Bugün çok özel bir gün. Taş Ev bir yaşını doldurdu. Kocaman bir yılı geride bıraktık. Bir işletmenin geleceği altı ayda belli olur derler. Şükürler olsun dimdik ayaktayız. Adettendir diyerek geçen sene tam da bugün ufak çaplı bir resmi açılış yapmıştık. Mevsim itibarıyla misafirlerimizi salonumuzda ağırlamak gerekiyordu. Resmi açılış ya; şehrin idari ve mülki idare amirlerinin yanı sıra bir kaç tanınmış simayı ve dost bildiklerimizi davet etmiştik. Ne yazık ki kaymakam, jandarma komutanı, emniyet müdürü o gece yapılan geniş kapsamlı bir Fetö operasyonu sebebiyle görev başında olduklarından Belediye Başkanı ise sağlık nedeniyle İzmir'de bulunduğundan katılamamışlardı yemeğimize. Açılışı değerli meslektaşım Organize Sanayi Bölge Müdürü Sn. Galip Kılıç ile Tire Süt Kooperatif Başkanı Sn. Mahmut Eskiyörük birlikte yapmışlardı. Yerimiz geniş olmadığından davet edemediğimiz bazı dostlar gönül koydu, üzüldük bu duruma elbette. Diğer taraftan değer verip davet ettiğimiz bazıları hayal kırıklığına uğrattı. Belki bu yüzden şaşalı kutlamalara, yıl dönümü kampanyalarına yer vermedik ilk yaşımızda.
Yaşanan bir yıllık deneyim bize insanları daha iyi tanımayı öğretti. Hedefimizden, çizgimizden asla taviz vermedik. Bize dediler ki; "Rezervasyon yaptırmayı sevmez buranın halkı, kapıdan dönerse bir daha gelmez. "Akşamcı takılan kimi muhteremler dediler ki; "Rakıyı en ucuza sen ver ki, devamlı sana gelelim." Taş Ev Restaurant bölgenin incisi olmaya adaydı kafamda. Üç kişi ağırlamayı otuz kişi ağırlamaya tercih ettik. Bazı misafirler komşumuz olan diğer restoranları yermekten kendini alamadı. Biz hoş karşılamadık bu tutumlarını. Çünkü onlar olduğu için biz var olduk burada. Tehlikeli bulduğumuz bu kişiler bir daha uğramadı semtimize.
Bir yılın sonunda hemen herkes biliyor ki, burası nezih, içkili bir aile restoranı. Dört hanımefendinin bir araya gelip gönül rahatlığı içinde gecenin geç vakitlerine kadar içkilerini yudumlayıp rahat rahat sohbetlerini yapabileceği bir ortam yaratabildiğimize göre hedefimize ulaşmışız demek.
Kış çok sert geçti. İki kez bahçeyi bembeyaz kar örtüsü kapladı. Taş Ev bir başka güzel olduç Yollarımız buz tuttu. Belki de en zor günlerimizdi. Belediyenin kapısını aşındırdık tuzlama yapılsın diye. Buzlar eridikten sonra tuzlamaya geldiler. Hakkını ödeyemeyeceğimiz sadık misafirlerimiz kendilerini riske atıp yine geldiler. Yolda arabaları kaldı. Onları kurtarmaya çalışırken ben de büyük tehlike atlattım.
Kışın zor şartları hızımızı kesmedi. Şömine sobamız kestane odunlarıyla çıtır çıtır yanarken sıcak şarap ikram ettik misafirlerimize. Taş Ev'de kahvaltı servisimiz yaz kış devam etti.
Geçen bir yıl aynı zamanda bir eğitim süreciydi bizim için. En büyük sıkıntımız personelden yana oldu. Başlangıçta kendini gösterip sonradan bizi kendilerine mahkum sayan bazı zavallılar yıllarca sürecek sıcak bir yuvadan oldular. Bayram günü eşim ve kızımla bir anda yalnız kaldık, yılmadık. İyi niyet ve gayretimizi gören hatırşinas misafirlerimiz işimizi kolaylaştırmak için ellerinden geleni yaptılar. Onlardan bazıları "Burası bizim evimiz, o sıcaklığı hissediyoruz." derken duygulandık.
A dan z'ye her işe girdik, üstesinden gelince kendimize güvenimiz arttı. Geçmiş kariyerimize aldırmayıp bulaşık da yıkadık, mangal da yaktık, çöpleri de döktük, tuvaletleri de temizledik yeri geldiğinde. Bütün bu işler inanılmaz derecede zevk verdi bize. Yorgunluğumuz misafirlerimizden aldığımız tatlı bir sözle kayboldu. "Mezeleriniz harika, pirzolanız mükemmel." sözlerini duymak havalara uçurdu bizi. Belki inanmayacaksınız ama eşimin bel ağrısı şikayetleri bile azaldı.
Asalet timsali Fifi, kara kızlarla birlikte girdi hayatımıza. Kısa sürede yeni yuvasını benimsedi. Kışın kapılar kapalı iken havlayarak haber verdi misafir geldiğini. Sonradan sevimli haydut Venüs geldi. Geldiğinde Fifi'nin yarısı kadar yoktu. İnanılmaz bir hızla büyüdü. Onlar en gerçek dostlarımız oldu.
Evet, bugünü sıradan bir gün olarak geçirdik. Zaman zaman yaşadığımız keyifli ve zor anlar düştü aklıma. Sabah hava yeni yeni aydınlanmaya başlarken eşim mecburen yine uyandırıyordu beni. "Tüp bitti, değişmesi lazım." Kapıyı açıp çıktım dışarı. Beni gören Fifi ayaklarımın etrafında dört dönerek sevincini gösteriyordu.
Tüpü değiştiriyor, vanayı açık pozisyona getiriyorum. Büyük pazar alışverişi için ihtiyaçlarımı gözden geçiriyorum. En önemlisi dün bilemek için bıraktığım bıçakların alınması lazım. Eşim mutfaktan sesleniyor. "Ocak yanmıyor, tüpü değiştirmedin mi?" Uyku sersemliğinden olacak, vanayı açtığım halde tüpün açma kapama düğmesini çevirmemişim. Düğmeyi sağa çevirince gaz yolunu buluyor, ocaklar yanıyor. Gündüz saatlerinde misafirlerimiz Aydın'dan öğretmen bir çift. Beyefendi Çineli olduğunu söyleyince. "Ben de Çine Barajının ilk proje müdürüyüm." diyorum. Salondan şehrin manzarasına hayran kalıyorlar. İki çocukları da harbiyeliymiş. Fetö'cüler sözde sağlık nedenleriyle ordudan ayırmışlar büyük olanı, başarılı bir üsteğmen iken. Şimdi ABD'de pilot'muş. Diğer oğlunu da Harp Okulunun üçüncü sınıfından atmışlar Fetö'cü diye. Büyük oğulları Fetö'cüler, küçük oğlu sözde Fetö'cülere karşı operasyon yapanlar tarafından tasfiye edilmiş şanssız bir aile. Sadece tasfiye edilse yine iyi. Harp Okulunda öğrenci iken atılan gitmiş elektrik mühendisi olmuş sonra. Kurduğu şirkete iş yaptırmamışlar bu kez. Atatürkçü aydın bir aile. Uzun uzun memleket hallerinden konuşuyoruz.
Tüpü değiştiriyor, vanayı açık pozisyona getiriyorum. Büyük pazar alışverişi için ihtiyaçlarımı gözden geçiriyorum. En önemlisi dün bilemek için bıraktığım bıçakların alınması lazım. Eşim mutfaktan sesleniyor. "Ocak yanmıyor, tüpü değiştirmedin mi?" Uyku sersemliğinden olacak, vanayı açtığım halde tüpün açma kapama düğmesini çevirmemişim. Düğmeyi sağa çevirince gaz yolunu buluyor, ocaklar yanıyor. Gündüz saatlerinde misafirlerimiz Aydın'dan öğretmen bir çift. Beyefendi Çineli olduğunu söyleyince. "Ben de Çine Barajının ilk proje müdürüyüm." diyorum. Salondan şehrin manzarasına hayran kalıyorlar. İki çocukları da harbiyeliymiş. Fetö'cüler sözde sağlık nedenleriyle ordudan ayırmışlar büyük olanı, başarılı bir üsteğmen iken. Şimdi ABD'de pilot'muş. Diğer oğlunu da Harp Okulunun üçüncü sınıfından atmışlar Fetö'cü diye. Büyük oğulları Fetö'cüler, küçük oğlu sözde Fetö'cülere karşı operasyon yapanlar tarafından tasfiye edilmiş şanssız bir aile. Sadece tasfiye edilse yine iyi. Harp Okulunda öğrenci iken atılan gitmiş elektrik mühendisi olmuş sonra. Kurduğu şirkete iş yaptırmamışlar bu kez. Atatürkçü aydın bir aile. Uzun uzun memleket hallerinden konuşuyoruz.
Öğretmen çifti uğurladıktan sonra İncirliova'dan geliyor misafirlerimiz. Hava serin olmasına rağmen verandada oturmayı tercih ediyorlar. İçlerinden birinin ilk ziyareti değil bu. İnsanların dostlarına gururla "Bakın sizi bir yere götüreceğim, bayılacaksınız." demeleri ne güzel. İki oğlundan biri bilgisayar, diğeri ziraat mühendisi. Diğerinin tek oğlu Edebiyat Fakültesini bitirmiş üç yıl önce. Hiç biri mesleklerini yapmıyor, babalarının kurduğu iş düzeninin içindeler. Alkolün rahatlatıcı etkisiyle beni masalarına davet edip sohbetlerine ortak etmek istiyorlar. Onların hayali çocuklarının kravat takıp mesleklerinde yükselmeleri. Çevrem geniştir diye iş konusunda yardımcı olmamı istiyorlar. "Bakın, ben diyorum otuz beş yıl kravatı boynumdan eksik etmedim. Şimdi onu boynumdan attığıma çok seviniyorum."
Verandanın diğer masasında bir baba kızı ağırlıyoruz. Hanımefendi doktor, oldukça genç görünüyor. Kızımın arkadaşıymış. Ne yemek istediklerini soruyoruz, tavsiyelerimize uyacaklarını söylüyorlar. Tire'ye dışarıdan gelenlere yörenin en meşhur yemeği olan Tire şiş köfte sunuyoruz.
Tanıtım filmi için ekip biraz daha çekim yapmak istiyor. Hazırladıkları taslak filmi gösteriyorlar. Çok beğeniyoruz. Yine drone havalanıyor, cepheden Taş Ev'in son görüntülerini alıyor.