KATEGORİLER

2 Temmuz 2020 Perşembe

MASUM BİR ADAMIN İTİRAFLARI - BÖLÜM 58/4


Geceyi Oklahoma, Norman'da bir motelde geçirdim ve Texas Tech beyzbol takımının uzatma devresinde maçı kaybettiği maçı izledim. Ücretsiz Wi-Fi'ı olan barda bir bira içtim ve Teksas Savcılar Derneğinin tartışma platformuna giriş yaptım. Reinhardt bu gruplarda anonim görünerek kendimi nasıl gizleyeceğimi bana öğretmişti, ama yine de çok dikkat ediyordum ve yargıçlar hakkında yapılan dedikoduları sadece kamuya açık yerlerdeki bilgisayarlardan takip etmeye çalışıyordum.

Moss'un eşyalarının bulunmasıyla ilgili haberden bahseden yüzden fazla mesaj vardı. Sohbete yargıçlardan bir kısmı, meşru müdafaa hakkının önde gelen savunucularından biri olan Stream'in, Florida konferansında konuşma yapmasına şaşırmadığını belirtirken, katılımcıların çoğu, programında yer almadığı ve konuyla ilgili uzmanlığı bulunmadığı halde Moss'un, Florida yasalarıyla ilgili bir toplantıya katılma sebebini anlayamadıklarını söylüyorlardı. Mesajların sonuna doğru Rio Grande Valley'den bir savcı, “İlişkilerini sadece mesleki açıdan değerlendirmek doğru olmayabilir. <gülen surat>” diye yazmıştı, yoruma verilen cevaplarda genel olarak elleriyle yüzünü kapatan ve gülen yüz emojileri vardı. Bir başka savcı cevabında, “Öyle olduğunu sanmıyorum.” diye yazmıştı. Taraflar, yargıçların aşk yaşadıklarına inananlar ve inanmayanlar olar yerlerini almıştı. Yine bir savcı, mesajında, “Bu konuda ben, yanlış bir şey görmüyorum.” diye yazmıştı.


Tarayıcıyı kapatıp geçmişi sildim. Ertesi gün, aynı olay, haftada bir yayınlanan bağımsız bir dergi muhabirinin ilgisini çekmişti. Adliye çalışanlarının, Moss ve Stream arasındaki uygunsuz ilişki söylentilerini deli saçması olarak değerlendirdiğini, tam aksine, Moss’un kocasıyla birlikte mutlu bir evlilik sürdürdüklerini yazdı. Her iki hâkimin adliye çalışanları da ikisini hiçbir zaman bir arada görmediklerini vurgulamışlardı.


Bu arada, sahil koruma, kurtarma çalışmalarının resmen sona erdiğini, bundan sonra arama çalışmalarına devam edileceğini açıkladı. Çarpma etkisinden kurtulmuş olsalar bile, geçen süre içinde hâkimlerin, susuzluğa ve havasızlığa yenik düşecekleri ifade ediliyordu. Diğer taraftan yetkililer, cesetlerin bulunması konusunda hala umutlu olduklarını söylerken Moss’a ait olduğu düşünülen mavi renkli, deri bir ceketin, enkazın bulunduğu yerden otuz beş km uzakta yüzerken bulunduğunu bildirdiler. NTSB'den* bir yetkili, kazanın etkisiyle kanatlardan birinin kırıldığını ve uçağın yakıtının bitip bitmediğinin belirlemesinin imkânsız hale geldiğini söyledi. Yetkililer, nedeni belirsiz olarak tanımladıkları kazaya ilişkin dosyanın kapandığını ifade ettiler.

Sonraki hafta boyunca her sabah saat sekizde aşağı, mâhkumların yanina indim fakat hücrelerine açılan ana kapıyı açmadım. Gözetleme deliğinden Stream'in şınav çektiğini, bazen de sabit bisiklette pedal çevirdiğini izledim. Moss, genellikle, plastik bir bardağa koyduğu kahvesini yudumlarken, sandalyesine oturmuş, kitap okuyordu. Onları ziyaret ettiğim günlerden birinde, Moss, hücreler arasındaki perdeyi kapattı ve duş almak için soyunmaya başlamıştı. Gözümü kapıdan ayırıp yukarı çıktım.

O an, yaptıklarımın doğru olup olmadığı konusunda ilk kez endişe duymuştum.

Bir sabah Stream,

"Sana verdiğimiz idam kararında iyi bir nedenimiz olduğunu söylemek istiyorum." dedi.

"Neymiş?" diye sordum.

"Buraya ilk geldiğimizde, seni, önce jürinin suçlu buldugunu söylemiştim. Sen de bizden idamını istemek için haklı bir gerekçe bulmamızı istemiştin. İşte, şimdi bunu söylemeye hazırım." dedi.


“Hadi söyle bakalım, John.” dedim.

“DNA testi isteyen duruşma hâkimiyle aynı görüşte olmadığımızdan dolayı bizi eleştiriyorsun. Ancak o zamana kadar, zaten uzun süredir hapishanedeydin. O ana kadar kaç yıl hapis yattın bilmiyorum, bunu senin bildiğinden de emin değilim. Yargıç Moss ve ben farklı bir karara imza atmış olsak bile, daha öncesi için mevcut bilgiler dâhilinde, yapabileceğimiz bir şey yoktu.” dedi.


“Ne yani, cezanızın fazla olduğunu mu söylüyorsun?” diye sordum.

“Tamamen öyle.” dedi.

“Yani, birkaç bin dolar çalana bir milyon dolar para cezası kesmek fazla. Öyle mi?” dedim.

“Evet, bu ceza orantısız.” dedi.

Yere oturdum. Onları alıp buraya getirdiğimden beri ilk kez karşılarında oturmuştum. Moss, egzersiz bisikletindeydi ancak pedal çevirmeyi kesmişti. Stream, ellerini demir parmaklıklara yapıştırdı.


“Liseden sonra aşçılık okuluna gittim, hukuk fakültesine ise hiç gitmedim.” dedim.

Moss, “Leonard'ın söylediklerini anlayabilmek için hukuk fakültesinden diploma almak gerektiğini düşünmüyorum. Bu son derece basit ve ahlaki bir mesele.” dedi.

“O zaman beni iyi dinleyin." dedim. "Babamı yanında çalıştıran adamlar, sanırım psikopat kişiliklere sahiplerdi.  Bir gün, ambarlarına girmeye çalışan kamyon şoförünün, Federal Polis tarafından sızdırılmış bir casus olduğunu fark ettiler. Onu derhal öldürdüler elbette ama hatırladığım tek şey bundan ibaret değil. O zaman sadece dokuz yaşındaydım. Başını kestiler ve cesedini semt trafo merkezinin arkasına attılar. Düşünün, yerde adamın kesik başı ve başında siperliği yan yatmış bir beyzbol şapkası!”

Moss, eliyle ağzını kapadı. Stream dişlerini sıkıyordu. Çene kaslarının titrediğini görebiliyordum. Lafı nereye getireceğimi tahmin ettiğini biliyordum.

“Hukuk fakültesinde bu cezanın karşılığı için “caydırıcılık” sözcüğünün kullanıldığını düşünüyorum.” dedim.

Ertesi akşam yanıma ev yapımı lazanya, sarımsaklı ekmek ve bir şişe Chianti* alıp 6. kata indim. Niyetim, mahkûmiyet sürelerini ne kadar indirmem gerektiği konusunda onların düşüncelerini almaktı. Ama soru sormama fırsat bulamadım. Kapıyı açar açmaz, Stream,

“Odama yeni bir arkadaş mı gelecek?" diye sordu.

Orijinal planımda üç kişiyi hapsetmek vardı: Stream, Moss ve DNA testine karşı çıkan bölge savcısı. Bu yüzden Stream’in hücresine iki kişilik bir ranza koymuştum. Ancak araştırmalarım sırasında, bölge savcısının eşinin ölüm ilanını okumuştum. Kırk iki yaşında beyin kanamasından ölmüş ve geride eşini üç küçük çocukla dul bırakmıştı.


Stream'e “Bölge Savcısı’nın ortaokula giden ikiz erkek ve bir de kız çocukları var. Yani, yalnız kalmaya devam etmek durumundasın.” dedim.

Moss, “Merhamet ve acımasızlık duygularını birleştirmiş olman bana göre büyük tutarsızlık.” dedi.

Odada havanın birden değiştiğini hissettim. Moss, bana tutarsız dediğinde, Britanny ile birlikte olduğum geceye geri döndüm. Daha önce böyle bir şey hiç başıma gelmemişti. İkimiz yataktaydık. TV açıktı, ekranda siyah beyaz bir film gösteriliyordu. Britanny’nin omzunun üzerinden ekrana bakmıştım. Lucas Gleason şamdanı alıp inceliyor, ellerinde çeviriyordu. Aniden ekranda Tieresse belirdi. Başına sardığı havlu yere düştü. Gleason ona vuruyordu. TV’nin sesi tamamen kaybolmuştu fakat eşimin çığlıklarını aklımdan çıkaramıyordum. Bana yardım edin diye feryat ediyordu.

Stream,sanki aklımı okumuş gibiydi.


“Eğer karını hunharca katleden adam, idama mahkûm edilseydi, onun son dakika itirazları sana ne kadar sevimli gelirdi?” diye sordu.

Bu soruya verilebilecek cevapların yanlış anlaşılmaması için ne yapmak gerektiğini bilememiştim.

Kendimi güçlükle merdivenlerin tepesine attım. Boynumdan aşağı ter boşalıyordu ve nefes alamıyordum. Aslında işin bu noktaya gelmesinin sebebini biliyordum. Hapishane hayatının stresi ilham perisini uyandırıyordu. Cevabını veremeyeceğim tek şey buydu. Nasıl yapabilirdim? Sargent'ın Gandhi ve açlık grevleri hakkında bana söylediklerini hatırladım. Bu stresle başa çıkmamın ya da onları serbest bırakmamın bir yolunu bulmam gerekiyordu ve bunu kimseye soramayacağımı gayet iyi biliyordum.


*NTSB: Ulusal Ulaşım Güvenliği Dairesi

**Chianti: İtalyan şarabı

2 yorum:

  1. eee herhalde yaniiiii bir yargıçtan daha zeki ve mantıklı olamazsın rafaelcüğüm, her şeye cevap bulamıcan tabii :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hapishane akıllandırıyormuş insanı ama:)

      Sen boşver yine, Rafael vicdanlı adam yargıçlar gibi insafsız değil. Sonunda bana inanacaksın bak:))

      Sil