
Bugünün misafirleri eşimin akrabaları. Yaylaya varır varmaz yerler yıkanıyor, kapılar açılıp masa ve sandalyeler verandaya çıkarılıyor. Verandaya açılan kapının üzerinde rüzgarın konuşturduğu alet oldukça sessiz bugün. Nadiren ortasındaki taş etrafındaki borulara değiyor ve cılız bir ses duyuyoruz. Ama yine de şehrin bunaltıcı havası burada yok. Mutfağa giren eşimin her zaman benden istediği pencere kanatlarının açılması. Pencerenin yüksekliği standardın üzerinde olduğu için öyle elini uzattığında açılması mümkün olmuyor. Bir de önüne tezgah tipi soğutucu gelince sandalyeye çıkıp uzanmak zorunda kalınıyor. Pencerenin kepenk ve kanatları açıldığı zaman bahçedeki orkideler bütün güzelliğini gösteriyor. Ortam aydınlanıyor, ışığı kapatıyorum.
Az sonra misafirlerimiz telefon ediyor. Kiraladıkları taksi yerimizi bulamamış. Tabela koyana kadar bu sorun olmaya devam edecek görünüyor. Bahçe girişi biraz içeride kaldığı için demir kapı yoldan görünmüyor. Bu yüzden onlar da kapının önüne kadar gelip geri dönmüşler. Misafirlerimizi karşılamak üzere kapıya doğru gidiyorum. Asfalt yolun kenarında iki köylü kadın bizim elmaları topluyor. Yanlarına doğru gittiğimde her ikisi birden irkiliyor. Önlerindeki poşeti doldurmuşlar bile. "Hayırdır, pazar için mi topluyorsunuz?" diye soruyorum. Kadınlar, "Yok bir iki tane tadına bakalım diye kopardıktı, isterseniz geri verelim." diyor. Önündeki naylon poşeti gösteriyorum. "Ha, o mu? Gelirken Emine Teyze vermişti bize." diyor. Toparlanıp ayrılırken "Helal etmeyeceksen, bırakalım bak." diyor içlerinden birisi. Her taraf elma dolu. Yerlere dökülüyor çoğu. "Helal olsun, tadımlık alabilirsiniz ama bunun dışında pazarda satmak için izinsiz koparmayın." diyorum.
Kadınlar uzaklaştıktan az sonra karşıma son sürat gelen bir araba çıkıyor. İşaret edip güçlükle durdurabiliyorum onu. Evet, bu beklediğimiz misafirleri getiren taksi. Bahçe kapısını gösterip içeri girmelerini söylüyorum.
Masaları eklemek istiyoruz ama acemilik işte. İlk kez tecrübe ettiğimiz bu küçük detay bile elimizi ayağımıza dolaştırmaya yetiyor. Sonunda verandanın ortasında uzunlamasına iki masayı birleştiriyoruz. Masaların her iki yanına da sandalyeler diziliyor. Manzarayı her zaman gören bizler manzaraya sırtımızı dönerken misafirleri manzaranın karşısına oturtuyoruz. Akşam saatlerine kadar güneş uğramıyor buraya. Akşam güneş batarken şöyle bir değiyor ucundan. O zaman da kime dokunduysa bu akşam güneşi, esprilere konu oluyor.
Eşim çay eşliğinde ikramlarda bulunuyor. Kızımın yaptığı muhteşem Türk kahvelerinin yanında sohbetin ardı arkası kesilmiyor.
Sabahtan Ünal Usta'yı aramıştım. Onların tatili pazartesiye kadar devam edecekmiş. Pazartesi günü bizim buraya gelmeleri konusunda söz alıyorum. Salih Usta damlama sulaması için gelecekti bugün. İki üç kez arıyorum. Nihayet üç kişilik ekibi geliyor ama saat beş buçuğu bulmuş. Havuzun dibindeki filtre tıkanmış. Gelir gelmez onu açmışlar. Eksik kalan bazı işleri vardı. Pazartesi günü Salih Usta ile birlikte gelip bütün işin kontrolünü ve yukarı yaylanın damlama sulama şebekesini yapacaklarını söylüyorlar. Bu vakitten sonra çalışmadan ne hayır gelir ki. Zaten misafir de yalnız bırakılmaz. Bu kararları hoşuma gidiyor, pazartesi sabahı görüşmek üzere ayrılıyoruz.
Misafirlerimizden Tünay Bey, elinde fotoğraf makinesiyle sürekli çevrenin resimlerini çekiyor. Amacının bizim cevizlerin ortağı sincapları fotoğraflamak olduğunu öğreniyorum. Bu saatlerde ağaçların kuytu köşelerinde şekerleme mi yapıyor bizim sevimli ortaklar bilmem ama pek görünesi yoklar şimdi. Onların en görünen zamanı sabahın erken saatleri...
Bir ara kızım fotoğraf makinesini eline almış, kırk yıllık fotoğrafçı pozları veriyor. Hemen resmini çekiyorum bu anın. Tünay Bey'le birlikte bahçenin etrafında geziyoruz. Yakup Usta bazı yerlerde otları biçmemiş. Aşağıda birkaç tane kızılcık ağacı görüyorum.
Misafirler ayrıldıktan sonra kızımla birlikte kızılcık toplamaya gidiyoruz. Çok değil ancak birkaç kilo topladıktan sonra hava kararmaya başlıyor. Sularımızı doldurup kapıları kapatıyor ve evimizin yolunu tutuyoruz.
Eşim çay eşliğinde ikramlarda bulunuyor. Kızımın yaptığı muhteşem Türk kahvelerinin yanında sohbetin ardı arkası kesilmiyor.
Sabahtan Ünal Usta'yı aramıştım. Onların tatili pazartesiye kadar devam edecekmiş. Pazartesi günü bizim buraya gelmeleri konusunda söz alıyorum. Salih Usta damlama sulaması için gelecekti bugün. İki üç kez arıyorum. Nihayet üç kişilik ekibi geliyor ama saat beş buçuğu bulmuş. Havuzun dibindeki filtre tıkanmış. Gelir gelmez onu açmışlar. Eksik kalan bazı işleri vardı. Pazartesi günü Salih Usta ile birlikte gelip bütün işin kontrolünü ve yukarı yaylanın damlama sulama şebekesini yapacaklarını söylüyorlar. Bu vakitten sonra çalışmadan ne hayır gelir ki. Zaten misafir de yalnız bırakılmaz. Bu kararları hoşuma gidiyor, pazartesi sabahı görüşmek üzere ayrılıyoruz.
Misafirlerimizden Tünay Bey, elinde fotoğraf makinesiyle sürekli çevrenin resimlerini çekiyor. Amacının bizim cevizlerin ortağı sincapları fotoğraflamak olduğunu öğreniyorum. Bu saatlerde ağaçların kuytu köşelerinde şekerleme mi yapıyor bizim sevimli ortaklar bilmem ama pek görünesi yoklar şimdi. Onların en görünen zamanı sabahın erken saatleri...
Bir ara kızım fotoğraf makinesini eline almış, kırk yıllık fotoğrafçı pozları veriyor. Hemen resmini çekiyorum bu anın. Tünay Bey'le birlikte bahçenin etrafında geziyoruz. Yakup Usta bazı yerlerde otları biçmemiş. Aşağıda birkaç tane kızılcık ağacı görüyorum.
Misafirler ayrıldıktan sonra kızımla birlikte kızılcık toplamaya gidiyoruz. Çok değil ancak birkaç kilo topladıktan sonra hava kararmaya başlıyor. Sularımızı doldurup kapıları kapatıyor ve evimizin yolunu tutuyoruz.