Mahkûmlarıma Pisarro’nun ziyaretinden bahsettim.
Moss, ağzını açıp hiçbir şey söylemedi ama Stream düşüncesini paylaştı.
“Eğer kameralara yakalandıysan, başka hatalar da
yapmışsındır. Bunca yıldır öğrendiğim tek şey, kötü adamların sadece bir kez
hata yapmadığı. Yani dedektif geri dönecek. Yolun sonu göründü, Zhettah.”
“Bahse girerim, oyuncularına, dokuzuncu devrenin
ortasında, on beş koşudan sonra iki oyun dışı ve iki vurucu ıskasına rağmen hala
bir şansları olduğunu söyleyen Little League beyzbol takımı antrenörlerinden biri
gibisin.” dedim.
“Eminim, öyleyimdir.” dedi. “Bu iş burada bitmeyecek.”
“Bu bir paradoks, John. Bazen bittiği de olur.” dedim.
Moss, “Bana mektuptan biraz bahseder misin? diye
sordu.
“Bilmiyorum,” dedim. “Belki de polis, bir şeyler
bildiğimi düşünüp beni yoklamaya çalıştı. Ondan mektupla ilgili bir
şeyler öğrenmeye çalışsaydım, dikkati üzerime çekebilirdim, bu yüzden
korkarım bir süre mektup konusu belirsizliğini koruyacak." dedim.
Hapiste olduğum yıllarda, karşımdaki hücrelerin birinde kalan bilge kişi sayesinde Budizm hakkında bazı şeyler öğrenmiştim. Onlara bundan bahsedince,
Hapiste olduğum yıllarda, karşımdaki hücrelerin birinde kalan bilge kişi sayesinde Budizm hakkında bazı şeyler öğrenmiştim. Onlara bundan bahsedince,
Stream, “Ölüm hücresinde bilge, olur mu?” diye sormuştu.
"Bir gece Tieresse ve ben Boston
Strangler adındaki seri katil hakkında, bir belgesel izliyorduk. Tieresse, gerçek
suç öykülerini izlemekten bıkmıyordu ama benim o tür filmleri hiç içim
kaldırmıyordu. Ona bu programlar bizim iflah olmaz bir canlı türü
olduğumuzu düşündürmüyor mu diye sormuştum. Bana, “Amor, Bach ve Shakespeare’in yanında dünyada Manson ve Dahmer’lerin de
olduğunu unutmamak gerekir.” demişti.
Stream, “Ben, Dahmer'den sakınır, Bach gibi olmayı
tercih ederim.” dedi.
“Bu söylediğin çok yanlış John, ayrıntıyı
kaçırıyorsun. Picasso, bir kadın düşmanı, T.S Eliot ve Wagner Yahudi düşmanıydı.
Dâhilik ve kötülüğün ikisi de bir aradadır. Meselenin önemli tarafı bu. İnsanlar her an
iyi ya da her an kötü değildir. İnsanların içinde hem iyilik hem de kötülük bulunur. Yani, soruna cevap verecek olursam, evet, ölüm hücresinde bir bilge, her bakımdan
sizlerden daha üstün biri olabilir.” dedim.
“Arkadaşının ne iş yaptığını bile bilmiyorsun. Eminim ki bilmiyorsun,
çünkü o zaman ondan bahsederken “arkadaşım” derdin. Benden ne istiyorsun bana
onu söyle, ben hiç kimseyi öldürmedim.” dedi.
“Fakat neredeyse ölümüne sebep olacaktın!” dedim.
Stream’in kulakları kızardı.
Bir süre sessiz kaldı, nihayet “Jüri seni neden mahkûm
etti biliyor musun? Yüzünde hiçbir öfke ve kızgınlık belirtisi göremediler. Bunun
yerine gördükleri düz bir çizgiden ibaretti. Belki, senin de, karını öldüren
adam yerine, Yargıç Moss’tan ve benden daha çok nefret etmenin nedenini açıklama
sıran geldi.” dedi.
“Ben ikinizden de nefret etmiyorum, John.” dedim.
Stream “Her zaman olduğu gibi, narsisizm insanın gözünü kör ediyor.”
dedi.
“Bana neyi anlatmaya çalışıyorsun?” diye sordum.
“Sevdiklerini katleden katillerden nefret etmeyen insanlar, asla ileri
veya üstün değiller; onlar bu davranışlarıyla kötülüğü desteklemiş olurlar.” dedi.
Moss sessizce dudağını ısırıyordu. Stream bana gözlerini
dikmiş, cevabımı beklerken oldukça gergin görünüyordu. Tecavüze uğrayan
Demerest’in hücresinden gelen çığlıkları duyduğumda, ilk kez birini
öldürebileceğimi hissettiğim gibi, dört metre uzağımdaki Stream için de aynı
şeyleri bir kez daha hissetmiştim.
Tek kelime etmeden yanlarından ayrıldım.
O akşam, dere kenarındaki sandalyemde sallanırken,
onları kafamdan atabilmemin tek yolunun aşağı inmemek olabileceğini düşündüm.
Aradan üç ay geçmişti. Pisarro’nun hala beni araştırıp
araştırmadığını bilmiyordum. Gazeteciler başka haberlerle ilgileniyorlardı.
Moss haftada üç ya da dört roman deviriyordu. Stream, iç savaş generallerinin
biyografilerini ve Birinci Dünya Savaşı'nın detaylı tarihini anlatan kitaplar
getirmemi istiyordu. Sık sık şehre iniyordum ama Colorado'ya gittiğimden bu
yana hiç seyahate çıkmamıştım. Bazı günler on dört saatimi yatakta geçiyordum.
Gittikçe daha kötü öksürüyordum. Kuru öksürük
nöbetlerim arasında kanlı balgam ve bazen bir çay kaşığı kadar köpüklü kan
kusuyordum. Göğsümden omuzlarıma, daha sonra sırtıma yayılan ağrılarımı biraz
olsun dindirmek için sandalyede yatmaya başladım. Yutkunduğum zaman boğazım ve göğsümün
üzeri, yedikten sonra da karnım ağrıyordu. Doktorla görüştüm ve artık daha
fazla bir şey yapmama konusunda kararlı olduğumu söyledim.
Doktor bazı testler yaptı ve kanserin yemek
boruma yayıldığını söyledi. Henüz beynimi istila ettiğine dair bulgu yoktu ama ileride
bunun olabileceğini ve nöbet geçirebileceğimi ya da görme kabiliyetimi
yitirebileceğimi söyledi. Bana bir bakım evi önerdi ve ağrı kesici için reçete yazdı."
"Bu ilaçlar konusunda daha dikkatli olmam gerekmiyor mu? O ilaçların son derece bağımlılık yaptığını duymuştum." dedim.
Şaşkın bir ifadeyle yüzüme baktı,
"Bu ilaçlar konusunda daha dikkatli olmam gerekmiyor mu? O ilaçların son derece bağımlılık yaptığını duymuştum." dedim.
Şaşkın bir ifadeyle yüzüme baktı,
“Şaka yapıyorum, Doktor.” dedim gülümseyerek, “Benim
için yaptığınız her şey için teşekkür ederim.”
Olvido'yu aradım, telefonu hoparlöre almasını isteyip diğerlerinin de beni dinlemesini rica ettim ve onlara haberi verdim. Laura’nın
nefesi kesildi, Luther’in nutku tutuldu, Olvido ise ne yapabileceklerini sordu.
Yarından itibaren, her gün telefon, e-posta veya mesajlarıma bakmalarını, artık bir
gün bile kaçırırsam, onlara bıraktığım mektubu açıp okumalarını söyledim. Dediğimi aynen yapacaklarına dair bana söz verdiler.
“Hepiniz hayatımı kurtardınız teşekkür ederim.”
dedim. Telefonu kapattığımda, üçü de ağlamaklıydı.
Sargent'a bir mektup yazdım. Yazdıklarım şöyleydi;
“Yalan söylemeyeceğim. Bunu kendim için yaptım.
Fakat sadece kendim için de değil. Lütfen ölüm hücresinde kalan dostlarıma, onlar
için de yaptığımı söyle. Bir insanın sahip olabileceği en iyi arkadaşsın. Benimle
olduğun için teşekkürler. Umarım sen ve kızın birbirinize kavuşursunuz. Sanırım
senin ve Molina'nın bana koyduğu ismi artık hak etmiyorum, ama belki de hala hak
ediyorum…"
Altını imzaladım, "Sonsuza dek arkadaşın, Inocente"
Altını imzaladım, "Sonsuza dek arkadaşın, Inocente"
(Devam edecek)