Terör yurdumuzun her köşesine yayılmış. Üzülüyor muyuz? Elbette. Ancak hayatını kaybeden ya da yaralanıp sakat kalan insanların ailelerine düşen ateşi ne kadar hissedebiliriz içimizde. Bizim üzüntümüz o ailelerin çektiği acının yanında nedir ki?
Elimize bayrakları alıp "Şehitler ölmez, vatan bölünmez" diye bağırınca ölen insanlar geri mi geliyor? Ya da yüksek yerlerde oturan idarecilerin "Yanlarına bırakmayacağız, misliyle karşılıklarını alacaklar." beyanları ne kadar su serpiyor yüreklere. Ölenlerin eşleri, çocukları, anneleri, babaları ailelerinde bir şehit olduğu için çok mu mutlu oldular?
Uzun seneler önce bir PKK tuzağına kurban verilen İzmirli bir yedek subayın acılar içindeki annesinden duymuştum ilk kez. "Hayır, vatan sağ olmasın, benim evladım sağ olsun"
Büyük bir aldatmaca bu. Ben olaya çok farklı bir gözle bakıyorum. Belki de umursamazlığım bundan. Oğlunu genç yaşında teröre kurban vermiş, yüreği yanan bir ananın milyonda biri kadar olur mu üzüntüm? Her gün bir yerlerde patlıyor bombalar, silahlar. Ülke bayram havasında (!) Her tarafa bayraklar asılmış. Galata Köprüsü ışıklara boyanmış, duvarlarına Türk bayrağı yansıtılmış, köprüler ışıklandırılmış, her bina bayraklarla süslenmiş. Caddelerden motosikletli gruplar, taksiler geçiyor korna sesleriyle, bayraklarını sallayarak. Terörü protesto ediyorlar, birlik mesajı veriyor (!) Anlayan kim?
Cumhurbaşkanı, Sağlık Bakanı ile yaralı ziyaretinde. Yaralı polislere moral veriyor. "Bir tarafım ağrıyor deme sakın, nişanlın üzülür sonra." Diğer bir yatağın yanına gidiyor. Yaralı çevik kuvvet polisi başını kaldırıyor. "İki çocuğum var Sayın Cumhurbaşkanım." Eziliyor karşısında, gözlerini indiriyor ve devam ediyor. "Ama üçüncüyü de yapacağız İnşallah." Cumhurbaşkanı "Olmaz" diyor. "Üç tane yetmez en az beş tane yapacaksın."
Bol bol çocuk yapın. Teröre kurban edecek çok insan lazım. Siz yapın biz öldürelim, adına şehit diyelim. Bir zamanlar Irak-İran savaşı vardı. Amerika ve diğer silah tüccarları her iki ülkeye de silah satıyordu el altından. Savaşın sonunda sınırlarda en ufak bir değişiklik olmadı. Olan sadece masum yüzbinlerce cana oldu. Füze atışları oluyordu ülkelerin birbirlerine. Füze hedefi belli olmayan bir yere düşünce onlarca kişinin canını alıyor, sakat bırakıyordu. Bir füze o taraftan, bir bu taraftan. Dünya bu manzarayı uzun süre seyretmişti timsah göz yaşlarıyla. Orada da her ölen kişinin aileleri çekti acıyı. Enka'daki koordinatör göndermek istemişti beni Irak'taki baraj inşaatına. Savaş halindeki bir ülkeye gitmem konusunda beni ikna etmek için "Ben her ay gidiyorum, füzenin isabet olasılığı çok düşük" dediğini hatırlıyorum. Savaş bitene kadar gitmedim. Ülkenin durumu farklı değil. Savaş ortamında yaşıyoruz. Füzelerin düşme olasılığından daha fazla bir yerde canlı bomba patlaması ya da görevini yapan güvenlik güçlerinin bir pusuya düşürülmesi.
Ne yapalım. Üzülelim mi? Üzülelim mi FETÖ örgütünün darbe gecesi öldürdüğü insanlara? Üzülelim mi İsrail karasularına giren Marmara gemisindeki kahraman şövalyelere? Ne oldu şimdi. İsrail ile durumlar iyi. Değil mi? Ya ölenlerin ailelerindeki durum. O hayatını kaybeden gençlerin annelrine bir sorun bakalım unutmuşlar mı oğullarını?
Üzülmek durumu düzeltmiyor. Size bir sır vereyim. Şehitler de ölüyor. Bana inanmıyorsanız gidin anne babalarına değil, onların yüreklerine sorun. Ne mi yapın? Biraz kafanızı çalıştırın sadece, başka bir şey istemiyorum.
Doğal değil bu terör meselesi. Yani bu kadar kangrenleşmesi. Neden Amerika'da, Avrupa'da yok. Kaç yıldır ülkenin insan kaynakları, ekonomisi zarar görüyor. Kimdir bu işin sorumlusu. Elbette siyasi iktidar. Garip olan şu ki, kimse bunu görmüyor. Canlar gittikçe siyasi iktidara destek artıyor. FETÖ ile ortaktılar. Bütün ülkeyi teröristlere teslim ettiler. Askerin gücünü kırdılar. Uçak kullanacak pilotumuz kalmadı. Kandırıldık deyip sıyrıldılar işin içinden.
Ülkeyi bölmek isteyenleri sınırdan törenlerle karşıladılar. Onların kim olduklarını sormayın. İşte canlı bombaları gönderenler onlar. "Açılım" dediler, valilere emir verdiler. Dokunmayın onlara dediler. İlçeleri cephane yaptırdılar. Sonra onca insan malını mülkünü bırakıp terk etti topraklarını. Terk edilen ilçeleri kurtarınca muzaffer oldular. Halkımız neden görmez bunları.
Bu takımın gücü PKK ya değil gezi olaylarında gözlerinden zeka fışkıran pırıl pırıl gençlere yeter. Çünkü onların silahı bombası yoktur. Zeka değil kaba kuvvet söker ancak onlara. Ülkenin bir avuç zeki çocuğunu öldürdüler, öldüremediklerini sindirdiler. Şimdi sokaklarda bir yığın insan düşünmeyen, düşünemeyen, düşündürtülmeyen... Ellerinde bayraklar. "Şehitler ölmez, vatan bölünmez." Bağırın, bağırın bayanlar, beyler. Ne şehitler ölecek ne de vatan bölünecek siz güzel bağırırsanız eğer.