Yemekhanede patronların ve üst düzey yöneticilerin oturduğu birbirine bitişik üç masa vardı. Diğer personel metal tepsilerine aşçının servis ettikleri yemekleri alıp diğer masalara oturuyorlardı. Şinasi Bey de onlar gibi tepsiyi eline alıp yemek kuyruğuna girdiğini gördüğümüzde hemen çağırır, masamıza davet ederdik. Yaşı yetmişi geçmiş koca müsteşarın bu davranışı bizi her zaman utandırırdı.
Değişik karakter yapısının dışında dış görünüşü de müsteşarlık yapmış birini çağrıştırmıyordu. Şinasi Beyi ilk kez gören biri, onun Hintli bir profesör olduğu konusunda rahatlıkla bahse girebilirdi. En az üç yabancı dil bilirdi ama siyasi tartışmalarda hiçbir zaman rengini belli etmezdi.
Neşeliydi, keyfi yerindeydi o gün yine. Gözlerinin içi gülüyordu. Masadakilere bir fikra anlatmaya başladı. Herkes pür dikkat onu izliyordu. Fıkranın sonunda herkes kahkahaya boğuldu. Aradan epey bir süre geçmiş etrafındakiler sakinleşmişti ama onun kahkahaları artarak devam ediyordu. Bu halini görünce biz de gülmeye başladık. Bu kez o sustu ve "Nasıl, fıkrayı beğendiniz mi?" diye sordu. Evet, dedik hep beraber, çok güldürdün bizi, Allah da sizi güldürsün. Şinasi Bey yine gülmeye başladı. Buna bir anlam verememiştik. "Şinasi Bey, siz hâlâ anlattığınız fıkraya mı gülüyorsunuz?" diye sordu birisi. "Yok, yok ona değil, fıkraya gülmüyorum, sizin halinize gülüyorum." dedi. Meraklanmamız onu iyice neşelendirmişti. "Yahu size anlattığım fıkra falan değildi." dedi. "Ya neydi, gerçek mi?" diye sordum. Bir yandan gülerken "Onu şimdi kafamdan uydurdum." dedi. İşte böyle matrak bir adamdı bizim Şinasi Bey.
Yapacak fazla bir işi olmadığından olsa gerek, düzenli olarak işe gelmezdi. Belki de bu yüzden ona özel bir oda verilmediğini düşünüyordum. Muhtemelen şirkete gelişleri iki nedenden ötürüydü. Ya yeni bir maden sahasına ruhsat çıkarılması ya da bir taş ocağının işletme süresinin uzatılması için patron tarafından göreve çağrılır ya da eşi Feriha Hanımefendinin başını şişirmesinden dolayı eşi tarafından kibarca evden kovulurdu!
Teknik Üniversitenin eski mezunlarından Şinasi Bey, iş dışında vaktinin çoğunu yaşıtlarıyla birlikte kurdukları musiki cemiyetinde geçirirdi. Herhangi bir müzik aleti çalmasını bilmezdi fakat bütün sanat müziği makamlarını hem teorik hem de icra yönleriyle çok iyi bilirdi. Her ay en az bir kez, üç beş arkadaş eşleri ile birlikte evlerde toplanır, çalınan sazların eşliğinde repertuvarındaki yüzlerce şarķıdan birini yorumlarken, hanımların hazırladığı muhteşem mezelerden atıştırıp arada rakısını yudumlardı. Feriha Hanım'ın keyfi yerinde olduğu akşamlarda ise Şinasi Bey, eşinin udundan çıkan nağmelere sözleriyle eşlik ederdi.
Müziğin dışında Şinasi Bey'in diğer bir meşgalesi de evde besledikleri Kaniş cinsi köpekleri Oscar'dı. Feriha Hanım da severdi ama onun mamasını, suyunu vermek, bakımıyla ilgilenmek sadece Şinasi Bey'in göreviydi. Her gün sabah serinliğinde, bazen öğleden sonraları Oscar'ın tasmasını takıp on beş dakikalık yürüyüş mesafesindeki parkın yolunu tutardı. Parka yaklaştıkça ihtiyar kalbi bir başka çarpmaya başlardı Şinasi Bey'in.
(Devam edecek)
Yapacak fazla bir işi olmadığından olsa gerek, düzenli olarak işe gelmezdi. Belki de bu yüzden ona özel bir oda verilmediğini düşünüyordum. Muhtemelen şirkete gelişleri iki nedenden ötürüydü. Ya yeni bir maden sahasına ruhsat çıkarılması ya da bir taş ocağının işletme süresinin uzatılması için patron tarafından göreve çağrılır ya da eşi Feriha Hanımefendinin başını şişirmesinden dolayı eşi tarafından kibarca evden kovulurdu!
Teknik Üniversitenin eski mezunlarından Şinasi Bey, iş dışında vaktinin çoğunu yaşıtlarıyla birlikte kurdukları musiki cemiyetinde geçirirdi. Herhangi bir müzik aleti çalmasını bilmezdi fakat bütün sanat müziği makamlarını hem teorik hem de icra yönleriyle çok iyi bilirdi. Her ay en az bir kez, üç beş arkadaş eşleri ile birlikte evlerde toplanır, çalınan sazların eşliğinde repertuvarındaki yüzlerce şarķıdan birini yorumlarken, hanımların hazırladığı muhteşem mezelerden atıştırıp arada rakısını yudumlardı. Feriha Hanım'ın keyfi yerinde olduğu akşamlarda ise Şinasi Bey, eşinin udundan çıkan nağmelere sözleriyle eşlik ederdi.
Müziğin dışında Şinasi Bey'in diğer bir meşgalesi de evde besledikleri Kaniş cinsi köpekleri Oscar'dı. Feriha Hanım da severdi ama onun mamasını, suyunu vermek, bakımıyla ilgilenmek sadece Şinasi Bey'in göreviydi. Her gün sabah serinliğinde, bazen öğleden sonraları Oscar'ın tasmasını takıp on beş dakikalık yürüyüş mesafesindeki parkın yolunu tutardı. Parka yaklaştıkça ihtiyar kalbi bir başka çarpmaya başlardı Şinasi Bey'in.
(Devam edecek)
Tam da Feriha hanıma yakışıcak bir eş. Zeki, komik, mütevazi, kültürlü, hayvansever, müzik sever.. daha ne olsun değil mi?
YanıtlaSilFeriha Hanım biraz daha baskın karakterli, Şinasi Bey hayatın akışına kendini kaptırmış:)
SilŞinasi Bey'i şarkı söylerken hayal ettim nedense bir an :)
YanıtlaSilSesi yaşı gereği pek güçlü değildir ama notalara hakkını verir kendisi:))
Silneşeli esprili üstelik müzik sever bir bey şarkılarını duyabilseydik ne güzel olurdu :)
YanıtlaSilSüperdir kendileri:)))
Silyeni bir hayattaki iş ortamları ve insanlarını hatırlatıyoooo :) bu senin yine eskilerden bir anın veya tanıdığın gibi bişey olmalı. isimleri değiştir bari ama yani gerçek isimlerini kullanma :)
YanıtlaSilİsimler gerçek değil, biraz kurgu da var tabii. Ama Şinasi Bey gerçek hayatta da mevta, şikayetçi olacak durumda değil yani:)))
Sil