KATEGORİLER

9 Temmuz 2020 Perşembe

MASUM BİR ADAMIN İTİRAFLARI - BÖLÜM 67/4


Ertesi gün Kansas'a döndüğümde, yanıma bir not defteri alıp aşağı indim ve Moss'a verdim.

“Kocana kendisini daha iyi hissetmesi için bir şeyler yazmak istersen, onu senin adına kendisine teslim edebilirim ancak yazdıklarını okuyacağımı bilmeni isterim. Notunu almak için birkaç gün içinde geri döneceğim." dedim.

Kapıyı kapatırken Moss, sandalyesine oturmuş, not defteri kucağında, kalemini elinde oynatarak yazmak istediği mesajı düşünmeye başlamıştı. Stream'e duyamadığım bazı şeyler söylüyordu. Stream’in ona verdiği cevabı da duyamamıştım ancak onun tedirgin halini görmüştüm. Moss’a doğru eğilmiş işaret parmağını kullanarak bir şeyler anlatıyordu. Konuşmalarının sona erdiğinden emin olana kadar birkaç dakika daha gözetleme deliğinden baktım, sonra merdivenden tırmanmaya başladım. İki kat yukarı çıkınca sol dizime bir ağrı girdi ve öksürük krizine tutuldum. Nefes almak için durmak zorunda kaldım. Gece boyunca yediklerim ağzıma geliyor ve boğazım yanıyordu. Uyumadan önce dilimin altına bir pastil yerleştirip internet üzerinden sipariş ettiğim kondisyon küreğine baktım. Teslim edilmesinin üzerinden bir ay geçtiği halde, onu hala kutusundan çıkarmamıştım.


Moss’un mektubunu almak için yanına geldiğimde, Stream kendisinin de oğluna bir mesaj gönderip gönderemeyeceğini sordu. Ona, Jane’in kocasına yazmasıyla yeterince büyük bir risk aldığımı söyledim.

“Son on yıldır her gece, eşimle barışmanın hayalini kurmuştum.” dedi.

Eski eşiyle boşanmasından dolayı oğlunun onu suçladığını, bu yüzden annesinin kira parasını ödeyebilmek için iki ayrı işte çalışmak zorunda kaldığını anlattı. Evden ayrıldıkları günden beri, baba oğul birbirleriyle hiç konuşmamışlardı.

Oğlu şimdi, Kentucky'de büyükbaş hayvan veterineriydi. Yarış atlarının bakımını üstlenmişti ve ülke çapında seyahat ederek varlıklı at sahiplerine hizmet ediyordu.

“İntihar eden bir Katolik hakkında bazı şeyler okumuştum.” dedim. “Papaz, ailesine, onun hala cennete gitme ihtimalinin bulunduğunu, çünkü adam, tetiği çektiği zamanla merminin beynine girdiği an arasında fikrini değiştirmiş ve günahlarından bağışlanması için Tanrı'ya dua etmiş olabileceğinden bahsediyordu.


Stream, “Beni ilgilendirmiyor.” dedi.

“İnsanın kendini kandırma kapasitesinde sınır yoktur. Oğlunla aranı düzeltmek için on yılını harcadın.” dedim.

Stream, çıplak ayaklarına baktı ve

“Sanırım haklısın.” dedi.

“Hadi sen de mektubunu yaz bakalım.” dedim. “Ne yapabileceğime bir bakayım.”


Annem, henüz yürümeye başlamadan önce bana klasikleri okumaya başlamıştı. Tek odalı köy evimizin kütüphanesinde Dr. Seuss yoktu ama Hemingway, Yeats ve Jane Austen'in birçok eserini bulmak mümkündü. Dört yaşında bana “Gurur ve Önyargı”, altı yaşındayken “Çanlar Kimin için Çalıyor” u, ondan sonraki yıl Donne'nin şiirlerini ve yatmadan önce her gece İkinci Geliş'i okumuştu. Onu her zaman masa başında, burnunun üzerine tünemiş eczacı gözlükleriyle kitap okurken buluyordum. Ama onun defalarca okuduğu tek eser, büyük babasının hediye ettiğini söylediği, ismini okuyamadığım ünlü biri tarafından yazılmış, Talmudla ilgili sözlerin bulunduğu ince, ciltli bir kitaptı. Hapishaneden çıkarıldıktan sonra, Kansas'a döndüğümde, onu mutfakta bulmuştum. Oraya nasıl geldiğini bir türlü çıkaramamıştım.

Kitapla birlikte Stream ve Moss'un yazdığı mektupları uçuş çantama koydum ve uçağıma binip güneye doğru yola çıktım. Livingston'da idam cezasına çarptırılan mahkûmların kaldığı koğuşun hemen karşısında, küçük ve kendi haline bırakılmış havaalanına indim. İki şeritli otobanı geçip hapishanenin ön kapısına doğru ilerledim. Gözetleme kulesindeki gardiyanların tüfek nişangâhlarını üzerime çevirmiş, beni gözlediklerini hissettim ama dönüp baktığımda orada hiç kimsenin olmadığını fark ettim.


İçeride ayakkabılarımı çıkardım ve metal detektöründen geçtim. Beni arayan ve ayaklarımın altına kadar bakan gardiyanların kim olduğuma dair hiçbir fikirleri yoktu. Kadın güvenlik görevlisi ehliyetimi aldı, onun yerine boynuma astığım plastik bir kimlik verdi. Kimliğin üzerinde “Ziyaretçi” yazıyordu. Elektronik bir kapıdan, sonra başka bir kapıdan, kilitli bir kapıdan, iki elektronik kapıdan daha geçtim ve artık oradaydım, mahkûmların, camın özgür dünya tarafı dedikleri yerde beklemeye başladım.


Bu, idam mahkûmlarının kaldığı koğuşa ziyaretçi olarak ilk gelişimdi. Karşı tarafta, gardiyanların birbirleriyle gevezelik yaptıklarını ve demirlerin çıkarttığı metalik sesleri duyabiliyordum. Birbiri ardına gelen matkap sesleri kulaklarımı deliyordu. Her tarafı idrar ve çamaşır suyu kokusu sarmıştı. Telefonların yapış yapış olmuş,  ağza tutulan kısımları üzerinde küf lekeleri vardı. Benim bulunduğum taraf ise, hastane bekleme odası gibiydi: soğuk, steril ve konuşmalar fısıltı halindeydi. Bayan Johnson görevde değildi. Ziyaretçileri izleyen gardiyan yeni gelenlerden biriydi.


Sargent ve ben, serbest bırakıldığımdan bu yana haberleşiyorduk. Birkaç hafta önce artık onu ziyaret etmeye hazır olduğumu söylemiştim. Bana üç kelimeden oluşan bir mektup yazmıştı.

“Harika, ne zaman?” Mektubun altına da gülen bir surat çizip imzalamıştı.


Uzaktan onu gördüğümde keyfi yerine gelmiş, kahkahalar atmaya başlamıştı. Gardiyanlar kelepçelerini çıkarabilmeleri için çömeldiğinde dudaklarını okuyabiliyordum.

“Vay canına şu işe bak,” diyordu, “Inocente, harika görünüyorsun.”

Güvenlik timindeki iki gardiyanı tanıyamamıştım ama Lila hâlâ oradaydı. Beni görünce yüzü aydınlandı ve bana içtenlikle el salladı. Sargent ayağa kalktı, bileklerini ovuşturdu, sonra öne doğru eğilip camı öptü.

“Hayatımda belki de ilk kez ne diyeceğimi bilemiyorum. Harika görünüyorsun.” dedi.

“Sen de öyle.” dedim.

“Anlat bakalım, neler yapıyorsun görmeyeli, Inocente.” dedi.

(Devam edecek)

4 yorum:

  1. görmeyeli neler yapmıyor ki, saçmalıyooor, yargıçları hapsetti şimdi onlar için mektup taşıyor :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Adamı normal görme zaten. Aklı başına gelmeye başladı. Yaptıklarından hem pişman hem de kendini haklı çıkaracak nedenler arıyor. Kolay değil, özünde iyi biri ama geri dönüşü olmayan bir yola girdi Rafael'ciğim:)

      Sil
    2. Rafael'in bu işten kurtuluşu olur mu, olursa nasıl olur diye düşünüyorum. Henüz bulamadım.

      Sil
    3. Dipsiz bir kuyuya düşmüş gibi:)

      Sil