KATEGORİLER

5 Temmuz 2020 Pazar

MASUM BİR ADAMIN İTİRAFLARI - BÖLÜM 61/4


Akşam üzeri, eve döndüm. CNN’de yeni bir haber yoktu. İnternet'ten de hiçbir şey bulamadım. Forum sitelerindeki hakim ve savcılar başka konularda fikirlerini paylaşıyorlardı. Sonunda biraz olsun rahatlamıştım. Umutsuzluk için sadece bir neden yeterli değildir. Birden fazla neden olması gerekir. Umudu yaşatmak için hiçbir neden kalmadığında umutsuzluk ortaya çıkar.

Demerest'in, hücresinde, ırz düşmanı bir gardiyan tarafından tecavüz edilmesinden bir gün sonra, Eyalet Mahkemesi, temyiz başvurumu reddetmişti. Sargent bana Stanford deneyi olarak adlandırılan bir şeyden bahsetti.

“Koğuştaki gardiyanların neredeyse tamamının, hapishanenin zor koşullarına uyum sağlaması tesadüf mü sence?" diye sormuştu.

“Elbette, bu tesadüf olamaz. Bu işi yapabilmeleri için belli niteliklere sahip olmaları gerekir.” dedim.

Sargent, “Hayır, Inocente. Neden sonuç ilişkisini tersine çeviriyorsun. Demek istediğim; o işi yapman, seni o tür insanlara dönüştürür. Stanford Üniversitesinde bilim adamları, bir deney için yirmi dört gönüllü öğrenci seçmişlerdi. On iki lisans öğrencisi gardiyan, on iki öğrenci de mahkûm rolünü oynuyordu. Hiçbiri daha önce herhangi bir suç işlememişti. Gönüllüler, gruplardan her birine rastgele seçilmişti. Birkaç gün sonra mahkûm grubundakiler, delilik alametleri göstermeye, gardiyanlar grubu ise sadistçe ve acımasızca davranmaya başlamışlardı. Davranışlarının her geçen gün aşırıya kaçıp dramatik bir hal alması sebebiyle, yetkililer, deneyi durdurmak zorunda kaldılar.” dedi.

“Bana neyi anlatmaya çalışıyorsun? Gardiyanlara daha fazla sempati duymam mı gerekiyor?” dedim.

 “Hayır. Söylemek istediğim bu değil.” dedi.


O gün öğleden sonra bir trustee hücreme bir yığın kitapçık getirmişti. Ona kütüphaneden hiçbir şey sipariş etmediğimi söyledim. Sargent hücresinden seslendi,

“Onları okuman için ben istedim, Inocente. Biraz aydınlanman gerektiğini düşünüyorum.” dedi.


Kitapçıkları önüme alıp incelemeye başladım. Sargent bana, Yargıçlar Moss ve Stream tarafından verilen idam cezalarının karar özetlerini göndermişti.

Vakalardan birini okudum.

"Allah kahretsin," dedim. Sargent,

“Dur bakalım daha, sen okumaya devam et.” dedi.

Dediğini yaptım. Duruşması sırasında avukatı uyuklayan bir mahkûmun yaşadıkları anlatılıyordu. Birkaç tane jüri üyesi, mahkeme raportörü ve bir mübaşirden oluşan şahitler, avukatın kafasını masaya yatırıp hafiften horladığına ve açık ağzından salyalarını akıttığına dair olayı doğrulayan ifadeleri içeren bir tutanak imzalamışlardı. Yargıç Moss, avukatın önemli bir şey kaçırıp kaçırmadığını söylemenin artık imkânsız olduğunu söylemiş ve bu durumun mahkûma ne gibi bir zararı olabilir ki? diye sormuştu. İki yıl sonra, başka bir hâkim, aynı mahkûmun suçsuz olduğuna karar vermişti.


Başka bir davada, avukatı, mahkemedeki duruşmaya sabah sabah sarhoş gelen bir tutukludan bahsediliyordu. Stream, oyunu mahkûm aleyhine kullanmıştı.

Her şeyden önce avukatların durumunu izlemek duruşma hâkimlerine yapılan bir saygısızlıktır. Zaten ağır olan iş yüklerine, can sıkıcı yenilerini eklemek için hiçbir sebep göremiyoruz. Eyaletimizin yargıçları, adlarına yakışır, son derece verimli, adil ve güvenilir şekilde görevlerini yürütmektedirler.

Moss, bu karara bir de uyarı eklemişti.

Son yıllarda, idam cezasıyla yargılanan mahkûmların vekâletini üstlenen avukatlar, çok sayıda anlamsız itirazlarda bulunmak suretiyle terör taktiklerini benimseyip mahkemeleri suistimal etmektedirler. Bu istismar, mahkemeler, yargı personeli ve kurbanların aileleri için hak etmedikleri bir stres yaratmaktadır. Bu vesileyle, benzer davranışlara devam ettikleri takdirde, bunun mahkemeye bir saygısızlık olarak değerlendirileceğini savunma avukatlarına bildirmek isteriz.


Sonraki dava, müvekkilinin karısıyla yatan bir duruşma avukatını konu alıyordu. İkili, davalının tutuklanmasından bir hafta sonra avukatın bürosunda birlikte olmuşlardı. Çıkar çatışması son derece netti: Müvekkilin ölüm hücresini boylaması durumunda, evli avukat, metresiyle ilişkisini çok daha rahat bir şekilde sürdürebilecekti. Yargıçlar, Stream ve Moss, olayı bu yönde değerlendirmediler. Avukatın davranışının sorgulanabilir olduğunu kabul etmişlerdi ancak davanın seyri tuhaf bir şekilde kaldığı yerden devam etti, olayda neredeyse müvekkil suçlanacaktı. 


Kitapçıklarda yer alan son dava, tanıdığım biriyle ilgiliydi, o, her seferinde, duş almadan önce, soyunmayı unutan zihinsel özürlü bir mahkûmdu. Ölüm hücresindeki bütün gardiyanlar onun çelimsiz biri olduğunu biliyorlardı. Yargıç Moss, temyiz başvurusunu reddetmişti. Eğer suçlu, cinayeti işleyebilecek zekaya sahipse, idam edilebilmesine yetecek kadar akıl sağlığına sahip olduğunu düşünüyordu. Ayrıca, mahkûmun avukatının, mahkemeye saygısızlık ettiğini ileri sürüp beş bin dolar para cezasına çarptırılmasına hükmetmişti.

“Bu tür davalara bakan avukatlardan çoğunun beş bin dolar parası olduğunu sanmıyorum.” dedim.

Sargent güldü.
“Komik olan ne?” diye sordum.

“Her zamanki gibi, Inocente, esas noktayı yine kaçırıyorsun.” dedi.

“Hangisini?” diye sordum.

“Bu yargıçlardan her ikisine de doğru yolu gösterecek bir sistem yok. Nefret etmek güzel bir duygu. Sadece, nefret ettiklerin doğru o.çocukları olmalı." dedi.


Kitapçıkların bir kopyasını saklamamıştım. Aklımda kalan önemli kısımları yazıp Kansas City'deki halk kütüphanesinden iki çıktı aldım. Reinhardt’ın ziyaretinden sonraki sabah aşağı indim ve mahkûmlarımdan her birine, kendilerine ait idam kararlarını özetleyen kitapçıkların birer kopyasını verdim.


“Size bir teklifim var. İkinizden biri, yazdığınız bu saçma fikirlerden tek bir tanesinin mantıklı olduğu konusunda beni ikna edebilirse, toplam hapis cezanızın bir yılını sileceğim." dedim.


Stream, “Sana hiçbir şey açıklamak zorunda değiliz.” dedi.

“John,” dedim. “Dediğimi anladın mı?” 

“Sen kibirli serserinin tekisin.” dedi.


Moss bir şey söylemek istermiş gibi yüzüme bakıyordu.

“Stanford deneyini biliyor musunuz?” diye sordum.

Moss “Evet.” dedi.

Stream sandalyesine oturdu ve kitabını okuyormuş gibi göründü.

“Seni tebrik ederim, John. Hücremi dağıtıp eşyalarımı çalan, yüzlerine güldükçe bana gazı basan gardiyanlarla empati yapmamı sağladın. Hadi, görüşmek üzere.”


Moss, “Lütfen biraz bekler misin?” dedi.

“Üzgünüm Jane. Korkarım, artık bunu yapamam.” dedim.


Aradan günler geçti, sonra haftalar. Artık onların seslerini duymak, yüzlerini görmek istemiyordum. Aşağıya sadece çöpleri toplamak ve onlara temiz giysiler götürmek için iniyordum.

(Devam edecek)

4 yorum:

  1. Şimdi gel de gıcık olma şu yargıçlara!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Anlaşılıyor ki, eğer ABD'de yaşıyorsan ve bir de zenci ya da göçmen isen Allah yolunu mahkemeye düşürmesin!

      Davanın lehine sonuçlanması imkânsız!

      Sil
  2. hımmm ivit rafael kibirli oldu herhalde, güç kendisinde sanıyor, bakalım :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Halen güç kendisinde, hayatta kalmaları Rafael'e bağlı. Bu şartlarda bile kibirli davranan Stream ya da Rafael'in deyişiyle John!

      Moss gibi alttan alsa belki insafa gelecek adam:)

      Sil