsi işini biliyor. Hata yapmamak için kendilerinin çok iyi bildikleri birkaç soru yöneltiyorlar bana. İsmimi sorup soy adımı bana söyletiyorlar önce. Hangi gözünüz ameliyat olacak diye soruyorlar sonra. "Sol gözüm" diyorum. Göğsüme adım soyadım ve"sol göz" yazılı bir kağıt yapıştırılıyor.

Sedyeyi yatar pozisyona getiriyor birisi. Ameliyatın yapılacağı ışığın altına doğru sürüyorlar sonra. Gözüme birkaç damla sıvı damlatıyorlar. Bu sıvı lokal anestezi sağlayacakmış Başımın altına yastıktan ince birkaç kat bez yerleştiriyorlar. Üzerime sol gözümü açıkta bırakacak delikli bir örtü atıp yüzümü kapatıyorlar. Kısa bir süre sonra "Gözünüzü iyice açın" deyip mavi renkli, yapışkan, plastik bir örtüyle kapatıyorlar sol gözümü deliğin üzerinden. Bu andan sonra göremiyor, sadece hissediyorum. Mavi renkteki plastik yapışkan örtü çok rahatsız edici. Sanırım göz kapaklarını açık durumda tutmak gibi bir işlevi var. Kirpiklerim yanıyor ama sabırlı olmam lazım.

Ameliyatı yapacak olan profesör bana adımla hitap edip hatırımı soruyor. Teşekkür ediyorum ama bir an önce şu mavi yapışkan plastikten kurtulmak istiyorum. Az sonra ameliyat olacak sol gözümün içine parlak, yoğun bir ışık veriliyor. Öyle bağırtacak kadar bir acı değil ama oldukça rahatsız edici bir durum söz konusu. Anestezi miktarı öyle ayarlanmış ki ancak dayanabileceğim kadar. An be an hissediyorum operasyonu. Buz gibi bir sıvı akıyor gözümün derinliklerine, adeta donuyor gözüm. Tamam diyorum, bundan sonra hiç bir şey duyamayacağım artık. Öyle olmuyor. Her hareketi hissediyorum ama neler yapıyorlar, parmaklarını mı yoksa makas benzeri bir takım metal aletler mi sokuyorlar gözümün içine anlayamıyorum.

Artık tahammül sınırımı zorluyor bu durum. Yatırdıktan sonra ne olur ne olmaz diye elimi kolumu iyice bağlamışlardı sedyeye. Bilincim yerinde ama iş uzayınca hareket etmeye başlıyorum. Yanı başımda genç bir erkek sesi durmaksızın konuşuyor. "Kıpırdamayın, ayağınızı oynatmayın, gözünüzü açın" Kıpırdamamak için "peki" diyemiyorum ama bu cendere içinde yavaş yavaş teslim oluyorum. İçimden bir şeylerin çekildiğini hissediyorum. Tam olarak acı değil bunun sebebi, saniyelerin her biri saat olmuş artık. Bayılacağımı biliyorum budan sonraki aşamada. Belki dayanırım ümidiyle önce "Tansiyonum düşüyor" diyorum ekibe. Gözümün içinde her ne yapılıyorsa eller bir anda geri çekiliyor. Aniden panikliyorlar birden. Hemen bir iğne yapalım diyorlar. Sol kolumda damar yolumun açık olduğunu hatırlatıyorum. Tansiyonum hızla düşmeye devam ediyor. Kırmızı alarmımı veriyorum ekibe. "Bayılacağım" diyorum. Sonra neler oldu bilmiyorum doğal olarak, ne kadar baygın kaldığımı da.

"İyi misiniz?", "İyi misiniz?" İsmimi tekrarlıyorlar. "Şimdi biraz daha iyi misiniz?" Yavaş yavaş kendime geliyorum ama çok halsizim. Bayıldığımı anlıyorum. Sürekli durumumu soruyorlar başımdakiler. Her geçen dakika hayata döndürüyor beni. Ağzımdan "İyiyim" lafını alana dek sürdürüyorlar sorularını. "Daha iyiyim." dedikten hemen sonra operasyon kaldığı yerden devam ediyor. Aynı rahatsız edici hareketleri duyuyorum. Ankara'da yapılan ilk operasyonda hiçbir şey hissetmemiştim. İkinci operasyonda buna benzer rahatsızlıklar olmuş, bunun üzerine ameliyatın ortasında bir miktar daha anestezi uygulanmıştı. "Az kaldı, biraz daha sabredin." dediklerini duyuyorum. Ayıldıktan sonra biraz daha dirençliyim sanki. Devamlı kıpırdamam, bu yetmezmiş gibi arkasından bir de bayılmamın operasyona olumsuz tesir etmeyeceğini düşünmek istiyorum.

On dakikalık operasyon elli dakika sürüyor. Bu sürenin ne kadarında baygın kaldım bilemiyorum. Ameliyat sonrası yavaşça kaldırılıyor sedye yine oturma pozisyonuna getiriliyorum, önce asansöre oradan da odama getiriyorlar. Gözümde bir sargı veya tampon gibi bir şey yok. Sadece tek gözümü kapatacak şekilde şeffaf plastik bir parça ile örtülmüş gözümün üzerine.

Yatağıma uzanmadan önce durumumu soruyorlar. Kendimi iyi hissettiğimi söylüyorum. Önlüğümü alıyorlar üzerimden. Yatağa uzanıyorum. Az sonra ameliyatı yapan hoca gelip ameliyat hakkında bilgi verecekmiş. Eşim ve kızım etrafımda pervane olmuş dönüyorlar. Hepimiz sonucu merak ediyoruz. On beş dakika sonra hoca geliyor." Ameliyat iyi geçti, herhangi bir sorun yok." diyor. "Sizi çok uğraştırdım sanırım." diyorum özür dilercesine. "Yok" diyor, tam tersine fazla kıpırdamadığımı, iyi sabrettiğimi söylüyor. Ameliyat sırasında bayılmış olmam işi biraz uzatmış sadece. Yarın sabah saat dokuzda beklediğini söylüyor kontrol için.

Bir sürü damla yazmış doktor, gidip eczaneden alıyor kızım. Biri iki saat arayla, diğeri üç saat arayla, öbürü dört saat arayla. Saati geldikçe gözümün üzerindeki plastik kapağın bandı sökülüp damla damlatılıp tekrar kapatılıyor. Ameliyattan çıkalı birkaç saat geçmesine rağmen gözümü açtığımda. görebildiğimi fak ediyorum. Üstelik daha önceki ameliyatlarımın aksine gün ışığı ya da diğer ışıklara maruz kalınca yanma yok. Sadece gözümden beynimin içine doğru bir ağrı hissediyorum. Koluma bağladıkları seruma ağrı kesici katmışlar oysa. Hastaneden çıkalı birkaç saat oldu ama ağrı tam gaz devam ediyor. Eve varır varmaz kızım güçlü bir ağrı kesici iğne yapıyor kolumdan. Birkaç dakika sonra ağrı tamamen sona eriyor. Tam yirmi dört saat etkisi olurmuş bu ağrı kesicinin.

Annem çok heyecanlanmış. Sürekli arayıp bilgi almak istemiş. Akşama babamla birlikte geliyorlar kızımın evine, beni görmek için. Ameliyatım iyi geçsin diye devamlı dua etmiş. O yetmemiş söz vermiş Allah'a eğer sonuç iyi olursa üç gün oruç tutacakmış. 

Eşimi arayan arayana. Herkes geçmiş olsun diyor. İnşallah geçmiştir...   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder