KATEGORİLER

12 Temmuz 2020 Pazar

MASUM BİR ADAMIN İTİRAFLARI - BÖLÜM 73/4


Eve doğru yürüdük.

“Alışveriş için şehre inmek zorundayım ama çıkmadan önce size bir şeyler ikram edebilirim.” dedim. 
İçeri girdi. İki şişe bira alıp mutfak masasına oturduk.

“O postanede video kameralarının olduğunu biliyorsunuz değil mi?” diye sordu.


Önce blöf yaptığını düşünüyordum, fakat sonra durumu bir kez daha değerlendirdim. Burada olmasının bir nedeni olmalıydı. Sargent'ı ziyaret ettiğimi söylemem yeterli olmayacaktı. Muhtemelen bildiği bir şeyler vardı.

“Hayır,” dedim. “Bilmem mi gerekiyor?”

“Birkaç gün önce, şehir merkezinden mektupları gönderen gardiyanın video görüntülerine ulaşmak istemiştim. Sizi orada görünce ne kadar şaşırdığımı düşünün.” dedi.

“Bir arkadaşımı ziyarete gitmiştim,” dedim. “Bunu zaten bildiğinizi tahmin ediyorum. Avrupa'daki mektup arkadaşlarına birkaç mektup göndermemi rica etmişti. Bu, yasalara aykırı bir şey mi?” dedim.

“Onların virüs taşıyabileceğinden hiç endişe duymadınız mı?

Cevap vermedim.

“Sanırım, hapishanedeki ölüm hücresi mahkûmlarının, ziyaretçileriyle yaptığı bütün konuşmaların kaydedildiğini biliyorsunuz.” dedi.

Bir an düşündüm, sonra içimden, şükürler olsun ki bunu yapıyorlar, dedim.

Pisarro'ya “İçeride kaldığım süre boyunca bana gelen tek ziyaretçi avukatımdı. Hapishanede, onunla yaptığım konuşmaların dinlendiğini mi söylemek istiyorsunuz? dedim.

“Hayır, hayır. Benim bahsettiğim yasal ziyaretler değil.” dedi. Daha sonra,

“Etrafa göz atmamın bir sakıncası var mı?” diye sordu.

“Sorun değil, istediğin yere bakabilirsin.” dedim.

"Misafirhanede kalan var mı?" diye sordu.

“Şu anda kalan yok. Kapı kilitli. Açmak istersen, anahtarı saksının içinde bulabilirsin.” dedim.

“Ooo, pilot olman hayli enteresan. Ne zamandan beri uçuyorsun?” diye sordu.

“Çocukluğundan beri.” dedim. “Seni de uçurmamı ister misin?” diye sordum.

“Görünen o ki, sık sık seyahat ediyorsun.” dedi.

“Fırsat buldukça,” dedim. “Büyük bir ülke. Görülecek çok yer var.”

Birasını tezgâha bıraktı. Mutfak masasına oturdum ve e-postalarımı okuyormuş gibi yaptım. Misafirhaneyi, serayı ve hangarı gezerken Pisarro'yu izledim. Arka tarafa doğru yürüdü, bir süre gözden kayboldu. On beş dakika sonra geri dönüp tekrar içeri girdi.


“Bay Zhettah, Yargıç Stream ve Yargıç Moss'un ortadan kaybolması hakkında herhangi bir şey biliyor musunuz?” diye sordu.

“Dedektif,” dedim. “Bana inanmanızı beklemiyorum ama sanırım, Teksas ceza ve adalet sisteminde neler olup bittiğini en az bilen kişilerden biriyim.” dedim.

“Sizi anlıyorum,” dedi. “Rahatsız ettiğim için özür dilerim, efendim. Gerekirse daha sonra sizi tekrar ziyaret edebilirim. İyi günler.”

Kapıya kadar ona eşlik etmek üzere hareketlendim. Kartını masaya bıraktı ve elimi sıktı.

“Bana ulaşmak istediğiniz takdirde, cep numaramı kartın arka yüzünde bulabilirsiniz.” dedi.

“Yeni görevinizde size bol şans dilerim.” dedim.

Arabasına binip uzaklaştı. Çakıl taşlarının üzerinde dönen tekerleklerin çıkardığı sesi dinledim. Burnumdan ağır aksak nefes alıyordum. Nabzım altmış ikiydi. Bir bardağa buzlu su koyup masaya oturdum ve bir dikişte içtim. Konuşmalarımı beş altı kez zihnimde canlandırdım. Sorularının hiçbirini cevapsız bırakmamıştım. Neden şüphelendiğini veya ne bildiği önemli değildi. Kanıt olarak kullanabileceği hiçbir şey bulamamıştı. Kendimi kurşungeçirmez bir zırhın içinde hissettim.

Bir ihtiyaç listesi yaptım ve şehir merkezine gittim. Marketten, meşe odununda ızgara yapmak için rokfor dolgulu, merada beslenmiş dana antrikotu, kızartmalık Idaho patatesi, tereyağı ve kremayla ağır ateşte pişireceğim ıspanak aldım.

Kanser olduğumu öğrendiğim günden itibaren diyeti bırakmıştım. Ateşi yaktıktan sonra bir sürahi martini hazırladım ve verandaya oturdum. Pisarro’yla birlikte onların tepesinde dolaşırken, Stream ve Moss'un ne yaptıklarını merak etmiştim. Sabah olunca, bunu kendilerinden öğrenebilecektim.


İnsanlar risk alırlar, çünkü bu onları risk olarak görmediklerindendir. Mesela babamı ele alalım. Karıncayı incitmeyen, diğer insanlara son derece saygılı bir adam olmasına rağmen, katil uyuşturucu satıcılarıyla iş yaparak hayatını tehlikeye atıyordu. Yeri geldi, sevdiklerine hakaret edip onlara saygısızca davranışlarda bulunan, kendi cüssesinin iki katı silahlı adamlara karşı koydu. Killi şist yamaçların arasında, kanatlarının yan duvarlara birkaç santimetreye kadar yaklaştığı dar kanyonlarda uçtu. Yüzmeyi bilmeyen bazı insanlar, denize adımlarını dahi atmazlar. Diğerleri ise can yeleklerini giyip VI. derece azgın sularda rafting yaparlar. Tehlikeyi göze alan insanlar, risk-kazanç dengesini, ihtiyatlı insanlardan daha farklı değerlendirirler; tehlikeyi umursamazlar.


Sabah uyandığımda, mahkûmlarımın Dedektif Pisarro’nun ziyaretini nasıl karşılayacaklarını tahmin edebiliyordum. Babamın kulağıma fısıldadığını işittim,

Cuidado, hijo”* Ona cevabımı yüksek sesle söyledim,

“Sorun yok, baba. Bana zarar veremezler.”


*Cuidadohijo: Dikkatli ol, evlât

(Devam edecek)

6 yorum:

  1. ya pisarro ilk nasıl çıktıydı ortalığa, nerden çıktı bu detektif yani şimdi :) geçen bölümde de yani bu şüpheler nasıl doğduydu :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Pisarro dedektiflikten emekli olunca SPU'dan (Special Prosecution Unit) teklif alıyor ve bu birimde işe başlıyor. SPU hapiste yatan mahkumların suçlarıyla ilgilenen bir bölüm. Daha önce yargıçlara mektup gönderen bir mahkumdan tedirgin olan Moss, SPU'yu göreve çağırmıştı hatırlarsan. Moss ve Stream'in kaçırılması konusuyla ilgili olarak bir gardiyanın mektupları taşıması ve postanede Rafael'in görülmesi SPU'nun harekete geçmesini sağladı muhtemelen. Açıkça Rafael'den şüphelendiler ve onun önceki soruşturmasını yapan Pisarro olayı soruşturmak üzere yeniden görevlendirildi. Şu var ki, Rafael'e karşı onlar da bir kez daha hata yapmak istemiyorlar şimdi. O yüzden kesin kanıt arayışındalar:)

      Sil
    2. hımms, gardiyanın mektupları taşımasını unutmuşum. bak yani yine de, izler bıraktı yani, mükemmel suç olmuyor işte :)

      Sil
    3. Aslında gardiyan değil mektupları taşıyan. Sadece öyle olduğundan şüpheleniliyor. Mektubu Rafael postaya attı ve kamera görüntüleri ile ses kaydında rol yaparak havluya yazdığı yazıyı okutuyor. Orada güya Sargent, Rafael'den yurt dışındaki arkadaşlarına mektup yazıp durumunu iletmesini rica etmişti.

      Kusursuz cinayet olmadığı gibi kusursuz suç da yoktur:))

      Sil
  2. medi mırıltısı beni nöbetçi bırakmıştı. irem can ın son yazısında konuştuk bak. irem can yazacak bu hafta da :)

    YanıtlaSil