KATEGORİLER

13 Temmuz 2020 Pazartesi

MASUM BİR ADAMIN İTİRAFLARI - BÖLÜM 76/4


Bu kez Moss hiçbir şey diyemedi. Bakışlarını yere indirdi.


“Dedektif Cole yaptıklarından bir ay sonra ölseydi, idamı boylardım ve üçümüz asla bir araya gelemezdik. Böylece Einstein, Tanrı'nın evreni zar atarak yaratmadığını ama onun bireysel yaşamlara sıra gelince, kumar oynamayı sevdiğini söylerken kesinlikle haklı çıkardı.” dedim.

Stream bana geri döndü ve
“Yiyecekle ilgili soruma cevap verecek misin?

“Cevap verdim.” dedim.

O akşam biftekli sandviç ve taze domates salatası yaptım ve yiyecekleri alt kata taşıdım.

“Bozulabilecek şeylerden kurtulmaya çalışıyorum.” dedim.

Stream, “En azından yemeklerimizi ne kadar idare edeceğimizi söylemen lazım. Hapishanede bile mahkûmları açlıktan öldürmediklerini biliyorsun.” dedi.


“İdam edilen ikinci kişi Michaels adındaki siyahî biriydi.” dedim.

Birkaç kez derin nefes aldım.

Moss, “Bay Zhettah?” diyerek meraklandı.
“Siz hiç sahte yem kullanarak balık avladınız mı?  Aynı alabalığı beşinci denemenizde yakalayabilirsiniz. Yakalanmaya devam eden bir balık ne kadar da aptal?” dedim.


Stream, “Bence bir doktor çağırmalısın.” dedi.

“Michaels'ı idama götürdükleri gün, hücremin önünde durmuştu. Ne dediğini biliyor musunuz? Bana, yarın görüşürüz demişti. Sözlerinin manevi anlamda olduğunu sanıyordum. Evet, dostum, öbür tarafta görüşürüz dedim. Hayır, arkadaşım, yine geri geleceğim buraya, bu gece, burada, ölüm hücresinde, tekrar görüşürüz dedi.” Ben bu adamların hatırına plânladığım bir şey yapıyorum. Olağandışı müdahale. Haberleri dinlerken kulaklarınızı iyice açın, beni anlıyor musunuz?” dedim.

Stream, “İdam gününü bekleyen mahkûmların yarısı da infazın bir an önce gerçekleşmesi için deli oluyor. Peki, sen bunu fark ettin mi?” diye sordu.

Ayağa kalktım ve plastik çöp konteynerine kustum. Midem boştu. Mide asidi ile birlikte kan tükürdüm.

Stream'e “Bu senin problemin değil, cehaletinle de alâkası yok. Cahil bir kişi hâkim olabilir ve başka birilerinin hayatını elinde tutabilir. Bu, lanet olası sistemin sorunu.” dedim.

O bana hala cevap yetiştirirken banka kasasından bozma tonoz kapısını kapattım. Altı kat merdiven çıkmam tam on beş dakikamı aldı. Eve geldiğimde kendimi hemen yatağa attım ve ertesi güne kadar uyudum.

Önümüzdeki iki haftanın neredeyse tamamını ya yatakta, ya verandadaki salıncak koltuğumda ya da dere kenarındaki ağaç salıncakta geçirdim. Çok az yedim. Ağrı kesici haplarım vardı ama acıya katlanabiliyordum, onları nadiren kullandım. Her gün Olvido’ya kendimi kontrol ettirdim, her gece Reinhardt’la konuştum. E-postamı kontrol etmeyi veya haberleri dinlemeyi bıraktım. Ölmek için doğru yer arayan bir köpek gibiydim.


Lokantada beni tanıyan insanlar durumumdan endişe ediyorlardı. Onlara hasta olduğumu fakat tedaviye başladığımı söyledim. Bana en çok kahve getiren Lorena’yla birlikte diğer çalışanlar, iyileşene kadar alışverişimi yapıp eve getirebileceklerini söylediler. Beni görmeye gelen herkesin, öldüğümde, şaşkına döneceklerini tahmin etmek hiç zor değildi.
“İlginiz için teşekkür ederim ama ihtiyacım olan her şeyim var.” dedim.

Uzmanların dediğine göre, Stockholm sendromu zaman içinde ortaya çıkar. Aile içi şiddet kurbanı veya bir savaş esiri ya da bir rehine ile onları tutan kişiler arasında yavaş yavaş bir bağ gelişir. Psikologlar fenomeni tam olarak anlamasalar da, bu durum bir gerçektir. Hapishanede geçirdiğim yıllar boyunca böyle bir şey yaşamadım fakat şimdi buna benzer bir şeyin başıma gelebileceğinden endişelenmeye başlamıştım.


Stream’in açlık konusunda söylediklerini aklımdan çıkaramıyordum.

Marketten kızarmış piliç, pişmiş hazır sebze ve patates aldım. Pikabımın içi sarımsak ve biberiye kokusuyla doldu. Eve dönerken kusacağımı sanarak aracımı iki kez yolun kenarına çektim ama korktuğum başıma gelmedi. Aldıklarımı aşağı taşıdım. Hücrelerinin önüne koydum.

Stream ve Moss'tan bana neler okuduklarını söylemelerini istedim. Stream önce davrandı.


"Bize neden aşırı ilgi göstermeye başladın?" diye sordu.

“Sizinle ilk günden beri ilgileniyorum. Fakat artık fazla zamanımız kalmadığını düşünüyorum.” dedim.

Bana sanki acıyormuş gibi baktığını hissettim.

“Anlıyorum,” dedi ve bana Gelibolu Savaşına katıldıktan sonra I. Dünya savaşının sonlandıran Amiens Savaşı'nın mimarı olan, John Monash adında, Avustralyalı generalle ilgili bir hikâye anlattı. Sözünü bitirdiğinde, adam hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak istediğimi söyledim. Bunun üzerine, okuduğu kitabı parmaklıkların altından bana doğru kaydırdı. Teşekkür ettim ve Moss'a döndüm.


Moss, “Benim durumum biraz garip. Her zaman kurgu roman okumayı sevdim, ama asla roman yazarı olmak istemezdim. İdealim eleştirmen olmaktı. Üniversitede her ay bir kitap incelemesi üzerine makale yazdım. Eğer eleştirmenlikte yeterince başarılı olabilseydim, bugün, birbirimizi tanımayacaktık, Bay Zhettah.” dedi.


“O konuda keşke daha yetenekli olsaydın.” dedim.


Şaka yapmıştım ama o bunu anlamamıştı. Espri yaptığımı söyledim ve dönüp onlara Tieresse hakkında bir hikâye anlattım.

(Devam edecek)

6 yorum:

  1. Biraz iştah açıcı bir bölüm olmuş. :) Ellerine sağlık.

    YanıtlaSil
  2. "Mide asidi ile birlikte kan tükürdüm." bu tip cümleleri iki kere okuyorum. ilkinde akışta, ikincisinde hayal ederek. sarsan ve aynı zamanda haz veren bi yanı var.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru diyorsunuz. İnsanın hayalinde canlanıyor olay birden:)

      Sil
  3. stream haklı nolcak bu yemek işi :) tabii stream in zarftan haberi yok, rafael ölünce mektubu açıp anlıycaklar. rafael iyice anladı artık kanser olmasa da dönüşü olmayan yola girdiğini, yargıçları napcağını bilmiyo, öldürmücek, serbest bırakamıyo, yargıçlar ona hak vermediler, stream hatalı olduğunu kabul etmedi, bu yargıçların da siniri sağlammış :) bu roman kurgudur herhalde :) gerçekten olmamıştır bu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rafael hepsini düşündü merak etme sen:) O bir innocente:)
      Evet dönüşü olmayan bir yola girdiğinin farkında hatta biraz da pişmanlık var.
      Stream dik kafa, ben olsam onu hücrede daha fazla tutar, Moss'u serbest bırakırdım. Moss daha insancıl. Roman kurgu tabii, gerçek olsaydı keşke, belki ABD ceza sistemini bir kez daha gözden geçirirdi:)

      Sil