KATEGORİLER

14 Mart 2020 Cumartesi

ÇÖL ÇİÇEĞİ 6

Sahra Çalısı uzun süredir Çöl Çiçeği'ni dinliyor, onun içinde bulunduğu durumdan bir an önce çıkıp eski neşeli günlerine dönmesi için büyük çaba sarf ediyordu. O, ayrılığın nasıl bir şey olduğunu en iyi bilenlerden biriydi. Çölün acımasız kum fırtınalarına kendini bırakmış, yuvarlanarak savrulduğu uzak diyarlarda yağmurunu beklemişti. Önce Çöl Çiçeği'ne dönüp seninki aşk olamaz demişti. Kabul etmemişti bunu Çöl Çiçeği. Hayır demişti, ben suyuma, suyum bana aşık. 

Sahra Çalısının aşk tarifine uymuyordu bu ilişki...
1. Çünkü onun bildiği aşk karşılıklı bir tutku değildi. Aşk sadece bir tarafın yakasına yapışır, onu şekilden şekle sokardı.
Suyun kendisine yaptığı güzel şeyleri anlattı Çöl Çiçeği, anlatırken gözleri buğulandı. Peşinde çok koşmuştu Çöl Çiçeği'nin. Çöl Çiçeği kaçarken o kovalıyordu mütemadiyen. Tuhaf bir şekilde Çöl Çiçeği kıpır kıpır yerinde duramazken, su sakin, için için akıyordu yatağında. Aklı karışmıştı Sahra Çalısının, hemen inanmazdı söylenene, söyleyene inansa bile. Çelişkiler aradı sözlerinde Çöl Çiçeği'nin. Ne olmuştu da, birden çekmişti kollarını su, sevdiğinden. Geçmiş ne söylerse söylesin, gelinen bu duruma bakılırsa, Çöl Çiçeği inanmak istemese de suyun aşkının sona erdiğini anlamak zor değildi. Aşk, platonik olanlar dışında sonsuza kadar sürecek bir duygu değildi. 

2. Çünkü onun bildiği aşk karşılıksız sevgiydi. Karşısındakini olduğu gibi kabul edip, sonsuz bir tutkuyla bağlanmaktı. Onun her şey, kendisinin hiç olmasıydı. Kendisi ne kadar acı çekerse çeksin, onun mutlu olmasının ona yetmesiydi.  
Sahra Çalısı çölün suyunu tanımıyor, onun dengesiz tavırlarını anlayamıyordu. Fakat Çöl Çiçeği'ni gayet iyi çözümlemişti. Çöl Çiçeği suyuna aşık görünüyordu, çünkü onu seviyordu, onsuzluk canını acıtıyordu, onun her haline tutkundu. Buraya kadar tamamdı. Fakat bir konuya yatmıyordu aklı. Evet, sahiplenmişti suyunu Çöl Çiçeği, kıskanıyordu başkalarından. Onun başkasıyla mutlu olma olasılığı aklını kaçırmasına yetebilirdi. Sahra Çalısının aşk kriterlerine uymayan bir durumdu bu. Belki de o aşklarında hep terk eden olmuş, terk edilmişliğin acılarını öğrenememişti. Bu muydu sorun? Suyun özgürce akmasına izin vermemesi miydi bu ayrılığın sebebi. Peşinden çok koşması mıydı? Neydi bunun tedavisi, çaresiz kalmıştı çölün bilge çalısı.

Çöl sıcakları iyice kendini hissettirmeye başlamıştı. Sahra Çalısını dinlememiş, burnunun dikine gitmiş, kendini zapt edememiş yine aramıştı suyunu Çöl Çiçeği. Suyun ona dönmesini beklemişti sonra sabaha kadar, uyumamıştı. Gözleri şişmiş, umudunu kaybetmiş bir haldeydi. Kendisini defalarca ikaz etmişti Sahra Çalısı: "Arama, bırak o arasın seni. Küçültme kendini. Unutma ki kaçan kovalanır, bir kere olsun kovalanan ol." 

Dinlememişti yine, bir kez daha tutamamıştı kendini. Sahra Çalısı kızamamıştı ona. Kolay değildi elbette. Tam da suyun yatağını değiştirdiğine, arkasını döndüğüne kendisini inandırmaya başladığı anda, dönüp geri geliyordu su. Yeni bir sayfanın açılmasına karar verip birlikte yol almaya niyetlendikleri anda ise uzaklaşıyordu Çöl Çiçeği'nden. Umut ışığı deniz feneri gibi defalarca yanıp sönüyor, Çöl Çiçeği bir umutlanıp coşuyor, dans ediyor, bir umutsuzluğa kapılıp kedere gömülüyordu. Bu zorluğa ne kadar dayanabilirdi ruhu, bedeni. O yüzden arayan o olmuştu, kararsız bulutları bir nebze olsun dağıtmak için. Aradığıyla kalmıştı. Su yine "Sana bir iki gün içinde dönerim." demiş, aramamıştı bir daha. Dönse bir türlü dönmese bir türlüydü. Sahra Çölü, "Bırak bu sudan hayır gelmez sana artık." derken, suyun defalarca Çöl Çiçeği'ne neden geri döndüğünü ve sonra yeniden neden bir kez daha onu terk ettiğini anlayamıyordu.                        

12 yorum:

  1. Cemal Süreya'nın bir şiiri geldi aklıma:

    Bu Bizimki

    Yıkıcı bir aşk bu,
    Yıkıyor milletin ortasına
    Tutku yükünü.

    Bölücü bir aşk,
    Ekmeği suyu bölüyor
    Günde üç öğün.

    Hain bir aşk bu,
    Sizin eve hırsız girer
    Onunkine polis.

    Yasadışı bir aşk ,
    Evlenmeyi
    Hiç mi hiç düşünmüyor.

    Soyguncu bir aşk bu,
    En sıradan ezgilerden
    Sevinçler devşiriyor.

    Kökü dışarda bir aşk,
    Dante ile Beatrice\'inkine
    Fena öykünüyor.

    İşgalci bir aşk bu,
    Samanlık sevişenin diyor
    Başka şey demiyor.

    ...

    İnsan sevdiğinin mutlu olmasını ister. Aşık olduğunun ise sadece kendine ait olmasını. Birlikte olsunlar da isterse mutsuz olsunlar, birlikte olsunlar da isterse dünya yansın. Çöl çiçeği susuz mutsuz, canı yanıyor. Suyun da canını yakacağını biliyor ama işte iki türlü de yanacaksa en azından onunlayken yansın diye düşünüyor. Ama korkarım aşk bitince canını yakan tek şey "ne kadar da aptalmışım, görmemişim gerçekleri" düşüncesi olacak maalesef. Şöyle gürül gürül akan bir su olsa da sarıp sarmalasa çöl çiçeğini. İyi geliyor şefkatli, sevmesini, beslemesini bile çağlayanlar çiçeklere :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cemal Süreya'nın bu şiirini sevdim bak:) Sanki dizeler kendine aitmiş gibi geliyor. Oturayım bir tane de ben yazayım hissini uyandırıyor. Yalın, sıcak ve içten:)
      Aşkta sahiplenme fikri benim için yeni Mrs. Kedi. Halen ikilemdeyim. Bana şu Ferdi Özbeğen'in "Nikâh Masası" şarkısının sözleri aşkı daha iyi anlatıyor gibi geliyordu. Belki gerçekten farklı durumları konuşuyoruz. Platonik aşk ya da herhangi bir nedenden dolayı birleşmenin olmadığı aşklarda aşık kişi karşısındakinin mutlu olmasını istiyor. Yani benim olmazsan toprağın olursun durumu yok bu evrede. Ancak birleşince aşkın kimyası değişiyor. O zaman sahiplenme, kıskançlık gibi duygular çıkıyor ortaya. Bu da bazen aşkı bitiriyor işte.
      Çöl Çiçeği suyla birlikte mutsuz değil. Onun mutsuzluğu suyun ona arkasını dönmesiyle başladı. Birlikte olunca her şey sütliman. Suyun her haline razı, kavgalarına, onu üzmesine bile. Mazoistlik derecesindeki bu tutku aklı selim'le bağdaşmıyor. Ciğerini yakan tek şey, onsuzluk. Kaybetmek korkusundan dolayı aşırı derecede kıskanç. Hani ufak çocukların elinde peluş ayı oyuncaklar olur ya, Çöl Çiçeğinin suyu onun için işte o oyuncak ayı! Çalışsın, çalışmasın, yatsın, kalksın umrunda değil. Yeter ki istediği zaman yanında olsun, onunla birlikte olsun.

      Aşk Çöl Çiçeği için biter mi, ne zaman biter hiçbir fikrim yok. Ama dediğine katılıyorum, ki bende söylemiştim kendisine, aradan zaman geçtiğinde çok gülecek bu hallerine:)

      Sil
    2. Suyla birlikteyken mutsuz değil de su yine çekilmeye başlayınca acı çekiyor Çöl Çiçeği biliyorum ama işte bunun kaçınılmaz olduğunu kaç kez görüp öğrendiği halde son noktayı koyamıyor, sonsuza dek gitmesindense bu gelgit durumunu kabullenmeye razı oluyor ya ondan bahsetmek istemiştim aslında ben de :)

      Sil
  2. Ah bir saniye! Sanki şimdi oturdu tüm taşlar. Birden! Yazdığınız iki cümlede gizli.. "Çöl çiçeği kıpır kıpır yerinde duramazken" ve "tam da suyun yatağını değiştirdiğine, arkasını döndüğüne kendisini inandırmaya başladığında, geri geliyordu su".
    Bu bence şu demek: Su; çöl çiçeğinin kıpır kıpır hayat dolu haline aşık. Onun enerjisine, kendine özgü duruşuna, güzelliğinin farkında oluşuna - ki bir kadın güzel olduğunu düşündüğünde neler olacağını hepimiz biliriz ;) - Ama ne zaman ki çöl çiçeği onu sahiplenmeye, neşeli hafif eğlenceli havasından sıyrılıp sorgulayan, cevap bekleyen kuşkulanan haline dönerse (yine sizin şu cümlenizden: "onun asla başkasıyla olma olasılığını düşünemiyordu") su uzaklaşıyor. Çünkü su bu, akışkan, tek bir kişiye bağlanamayan belki, hayata akan ama zorlukları aşmak yerine yanından kıvrılıp gitmeyi tercih eden. Bu demek ki, o çöl çiçeğini her yönüyle sevebilecek bir yapıda değil, sadece çöl çiçeği "açtığında" seviyor onu (bu noktada katılıyorum, bu sevgi değil, olsa olsa bir yönüne karşı duyulan tutku, aşktır). Çöl çiçeği ise, zaten neşeli olduğu zaman gözü hiç bir şeyi görmeyecek, tutkulu bir kadın, bu dönemde suyun da çevresinde dans edişini seviyor. Ama hiç bir neşe devamlı sürmez, hiç bir acının sürmeyeceği gibi. Neşeli hali ufak bir nedenle (belki suyun şu karşıdan geçen kadına bir saniyelik kayan bakışıyla, belki edilmemiş bir iltifatla, görülmemiş bir ufak ayrıntıyla) birden kara bulutlara bırakıyor yerini, birden o neşesiz, süpheci, bağlı değil de bağımlı karakter geliyor, kuruluyor köşeye.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biz kadınların duyguları belli bir çizgide ilerlemez, hormonlar var, sosyal ilişkilerin yarattığı psikolojik gelgitler var, beden algısında en ufak gramlık değişimler var, var da var.. Buna bağlı gün içinde çok farklı kişiliklere bürünmemiz de olası. Ve su bu değişimi sevmiyor bence, ufacık bir "neşesizlikte" gitmeye, yoğun bir "sensiz de yaparım, çünkü benim özümde neşe ve mutluluk var" kırıntısında ise koşa koşa dönmeye hazır...
      O nedenle, çözüm bana göre uzun vadede. Çöl çiçeği toparlanmalı ve önce ben diyebilmeli, beni neşemle korkularımla ve endişelerimle toplu olarak seven birini hak ediyorum. Bu benim temel hakkım. Ben gel-gitlere yenilmek değil, onlarla yaşamayı öğrenmek istiyorum. Ve eğer sevileceksem de tek bir yönümle değil, değişen yapımla sevilmeyi hak ediyorum.
      Bunu demeyi başardığında zaten suyun gelmesi ya da gitmesinin çok önemi kalmayacak. Çünkü merkezde su değil kendi olduğunu anlayacak.. Bunu anladıktan sonra, su zaten küçük bir ayrıntı. Çok büyük ihtimalle geri gelecek su, çünkü zaten yaşam enerjisi fışkıracak çiçekten, hiç olmadığı şekilde açacak.. Sadece su için değil, kendi için.
      Dediğim gibi, olduğu gibi sevilmek her kadının hakkı. Sevgi şartlara bağlı olmamalı.
      Ama "burada söz ettiğimiz sevgi değil, aşk ve tutku ise, onun da merkezinde yine "ben olarak açmak" yatıyor, suyu çeken bu çünkü. Bilemiyorum bana öyle geldi.. Ama okuduklarımdan sadece kendi anladığımı cımbızla çekip almış olabilirim yine. Emin değilim :)
      Kişilik olarak yani patlayan neşe ve hiç yoktan gelen hüzün, biz çöl çiçeğiyle çok benziyoruz. Ben son yıllarda huzurumu kişiliğimi ikiye bölerek bulabildim. Asıl ben yani neşeli hayat dolu cıvıl cıvıl olan zaten seviliyor. Fakat hüzünlü ve detaycı, beklentili ve özlemini aşamayan bir ben daha var ki, onu ancak denize bakan ev'de özgür bırakabiliyorum. O nedenle blog baştan aşağı mavi, hüznün rengi, özlemin ve çözülememiş düşüncelerin rengi.. Bu yönümü seven az, merak eden anlamaya çalışan üç beş kişi ama zaten onlar için değil, denize bakan ev'de esip kavurabildiğim için yazıyorum. Orayla sınırlıyorum bu yönümü.. Bastırmak çünkü işe yaramıyor, yönlendiriyorum.. Eğer Çöl çiçeği de belki bir sanat, bir hobi, bir yürüyüş belki böyle bir noktaya kanalize edebilirse bu yönünü, o zaman iç dengeyi bulabilir. O zaman da su ve başka sular çağlayarak akar ona diye düşünüyorum... Çünkü onda bu kapasite bu güç var, enerjisi, neşesi, pırıltısı olan bir kadın o, onun elinden herşey gelir...
      Bilemiyorum ne kadar yaklaşabildim bu sefer :) Yeniden sevgilerle, hem ona hem de hikayesini çok yerinde kelimelerle ileten size!

      Sil
    2. Nasıl yazdıysam sığmadı ikiye ayırmak zorunda kaldım :)

      Sil
    3. DBE, 09:26
      Aynı fikirdeyim; Çöl Çiçeği güzel olduğu kadar, sıcak, hareketli ve içten tavırlarıyla da bütün suların dikkatini üzerinde toplayan bir çiçek. Hayat dolu, özgür, uçarı. Kabına sığmayan fakat karşısındakini kendi kabına uydurmaya çalışan bir karakter. Sevdiğinin sahibi, kıskanç aynı zamanda. Suyun bütün hallerine razı. Yeter ki yamacında olsun. Onun kavgalarından, dönüp gitmelerinden, hatta çektirdiği acılardan, zorluklarından bile rahatsız değil. Bu açıdan mazoistliğe varan bir özelliğe sahip. Suyu istediği kaba sokmak peşinde. Onunla gezsin, eğlensin, hatta kavga etsin.
      Sanırım su bu ilgiden sıkılmış durumda. Tamam her kabın şeklini alabilir su, ancak sıkıntıya gelemez, sıkıştırmak mümkün değil onu. Bir noktadan sonra bulunduğu kabı patlatır, kendi yolunu çizer.
      İşin ilginç tarafı da burada zaten. Su tamamen bırakıp gitmiyor. Aklı Çöl Çiçeği'nde. Aklından koparıp atamıyor onu birden. Ben buradayım diyor, varlığını her an hissettiriyor. Çöl Çiçeği onu kucaklamaya hazır her zaman. Ümitle gözlüyor yolunu. Su kararsız, ne ondan vazgeçebiliyor, ne de onsuz yapabiliyor. Çünkü biliyor ki aynı cendereye girecek dönerse. Korkuyor. Bir yandan da özlediği o cendere aslında. Tarifi, anlaması zor bir ilişki. Belki biraz olsun değişmesini istiyor su, Çöl Çiçeği'nin. Çöl Çiçeği kendinden emin, buyum ben diyor değişemem. Hayır, değişeceğim dese ne olacak, huy bu değişmez ki. Anlayacağınız, bu bir kısır döngü, acı veren... Sonu muamma.

      Sil
    4. DBE, 09:26/2
      Evet, Çöl Çiçeği de sözünü ettiğiniz özellikleri taşıyor her kadın gibi. Suyu ürküten onun bu gel-gitleri olabilir. Açıkçası suyun yönünü çevirmesinde elle tutulur, gözle görünür bir neden yok. Su, Çöl Çiçeği'nin aksine ketum, hislerini ele vermiyor. En azından Çöl Çiçeği suyun kendinden uzaklaşmasına bir neden bulamıyor. Bu yüzden yine ona döneceğinden o kadar emin ki. Yine de aklının bir köşesinde "ya dönmezse" sorusu duruyor. Onu kahreden de bu zaten.
      Biliyor musunuz, peş peşe gelen bu neşe ve hüzün halleri suyun ona arkasını dönmesiyle başladı. Ne zaman ki bir bahaneyle arandı, ondan mutlusu yok. Aranmadan geçen her gün ise onun için büyük bir azap. Neden, neden aramadı diye soruyor kendi kendine, arayacağından ne kadar emin olsa da.

      Çözüm yolu olarak ikinci paragrafta dile getirdiğiniz biri değil o. Kendiyle barışık ve değişmeye hiç niyeti yok. Beni seven olduğum gibi sevmeli diyor. Merkezde her zaman kendisi zaten. Sorun bence suda, Çöl Çiçeği sadece eskiden olduğu gibi olsun her şey diyor. Su ise terk eden taraf olduğu için ona geri dönmeyi yediremiyor kendine. Biliyor ki Çöl Çiçeği peşini bırakmayacak! Çöl Çiçeği ise onun döneceğinden nerdeyse emin. Fakat yine dayanamıyor, arayan Çöl Çiçeği oluyor. Bu kez su bir defa daha emin oluyor Çöl Çiçeği'nin onsuz yaşayamayacağına. Köprü üzerinde iki inatçı keçi. Böyle olunca, yok diyorum, böyle aşk olmaz. Aşk gurur tanımaz. Nedir bu? Bir anlayabilsem bu kadar satır harcamam ben de.
      Öyle sanıyorum ki, evet, siz onu benden daha çok anlıyorsunuz.
      Siz bir yolunu bulmuşsunuz. Ama o şu anki haliyle bir iş tutacak halde değil. İnanın bu hüzünlü hali bile onu mutlu ediyor. Elindeki işi bile bırakıyor ay sonunda. Eskisi kadar sık görüşmeyeceğiz. Bu durum benim canımı da hayli sıkıyor. Umuyorum ki Çöl Çiçeği'nin öyküsu yarım kalmaz ve sonu mutlu biter.
      Muhtemelen o da okumuştur yazdıklarınızı. Sevgi mesajınızı şükran duygularıyla kabul etmiştir, buna kalben inanıyorum. Ben de size teşekkür ederim, zaman değer verip okuduğunuz için. Ne diyelim, hepimiz için hayırlısı neyse o olsun. Sevgilerimle:)

      Sil
  3. çöl çiçeği bu hikayenin sonunda mutlu olacak mıııı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bilmiyorum ki. Kurgu olsa söylerdim. Geleceği görme yetisine sahip değilim. Bekleyeceğiz ve göreceğiz. Şu kadarını söyleyeyim, Çöl Çiçeği, mutlu olmayı hakediyor. Fakat hayat bu, haklı, haksız ayırdetmiyor:)

      Sil
  4. 27 nisan mıydı, size yazıp sordum ama haber çıkmadı.. umarım iyidir çöl çiçeği, onu düşündüm o tarihlerde...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bravo:) 28 Nisan'dı. Bugün telefonla görüştük emin olmamakla birlikte sanırım 3 Temmuz'a ertelenmiş. Korona nedeniyle bir aydan uzun bir zamandır görüşemiyorduk.
      Çöl Çiçeği iyi görünüyor ama bunun sadece dışarıya yansıttığı bir görüntü olduğunu düşünüyorum. Anlatacağı yeni şeyler olduğunu söyledi, bakalım ne zaman dinleyebileceğim:)

      Sil