Bildim bileli hiçbir virüs Covid-19 kadar dünya gündemini işgal etmemişti. Bilim insanlarının tespit ettiği 5.000 virüsten biri bu. Ülkemizi de etkisi altına alan "Corona" söz konusu olunca her insanın tepkisi farklı oluyor. Bazılarında paranoya ölçüsünde bir panik hâli ortaya çıkarken kimileri de bana bir şey olmaz deyip büyük bir umursamazlık içinde. Ben Coronavirüs'ün toplumdaki yansımaları diyorum bu tepkilere. Virüsün bendeki yansımasını paylaşacağım sizlerle.
Öncelikle şunu belirtmekle başlayayım: Yazacaklarım herhangi bir bilimsel veriye dayanmamaktadır. Bunlar sadece okuyup, araştırıp öğrendiklerimle sınırlı değil. Akıl süzgecimden geçen bilgilere dayanarak Corona hadisesi hakkında belki çoğunuza aykırı gelebilecek kendi düşüncelerimi de paylaşmak istedim.
Corona ortaya çıkmadan önce pek çok salgın hastalığa ve kitlesel can kayıplarına sebep olan bakteri ve virüs çeşidinin insanlara musallat olduğunu biliyoruz. Üstelik bunlardan bazıları Corona'dan daha fazla ölüm oranlarına sahip. Özellikle bizim gibi eğitim seviyesi düşük, yöneticilerinin halkın güvenini kazanamamış toplumlarda, hiçbir önlemin solunum yoluyla kolaylıkla bulaşan bu virüsün yayılmasına karşı başarılı olabileceğini beklemiyorum. Alınan tedbirlerin, medya ortamında yazılıp söylenenlerin çoğu virüsün yayılmasını geciktirmekten başka bir işlevi bulunmuyor. Şunu söylemek istiyorum; ne kadar önlem alınırsa alınsın virüs doyuma ulaşıncaya kadar bir şekilde yolunu bulup insanlara geçecek. Nedir bu doyum noktası? Sabah haberlerinde doktorun biri yüzde seksen beş gibi bir rakam verdi. Yani nüfusun sadece yüzde on beşine virüs bulaşmayacak. Elbette bu doktorun söylediğine de itibar etmiyorum. Bu rakamı neye dayandırıyor bilmiyorum çünkü. Yüzde otuz mu olur seksen mi tahmin etmek zor. Fakat eğer virüsün yayılma süresince (bazılarına göre üç ay bazılarına göre en az bir yıl) evden dışarı çıkmazsanız ve evdeki stoklarla yaşamayı başarabilirseniz eyvallah, diyecek sözüm yok. Fakat bu arada yağ bitti, gazete okumam lâzım deyip de çocuğu, kapıcı Cafer Efendiyi bakkala, markete gönderirseniz bu iş yatar. Evde kalan hiç kimse, çoluk çocuk, eş, hala, teyze, dedeler, nineler de kapı dışarı çıkmayacaklar elbette. Maskemi takar gider alışverişimi yaparım derseniz büyük yanılgı içindesiniz. Yani bu işten öyle okulu kapattım, on beş gün eve kapandım deyip kurtulamazsınız. Virüs er ya da geç gelecek size er ya da geç.
Fakat hiç ümitsizliğe kapılmayın. Corona dünyanın sonunu getirecek değil. Eskiden ihtiyar biri öldüğünde "Neden?" sorusu sorulmazdı pek. Hani sorulsa da "Yaşlılıktan" derlerdi, o kadar. Dünyada her yıl milyonlarca kişi ölüyor. Tıp bilimi artık hepsi için bir kulp bulmak zorunda. Rapora, ölüm nedeni olarak "Yaşlılık sebebiyle" yazan doktor duydunuz mu hiç? Duymazsınız tabii. Ya solunum yetmezliği, ya damar tıkanıklığı bilemedin çoklu organ yetmezliği gibi bir neden uyduracaklar. Ölen kaç kişinin kanında virüs taraması yapılıyor? İnanıyorum ki hastalık nedeniyle ölümlerin tamamının nedeni vücuda giren milyonlarca virüsten biri ya da bir kaçıdır. Virüs vücuda girer, hoşlandığı yeri (her virüsün gideceği yer farklıdır, Covid-19 mesela akciğerlerdeki broşlara yerleşir, kanın oksijenle temizlenmesini engeller. Bazı virüsler karaciğere, böbreğe, mideye, bağırsaklara vs. yerleşir.) mesken tutar. Sonra savaş başlar bizim kırmızı kuvvetler antikor üreterek virüsün ayağını kaydırmaya uğraşırlar. Mavi kuvvet olan virüsler ise dost görünüp hücreye sızmaya ve hücrenin genetiğini bozmaya çalışırlar.
Savaşın galibi kim olur sizce? Elbette başta bağışıklık sistemi kuvvetli çocuk ve gençler. Sonra, kendine iyi bakan yaşlılar. Diyorum ki virüslerin vücuda girmesini engelleyemeyiz. Yapılması gereken bağışıklık sistemimizi güçlü kılmak. Bunu nasıl mı yaparız? Kendimize iyi bakarak, sağlıklı yiyecekler yiyerek, zararlı olanlardan kaçınarak, fazla kilo almayarak, spor yaparak. Siz hâlâ hap gibi şunu ye bunu yeme dememi mi bekliyorunuz? Yok, onları ben demeyim, o kadarını da doktorlara bırakayım, onlar da bu işten ekmek yiyorlar!
Dip Not: Yazıyı yazdıktan sonra yayınlamaya hazırlanırken bir doktor arkadaşımın whatsapp'tan gönderdiği mesajı okudum. Genel olarak yukarıda yazdıklarımı teyit eden bir yazı. Özetle Corona'dan kaçışın mümkün olmadığını, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi gerektiğini anlatıyor. Aşağıda bir kaç cümlesini alıntıladım.
"... Bu virüsten kaçış yok arkadaşlar. İstisnasız hepimiz yakalanacağız.
... Hatta birçoğumuz yakalandı bile ama fark etmedi. Ve hatta hastalığı da atlattı. Vücudu virüsle yaşamaya alıştı ya da virüs o vücutta yaşayamadı ve başka konaklara geçti. Bu konuda en güzel örnek Diamond Princess gemisi. Gemideki 3.700 kişinin 700'ünde test pozitif çıkmış. Ama bu 700 kişinin 350'si hastalığı hissetmemiş bile. Ve hala da çok sağlıklılar. Yatak döşek yatmıyorlar. Ki yaş ortalamaları da bayağı yüksek. Çünkü o 350 kişinin bağışıklık sistemi çok güçlüydü!
... Fakat ne kadar geç yakalanırsak o kadar iyi. ... Şu an uygulanan karantina, tatil, izin vb. gibi önlemlerin tamamı sadece virüsün yayılma hızını yavaşlatıp, sağlık sektörünün çökmemesini sağlamak için. ..."
Fakat hiç ümitsizliğe kapılmayın. Corona dünyanın sonunu getirecek değil. Eskiden ihtiyar biri öldüğünde "Neden?" sorusu sorulmazdı pek. Hani sorulsa da "Yaşlılıktan" derlerdi, o kadar. Dünyada her yıl milyonlarca kişi ölüyor. Tıp bilimi artık hepsi için bir kulp bulmak zorunda. Rapora, ölüm nedeni olarak "Yaşlılık sebebiyle" yazan doktor duydunuz mu hiç? Duymazsınız tabii. Ya solunum yetmezliği, ya damar tıkanıklığı bilemedin çoklu organ yetmezliği gibi bir neden uyduracaklar. Ölen kaç kişinin kanında virüs taraması yapılıyor? İnanıyorum ki hastalık nedeniyle ölümlerin tamamının nedeni vücuda giren milyonlarca virüsten biri ya da bir kaçıdır. Virüs vücuda girer, hoşlandığı yeri (her virüsün gideceği yer farklıdır, Covid-19 mesela akciğerlerdeki broşlara yerleşir, kanın oksijenle temizlenmesini engeller. Bazı virüsler karaciğere, böbreğe, mideye, bağırsaklara vs. yerleşir.) mesken tutar. Sonra savaş başlar bizim kırmızı kuvvetler antikor üreterek virüsün ayağını kaydırmaya uğraşırlar. Mavi kuvvet olan virüsler ise dost görünüp hücreye sızmaya ve hücrenin genetiğini bozmaya çalışırlar.
Savaşın galibi kim olur sizce? Elbette başta bağışıklık sistemi kuvvetli çocuk ve gençler. Sonra, kendine iyi bakan yaşlılar. Diyorum ki virüslerin vücuda girmesini engelleyemeyiz. Yapılması gereken bağışıklık sistemimizi güçlü kılmak. Bunu nasıl mı yaparız? Kendimize iyi bakarak, sağlıklı yiyecekler yiyerek, zararlı olanlardan kaçınarak, fazla kilo almayarak, spor yaparak. Siz hâlâ hap gibi şunu ye bunu yeme dememi mi bekliyorunuz? Yok, onları ben demeyim, o kadarını da doktorlara bırakayım, onlar da bu işten ekmek yiyorlar!
Dip Not: Yazıyı yazdıktan sonra yayınlamaya hazırlanırken bir doktor arkadaşımın whatsapp'tan gönderdiği mesajı okudum. Genel olarak yukarıda yazdıklarımı teyit eden bir yazı. Özetle Corona'dan kaçışın mümkün olmadığını, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi gerektiğini anlatıyor. Aşağıda bir kaç cümlesini alıntıladım.
"... Bu virüsten kaçış yok arkadaşlar. İstisnasız hepimiz yakalanacağız.
... Hatta birçoğumuz yakalandı bile ama fark etmedi. Ve hatta hastalığı da atlattı. Vücudu virüsle yaşamaya alıştı ya da virüs o vücutta yaşayamadı ve başka konaklara geçti. Bu konuda en güzel örnek Diamond Princess gemisi. Gemideki 3.700 kişinin 700'ünde test pozitif çıkmış. Ama bu 700 kişinin 350'si hastalığı hissetmemiş bile. Ve hala da çok sağlıklılar. Yatak döşek yatmıyorlar. Ki yaş ortalamaları da bayağı yüksek. Çünkü o 350 kişinin bağışıklık sistemi çok güçlüydü!
... Fakat ne kadar geç yakalanırsak o kadar iyi. ... Şu an uygulanan karantina, tatil, izin vb. gibi önlemlerin tamamı sadece virüsün yayılma hızını yavaşlatıp, sağlık sektörünün çökmemesini sağlamak için. ..."