Sevgili Deeptone (Sade
ve Derin) Ağaç Ev Sohbetlerinin nöbetçi moderatörlüğünü üstlenmiş. Bu kadar
güzel bir etkinliğin Taha Akkurt ve Edischar'ın iş yoğunluğu sebebiyle
duraksaması üzmüştü bizi. Bu nedenle sevgili deep'e Ağaç Ev Sohbetlerinin
yedinci haftasında ev sahipliği yaptığı için teşekkür ederiz.
İşte bu haftanın konusu ve konuya ilişkin
düşüncelerim:
Türkiye'nin
eğitim sistemi sizce nasıl? Sınav sistemi ve ezberden yana olan bu eğitimi
destekliyor musunuz? Siz öğrenciyken en çok neden zorlandınız?
Her sözcüğün anlam erozyonuna uğradığı gibi
sistem sözcüğü de bundan nasibini almış, ne kadar sistemsizlik varsa adı sistem
olmuştur. Gerçek anlamında sistem, girdi, süreç ve çıktıdan oluşan bir amaç
için bir araya gelmiş elemanlar topluluğudur. Sağlıklı bir eğitim sistemini
kurmak için detaylı bir ön çalışma ve bu konuda yaşanılan tecrübelerden
yararlanmak gerekir. Türkiye'nin eğitim sistemi siyasetin gölgesinde, deneme
yanılmaya dayalı ezberci, sorgulamayan bireyler yetiştiren ve sonuç itibariyle
başarısızlığa mahkûm bir kaoslar bütünüdür.
Bu kaostan kurtulup çağı yakalamak, refah
düzeyimizi yükseltmek için öncelikle eğitim kadrosunu ve fiziki koşulları
iyileştirmemiz gerekir. Eğitmenlik bir gönül işidir. Herkes öğretmen
olamamalıdır. Her meslekte olması gerektiği gibi sadakate değil liyakate
öncelik verilmeli, geleceğimizi teslim ettiğimiz öğretmenler, madden ve manen hak
ettiklerine kavuşturulmalı, toplumda en saygın yere konumlandırılmalıdır. Yapboz
tahtasına çevrilen sınav sistemi ve ezberci anlayış derhal terk edilmelidir.
Uluslararası düzeyde öğrencilerimizin elde
ettikleri başarısızlıklar içimizi acıtmakta ve geleceğe dair umutlarımızı
karartmaktadır. Her vilayete bir üniversite açmak başarı değil ülke
kaynaklarının israfı, gençler için zaman kaybıdır. O üniversitelerin
mezunlarından pek çoğu ya iş bulamamakta ya da aldığı eğitimle alâkasız bir
dalda çalışma imkânı bulabilmektedir.
Eğitim sistemi çocukların beceri ve zekâ
düzeyinin yanı sıra onların ilgi alanlarına göre eğitim görme hakkı vermelidir.
İyimser bir ihtimalle mevcut üniversite mezunlarının yarısı mesleki yeterliğe
sahip değildir. Özel sektörde nasıl iyi bir doktor ya da avukat daha çok
kazanıyorsa eğitim kadrosunun da yetiştirdikleri başarılı öğrencilere bakılarak ödüllendirilmesi gerekir.
Plânlama eğitim
sisteminde çok önemlidir. Nüfusa göre ne kadar mühendis, ne kadar tekniker,
ne kadar ustaya ya da ne kadar doktor, ne kadar hemşire ve ne kadar hasta
bakıcıya ihtiyâç olduğu doğru olarak tespit edilmelidir. Bildiğim bir konudan
örnek verecek olursam; mühendislerin çoğunun tekniker açığını doldurduğunu
söyleyebilirim. Bütün mesleklerde durum üç aşağı beş yukarı aynıdır. Ara eleman yetişmemektedir ülkemizde. Sadece doktor, mühendis, öğretmen ve avukata
değil, soğuk demirciye, fırıncıya, sekretere, odacıya da ihtiyacımız olduğu bilinciyle, gereksinim duyulan branşlarda ve özel ilgi alanlarında bireylerin yetiştirilmesi gerekir.
Düşünün ki bir fırıncı sizinle okuduğu kitabı tartışıyor, memleket
meselelerinde aklını kullanabiliyor, resim yapıyor ya da keman çalıyor. Ne güzel
bir rüya değil mi?
Eğitim deyince, Eğitim Enstitülerini es
geçemem. O kurumlarda hem tarımı hem hayvancılığı, hem insan sevgisini hem
sanatı, hem güzel ahlâkı, hem de çalışkanlığı öğretiyorlar, sağlıklı düşünen
beyinler yetiştiriyorlardı. Kuruluşunun her yıl dönümünde gözümden akan yaşlara
teslim olurum.
Öğrencilik yıllarımı çok geride bıraktım. Ama şunu biliyorum,
bizim zamanımızda her şey daha iyiydi. Üniversite sınavına hazırlanırken tercih
edebileceğimiz toplam üniversite sayısı yirmi civarındaydı. En kötüsü bile
bugünün en iyisinden geri kalmazdı. Benim en çok zorlandığım, İzmir'in
göbeğinde oturduğumuz halde bazı derslerimizin öğretmensizlik yüzünden boş
geçmesiydi. Çok kaliteli hocalarımızın yanı sıra bu işi sadece para kazanmak
olarak gören hocalarımızın olması can sıkıcıydı. Zeķâ seviyemiz, kabiliyetimiz,
ilgi alanımız ne olursa olsun üniversite sınavında yirmi tercihimizi yüksek puanlı yerlerden alçağa doğru sıralardık. Şanslı biri olarak istediğim tercihti ama o meslekle
ilgili hiçbir ön bilgim yoktu. Bir soru daha az ya da fazla çözsem bugün bir
mühendis değil, bir doktor, bir avukat, bir mimar ya da filoloji mezunu
olabilirdim. Oysa insan hayatının en önemli dönüm noktalarından biri olan
meslek seçimi şansa, bir iki sınava bırakılmamalıdır. Ders olarak en sevdiğim
matematik, en sıkıcı bulduğum ve zorlandığım Türkçe ve Edebiyat dersleriydi.
Tuhaf bir şekilde lisede öğrencilerin en çok zorlandığı kompozisyon dersinde en
iyilerden biriydim. Özellikle divan edebiyatından hâlâ nefret ederim.