Yazdan kalma bir gün. Büyük pazardan alacağım fazla bir şey yok derken pazarın kurulduğu dar sokaklara girince alacak bir sürü şey buluyorum. Esnaf işlerin durgunluğundan yakınıyor. Çalışanları alıp yaylaya dönüyorum.
Keyifli bir gün daha. İlk misafirlerimiz Rusya'dan. Eşimin yaptığı mezelere bayılıyorlar. Tire'ye dışarıdan gelenlerin ilk tercihi Tire şiş köfte. Onların da tercihleri aynı. Henüz vitrine girmemiş Ayva tatlısına gözleri ilişiyor. O kadar beğeniyorlar ki, yanlarında götürmek için ayrıca paket yaptırıyorlar.
Bugünün misafirleri yemeklerini yedikten sonra hep ayva tatlısı istiyor. Sabah eşimin yaptığı ayva tatlısından yarına bir tane bile kalmıyor.
Şehrin çalışkan esnaflarından biri eşiyle birlikte teşrif ediyorlar. Kılık kıyafetleri gayet şık. Evlilik yıl dönümleri ya da doğum günü kutlaması mı? Beyefendi çok yerde kuru domates yediğini ancak burada yediğinin bambaşka olduğunu söylüyor. Mezelerin hepsi mükemmel diyerek aynılarından birer tabak daha istiyorlar. Hava çok berrak, şehrin ışıkları keyifli bir görsellik sunuyor. Karşı dağın yamacına kurulu Bayındır bile daha yakın görünüyor gözüme.
Son günlerde misafirlerimiz Taş Ev'de konaklama imkanı olsa ne kadar iyi olacağından bahseder oldular. İlk zamanlar düşünmedim değil ama şimdi aklımın köşesinden dahi geçirmiyorum. Böyle bir işe kalkışırsak yeni elemanlar gerekecek. Eleman demek problem demek hizmet sektöründe. Hele bu yörede işini hakkını vererek işini yapan eleman bulmak çölde su bulmaktan daha zor.
18/10/2017 Çarşamba, Tire
Yapraklar iyiden iyiye sararmaya başladı. Rüzgarsız ve güneşli bir gün. Geçen sene bu zamanlar şömine sobamızı yakmaya başlamıştık. Erken saatte Erdal'ın telefonu ile uyanıyorum. Bu defa yukarı yaylanın kapı anahtarını vermeyi unutmuyorum. Böylece en azından bir saat daha geç kalkabileceğim.
Öğlen vakti iki beyefendi geliyor. İki ay önce Taş Ev diye komşu restoranlardan birine gitmişler. Bu sefer yönlendirme levhalarını iyi takip ettik diyorlar. Verandada oturup yemeklerini yiyorlar. Yediklerine bayılıyorlar. Her geçen gün aldığımız övgüler tırmanışa geçti. "Burası bambaşka bir yer." diyor içlerinden biri ve devam ediyor. "Ah, bir de konaklama imkanı olsaydı(!)" Karşıyaka'dan geliyorlarmış. Şehirdeki bir gıda firmasının bölge sorumluları olduğunu öğreniyorum. Kartvizitimi istiyorlar. Şimdiden pazar kahvaltısı için rezervasyon yaptırıyorlar.
Erken açtık bugün kepenkleri. Tire'den üç hanımefendi geliyor. Mezelere övgüler yağdırıyor onlar da. Yemekten sonra sıra tatlılara geliyor. Son derece memnun ayrılıyorlar.
Akşam misafirleri yabancı değil. İki gün ara verse "Bir şey mi oldu?" deyip merak edeceğimiz güzel bir hanımefendi. Telefon edip iki bayan arkadaşıyla geleceğini haber verince verandanın köşe masasını onlara ayırıyorum.
Tanınmış bir işletmenin sahibini konuk ediyoruz. Yanında hanım arkadaşı ve esmer güzeli kızları var. Hanımefendinin ilk sorusu? "Trileçe var mı?" Elbette var. Havalar soğumaya başlayınca karpuz kavunun yerini eşimin marifetli ellerinden çıkan tatlılar alıyor. Küçük hanım bizim Fifi'yi çok seviyor, onunla arkadaş oluyorlar. Sohbet aynı yere geliyor. "Burada konaklama düşünmediniz mi?" Hanımefendi, "Şu manzaraya bak, tam kafa dinlenecek yer burası."
"Cumartesi günü kahvaltıya gelsek, bizi kabul etmez misiniz?" diye soruyorlar. "Maalesef sadece pazar günü kahvaltı servisimiz var." "Bizim için de mi yok?" Eşim kıramıyor isteklerini. "Peki, sadece size özel kahvaltı vereceğiz."
19/10/2017 Perşembe, Tire
Güzel bir sabah daha. Bir değişiklik yapıp eşimle birlikte iniyoruz şehre, yeni bir iş görüşmesi için. Öğretmen evinin bahçesinde şartları konuşuyor, anlaşıyoruz. İyi birine benziyor ama yoğurdu üfleyerek yemeyi öğrendiğimiz için "İşte aradığımız insan bu." demek için en az üç ayı doldurması gerektiğine inanıyoruz.
Elemanları alıp yaylaya dönünce güzel bir sürpriz karşılıyor bizi. Yerdeki sarmaşık ve kuru yaprakların arasından başını yukarı uzatmış bir sarı zambak. Öylesine taze, öylesine havalı ki dokunmaya kıyamıyor insan.
Öğlen misafirlerimiz şehrin en büyük kurumunun müdürü. İki arkadaşıyla birlikte geliyorlar. Benimle birlikte dört inşaat mühendisi oluyoruz. Onlardan biri Özal döneminde yıldızı parlayan büyük bir inşaat şirketinin genel müdürlüğünü yapmış. On yıl önce kendini emekliye ayırmış, kendi çiftliğinde hayvancılıkla uğraşıyor. "Mesleğinizi yapmak mı daha zevkli yoksa hayvancılıkla uğraşmak mı?" sorusunu yöneltiyorum kendisine? Cevabı beni ters köşeye yatırıyor. "Böylesi daha iyi." diyor. Bana sorsalar, "Mühendislik ve restoran işletmeciliği arasında tercihim ne olurdu?" diye. Sanırım şudur diyebilmem zor olurdu. İnşaat Mühendisliği deyince çoğu kişinin aklına apartman inşaatları gelir. Liseyi bitirdiğimde açıkçası ben de öyle zannederdim. Üniversitede öğrendim ne kadar geniş bir alana yayıldığını ve diğer fen ve sosyal bilimlerle olan ilişkisini. Jeoloji, harita, kimya, makine mühendislikleri başta olmak üzere bütün mühendislik dallarıyla iç içe. Hukuk, sosyoloji de öyle. Mizaç olarak biraz dik kafalı olduğumdan dolayı işime karışılması yetki alanıma girilmesi hoşuma gitmeyen tek husustu. Genel olarak aile şirketlerinde ikinci nesil benim nazarımda çoluk çocuktu. Benim tecrübem artarken onlar patron olma ve benden öğrendiklerini bana satmaya başlamışlardı. Oh kurtuldum bu işten dememe tek sebep buydu. Restoran işletmeciliğinde benim yaptığım yönetici mühendislikte olmayan eleman ilişkileri sorun. Zira yöneticilikte bütün ilişkilerim altımda çalışan mühendislerle olduğundan hiç bir zaman problem yaşamıyordum.
20/10/2017 Cuma, Tire
Bugünü gözüme kestirmiştim. Sakin bir gün geçirmekti beklentim. Nasıl olsa haftada bir gün diğer günlere göre daha sakin geçiyordu baştan beri. Küçük pazardan fazla bir şey alacağım yoktu hesapta. Dün gecenin geç misafirlerini uğurlarken hidroforun bulunduğu yerden gelen su sesinin sebebini merak ediyordum. Gecenin karanlığında bir şey görebilmem mümkün değildi.
Sabah uzun bir alışveriş listesi çıkardı yine eşim. Yeniden şehre inmek zorunda kaldım. Pazarın dar sokaklarında bebek ve pazar arabalarıyla alışveriş yapan insanlara ya sabır çektim. Tezgahlar kurulduktan sonra iki insanın zorlukla geçebilecek genişlikteki dar sokakta pazar ve bebek arabalarını yolun ortasında tutarken geyik muhabbeti yapan kadınlara kızgınlığımı içime döktüm.
Yaylaya döndüğümde ilk işim hidrofora bakmak oldu. Adeta kazana bir bıçak sokulmuş, yarığından basınçla su fışkırıyordu. Derhal Kemal Usta'yı aradım. Yöre esnafının genel karakterinin tersine kısa bir süre sonra gelmesi benim için güzel bir sürpriz oldu. Parça almak üzere şehre inip hemen geri geldi ve sorunu giderdi. Hidroforu devre dışı bıraktık, depodan cazibeyle akan suyun basıncı yeterliydi zaten.
Akşam saatlerinden itibaren hareketli bir günün sonunda hafta sonuna dinlenmeden giriyoruz.
21/10/2017 Cumartesi, Tire
Üst üste yoğun günler. Mutfağa yardımcı olsun diye yeni bir kadınla anlaşmıştık. Sabah almaya gittiğimde yerinde yoktu. Telefonuma da cevap vermedi. Çay ocağının termostatını değiştirecek usta hala parça arıyormuş (!) Alıştık artık bu berbat kültüre. Memur şehri Ankara'daki esnafla olan düzgün ilişkilerimizden sonra yörem insanı oldukça sinir bozucu. Aralarında tek tük düzgün insan çıkıyor. Onlar da geçen gün fotoğrafını çektiğim sarı zambak gibi otların arasından kendini gösteriyor.
Gece geç vakit de olsa karalama şeklinde not alıyordum. Aklımda kalan bugün her şeyin yolunda gittiği. Mezeler ve yemekler çok beğeni topluyor. Meyve ve tatlı siparişleri de fazlaydı. Hatta hiç istemediğim halde "Maalesef kavunumuz kalmadı." demek zorunda kaldım beşinci kavun siparişini veren bir masaya. Kavun da bayağı güzelmiş demek.
Geçen hafta kahvaltı rezervasyonlarıyla salonu doldurmuştuk. Yarın için bir banka müdürünün İzmir'den gelecek misafirleri sadece on iki kişilik rezervasyon var. Yine ne olur ne olmaz diye eşim hazırlıklara geceden başladı bile.
22/10/2017 Pazar, Tire
Bugün çalışan hanımın ablasını da aldım gelirken. Misafirler için kahvaltı masasını hazırladık. Eşimle gün boyunca tartışmalarımız sürdü gitti. Kendini aşırı derecede yıpratıyor. En iyisi, en güzeli olacak. Hafta içinden başlayan yoğunluk arasında sürekli olarak mezeler yenileniyor. Kahvaltı için tepsi tepsi börekler hazırlandı, fırına sürülüyor. Misafirler geldikçe sıcak sıcak pişi ikram ediliyor. İki çeşit kurabiyenin üzerine bir de kek yapmaya kalkınca iyice gerildim. O ise gayet sakin bir şekilde "Yapsam ne olur, canım yapmak istiyor." diye cevap veriyor.
Kahvaltı bizim için son derece bunaltıcı geçiyor. Börekler aşırı derecede beğenildi. Masalara tabak tabak ekstra taşıdık. Bir yandan sucuklu yumurtalar, diğer yandan menemen talepleri... Müdahale etmesem Emine Hanım yufka açıp otlu gözleme yapacaktı bir de. Allah'tan bu konuda biraz sözümü dinledi eşim.
Rezervasyon yaptırmayan misafirlerden taşıyabileceğimiz kadarını buyur ettikten sonra gelenleri şartlı kabul etmeye başlıyoruz. "Eğer beklerseniz sizinle ilgilenebiliriz." Hemen merakla soruyorlar. "Ne kadar beklememiz lazım?" Cevabım net, "En az yarım saat." Şöyle etrafa bakınca boş masaları görüyorlar. "Ama boş yeriniz var (!)" "Evet, boş masalardan birine oturabilirsiniz ama size hemen hizmet edecek boş elemanımız yok." Bahçede boş masalardan birine oturuyorlar. "Biz beklerken birer çay alabilir miyiz?" Çaresiz çaylarını götürüyoruz. Yeni misafirler gelmeye devam ediyor kahvaltıya. "Maalesef, artık kapasitemizi aştık, keşke rezervasyon yaptırmış olsaydınız." Bu kez onlardan geliyor teklif. "Biz biraz bekleyebiliriz sıramızı." "Çok beklersiniz ama." oluyor cevabım. "Ne kadar? diye soruyor misafirimiz merakla. "Bir saat." Bu kadar uzun bir süre beklemek hiç hoşlarına gitmiyor, birkaç adım döner gibi yaptıktan sonra aralarında konuşmaya başlıyorlar. "Ama burası çok güzel." diyor birisi. Beyefendi yanıma geliyor. "Tamam, bir saatten daha uzun sürmez değil mi?" Biz şu masada oturup bekleyeceğiz."
Bütün mekanlar dolu, salon, teras, veranda ve bahçede oturan misafirlerimizin keyifleri yerinde. Bankacının grup misafirleri teker teker ama kibarca talepte bulunuyor. "Biraz zeytinyağı alabilir miyiz?" Zeytinyağı getiriyorum, "Bir parça da limon lütfen." Ekmeğimiz bitti, su getirir misiniz? Ekmekleri kızartmak mümkün mü? Bu tuzluğun tuzu bitmiş. "Derhal değiştirelim."
Telefonlar susmuyor. Biz Kaplan köyündeyiz. "Kahvaltı için yeriniz var mı?" "Maalesef efendim, yerimiz yok." Saat ikiyi geçmesine rağmen kahvaltı için geliyorlar. Kahvaltı servisimiz bitti, şükürler olsun.
Yemek servisi başlıyor aynı hızla. Mezeler birer efsane olma yolunda hızla yol katediyor. Fellah Köfte zirvedeki yerini koruyor. Hemen arkasından Girit ezme, kuru domates. Tatlılar, salatalar, meyveler... Eşimin sigortası atmak üzere. Ben bugünün de bir sonu olacağından eminim sabırla siparişleri yetiştirmeye çalışıyorum.
Bu arada Venüs geri geldi. Kısırlaştırma ameliyatı sonrasında kızımın yanında nekahet dönemini geçirmişti. Kızım onu bize teslim ettikten sonra harıl harıl tez sunumuna çalışıyor. Ameliyat dikişlerini almak için benden yardımcı olmamı boşuna bekledi. Sonunda tek başına yaptı işini. O yerinde duramayan haylaz Venüs uslu uslu önünde yatmış kıpırdamadan. Bu arada Fifi için güzel bir tasma getirmiş. Üzerinde Kontes yazılı. "Fifi adı hiç yakışmıyor ona, bundan böyle adı Kontes olsun." diyor.
Hepimizin pili bitiyor akşama. Kapıları kapatıp düşünüyor ve önemli bir karar alıyoruz. Kahvaltı çok yıpratıcı olduğundan bundan böyle kahvaltı servisini kaldırıyoruz. Rezervasyon telefonları çalmaya devam ediyor...
23/10/2017 Pazartesi, Tire
Şükürler olsun tatil günümüze ulaştık. Pazar işini yarınki büyük pazara bırakıyoruz. Kızımın verdiği talimat doğrultusunda Venüs'ün pansumanını yaptıktan sonra kara kızları besleyip yumurtalarını topluyorum.
Aklımda uzak bir yere gidip balık yemek var. Eşimi razı etmek zor, zira garip bir diyete başlamış. Bana göre gezmek demek, gidip güzel bir yerde yemek yeyip içmek demek. Yakınlarda Taş Ev'e benzer yerler arıyorum. İnternet'te yaptığım araştırmada ne Ödemiş ne de Bayındır'da aradığım özellikte bir yer bulabiliyorum. Bankadaki işlerimizi bitirdikten sonra şehirdeki balık satıcılarının birinin yanındaki pişiricide levrek ızgara yiyoruz. Hem balık taze, hem de güzel pişirmişler.
Yaylaya döndüğümüzde fırtınalı bir hava bizi bekliyor. Pazartesi gününün tatil günümüz olduğuna alışamayan misafirlerimiz arıyor. Çarşamba günü için yine bir evlilik teklifi için masa düzenlemesi isteniyor. Bugün kemiklerimiz dinleniyor biraz. Yarına yağmurlu bir güne merhaba diyeceğimizden bahsediyor hava tahminleri.
Öğlen misafirlerimiz şehrin en büyük kurumunun müdürü. İki arkadaşıyla birlikte geliyorlar. Benimle birlikte dört inşaat mühendisi oluyoruz. Onlardan biri Özal döneminde yıldızı parlayan büyük bir inşaat şirketinin genel müdürlüğünü yapmış. On yıl önce kendini emekliye ayırmış, kendi çiftliğinde hayvancılıkla uğraşıyor. "Mesleğinizi yapmak mı daha zevkli yoksa hayvancılıkla uğraşmak mı?" sorusunu yöneltiyorum kendisine? Cevabı beni ters köşeye yatırıyor. "Böylesi daha iyi." diyor. Bana sorsalar, "Mühendislik ve restoran işletmeciliği arasında tercihim ne olurdu?" diye. Sanırım şudur diyebilmem zor olurdu. İnşaat Mühendisliği deyince çoğu kişinin aklına apartman inşaatları gelir. Liseyi bitirdiğimde açıkçası ben de öyle zannederdim. Üniversitede öğrendim ne kadar geniş bir alana yayıldığını ve diğer fen ve sosyal bilimlerle olan ilişkisini. Jeoloji, harita, kimya, makine mühendislikleri başta olmak üzere bütün mühendislik dallarıyla iç içe. Hukuk, sosyoloji de öyle. Mizaç olarak biraz dik kafalı olduğumdan dolayı işime karışılması yetki alanıma girilmesi hoşuma gitmeyen tek husustu. Genel olarak aile şirketlerinde ikinci nesil benim nazarımda çoluk çocuktu. Benim tecrübem artarken onlar patron olma ve benden öğrendiklerini bana satmaya başlamışlardı. Oh kurtuldum bu işten dememe tek sebep buydu. Restoran işletmeciliğinde benim yaptığım yönetici mühendislikte olmayan eleman ilişkileri sorun. Zira yöneticilikte bütün ilişkilerim altımda çalışan mühendislerle olduğundan hiç bir zaman problem yaşamıyordum.
20/10/2017 Cuma, Tire
Bugünü gözüme kestirmiştim. Sakin bir gün geçirmekti beklentim. Nasıl olsa haftada bir gün diğer günlere göre daha sakin geçiyordu baştan beri. Küçük pazardan fazla bir şey alacağım yoktu hesapta. Dün gecenin geç misafirlerini uğurlarken hidroforun bulunduğu yerden gelen su sesinin sebebini merak ediyordum. Gecenin karanlığında bir şey görebilmem mümkün değildi.
Sabah uzun bir alışveriş listesi çıkardı yine eşim. Yeniden şehre inmek zorunda kaldım. Pazarın dar sokaklarında bebek ve pazar arabalarıyla alışveriş yapan insanlara ya sabır çektim. Tezgahlar kurulduktan sonra iki insanın zorlukla geçebilecek genişlikteki dar sokakta pazar ve bebek arabalarını yolun ortasında tutarken geyik muhabbeti yapan kadınlara kızgınlığımı içime döktüm.
Yaylaya döndüğümde ilk işim hidrofora bakmak oldu. Adeta kazana bir bıçak sokulmuş, yarığından basınçla su fışkırıyordu. Derhal Kemal Usta'yı aradım. Yöre esnafının genel karakterinin tersine kısa bir süre sonra gelmesi benim için güzel bir sürpriz oldu. Parça almak üzere şehre inip hemen geri geldi ve sorunu giderdi. Hidroforu devre dışı bıraktık, depodan cazibeyle akan suyun basıncı yeterliydi zaten.
Akşam saatlerinden itibaren hareketli bir günün sonunda hafta sonuna dinlenmeden giriyoruz.
21/10/2017 Cumartesi, Tire
Üst üste yoğun günler. Mutfağa yardımcı olsun diye yeni bir kadınla anlaşmıştık. Sabah almaya gittiğimde yerinde yoktu. Telefonuma da cevap vermedi. Çay ocağının termostatını değiştirecek usta hala parça arıyormuş (!) Alıştık artık bu berbat kültüre. Memur şehri Ankara'daki esnafla olan düzgün ilişkilerimizden sonra yörem insanı oldukça sinir bozucu. Aralarında tek tük düzgün insan çıkıyor. Onlar da geçen gün fotoğrafını çektiğim sarı zambak gibi otların arasından kendini gösteriyor.
Gece geç vakit de olsa karalama şeklinde not alıyordum. Aklımda kalan bugün her şeyin yolunda gittiği. Mezeler ve yemekler çok beğeni topluyor. Meyve ve tatlı siparişleri de fazlaydı. Hatta hiç istemediğim halde "Maalesef kavunumuz kalmadı." demek zorunda kaldım beşinci kavun siparişini veren bir masaya. Kavun da bayağı güzelmiş demek.
Geçen hafta kahvaltı rezervasyonlarıyla salonu doldurmuştuk. Yarın için bir banka müdürünün İzmir'den gelecek misafirleri sadece on iki kişilik rezervasyon var. Yine ne olur ne olmaz diye eşim hazırlıklara geceden başladı bile.
22/10/2017 Pazar, Tire
Bugün çalışan hanımın ablasını da aldım gelirken. Misafirler için kahvaltı masasını hazırladık. Eşimle gün boyunca tartışmalarımız sürdü gitti. Kendini aşırı derecede yıpratıyor. En iyisi, en güzeli olacak. Hafta içinden başlayan yoğunluk arasında sürekli olarak mezeler yenileniyor. Kahvaltı için tepsi tepsi börekler hazırlandı, fırına sürülüyor. Misafirler geldikçe sıcak sıcak pişi ikram ediliyor. İki çeşit kurabiyenin üzerine bir de kek yapmaya kalkınca iyice gerildim. O ise gayet sakin bir şekilde "Yapsam ne olur, canım yapmak istiyor." diye cevap veriyor.
Kahvaltı bizim için son derece bunaltıcı geçiyor. Börekler aşırı derecede beğenildi. Masalara tabak tabak ekstra taşıdık. Bir yandan sucuklu yumurtalar, diğer yandan menemen talepleri... Müdahale etmesem Emine Hanım yufka açıp otlu gözleme yapacaktı bir de. Allah'tan bu konuda biraz sözümü dinledi eşim.
Rezervasyon yaptırmayan misafirlerden taşıyabileceğimiz kadarını buyur ettikten sonra gelenleri şartlı kabul etmeye başlıyoruz. "Eğer beklerseniz sizinle ilgilenebiliriz." Hemen merakla soruyorlar. "Ne kadar beklememiz lazım?" Cevabım net, "En az yarım saat." Şöyle etrafa bakınca boş masaları görüyorlar. "Ama boş yeriniz var (!)" "Evet, boş masalardan birine oturabilirsiniz ama size hemen hizmet edecek boş elemanımız yok." Bahçede boş masalardan birine oturuyorlar. "Biz beklerken birer çay alabilir miyiz?" Çaresiz çaylarını götürüyoruz. Yeni misafirler gelmeye devam ediyor kahvaltıya. "Maalesef, artık kapasitemizi aştık, keşke rezervasyon yaptırmış olsaydınız." Bu kez onlardan geliyor teklif. "Biz biraz bekleyebiliriz sıramızı." "Çok beklersiniz ama." oluyor cevabım. "Ne kadar? diye soruyor misafirimiz merakla. "Bir saat." Bu kadar uzun bir süre beklemek hiç hoşlarına gitmiyor, birkaç adım döner gibi yaptıktan sonra aralarında konuşmaya başlıyorlar. "Ama burası çok güzel." diyor birisi. Beyefendi yanıma geliyor. "Tamam, bir saatten daha uzun sürmez değil mi?" Biz şu masada oturup bekleyeceğiz."
Bütün mekanlar dolu, salon, teras, veranda ve bahçede oturan misafirlerimizin keyifleri yerinde. Bankacının grup misafirleri teker teker ama kibarca talepte bulunuyor. "Biraz zeytinyağı alabilir miyiz?" Zeytinyağı getiriyorum, "Bir parça da limon lütfen." Ekmeğimiz bitti, su getirir misiniz? Ekmekleri kızartmak mümkün mü? Bu tuzluğun tuzu bitmiş. "Derhal değiştirelim."
Telefonlar susmuyor. Biz Kaplan köyündeyiz. "Kahvaltı için yeriniz var mı?" "Maalesef efendim, yerimiz yok." Saat ikiyi geçmesine rağmen kahvaltı için geliyorlar. Kahvaltı servisimiz bitti, şükürler olsun.
Yemek servisi başlıyor aynı hızla. Mezeler birer efsane olma yolunda hızla yol katediyor. Fellah Köfte zirvedeki yerini koruyor. Hemen arkasından Girit ezme, kuru domates. Tatlılar, salatalar, meyveler... Eşimin sigortası atmak üzere. Ben bugünün de bir sonu olacağından eminim sabırla siparişleri yetiştirmeye çalışıyorum.
Bu arada Venüs geri geldi. Kısırlaştırma ameliyatı sonrasında kızımın yanında nekahet dönemini geçirmişti. Kızım onu bize teslim ettikten sonra harıl harıl tez sunumuna çalışıyor. Ameliyat dikişlerini almak için benden yardımcı olmamı boşuna bekledi. Sonunda tek başına yaptı işini. O yerinde duramayan haylaz Venüs uslu uslu önünde yatmış kıpırdamadan. Bu arada Fifi için güzel bir tasma getirmiş. Üzerinde Kontes yazılı. "Fifi adı hiç yakışmıyor ona, bundan böyle adı Kontes olsun." diyor.
Hepimizin pili bitiyor akşama. Kapıları kapatıp düşünüyor ve önemli bir karar alıyoruz. Kahvaltı çok yıpratıcı olduğundan bundan böyle kahvaltı servisini kaldırıyoruz. Rezervasyon telefonları çalmaya devam ediyor...
23/10/2017 Pazartesi, Tire
Şükürler olsun tatil günümüze ulaştık. Pazar işini yarınki büyük pazara bırakıyoruz. Kızımın verdiği talimat doğrultusunda Venüs'ün pansumanını yaptıktan sonra kara kızları besleyip yumurtalarını topluyorum.
Aklımda uzak bir yere gidip balık yemek var. Eşimi razı etmek zor, zira garip bir diyete başlamış. Bana göre gezmek demek, gidip güzel bir yerde yemek yeyip içmek demek. Yakınlarda Taş Ev'e benzer yerler arıyorum. İnternet'te yaptığım araştırmada ne Ödemiş ne de Bayındır'da aradığım özellikte bir yer bulabiliyorum. Bankadaki işlerimizi bitirdikten sonra şehirdeki balık satıcılarının birinin yanındaki pişiricide levrek ızgara yiyoruz. Hem balık taze, hem de güzel pişirmişler.
Yaylaya döndüğümüzde fırtınalı bir hava bizi bekliyor. Pazartesi gününün tatil günümüz olduğuna alışamayan misafirlerimiz arıyor. Çarşamba günü için yine bir evlilik teklifi için masa düzenlemesi isteniyor. Bugün kemiklerimiz dinleniyor biraz. Yarına yağmurlu bir güne merhaba diyeceğimizden bahsediyor hava tahminleri.